Yabancının Yadsıması

Nereden çıktı penguenlerin uçamadığı? Onlar yalnızca uçmaktan korkutulmuşlardı aslında. Yoksa o kanatların bir anlamı olmalıydı yeryüzünde. Ancak hayır. Bunu anlatmak kolay olsa da kabullenilmesi güçtü. O kanatların hiçbir işlevi yoktu. Biraz komik görünüyorlardı yürürken. Hepsi bu kadardı. Ben bir penguen olsam onları hiç oynatmazdım. Özellikle de kenarda bir yerde birilerinin beni kayda aldığını görüyorsam özellikle kıpırdamazdım. Varlığım bu şekilde diye kimseye tatlı görünmek zorunda değildim ne de olsa. Bilmeden komik duruma düşmüştüm. Oysa tüm derdim giderek azalan neslimin başkaldırısı olarak beslenmek ve üremek için kendime uygun birilerini bulmaktı. Sonradan üzerime yüklediler tüm bu anlamları. Yeri gelince ne kadar vahşi işler yaptığımı, zayıfça gördüğüm bir evladımı diğerlerini kurtarmak adına tek başına bıraktığımı görmek istemediler. Oysa ben kaç kez donarak ölüşünü izledim ufaklıkların. Kaç kez güçlü bir penguen eşimi benden aldı. Yine de yılmadım. Komik durmasına karşın kanatlarımı çarpıp Şarlo yürüyüşümle etrafta dolanmaya devam ettim.

İnsan tarafımız da böyle basit olmalıydı. Bir penguen ne kadar penguense insan da o kadarıyla kalmalıydı. Yani kafasına giren şu düşüncelerin bir çıkışı da yoktu. Kendini diğerlerinden üstün sanan ilk hangimizse onun aç aslanların ağzında parçalanmış halini görmek isterdim. Böylece kendini ilk fark edenimizi oracıkta yok etmiş olurduk. Ben de şimdi bir penguenin neden komik göründüğünü sorgulamazdım.

İnsan zıtlara güvenir ve ona göre kurar tüm sitemini. Kötüyü bilmek iyiyi anlamak için önkoşuldur. Kötüyü tek başına ele aldığında daha önce pek üzerinde durulmamış bir durum ortaya çıkıyordu. Kötü aslında bilindiği kadar da kötü olmayı veriyordu.Bu nedenle geceleri hüzünlü müzikler dinlemeyi bırakmıştım. Onlar da kötü duygulara neden oluyordu. İntikam almak ya da acıya karşılık acı sunmak istiyordum hüzünlü müziklerde. Çaresizce oturmuş, yenilginin ardından yükselen dumanlara bakmak zoruma gidiyordu. Altının dokuz olma ihtimaliydi canımı sıkan

Penguenlerin yalnızlığı hiç kimsede yoktur. Tüm hayatları basit bir denklem içinde geçiverir. Sert kışlarda bir araya gelir ve tekliğin acısını yok etmeye çabalarlar. Oysa her biri sıcak günlerde yine kendilerine yani yalnızlıklarına döneceklerdir. Şu yalnızlık konusu çok canımı sıkıyordu. Yalnız olmak değildi. Bunun böylesi küçük akıllarca harcanışından sıkılıyordum. Herkes yalnızlığından bahsetmekteydi ben şehirden çıkarken. Ormanın ve gökyüzünün betondan daha uyumlu bir renk bütünlüğü sağladığı sessizliğe giderken bu durum böyleydi. Döndüğümde daha da berbat bir hal almıştı herşey. Herkes yalnızdı denilene göre. Oysa tek başınalık ve yalnızlık arasındaki farkı anlayamayanların konuşmaması gereken bir konuydu. Yalnızlık bir uyumsuzluktur. Genele bir başkaldırıştır. Tutarsız olduğu da varsayılabilirdi. Yani iki artı ikinin dört etmediği bir evrene ait denilebilirdi onun için. Oysa yoktur öyle bir yer. İşte bu da başka bir savunma türüydü kendini yalnız görenlerin edindiği. Yalnızlık iki artı ikinin dört etmemesi değildi aslında. Ortada ikinin bulunmaması ve bunu büyük bir hazla kabullenmekti.

Şehrin değişmeyen bir yüzü vardı. Hala dört yana koşuşan insanların ayak seslerini rahatsız edici buluyordum.Oysa kuş cıvıltılarından bıkmış olduğum gerçeğinin bir yeri olmalıydı. Daha önce dediğim gibi. Kötünün karşısına iyiyi koymayınca oluyor bunlar. Zıtlıkların birbirini mantıklı bir çıkarsamaya götürmesini isteyişlerim yoktu artık. Herşeyi kendi özünde değerlendiriyordum. En aykırı fikirlerin bile karşılığı “Neden olmasın?” sorusuyla parlıyordu beynimde. Ne diyor çirkin bıyıklı adam? “Kişi kendisi olmak için önce kendini unutmalıdır.”

Öyle de yaptım. En baştan başladım herşeye. Önce düşünmeye başladım. Gerisi kendiliğinden gelir diye bekliyordum. Sayı saymakta zorlanmadım. Üç günde kımız içer hale geldim. Dördüncü gün ata bindim. Beşinci gün kredi kartı sahibi oldum. Altıncı gün yazmayı öğrendim. Yedinci gün kendime geldim. Orada durunca geriye baktığımda herşeyin yeni baştan başlaması gerekiyordu. Öyle de yaptım. Her adımı sabırla izledim ve bıktım. Öylesine geçiriyordum zamanı. Ya da o beni dilediği gibi bir yerlere çekiyordu.

Pencereden baktığımda dağın yamacındaki sislerin arasından parlayan ışıkları seçebiliyordum. Dağların uzaktan düz bir çizgi gibi görünen yükselişinde bir devin basamakları gibi yer yer evler dizilmişti. İçlerinde yaşayan insanları gördüm. Onlardan birisi oldum. Biraz gökyüzüne yükseldim. Bir uçağın yanıp sönen ışıklarına rastladım. Yeryüzüne dalmış birisi vardı. O bendim. Tekrar pencereme kondum. Rutin tekrarımın altıncı günündeydim.

-Sadece
01.01.2018

1 Beğeni