Viata: Yalnızlığın Şiirlerine Edebi Bir Bakış.
Bazı kitaplar yüksek sesle konuşmaz;fısıldar. Serenay Özkan’ın "Viata"sı da işte böyle bir kitap: Göz alıcı bir çığlıktan çok, sessiz bir iç çekiştir onun satırları. Kimi zaman bir pencereden bakan yalnız bir insanın iç sesi, kimi zamansa ölümün adını anmadan onu anlatabilmenin zarif bir yoludur. Ancak "Viata"yı benzerlerinden ayıran en temel fark, bu temaların kitap boyunca tek başına bırakılmamış, birbirine dokunarak ilerlemesidir. Yalnızlık, ölüm, aidiyet, suskunluk, çağrılar ve sezgiler bir ağ gibi örülür; okura parça parça değil, bütünlüklü bir şiir evreni sunulur.
Yüzeyde sade bir şiir kitabı gibi görünse de alt katmanlarında çok daha fazlasını barındırdığını görürüz. Şiirlerde ölümle yalnızlık arasında sürekli bir diyalog kurulur; biri diğerini açmazken, öteki onu tamamlar. Bu da her şiiri, bağımsız bir izlekten ziyade, büyük bir şiirsel anlatının parçası hâline getirir. Okurunu ezberden değil, içten bir hazırbulunuşlukla çağırır. Kitap duygular toplamı değil, bir şiirsel atmosfer oluşturur ve bu da bizim şiirlere daha fazla odaklanmamızı sağlar.
Kitabın dili süssüz, hatta neredeyse çıplaktır. Ama bu yalınlık, yüzeyselliğe değil, bir tür edebî arınmaya işaret eder. Tıpkı Tanpınar’ın anlayışında olduğu gibi, “Viata” da anlamdan çok hisse odaklanıyor ancak Özkan, anlamı tümüyle dışlamaz; zaman zaman toplumsal meseleleri de şiirinin kıyısından içeri alır. Bunu ise doğrudan değil, imgesel ve üstü kapalı biçimlerle yapar.
Nitekim “yerlerde sürünmüş bir hilal” ifadesi, bu yaklaşımın en çarpıcı örneklerindendir. Burada yalnızca kişisel bir düş kırıklığı değil, aynı zamanda Türk milletine yönelik örtük bir çağrı sezilir. Hilalin yerlerde sürünmesi, bir ulusun yorgunluğunu ve yeniden doğrulma ihtiyacını simgeler. Bu gibi imgelerle “Viata”, bireyin iç dünyasını anlatırken bir yandan da toplumsal bilinçaltına seslenir; ama bunu doğrudan değil, şiirsel sezgiyle yapar. Böylece bireysel ve toplumsal katmanlar kitap boyunca yan yana, uyum içinde ilerler.
“Viata”, aynı zamanda İkinci Yeni sonrası Türk şiirinin bazı temel niteliklerini bünyesinde barındırır: Soyut imgeler, bireysel yoğunluk, kapalı anlatım ve biçimsel sadelik. Lâkin unsurları taklit etmez; kendi şiir dilinde yeniden üretir. Temalar, biçimle değil içerikle örülür. Her şiir, hem öncekiyle konuşur hem sonrakine zemin hazırlar. Bu nedenle kitap baştan sona bir bütünlük duygusu taşır; parçalardan oluşmaz, bölünmez bir şiirsel dünya sunar.
Sonuç olarak “Viata”, şiirle yalnızlık arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlar. Ölümle konuşur, kayıpla barışır, suskunluğu estetize eder. Özkan, kelimelerle değil; kelimeler arasındaki boşluklarla da konuşur. Tıpkı bir piyanistin notalardan çok sessizliklerdeki duyguyu aktarması gibi. Bu bütünlük duygusu sayesinde, kitabın her şiiri bir yapboz parçası gibi yerine oturur; hiçbir imge boşlukta kalmaz, her duygu başka bir duygunun yankısıdır.
Edebiyatın sesi bazen kısılır. İşte o anlarda “Viata” gibi kitaplar devreye girer. Sessizliğe edebî bir ses verir; hem bireyin iç çığlığını hem toplumun bastırılmış özlemlerini şiirin en zarif hâliyle duyurur. Ve bunu yaparken parçaları değil, bütünü anlatır.
Özellikle de şu iki temaya vurgu yapılıyor:
Yalnızlık
Ölüm
Yalnızlık temasıyla şair insanın insanlar arasındaki yalnızlığına gönderme yapar. Kitaptaki olmayan sevgiliye şiirler buna örnek verilebilir. Öyle ki şair yalnızlığı bir yâr gibi görünüyor ve ona şiirler yazıyor.
Ölüm temasıyla da ölümün kaçınılmaz bir son olduğunu anlatırken insanın iç umutlarının da ölmesini vurguluyor. Bu tema Mezar adlı şiirde çok açıkça görülmektedir.
“Sanmayasınız ki yalnızca mezarda ölü
Canlı mezar yok mudur?”
“Viata”, aynı zamanda İkinci Yeni sonrası Türk şiirinin bazı temel niteliklerini bünyesinde barındırır: Soyut imgeler, bireysel yoğunluk, kapalı anlatım ve biçimsel sadelik. Lâkin unsurları taklit etmez; kendi şiir dilinde yeniden üretir. Temalar, biçimle değil içerikle örülür. Her şiir, hem öncekiyle konuşur hem sonrakine zemin hazırlar. Bu nedenle kitap baştan sona bir bütünlük duygusu taşır; parçalardan oluşmaz, bölünmez bir şiirsel dünya sunar.
Sonuç olarak “Viata”, şiirle yalnızlık arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlar. Ölümle konuşur, kayıpla barışır, suskunluğu estetize eder. Özkan, kelimelerle değil; kelimeler arasındaki boşluklarla da konuşur. Tıpkı bir piyanistin notalardan çok sessizliklerdeki duyguyu aktarması gibi. Bu bütünlük duygusu sayesinde, kitabın her şiiri bir yapboz parçası gibi yerine oturur; hiçbir imge boşlukta kalmaz, her duygu başka bir duygunun yankısıdır.
Edebiyatın sesi bazen kısılır. İşte o anlarda “Viata” gibi kitaplar devreye girer. Sessizliğe edebî bir ses verir; hem bireyin iç çığlığını hem toplumun bastırılmış özlemlerini şiirin en zarif hâliyle duyurur. Ve bunu yaparken parçaları değil, bütünü anlatır. Yeni bir ses arayan okurlara tavsiyemdir.