Taşların Gölgesinde: Onyedinci Bölüm

17.BÖLÜM

Sabah, aydınlık yüzünden Valbritma şehrinin ikinci bölgesindeki sokaklara gülücükler bırakırken Marjuarane ve arkadaşları hanın kapısından çıkıp caddelere adımlayarak bunlardan nasibini almaya başlamıştı.

“Demircinin bize söylediğine göre bulunduğumuz yerde geniş bir alanda bir ejderha heykeli görmeliymişiz. Onu geçtiğimizde üçüncü bölgeye ayak basmış olacakmışız.” dedi Marjuarane esefle

“Bir şehri üç bölgeye niye ayırma gereği duyuyorlar ki?” dedi casus, prensesin eli onun elinde diğer ikisinin yanında yürüken.

“Adamın dediğine göre doğu üç ana bölgeye ayrılıp üç insanın yönetimine verilmiş ejderha tarafından. Bahsettiğim buranın hakimi olarak kendini gören Dacassyre değil emrindeki diğer hizmetkarları onun onayıyla bu seçimleri gerçekleştirilmiş. Onlar da kendi yönetimindeki bölgeleri idare etmeleri için başka birilerini görevlendirmiş. Bu şehrin bir nevi denetmeni, bağlı olduğu Moorchalt bölgesinin yöneticisi Lord Thalmane adındaki insanın oğluymuş. O şahsiyette üçe bölmüş falan filan.” dedi umursamaz bir tavırla Laphlan, demirciden Marjuarane ile beraber duyduğunu iki elfe sunarken

“İt ite bırakmış it de kuyruğuna.”

“Şu şuna vermiş bu bundan almış boş verin. Tam olarak neredeymiş bu kür yapan sezgisel yetenek sahibi?” dedi prenses inceliğinden bir tutam bahşederek sesinden.

“Öncelikle üçüncü bölgeye geçiş yaptıktan sonra düzenlenme aşamasında bulunan bir tapınak görecekmişiz, ana kapısından düz bir şekilde ilerleyerek bir sokağın köşesine çıkacakmışız, orayı dönüp ilerleyince bir yalakla müşerref olacakmışız, onu da geçip aynı yolda ilerlemeye devam ettikçe bir ara sokağa rast gelecekmişiz, oranın sonuna vardığımızda kür yapan kişinin mekanıyla karşılaşacakmışız.”

“Daha kısa yolu yok mu bunun. Ne biliyim ejderha heykeli geçtikten sonra rast gelemez miydik şu dükkana.”

“Yapacak bir şey yok. Demircinin tarifi bu.”

“Anlamadığım bir tapınağın adı kötüye çıkmış bir şehirde ne işi var? Ayrıca yüzyıllardır görünmeyen hangi tanrıya adanmış? Niye her taraf sessiz bu arada? Ne biçim kanunsuz şehir burası ya.”

“Tüh bu düşündüklerini sormayı unutmuşuz elf. Nasıl aklımıza gelmedi bu önemli sorular Laphlan ,tapınağı duyduğumuzda.”

“Tamam dalga geçme sadece aklımdakileri dile getirdim. Neyse…”

“Bir ejderha göreceğime bu kadar sevinmezdim.” dedi Laphlan gülümseyerek, yanındakilerle beraber heykeli gördüğünde. Üçüncü bölgeye geçmişler ve yürüdükleri bu yerde de kesif sessizlik dolanıyordu etraflarında. Geniş ve boş alanın sonundan sonra gelen dar sokağa adım attıkları anda çığlıklar kulaklarına bir bebeğin açlıktan ağlaması misali baskı yaptı. Terk ettikleri boş alan o bölgedeki diğer taraftan hızla gelen ölümlülerle dolarken arkalarını dönüp baktıklarında onların yürüdükleri dahil o tarafa çıkan her sokaktan geceleyin handa gördükleri yaratıklar gürül gürül çağlayan pınar misali dökülmeye başladı. Dörtlünün girdiği dar sokağın sonlarında da bu ucubelerden vardı. Marjuarane, gündüz vakti ölümlülere saldıran bu yaratıklardan tiksinerek önce kılıcındaki kaplan figürünü bir nevi uyandırırken silahına ateş gücünü vermesi için bir anda söyleyeceği kelimeyi unuttu. O hatırlamaya çalışırken diğer üçü saldırılara hazırlık adına silahlarını arzı endam ettiler. Dört kristal yaprak şekilli kolyedeki üçüncü kristalin içinde hapsolan yarı tanrısal varlık savaşçının zihnine fısıldadı ‘Mia Rander ‘ sözünü. Marjuarane ardından ‘Animres’ diyerek kabzadaki kaplan figürünü alev renginde hareketlendirdi. Kılıç ateş saçmak için kolyenin verdiği güçle hazırdı.

Doğası kötücül yaratımların tanrısı Asdachen tek bir dünyaya hükmetmekten hiç de memnun değildi. Sadece ejderhaların ve yapısı kötü yaratıkların bulunduğu boyuttan sorumlu olmak istemiyordu. Diğer üç tanrının (İnsanların,elflerin ve cücelerin bulunduğu üç boyuttan sorumlu olan) hakimiyet alanlarını da şiddetle ölümlülerin ifadesiyle arzuluyordu. Bunun için bir plan yapmaya karar verdi. Öncelikle dört dünyayı tek bir dünya haline getirmeliydi. İlk aşaması için dört yarı tanrısal varlığı çağırdı. Asdachen tarafından kendilerine farklı farklı güçler bahşedilen bu varlıklar huzuruna çıkarıldı. Yüce Tanrının diğer dördü arasındaki yaptırdığı antlaşmaya göre her hangi bir tanrı diğerinin alanına ölümlülerin tabiriyle burnunu sokmayacaktı. Bundan dolayı Asdachen yarı tanrısal varlıkların güçlerini tekrar geri alıktan sonra ayrı ayrı aldığı dört gücü insanların yaşadığı boyuta sokabilmek ve adapte edebilmek için birer birer şeklen maddeselliğe çevirdi. Ve bunların içine tek tek güçlerini aldığı yarı tanrısal varlıkları koydu daha doğrusu hapsetti. Kendisinden daha düşük ikisinin -boyutlar arası geçişi sağlayacak olan- yardımıyla dört materyalin insanların bulunduğu boyuta sorumlu olan tanrısından gizlenerek atılmasını sağladı. Ölümlülerin dünyalarından birine giren maddeler kristal yapıda içinde yaratıkların hapsolduğu yaprak şekline dönerek dağıldı. Asdachen kendi güçlerinin içine hapsetmişti onları.

Benzetme yapılmak istense, dört tane ağaç isim anlamında ölümlüleri (insanlar, elfler, cüceler ve kötücül yapıda olanlar (ejderhalar, orklar vs…)) simgeliyordu. Bunların ana gövdeleri fanilerden sorumlu olan tanrılardı. Küçüklü, büyüklü dar ya da geniş dallar ise bunlara bağlı olan rütbesel ya da güç anlamında daha düşük olanlarıydı. Bu ağaçların yaprakları ise bağlandıkları dalın tanrılarına bağlı hizmetkarları olarak yarı tanrısal varlıklardı. Bazıları ise örneğın Quaraschar gibi olanlar dallardan ziyade direk ana gövdeye Asdachen’ e bağlıydı. Ağaçların kökleri ise ölümlülerin dünyalarını sembolize ediyordu. Bu tanrı, bir şekilde bütün kökleri birleştirerek tek haline getirdi ve ondan çıkan uzantı da şimdiki ölümlülerin dünyası oldu. Tabii bu birleşme dört boyutta yaşayan her türlü faninin gözünden toplamında on binlercesinin ölmesiyle ve yeni oluşan dünyalarının bir çok yerinin harabe olmasıyla sonuçlanmıştı. Kendilerine ihanet edildiğini çok geç fark eden diğer tanrılar ve Asdachen’ in ‘münakaşası’ nın ardından zoraki anlaşmaya varılarak bütün hepsi ölümlülerin dünyasından ayrıldı. Onun planının aşaması olan ‘tek bir dünya oluşumu’ tamamlanmıştı Sıra ikincisindeydi: Asdachen gitmeden önce kendisinden daha düşük yardımcı tanrılara hizmet eden bazı yarı tanrısal varlıkları, tıpkı kolyedeki gibi ölümlülerin boyutuna maddesel anlamda uyum sağlamaları babında; dış tarafları sahip oldukları güçlerinden olup içinde de kendileri bu dünyaya adapte olacak biçimde olan kristal yapılı taşlara çevirdi. Tanrısal emanetlerdeki bu varlıkların hepsinin ait olduğu tanrısına bağlılığı iyi ya da kötü anlamda aynı oranda değildi. Hedeflenen zamanın gelmesine yakın bu kristaller bir bir ortaya çıkacak ve bu duruma zemin hazırlayacaktı.

İnsanların boyutundan Ansomal adındaki bir büyücü yanındaki şamanla (tanrının ölümlülerin boyutunda cismani anlamda tezahürü) tek tek yaprakları toplayıp dört kristalin birleşiminden oluşan bir kolye çıkmıştı ortaya. O, yarı tanrısal varlıkların kendi gücü olan kristalin dışıyken içinde de sahipleri vardı ölümlülerin boyutunda zamanı gelinceye kadar da dışarıya çıkamayacaklardı. Öte taraftan büyücünün yanındakinin ne olduğundan haberi yoktu. Yarı tanrısallar kolyeyi taşıyana güçlerini daha çok sadece ölümlülerin göremediği uzantılarla yönlendirerek bahşediyorlardı. Bu saf habisten yaratılmış varlıkların Marjuarane’i ölümden kurtarmak için güçlerini uzantılarla bu boyuta uyum sağlayarak Cypraqual’ ın geçmişine, daha önceden dört boyut olması haline ya da geleceğine götürmesinin ve yaşadığı dünyada kendisinin maddesel anlamda bir tezahürünü bırakmasının ve gittiği zamanda kalabilmesinin onun için bir bedeli olacaktı.

“Hadi Marjuarane, çağır şu hayvanları. Tepemize binecekler birazdan bu ucubeler!”
Savaşçı, dört hayvana seslenmeden önce ‘Mia Rander’ diyerek kolyedeki dört kristaldeki yarı tanrısalların gücü sayesinde üstündeki görünmez elbise herhangi bir minvalde boyutlar arası geçiş kapısı şekline dönerek ve bu kelimeyle açılarak kaplan için ‘Sermina’, puma için ‘Valadius’,vaşak için ‘Puchander’ ve çita için ‘Leipa’ diyerek onların kendi yaşadığı bu dünyaya girişini sağlamıştı.

Büyülü hayvanlar olaya tabiri caizse el koymuştu. Prenses Ashlarante, achianlara zehirli oklarını saplamasına rağmen onlar isabet ettiği zaman çok kısa bir süre aldıkları darbeyle duraksayıp gelmeye devam ediyorlardı.

“Bunlar yaşayanların kanlarını emdikçe dönüştürüyorlar. Kendilerine benzetiyorlar. Onlardan olmak istemiyorum.” dedi korkuyla Laphlan

Büyülü yaratıklar, dörtlünün etrafında dönüyor ve achianları yaklaştırmamaya çalışıyorlardı. Kolyedeki üçüncü kristaldeki yarı tanrısal Marjuarane’e -ki savaşçı bunun nesnenin büyüsü olduğunu düşünüyordu- daha önce handa fısıldadığı gibi achianların boğazı kesildikleri zaman öldüklerini söyledi. Savaşçı, arkadaşlarına onların boğazlarını kesmelerini kendinden örnek vererek işaret etti. Dörtlü iyice çembere girmişti. Büyülü hayvanlar ucubeleri bertaraf etse de uzadıkça bu boyutta kalma zamanları kısalıyordu. Achianlardan elf olanı onlardan kurtulup Waclonne’nun üzerine atlayıp onu yere düşürdü.Tam elfin boynundaki ölüm noktasıyla dişleri buluşacağında Marjuarane ateş saçan kılıcıyla yaratığın kafasını kesti. Elf, ayağa kalkarken ona saldıran achian tıpkı handaki gibi patladı. Diğer ucubeler bunu gördüğü zaman şaşkınlığa düştü. Onlarla partinin sonunda konuşan liderleri Gilantirre, böyle bir şeyden bahsetmemişti.

Dörtlü, tıpkı daha önce handa yaşadıkları sahneyle karşı karşıya gelmişlerdi. Kurtarıcıları hayvanlar ise koparmaya parçalamaya devam ediyordu ama yerine yenileri geliyordu. Bütün alana dağılan beden parçaları tek tek hareket edip havanın bir yerinde toplanmaya başladı.

“Bence bu fırsattan yararlanıp kaçalım. Hiç iyi görmüyorum burada kalırsak akıbetimizi.”

“Sen mi ben mi?”

Achianların bazıları ne olacağını bekliyor bazıları da kaçıyordu. Gillantirre, Valbritma şehrinin başka bir yerinde ve kendi türünden bazıları diğer yerlerde ziyafet çeke dursun üçüncü bölgede menüde sorun vardı. Parçalar havada birbirlerine uzantılar gönderip birleşip yeni bir yüze sahip ucubeyi oluşturduktan sonra yerde yatanların birisinden ölü derisini çekip yeni bir bedene farklı yüzler uygulaya dursun yol arkadaşları çoktan tüymüşlerdi. Yırtıcılar ise aynı yöntemle elbiseye dönmüştü.

Alanda kalan achianlar ve büyülü kürelerinden şehri izleyen Dacassyre’ nin üç güçlü kara büyücüsü şaşkınlığa düştü. Parçalanan elf tekrar oluşmuştu. Onlar bir anda sevinmeye başladı. Yok olmayıp tekrar var olduklarını düşündüler ama toprağın üzerinde ölü yatan bir cesedin derisini parmaklarından çıkan ufak uzantılarla çekmeye başlayınca yüzü değişti yaratığın. Hemen yanına bir insan geldi ki o da handaki parçalanan achianın dönüştüğüydü. O da başka elflerin birinin kanını emdiği ,artık ölünün derisini çekti. Diğerlerinden bir çoğu bu ikisine saldırmak için hareketlendi ancak onların ağızlarından çıkan az önce vakumladıkları derinin birkaç parçası öndeki ikisine yapışıp orada çoğalarak bütün bedenlerini kaplayarak onları bir koza misali içine aldı. Bunları yok etmemişlerdi çünkü onların kanında kendilerinin güç parçaları vardı ama tutsaklar kozanın içinde yine çıkan uzantılarla parçalanacak ve kısa süren başkalaşımla minik böceklere dönüşecekti. Nitekim onlar bir süre sonra korunaklarını delip alandan ayrılan bir elf ve bir insan suretindeki yaratıkların peşinden gidip ikisine yetişip tek tek ayak kısımlarından vücutlarına girip dış taraflarında dolaşmaya başladı ve bir süre sonra da nerede dururlarsa dursunlar derinin içine yapışıp kaldılar.

Nerdeyse kürelerinden gördüklerinin şaşkınlığıyla üç karanlık büyücü düşecekti. Hep bir ağızdan şu cümle sanki biri boğazlanıyormuşçasına çıktı. ‘Dacassyre’ ye haber vermeliyiz.’

“Ejderha şu anda nerede biliyor musun Enpheiram?”

“Muhtemelen Thalmane’ nin bölgesindeki Orioca şehrindeki şu ritüeli sergilediği ininde dinleniyordur. O zaman kürede gördüğümüz başka bir görüntüyü de ona söyleyelim.”

“Şu daha önce hiç görmediğimiz siyah ejderhanın belasını aradığı efendimizin topraklarında bulunduğu sahne mi?”

“Evet onu. Şaşırdım doğrusu siyahın haberi yok herhalde Kırmızı’nın habersiz topraklarında bulunulmayacağından.”

“Ona yeni bir kurban olduğunu haber verelim.”

“Nerede şu an siyah?”

“Lasmendia’ nın üzerinde uçuyor.”

Üç büyücü kuleden ayrılıp kendi yöntemleriyle Orioca şehrindeki doğunun en geniş ormanında bulunan bataklık gibi görünen yerin yanındaydı. Oradaki yaratıklar aniden ortaya çıkan büyücüleri görünce bir anda şaşkınlığa uğradılar.
“Yeni bir misafirimiz geliyor. Bataklığı hazırlayın!”

Marjuarane ve arkadaşları hiç arkalarına bakmadan bir an bile duraksamadan demircinin tarifindeki tapınağı buldular. Yalağı geçip ara sokağın sonundaki kürler yapan kişinin dükkanın önündelerdi. İçeri girdiler ama kimse yoktu. Tam Laphlan konuşacağı sırada bir dişinin sesini duydular ‘geliyorum ‘ diye. Sesin sahibi yanındaki iki kişiye geldiler diyerek yukarıya çıkmak için hareketlendi. Dörtlü karşılarında bir bayan görmeyi umuyordu ama altmışlı yaşlarına merdiven dayamış, kır saçlı, sert yüzlü aksayarak yanlarına gelen birini gördüler.

“Hoşgeldiniz! Nasıl yardımcı olabilirim.Kusura bakmayın oturmak zorundayım. Ayağım sıkıntılı biraz da.” dedi yüzünü buruşturarak duyduğu acıyla

“Acelemiz var! Bize bir konuda yardımcı olabileceğiniz söylendi.”

“Nasıl bir yardım? Hangi tedaviye uygun bir bitki kürü istiyorsunuz? “

“Yok yok öyle değil. Bizi buraya Lasmendia şehrindeki bir çömlekçi gönderdi. Sizin bu şehirdeki demirci de çalıştığınızı söylemişti ama yanılmış. Oradaki, sorunumuz konusunda yardım edebileceğinizi söyledi.”

“Benim olduğumu nereden çıkardınız. Başka kürcülerde var.”

“Tarif ettiği yer burası. Dış profiliniz de aynen uyuyor.”

“İkisini de tanıyorum da size yardım edebileceğime dair fikir nereden oluştu kafanızda?”

“Ama daha ne istediğimizi söylemedik ki Hem tanıdıklarınız Zandarel ismini duyduğunuzda sorunumuzu giderebileceğinizi söyledi.”

“Haklıymış. Benim için kendisi çok önemlidir ve ne isterse yapabilirim. Dökün bakalım eteğinizdeki taşları.”

Prenses Ashlarante dışarıya çıkmak için hareketlendi. Marjuarane , Waclonne’ a baktı. ‘Buradaki bitkilerin kokusu rahatsız etmiş,hava alacakmış.’ dedi elf

Üçlüden Laphlan başladı konuşmaya.
“Biz, Kırmızı Ejderha Dacassyre’ nin inini arıyoruz. Kardeşimi kaçırdılar. Ben ve arkadaşlarım onu kurtarmak için sizden yardım istiyoruz. Zira inin yerini biliyor muşsunuz.”

“Kırmızının bir sürü ini var.Benim götürüldüğüm yerde kardeşinin olacağı nereden belli?”

“Yani öyle bir umudum var. En çok kullandığı inde tutuluyor olabilir. Şansımızı denemeliyiz.”

“Gözlerim bağlıydı ama sahip olduğum sezgisel yeteneğim sayesinde in kafamda. Bu şehrin kuzeyindeki Orioca adındaki yere gideceksiniz. Orada Pherionda adında silahları tamir eden biri var .Onu bulacaksınız ve birazdan size söyleyeceğim yerleri tarif edecek. Orioca, doğunun en geniş ormanını barındırıyor. Başlangıcında yüksek ağaçların sardığı bir kule var. Nasıl bulacağınızı o size anlatacak. Onun kapısına sırtınızı vererek ilerleyince kayın ağaçlarına rast geleceksiniz. Ormanın ortalarına doğru yürüyünce bir bataklık göreceksiniz. İşte orası giriş ancak bir tane daha var aynı yerde. Yanlışlıkla oradan girmeyin kendinizi ejderhanın büyülü havuzunda bulursunuz.”

“Çok güçlü sezgileriniz varmış. Hiç duraksamadan anlattınız.”

“Yetenek işte. Herkes de bulunmuyor.”

“Sen ne diyorsun elf! Öğrendik yerini işte. Pheriondayı nasıl bulacağız peki?”
Marjuarane çok heyecanlanmıştı.
“Öncelikle bazı duyumlar aldım. Çok garip ve tehlikeli yaratıklar dolanıyormuş. Size bu şehirden kolay çıkmanız için bir yol önereceğim. Biliyorsunuz burası yüksek duvarlarla çevrili bir yer. Bu şehirde bir tapınak var buraya gelirken görmüşsünüzdür. Oraya gidip benim adımı söyleyin bu arada ismim Azantley .Size birkaç tane malzeme verecekler ve onları kullanacağız yeri söyleyecekler. Bu yüksek duvarların bir yerinde zayıflık var. Orası kaçış noktanız. Malzemelerle o noktayı duvardan ayırıp çıkabilirsiniz.”

“Peki elimizdekiler ne olacak?”

“Siz de kalsın geriye dönerseniz kullanırsınız.”

“Artık biz gidelim. Yeterince oyalandık zaten!”

“Son olarak ta size şunu söyleyeyim. Silah tamircisi size dört tane saç bandı verecek .Onları taktığınızda sadece orklara onların türü gibi görüneceksiniz. Madem olmuşken tam anlamıyla yardımcı olayım.”

Marjuarane ve iki arkadaşı prensesi de dışarıdan alarak dükkanın bulunduğu yerden ayrıldılar.
Savaşçının aklına büyülü bandanalar iki arkadaşıyla yolculuğa başlarken elflerin verdiği bileklikleri hatırlattı.Nimali ve Soriolu anımsamak hüzünlendirdi.

“Niye bu kadar uzattın?” dedi aşağıdaki iki kişiden biri olan çömlekçi

“Daha inandırıcı olsun diye. Kolyeyi taşıyanın anlattıklarımı duyunca ki heyecanını görünce gülesim geldi.” diye ona katıldı narin bir ses.

“Ne anlıyorsun elf kılığına girmekten, iki de bir insan suretine bürünmekten. Birazdan beklediğimiz burada olacak. Sanırım üçümüzün ve onun planı başarıya ulaşacak,” dedi artık bu şekilden sıkılmış biçimde demirci

GÜNEY TOPRAKLARI/ FEİROLLA ADINDA BİR YER

“Yüce efendimiz, Shelazantler adında bir siyah ejderha sizinle görüşme talep ediyor.”

“Gönder bakalım, “

Gelen siyah ejderha boynunu eğip selam vererek saygısını belirtti Beyaz’ a.Konuşmak için izni aldıktan sonra;
“Siz bu dünyada bulunan en güçlü üç ejderhadan birisiniz. O yüzden sizden diğer ikisinden biri olan Dacassyre konusunda yardım istemek için geldim. Aranızdaki antlaşmayı biliyorum ama eminim ki farkındasınızdır kendi türümüzü avlıyor özel bir taş için onların ruhlarını saklıyor. Ben ve iki siyah arkadaşım korku içerisindeyiz. Düşündük ki sizin gibi 'kadim bir ejderha’ nın ölen kardeşlerimizin ruhlarına sahip çıkacağını ve kırmızıya dersini verebileceğini.”

“Evet uzun süredir söylediğinden haberdarım ve koca kancığın değerli taşındaki ruhlardan biri benim en gözde adamlarımdan olanına ait. Ondan intikam almak istiyordum zaten. Bunun için yaptığım bir plan vardı o taşı almak için, üç savaşçıdan ikisi gitse bile yeni gelenlerle beraber ine yolculuk devam ediyor. Siz üçünüzü de bu plana dahil edebilirim.”

“Nasıl?”

“Benim yolcu ki adı Marjuarane adında batılı savaşçı bir insan,: boynunda büyülü bir kolyeye sahip olan ve de nerede olduğunu takip edebilmem için yanında ejderha şeklinde biblo taşıyan biri. İki arkadaşı maalesef mağarada öldü. Ama şu an yanında adı W… ile başlayan bir elf var. Gözcülerimin bana anlattığına göre doğuda bir insan şehrinde olan Arcwund Yolu denen bir yolda kasabaya doğru gidiyorlarmış. Dacassyre’ nin o korkunç ritüeli sergilediği ve taşın bulunduğu inin nerede olduğunu biliyorsunuz. Benim savaşçıma inin nerede olduğunu siz söyleyeceksiniz ama inandırıcı olması lazım ki görevinden caymasın. Yetenekli, cesur, sağlam yapılı ve vatan sevgisi tavan yapmış olan birini daha bulamam, hem de vaktim yok."

“İyi fikir efendim. Ben, diğer iki arkadaşımla görüşeyim.”

“Bitince bana haber verirsiniz.”

KUZEY TOPRAKLARI/ NARQUİSMAR ADINDA BİR YER

Üç siyah ejderha, daha önce Kırmızıya dair ne yapacakları konusunda buluştukları oldukça geniş mağaranın içindeydiler.
“Kardeşlerim ilk görüşmemizin seyri farklı olarak Beyazla görüşmeye gittim. Ondan Kırmızı konusunda yardım istedim,” dedi Shelazantler adındaki

“Sonuçta türümüzü niye avladığını değil de öldürdüklerinin özlerini neye sakladığını öğrendik. Eğer taşı ondan alırsak ve bunu diğer iki büyüğe bırakırsak üçü arasındaki antlaşmayı Dacassyre bozacaktır,”

“Aynen öyle İmmortanu. Beyazın da buna dair bir planı varmış zaten yani ruhların barındığı taşı almak adına. Bizim de dahil olmamızı istedi. Taşı alacak olan insan savaşçı şu an doğunun başlangıcındaki Arcwund denen yerdeymiş,”

“Planın ne Shelazantler?” diye sordu pulları daha koyu olan.

“Muhtemelen orada bulunan handa dinlenecektir insan ve yanındaki elf. Hana bir insan gönderin, o ikisiyle bir şeklide tanışsın. Ne biliyim kardeşini kurtarmak için onlardan yardım istesin falan filan. Onu siz bulun. İnsan, ejderhanın inlerinden birini arıyor. Onlara inin yerini bilmediğini ama bilenleri tanıdığını söyleyen biri gibi davransın. Dolaylı yoldan boynunda kolye taşıyanı ine getirecek. Önce bilen tanıdığına gelsin… Sonrasını siz planlarsınız. Önemli olan arayışında karşısına çıkacak olanların inandırıcı olması ki bunlar da biz olacağız. Bu ayrıntıya göre düzenleyin planı.”

“Bir fikrin var mı peki?” diye sordu Terrianmer isimli olanı

“Sonuçta in Orioca denen şehirde. Öncesinde Lasmendia ve Valbritma denen insan şehirleri var. Adamımız o ikisini bize yönlendirecek. Üçümüzün de ne biliyim bu cılız yaratıkların yaptığı işlerini sergiledikleri yerlerin sahipleri olalım. Sen Lasmendia da bir… çömlekçi ol, sen Valbiritma da bir… demirci ol ben de aynı şehir de kür yapan olayım falan filan…”

“Evet böyle bir plan seçeneklerimiz arasında olabilir.”

“En önemli nokta ise insan mağaraya giresiye kadar gerçek şeklimizi göstermeyeceğiz! Doğuştan gelen dışa verdiğimiz bize ait olan korkuyu çok alt seviyede tutmamız lazım ki bizden şüphelenmesinler.”

1 Beğeni