Üstünden yüz yıl geçti. Yine de hatırlıyorum. Çok iyi hatırlıyorum. Fakat haklı olduğumdan o zamanki kadar emin değilim. Hâlâ düşünürüm, benim yaptığımı sen yapsaydın ne olurdu diye ya da ben, senin yaptığını yapsaydım…
İkimiz de kendimize göre haklıydık ama aslında ikimiz de mantıklı düşünemiyorduk. Sen bu şekilde yaşamaktan bıkmıştın ve farklı bir şeyler istiyordun. Ben ise korkmuştum. O güne kadar yaşadığımızdan farklı bir hayatı düşünemiyordum.
İki yüz yıl önceydi. İkimiz de on yedi yaşındaydık. Birbirimize söz vermiştik, asla büyümeyecektik. Asla yaşlanmayacaktık. Bu dünyaya hemen hemen aynı zamanlarda gelmiştik ve sonsuza kadar bu dünyada birlikte yaşayacaktık. Hep on yedi yaşında kalacaktık.
Başta her şey bir peri masalındaki gibiydi. On yedi yaşındaki insanlar ne yapıyorsa onu yapıyorduk ve sonsuza kadar böyle devam etmeye niyetliydik. Genç olmanın tadını çıkarıyorduk.
Bu şekilde yaşamamızı sağlayan bilime her gün şükranlarımızı sunuyorduk. Dünya, sorunlarından arınmış bir cennet bahçesiydi ve bilim insanları yaşlanmayı durdurmanın yolunu bulmayı başarmıştı. İnsanlar istediği yaşta büyümeye ya da yaşlanmaya ara veriyordu, canları ne zaman isterse yaşlanmaya devam edebilirlerdi.
Bir insan kendisi için ideal yaşı bulunca yaşlanmasını durduruyor ve sonsuza kadar o yaşta kalıyordu. Yüzyıllardır milyarlarca insan böyle devam ediyordu. Yaşlanmaya kaldığı yerden devam eden bir insan daha önce hiç görülmemişti. Yaşlanmayı kabul etmek, ölümü kabul etmekti. Bu olsa olsa intiharın yavaş bir türü olurdu ve dünyamız o kadar mükemmeldi ki asırlardır hiç kimsenin intihar etmek için bir nedeni olmamıştı.
Bunu değiştiren sen oldun. Hep on yedi yaşında olmaktan sıkıldın. Bana birlikte yaşlanmayı teklif ettin. O zamanlar sana çok kızmıştım. İntihar etmeye karar vermiştin ve bunu benimle birlikte yapmayı teklif ediyordun. Sana kızgındım, çünkü mükemmel hayatımız sana artık sıkıcı geliyordu.
O zamanlar anlayamamıştım ama şimdi anlıyorum ki aslında ikimiz de yaşlanmıştık. Bedenlerimiz gençti. Bedenlerimiz yüz yıl boyunca hiç yaşlanmamış ve hiç hastalanmamıştı. Fakat ruhlarımız artık çok yaşlıydı. Sen bıkmıştın, bense korkaklaşmıştım. Sen bıkkın ihtiyar bir adam, ben korkak yaşlı bir kadın.
Birlikte aldığımız kararı bir kenara fırlatıp attın ve laboratuvara gittin. Yaşlanma sürecini yeniden başlattın. Çok kızgındım ve hayal kırıklığına uğramıştım. Bu yüzden seninle bir daha görüşmemeye karar verdim. Aramalarına çıkmadım, adresimi değiştirdim ve seni, bana ulaşabileceğin her yerden engelledim.
Sen bana ulaşamadın ama ben, merakıma yenik düşüp seni uzaktan takip ettim. Mutluydun ya da mutlu görünüyordun. Gittiğin her yerde yaşlandıkça daha çok olgunlaştığını, yaşlanmanın o kadar da kötü olmadığını söylüyor, yaşlı olmanın erdemlerini anlatıyordun. Meraklı insanların bunaltıcı ilgisine kavuşmuştun. Bu, benim için kabus gibi bir şey olurdu ama seni mutlu ediyordu.
Ya sen çok değişmiştin ya da ben seninle birlikte geçirdiğim uzun yıllar boyunca seni doğru tanıyamamıştım. Benimle birlikte sonsuza kadar genç kalmak isteyen adamdan eser yoktu.
Yaşlanmaktan hiç vazgeçmedin. Eninde sonunda öleceğin zamanın geleceğini bildiğin hâlde buna devam ettin. Sen ölmek istiyordun. Yaşlılıktan ölmek.
Bunu sana söyleyen herkese yaşamın böyle daha değerli ve daha keyifli olduğunu söylüyordun. Sonsuza kadar süren ve hiçbir şeyin değişmediği bir hayatı sıkıcı buluyordun. Buna inandığını söylüyordun.
İnsanlar seni merak ediyor, seninle konuşuyorlardı ama sana hayret ediyorlardı. Yaptığın bütün konuşmalara rağmen tek bir kişiyi bile senin gibi olmaya ikna edemedin. Bunun önemli olmadığını söylüyordun. Herkesin kendi hayatının kendisi için değerli olduğunu, herkesin kendi kararlarını kendisinin vermesi gerektiğini söyleyip duruyordun.
Fakat ne kendini ne de bir başkasını kandırabildin. Gerçekten öyle düşünseydin insanlara bu konuşmaları yapmaz, kendi “muhteşem” hayatını kendince yaşardın. Sen yalnızlıktan bunalmıştın. İçten içe birinin ya da birilerinin senin gibi olmasını, bu hikâyede sana eşlik etmesini istiyordun. Ama hiç kimse eşlik etmedi. Yaşlı, yalnız ve yorgun bir adam olarak yatağında son nefesini verdin.
Fakat gidişinle benim de hayatımı sonsuza kadar değiştirdin, mükemmel olmaktan çıkardın. Seni uzaktan izlediğim onlarca yıl ve senin ölümünden sonraki yüz yıl boyunca ben de yalnız yaşadım.
Ben genç kalmayı ve ölümsüz olmayı tercih ettim ama beklediğim gibi olmadı. Yanımda sen yokken bu tür bir hayat beni mutlu etmedi. Sen ise yaşlı ve olgun bir adam olmayı, sonu olan bir hayatı tercih ettin. Yaşadığın her ânın böylece daha değerli olacağını düşündün ama öyle olmadı. Çünkü yanında ben yoktum.
İkimiz de çok geç anladık. İster ölümsüz ol, ister ölümlü; hayat sevdiğinle birlikte güzel. Sen bunu ölüm döşeğinde anladın, ben ise seni kaybettikten sonra.