Vlandia Krallığının Yükselişi - Hikaye Kurgusu

Osrac hayatının uzun yıllarını dünyayı dolaşarak geçirmişti. Denizlere yelken açtığı bu dönemlerde pek çok garip topraklar gördü. Fakat son birkaç aydır ilk defa kaybolduğunu hissediyordu. Hepsi farklı fırtınalarda batmış birkaç gemiyle denize açılmıştı. Beş kez yaşanan bu gemi kazalarında kalıntılarına tutunarak ölümden mucizevi şekillerde kurtulabilmişti. Bu üst üste yaşanan fırtınaların onu nereye götürdüğüne dair hiçbir fikri yoktu. Güneş her zaman ki gibi doğuyor ve masmavi deniz dalgalanıyordu ama gece çöktüğünde yıldızların hepsi Osrac’a farklı görünüyordu. Güvendiği eski takımyıldızları kaybolmuş sanki sönmüştüler. Tüm bunların bir ilahi güçle mi yönlendirildiğini yoksa tesadüfen mi mümkün olduğunu bilmiyordu. Tek bilebildiği evinden artık çok uzakta olduğuydu.

Osrac uzun yıllardır evine gitmemişti. Canı gibi sevdiği ve özlem duyduğu Geroia. Tüm ailesi ve sevdiği herkes onun artık öldüğünü düşünüyor olmalıydı. Geri dönüp dönemeyeceğini ise bilmiyordu, bu yüzden geçmişini unutmak ve önünde duran geleceğe bakmak daha kolayına geliyordu. Ancak geçen bunca yıldan sonra bile, her şeyin bu noktaya nasıl geldiğini düşünmek Osrac’a kapanmamış taze bir yara gibi acı veriyordu. Demirkol Osrac denirdi ona. Geroia’nın eski kontlarındandı. 1030’da doğmuştu. 1046’de babası ölünce klanının başına o geçti. İki yıl sonra 18 yaşındayken sevdiği bir kadınla evlendi. İki tane güzel bir çocuğu oldu, şimdiye kadar eğer yaşıyorsalar artık yetişkin olmuş olmalılardı. Osrac onları görmeyi her şeyden çok istiyordu ama bunu şu an yapamayacağını biliyordu.

Geroia’daki hayatı 1054 yılında bir turnuvada aniden sona erdi. Yapılan bir turnuvada oldukça iyi dövüşmüştü. Osrac ardından hanenin leydisi üzerinde oldukça iyi bir etki bırakmıştı. Hatta leydi ona gizli bir aşk mektubu bile yazmıştı. Fakat hem Osrac hem de leydi evlilerdi ve Osrac bu ilişkinin aptalca olacağını düşünüyordu. İşin kötü tarafı mektup eline geçtiği sırada Osrac leydinin eşiyle masa başında yemek yiyordu. Eşi bunu öğrenince Osrac’ı düelloya davet etti.

Fakat Osrac düelloyu kazanmıştı ama istemeyeceği bir biçimde kötü bir şekilde sonuçlanmıştı. Çünkü Osrac leydinin eşini öldürmüştü. Çaresizlik içerisinde üzerine atılan adamı savuşturan Osrac adamın kafa üstü geriye doğru düşmesine neden oldu ve devamında sert bir şekilde başını taşa çarptı. Osrac katil olmuştu bu yüzden kaçmak zorunda kaldı. İstemeden bile olsa ölmesine neden olduğu kişi aynı zamanda Geroğia kralının yakın akrabasıydı ve haberler ona ulaşınca Osrac’ı cezalandırmak için asılmasını emretti.

Gemiyle Lokti’ye kaçarak geçtiği sırada bir fırtına çıktı ve Osrac’ın ge misini alabora etti. O günden sonra bir daha evini görememişti çünkü uyandığında okyanus onu isimsiz bir limanın kıyılarına taşımıştı. O bölge de Geroia adlı diyarın yerini bırak adını bile duyan yoktu. Zaten dönmek istese bile dönemezdi çünkü memleketinde hayati tehlikesi vardı. Mart 1070 yılıydı ve bunca geçen yıl sonra Osrac işlerin değişmek üzere olduğunu düşünüyor ya da öyle umuyordu. Osrac denizcilerden birinden yakında pek çok krallığa ev sahipliği yapan Kalradya adında yeni bir diyarın topraklarına demir atacağını öğrendi.

Geroia’ya dönmenin bir yolunu henüz bilmiyordu bu yüzden bu yeni topraklarda elinden gelenin en iyisini yapmayı hedefliyordu. Önünde tam olarak neler var bilmiyordu. Sadece denizcilerin onu bırakacağı kasabayı merak etmeye başlamıştı. Şehre Charas dendiğini duydu ve Kalradik İmparatorluğuna bağlıydı. Osrac tüm şüphelerine rağmen bu yeni şehirde her şeyin memleketi Geroia’daki gibi olmasını umuyordu ama zaman onun ne kadar yanıldığını gösterecekti.

Sonunda Charas’a geldi. Beklediği gibi hoş bir karşılama olmadı. Önce saldıraya uğradı ve bir haydut tarafından bayıltılarak soyuldu. Sonra o sıralarda meyhaneden çıkmakta olan bir tüccar tarafından fark edildi. Tüccar Osrac’ı evine kadar taşıdı yaralarıyla ilgilendi karnını doyurdu. Bilinci artık tamamen açılmış olan Osrac tüccara teşekkür ettikten sonra evinden ayrılırken tüccar ona bir iş teklifinin olduğunu söyledi.
Tüccar haydutların eline düşen kardeşini kurtarmasını istiyordu.

Osrac’ın ise paraya ihtiyacı vardı ama tüccara da minnet borcunu ödemek istiyordu bu yüzden kabul etti fakat tek kişi için fazla tehlikeli olan bu görev için öncelikle civar köylerden birkaç tane adam toplaması gerekiyordu. Tüccar ona masraflar için 100 altın verdi ve evinden uğurladı. Osrac kırsal bölgeyi gezdi bu sırada ve krallığın yoğun nüfuslu olmadığını keşfetti. Sadece birkaç köy hatta daha az şehir gördü. Köylerden önce kimse onun yanına katılmak istemedi. Ancak eninde sonunda onun yanına katılacak beş tane adam bulabilmişti. Adamlarıyla birlikte Osrac tüccarın kardeşini kaçıran haydutların izini sürmeye başladı ve kısa bir sorgulamadan sonra gizli sığınaklarını buldular.

Gizli sığınaklarına girmeden önce daha fazla adam topladı ve bir gün sonra haydutlara saldırdı. Bir vadide bulunuyordu yerleri. Osrac ve adamları vadiyi haydutlardan temizlemeye başladılar. Çarpışmalar sonucunda fazla zorlanmadan Osrac ve adamları haydutları yendiler ardından uzun zamandır kayıp olan tüccarın kardeşini özgür bıraktılar. Ertesi gün Osrac Charas’a döndü. Ödülünü aldığı sırada tüccar haydutların şehrin içinden de yardım aldığını söyledi. Nöbetçi kaptan yozlaşmıştı ve onları içeri alan oydu. Şehirde haydutlar vardı ve bir şey yapılmalıydı çünkü masum insanlar kaçırılıyorlardı.

Bu yüzden Osrac bu hainlere karşı küçük bir orduya önderlik etmesini teklif eden tüccarın teklifini tekrardan memnuniyetle kabul etti. Gece yarısı başlatılan saldırı da hiçbir şeyden haberi olmayan haydutları Osrac ve adamları alt etmeyi başardılar. Gün boyunca bazı kaçak yağmacıları takip ettiler ama sonunda tüm haydutların varlığı şehirden temizlenmişti. Tüccar bu durumu şehrin lorduna iletti. Osrac güzel bir şekilde ödüllendirildi. Osrac heyecan verici bir üç gün geçirmişti yeni topraklarda. Yaşanan bu yeni olaylar Osrac’ın umutlarını yeşertmişti. Osrac bu yeni krallıkta bir ordu kurmayı ve Geroia’daki gibi tekrar kont olmayı artık ilk hedeflerinden biri haline getirmişti…