Türk Edebiyatı Sadece Öykü ve Şiirde mi Başarılıdır?

Özellikle yazarlarımız ödül kazandığında alevlenen bir tartışmayı burada da açmak istiyorum. Türkiye’de öykü ve şiirin çok güçlü olduğu ancak romanın daha zayıf kaldığı görüşünde olanlar mevcut. Buna sebep olarak romanın, bu topraklara geç girmesini gösteriyorlar. Hatta İlber Ortaylı’nın da Orhan Pamuk’un ödül alması üzerine bu konuda belirttiği fikirleri vardı.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Türk edebiyatında öykü ve şiirin gücü hepimizin malumu. Peki, romanın ülkemize geç girmiş olması bizim bu alanda “güçlenemeyeceğimiz” anlamına mı gelir?

Şahsi fikrim, bir edebi türün o ülkeye ne zaman girdiğinin bir önemi olmadığı yönünde.

2 Beğeni

Psiko teknikleri reddeden ve hala realizm üzerine direten bir roman Türk romanı. Okurken haz aldığım yalnızca 3 Türk romancı bulunmasının nedeni de bu olsa gerek. Arabesk tavrından ayrılmadıkça ve insan psikolojisinin derinliklerine temas etmedikçe okunmaya değer olacağını düşünmüyorum açıkçası.

Geç gelmesi konusunda ki görüşüm ise: Romanın tüm ülkelerde belirli bir gelişim izlediğini yadsıyamayız, ancak bu aynı akım adımları üzerinden olmamıştır, bu yüzden Türk romanı bir anda doğru tekniklere sıçrayarak bizi şaşırtabilir.

1 Beğeni

Şahsi olarak “realizm” ve “arabesk” tavır konusuna katılıyorum. Benim de pek haz aldığım unsurlar arasında değiller. Ancak aldığımız haz üzerinden değerlendirerek başarıyı ve “okumaya değer” olup olmadığını söyleyebilir miyiz bilemiyorum.

Mesela, Yüzüklerin Efendisi serisini pek sevdiğimi söyleyemem. Benim sevmiyor olmam, serinin başarısını ortadan kaldırmaz.

İnsanımızın, işin içinde “kurgu” olduğu her alanda hâlâ realizmi araması roman açısından bir sorunmuş gibi de gelmiyor bana. Romanın, tüm dünyada aynı anda aynı adımları atmak zorunda olduğunu düşünmüyorum. Bu, o ülkedekilerin neyi aradığına göre değişebilir. Bence başarıyı ve değeri böyle ölçemeyiz.

1 Beğeni

Şiir de başarılıyız, neticede 1500 yıla yakın bir deneyim var ama öykü konusunda aynısını söyleyemem. Çünkü 1950 kuşağından sonra Türk öyküsünün geliştiğini düşünmüyorum. Onlar bir yolu göstermişler ve herkes oradan yürüyor. Onların eserlerini bakın mesela bugün de yenidir ve okunabilir. Günümüzdeyse her nedense roman yazılıyor ve daha öykü kitabı yazmamış yazarlarımızın yekten roman yazdığını görüyoruz. Hatta bazılarının ilk kitapları seri roman olarak çıkıyor. Tüketimin ön planda olduğu bir çağda aslında kolay tüketilirlilik açısından öykü yazılmalıydı. Bu yüzden ben öykünün 50’den bu yana yerinde saydığını düşünüyorum. Keza romanda aynı kafadadır. 1980 kuşağı ve Oğuz Atay bir atılım yapmış ve orada kalmış. Kalanı hep taklit. Orhan Pamuk ayrıca ilk gençliğinde roman için “Teknik yok” eleşirisini getirmişti.

1 Beğeni

Ben bunun sebeplerinden bir kaçına kendimce değinmek istiyorum.

Nitelikli eleştiri de az ülkemizde, eleştirmen de. Bir avuç eleştirmenin de sesini duyuracak mecra yok. Mesela iyi bir romancı olarak Oğuz Atay zamanında yeterince iyi ve incelikle eleştirilseydi ondan sonra gelip aynı yolda yürüyen yazarlar da neyin iyi neyin kötü olduğunun ayrımına daha rahat, hızlı varırlardı.

Nitelikli eleştirmen yoksa, edebiyatta ivme kaybı olur. Bunun gerçekten en önemli sebeplerden olduğunu düşünüyorum.


İkincil olarak çağdaş edebiyata o kadar gözümüzü kapamışız ki zaten belki de onar kez incelenmiş belli başlı eserler basılıp duruluyor. (Sıklıkla demekte fayda var.) Bunun sebepleri de var tabii. Bebek adımlarıyla ilerleyen bir Türk romancılığı var. Çoğu taklit yada çeviri edebiyatından birer örnek gibi. Bunların içlerinden o bebek adımları atacakları daha çabuk yakalayabilsek. Bir de bunlar güzel güzel eleştirilse, mmm tadından yenmez.


Talep azlığı da bir diğer sebep. Çok okuyan bir halk değiliz ve çok fazla çeviri edebiyatla çevriliyiz. Bu da okunacak bir sürü şey demek. Çok okumadığımızı söylemiştim, biz bu romanımızdaki ya da başka bir edebi alandaki duraksamayı fark edemiyoruz bence. Bunu fark etsek ve yayınevlerinden çağdaş roman, öykü talep etsek okur olarak, tek değerleri satmak olan bir yayıncılık anlayışı buna gözünü kapamaz. Bunun için de yeni çıkmış, kalemi sağlam bir kaç yeni romancımızın daha iyi reklamının yapılması, halkla tanıştırılması gerekli bence. Kendi adıma keşfetmekten, keşif için harcadığım efordan yavaştan bıktığımı söylemeliyim. Okurların birbirlerine yaptıkları kitap önerileri ne yazık ki yetersiz bence.

Talep azlığının bir diğer rengi talep edilenlerin edebiyata hiç bir katkısı olmaması. Burada bendeniz, nitelikli okur olmadığından bakteri gibi türeyen içi boş kitaplara sitem etmekteyim.


Ben amatör olarak yazıyorum mesela. Kendi iyi bulduğum çeviri romanların üslubuna, tekniğine çok dikkat ederken, yerli romanlarımızın dili nasıl kullandığına bakıyorum. Buna kendimi o kadar kaptırdım ki artık %99 okurum, %1 yazar. :smiley: Yavaş okuyorum, kafamda nasıl olabilirdi diye düşünüyorum. Şu paragraf şu şekilde yazılsaydı daha mı etkili olurdu? Bunları daha kolay yapmam için bana yol gösteren eleştiriler, sık sık karşıma çıkan güzel çağdaş yerli romanlar olsa, ben de %98 okur, %2 -en fazla %3 çıkar benden- yazar olabilsem.

6 Beğeni