Türkiye İş Bankası Modern Klasikler Dizisi

http://www.eurochannel.com/en/3-must-see-thrillers-based-on-Boileau-Narcejac-novels.html

https://collider.com/vertigo-book-comparison-hitchcock

1 Beğeni
2 Beğeni

Umarım biyografisi de aynı zamanda basılır ve, sevindirir.

2 Beğeni

Kaeton kapağı basılmış keşke başka bir şey isteseydiniz. :slight_smile:

2 Beğeni

Sert kapaklar geri döndü. :slight_smile:

7 Beğeni

Kampanyada Panait Istrati’nin seriden çıkmış 3 kitabını alacaktım, Yaşar Nabi ustanın Varlık çevirisini de bir bulayım, karşılaştırayım deyince yine hüsrana uğradım: İş Bankası, canım arkadaşım, lütfen Bertan Onaran ısrarından vazgeç. Aşağıya karşılaştırmalı birer örneğini bırakıyorum. Ben elimdeki Onaran’ların neredeyse hepsini elden çıkardım, alacak olanlar için uyarı niteliğinde bulunsun:

Mihail/İş Bankası/Bertan Onaran:

Avluya girdi, değneğinin ucuyla, hiç çekinmeden Adrien’in, kıyısına bir yığın sardunya, karanfil ve fesleğen saksısı sıralanmış, açık penceresini örten perdeyi araladı. Delikanlının, evde olduğu zaman, getirdiği mektubu alırken, “Al şunu, bir kadeh cuyka içersin,” diyerek eline birkaç metelik sıkıştırmayı ihmal etmediğini bilirdi; hele şu mahalleyi ayağa kaldıran ünlü kaçışlarından sonra, bahşişler “krallara layık” olurdu.

Bu sefer de öyle oldu: Adrien yüzünü göstermeksizin kolunu uzattı, mektubu aldı, karşılığında tam elli metelik verdi -hey gidi hey; bir zamanlar neler alınırdı bu elli metelikle!- çünkü her şeyden çok severdi postacıları.

“Mutluluğumuzu da mutsuzluğumuzu da ellerine teslim ettiğimiz, devletin dilenmek zorunda bıraktığı, demokrasi paryaları,” derdi onlar için.

Gavrila Baba, bu yüklü bahşişe sevinmekle birlikte, yine de azıcık şaşırmıştı: Adrien ilk kez, elini sıkmaktan, görüşmedikleri günleri nerede ve nasıl geçirdiğini iki cümleyle anlatmaktan kaçınmıştı. Oysa bu en az bahşiş kadar sevindirirdi onu.

“Küskün mü bana?” diye sordu alçak sesle, tam o sırada ilkbahar güneşinden yararlanmak üzere evden çıkıp prispa’ya çöken anasına.

“Sana değil, bana küs,” dedi zavallı kadın. "Dün akşam eve döndüğünden beri bağrışıyoruz. Ah, Ah! Çocuk mu, şeytan alsın hepsini … "

Arkadaş/Varlık/Yaşar Nabi Nayır:

Avluya girdi, Adrian’ın çiçek saksıları ile (sardunya, karanfil, fesleğen) dolu odasının tül perdesini sopanın ucu ile teklifsizce kaldırdı. Delikanlının, evde bulunmadığı zamanlar, elinden mektubu alırken «bir kadeh tzuyka içersin» diye avucuna iki santim sıkıştırmayı asla ihmal etmediğini bilirdi; hele bütün mahallenin ayıpladığı o kaçışlardan birinden dönüşse bahşiş «şahane» olurdu.

Bu sefer de öyle oldu: pencereden başını göstermeden Adrian elini uzattı, mektubu aldı ve elli santim uzattı - (tarihe karışmış bir devrin altın santimleri) - çünkü postacıları herkesten çok severdi : «saadet ve felâketlerimizin sırlarını kendisine emanet ettiğimiz ve devletin dilenciliğe mahkûm ettiği demokrasi paryaları». Onları böyle tarif ederdi.

Gavrila baba, bahşişe sevinmekle beraber biraz şaşalamadı değil: Adrian ilk defa olarak elini sıkmamış, ona vaktini nerede ve nasıl geçirdiğini kısaca anlatmamıştı, halbuki bu samimiyet en az bahşiş kadar hoşuna giderdi.

Tam o sırada, Prispo’da bahar güneşi altında çömelmeye çıkan çocuğun annesine alçak sesle sordu:
— Bana bir küskünlüğü mü var dersin?
— Sana değil, bana küstü, dedi annesi. Dün akşam eve döneliberi çekişip duruyoruz. Ah! bu hayırsız çocuklar! insan taş doğursa daha iyi.

6 Beğeni

Ekran görüntüsü 2024-09-17 154730

Herhangi Bir Jude geç Victoria dönemi edebiyatının en önemli yapıtlarındandır. Thomas Hardy 1895 tarihli bu son romanında üniversiteye gidip âlim ve din adamı olma hayalleri kuran Jude Fawley’nin hikâyesini anlatırken, Victoria dönemindeki toplumsal sorunları; özellikle de evlilik, kilise ve eğitim kurumlarını ele alır. Ait olduğu sınıf ve yoksulluğu Jude’un ideallerinin önündeki başlıca engeldir. Bunlara bir de yanlış evlilik tercihinin eklenmesinin ardından özgür ruhlu kuzeni Sue’ya âşık olur. Hardy 19. yüzyılda ortaya atılan bir feminist ideale, radikal değişim isteyen bağımsız kadınlara atıfta bulunan Yeni Kadın terimini Sue karakterinde ete kemiğe büründürmüştür. Yazarın Victoria döneminin ikiyüzlü ahlak anlayışını korkusuzca gözler önüne sermesi; kutsal evlilik bağını sorgulaması o dönemde tartışma yaratmış ve sert eleştirilere hedef olmuştu. Romanda belirleyici bir rol oynayan yazgı, türlü zorlukla ve talihsiz tesadüfle boğuşmak zorunda kalan Jude ile Sue’nun hayatında bazen dine isyan etmenin cezası olarak ortaya çıkar. Kimi zaman da hassas ve bağımsız ruhlara yaşam hakkı tanımayan toplum tarafından belirlenir.

6 Beğeni

Çeviri üslubunu mu beğenmediniz ya da çeviri hatası mı gördünüz? Tam olarak sorun nedir Bertan Onaran çevirisinde ona değinmemişsiniz.

1 Beğeni

Lezzet. Burada yerli yersiz devrik kullanım akıp giden anlatımı bozuyor. Diğer kitaplarında da kelime tercihleri. Bakın Germinal’de Yordam’ın Zola tercihi Hamdi Varoğlu ile aynı cümleyi nasıl çevirmişler:

B.O.:

Alevlerin şavkı yüzüne vuruyordu.

H.V.:

Alevler yüzünü aydınlatıyordu.

Kızıl ile Kara (Can) / Kırmızı ve Siyah (İş); Nurullah Ataç ile giriş paragrafları;

B.O.:

Küçük Verriéres kasabası Franché-Comte yöresinin en sevimli yerlerinden biri sayılabilir. Kırmızı kiremitlerle kaplı sivri çatılı beyaz evleri, gür kestane ağacı kümelerinin tüm dönemeçlerini gözler önüne serdiği bir tepenin yamacına serpilmiştir. Doubs Irmağı bir zamanlar İspanyolların yaptığı, şimdi yıkıntıya dönüşmüş surların yaklaşık yüz ayak altında akar.

N.A.:

Verriéres, Franche-Comté’nin en şirin kasabalarından biridir, dense yeridir. Sivri damları, kırmızı kiremitlerle örtülü beyaz evleri, en hafif dönemeçleri bile gür kestane ağacı kümeleriyle belirmiş bir tepeciğin üstünde kat kat yükselir. Vaktiyle İspanyolların kurduğu, şimdi ise harap olan surların otuz-kırk metre aşağısında Doubs Çayı akar.

Yordam’dan Hamdi Varoğlu çevirisi ile yine Stendhal, Parma Manastırı giriş kısmı:

H.V.:

Bu roman, 1830 kışında, Paris’ten üç yüz fersah uzakta yazıldı; demek oluyor ki, içinde 1839 olaylarına dair hiçbir ima yoktur.

B.O.:

Bu öykü 1830 kışında Paris’ten üç yüz fersah ötede yazıldı, dolayısıyla 1839’da yaşanan olaylara en küçük bir gönderme yoktur.

Kendi dilini daha iyi kullanan çevirmenlerimiz varken benim tercihim ustalardan yana oldu. Yoksa karşısında kimsenin kalmadığı Yaşama Sevinci (Zola), Gezgin Satıcı (Maupassant), Yeşil Işın (Verne), Ay’a Yolculuk (Verne) gibi eserlerde ben de kendisini tercih ettim.

Mobil not: Verne için sahaflardan Ferid Namık Hansoy’u başka eserlerde kovaladigimdan, kendisini yukarida yazmadim.

3 Beğeni

Hasaasiyetinizi anlıyorum ve ben de sizin gibi bakıyorum aslında ama öyle hayati bir problem göremedim yine de. Hatta kimisi B.O. kısımlarını daha çok sevebilir. :slight_smile:

3 Beğeni

Evet bu göreceli ancak okuyucu için çok önemli bir detay. Bir çeviri ne kadar doğru olursa olsun okuma akıcılığında aksaklıklara sebebiyet veriyorsa elbette tercih edilmemesi normaldir.


Mihail kitabı üzerinden verdiğiniz örneklere metnin orijinali üzerinden baktığımda, Bertan Onaran’ın yazar ile mümkün olduğunca aynı cümle dizilimini aktarmaya çalıştığını Yaşar Nabi Nayır’ın ise daha serbest bir dizilim yaptığını fark ettim. Verdiğiniz parçanın ilk cümlesi;

Rumence;
Și pășind în curte, dădu la o parte familiar, cu vârful bastonului, perdeaua de la fereastra deschisă a odăii lui Adrian, încărcată de ghivece cu mușcate, crăițe și busuioc.

Makine Çevirisi İngilizce;
And stepping into the yard, with the tip of his cane, he pushed aside the familiar curtain of the open window of Adrian’s room, laden with pots of geraniums, cornflowers, and basil.

Bertan Onaran Çevirisi;
Avluya girdi, değneğinin ucuyla, hiç çekinmeden Adrien’in, kıyısına bir yığın sardunya, karanfil ve fesleğen saksısı sıralanmış, açık penceresini örten perdeyi araladı.

Yaşar Nabi Nayır Çevirisi;
Avluya girdi, Adrian’ın çiçek saksıları ile (sardunya, karanfil, fesleğen) dolu odasının tül perdesini sopanın ucu ile teklifsizce kaldırdı.

Görünen o ki Y.N.N. cümle akışkanlığını sağlamak için yazarın kullandığı bazı kelimelerden feragat ederek kendi cümlesini oluşturmuş. B.O. ise yazar ile aynı cümle kurulumunu mümkün olduğunca yansıtmaya çalışmış.

Çevirideki cümlelerin devamı da benzer şekilde ilerliyor. Bir de gözüme çarpan Y.N.N. çevirisinde “Delikanlının, evde bulunmadığı zamanlar…” cümlesinde bir hata olmalı, B.O. çevirisi gibi “…evde olduğu zaman…” olmalı. Zaten cümlenin verdiği anlama da uyumsuz. Orijinali şöyle;

Rumence;
Moș Gavrilă știa că, ori de câte ori tânărul se brodea să fie acasă, niciodată nu lua o scrisoare din mâna lui, fără să-i dea doi bani, „să.bea o țuică“.

Makine Çevirisi İngilizce;
Old Gavrilă knew that, whenever the young man was at home, he never took a letter from his hand, without giving him two pennies, “to drink a brandy”.


Bu örneğiniz de biraz öncekine benziyor aslında, sanki B.O. orijinal cümleye dizilimine dilimizin elverdiğince sadık kalmaya çalışmış.

Orijinal Fransızca;
La petite ville de Verrières peut passer pour l’une des plus jolies de la Franche-Comté. Ses maisons blanches avec leurs toits pointus de tuiles rouges s’étendent sur la pente d’une colline, dont des touffes de vigoureux châtaigniers marquent les moindres sinuosités. Le Doubs coule à quelques centaines de pieds au-dessous de ses fortifications bâties jadis par les Espagnols, et maintenant ruinées.

Makine Çevirisi İngilizce;
The little town of Verrières may pass for one of the prettiest in Franche-Comté. Its white houses with their pointed roofs of red tiles extend over the slope of a hill, whose tufts of vigorous chestnut trees mark the slightest bends. The Doubs flows a few hundred feet below its fortifications built long ago by the Spaniards, and now ruined.


Orijinal Fransızca;
C’est dans l’hiver de 1830 et à trois cents lieues de Paris que cette nouvelle fut écrite ; ainsi aucune allusion aux choses de 1839.

Makine Çevirisi İngilizce;
It was in the winter of 1830 and three hundred leagues from Paris that this story was written; thus no allusion to the events of 1839.


Kısacası çevirmenlerin çeviri tercihleri ve biz okuyucuların da çevirmen tercihlerini etkileyen detaylar bunlar. Örneğin Stendhal’in bu iki kitabı için benim tercihim Cemal Bali Akal ancak bence tamamı kıymetli çeviriler.

5 Beğeni

Ekran görüntüsü 2024-10-08 162259

3 Beğeni
2 Beğeni

235 geldi.

10 Beğeni

Fuardan mı? Daha satışa açılmamış görünüyor kendi sitesinde.

1 Beğeni

Evet fuardan aldim. Bende bilmiyordum 235 ciktigini :slight_smile:

2 Beğeni

10 Beğeni

Şöyle hızlıca baktım eksiksiz gibi duruyor, güzel oluşturmuşsunuz elinize sağlık.

Benim de bu yeni kapaklar ile hiç basılmayanlar hariç 2-3 eksiğim var ikinci elini almaya üşendiğim.

John Dos Passos’larda eski baskılara şömiz mi yaptınız?

Saramagolar da aynı şekilde mi? Ben seriyi toplamaya 2021de başlayınca onları kırmızı kediden alabildim.

Bu üstte yazdıklarım yeni kapak hiç basılmadı diye biliyorum.

1 Beğeni

İkinci el aldım şömizliydi

1 Beğeni
  1. Bilinmeyen Adanın Öyküsü.
  2. Kopyalanmış Adam.
  3. A.B.D. 42. Enlem.
  4. A.B.D. 1919.
  5. Çocuksu Bir Şey.
  6. Bir Yazarın Günlüğü.
  7. Bir Hanımefendinin Portresi.
  8. Homeros’un Kızı.

Benim de bunlar eksik. Eskimiş, yıpranmış ve sararmış kitaba 2000 TL fiyat çekince aramayı durdurdum. Son dönemde de korsan baskılar var 2.elde. Özellikle dolap ve gardropsta çok var. Saramago kitaplarını renkli baskı yapıp 500er liradan satıyorlar. Denk gelirse bir yerde alırım diye not defterimde tutuyorum eksik listemi.

2 Beğeni