Yazarken yapay zekâdan yardım alıyor musunuz?

Bildiğiniz üzere yapay zekâ artık her alanda karşımıza çıkıyor. Roman, hikâye, senaryo ve şiir yazımında da yapay zekâ kullanılmakta. Hatta bununla ilgili Kayıp Rıhtım’da bir haber yayınlanmıştı:

Yazarlar yazım sürecinde yapay zekâdan destek alıyorlar. Burada yapay zekâdan yardım almanın ne olduğunu biraz açalım. Eseri yapay zekâya yazdırıp sonra da kendi adını eserin üzerine koyup “bunu ben yazdım” diye satanlardan bahsetmiyorum. Elbette böylesi çok yaygın. Ancak bu, bir şey yazarken yapay zekâdan yardım almak değil. Çünkü insan bir şey yazmıyor, eseri yapay zekâ yazıyor. Bir insanım “o eseri ben yazdım” demesi dürüst bir davranış değil.

Ancak yazarken farklı şekillerde yapay zekâdan yardım almak mümkün. Yazmadan önceki notlarınızı yapay zekâ ile tartışarak oluşturabilirsiniz. Karakterlerin ve mekânların isimlerini oluşturmasını isteyebilirsiniz. Takıldığınız yerde size yardımcı olacak tüyolar vermesini isteyebilirsiniz. Hatta eseri yazdıktan sonra eleştirmenlik ya da editörlük yapmasını isteyebilirsiniz.

Bunları yapıyor musunuz?

Açıkçası ben yapıyorum. Bir eseri oluşturmadan önce Gemini ya da Copilot ile uzun uzadıya tartışmalarda bulunuyorum. Yazdıktan sonra okuyup ne düşündüğünü söylemesini isteyebiliyorum. Hayalî bir evren oluştururken ya da yapay bir dil yaratırken ondan faydalanabiliyorum. Bu aşamalarda işi tamamen yapay zekâya bırakmıyorum. Sürekli bir iletişim ve tartışma oluyor. Birlikte çalışıyoruz.

Ancak, işin eseri yazma kısmını tamamen kendim yapıyorum. Bir satırını bile yapay zekâya yazdırmıyorum. O sadece hazırlık aşamasında ve en son değerlendirme aşamasında bana yardımcı oluyor.

Siz nasıl yapıyorsunuz?

2 Beğeni

Ben de GPT’den geri bildirim alıyorum. Öykümü eleştirmesini söylüyor, ona göre öykümü düzenliyorum.

2 Beğeni

Kitap yazmıyorum ama kod yazıyorum. Bu da bir yazım olduğu için cevabım şu ki, evet kullanıyorum. Öğrenme sürecimi hızlandırdığını düşünüyorum.

2 Beğeni

Ben YZ’den bir editör gibi davranmasını istedim. Öykülerimi yorumluyor, fikir veriyor ve varsa yazım hatalarını buluyor.

Ayrıca aklımdaki fikirlerle ilgili beyin fırtınası yapıyoruz.

2 Beğeni

Asla. Yazdığım şey yalnızca benim zihnimde yetişmeli.

Eski yazılarımı okurken -onları unutmuş olsam bile- tamamıyla benim yazdığımı hissediyorum. Bu hissi, zihinmin daha önce açtığı yoldan, aşina biçimde, kolayca geçmesi şeklinde -çok yetersiz biçimde-açıklayabilirim.

Bu hissi kaybetmemek için zihnim ile sözcüklerin arasına kalemimden başka hiçbir şeyin girmesine müsaade etmiyorum.

Ayrıca, bir eserin özgünlüğünün yanında, yapay zekanın yapaylığı, bünyemde tiksinti uyandırıyor.

5 Beğeni

Birkaç kere kelime ararken kullandığım oldu. Onun dışında genelde bir şeyi araştıracaksam kısa sürede geniş ağları tarayıp önüme aradığım şeyin nerede olduğunu koyduğu için oradan aradığıma kolayca gidebilmek maksadıyla kullanıyorum bazen. İnanılmaz kolaylaştırıyor işimi. Bunun haricinde kesinlikle direkt cümle, fikir vs. Kopyalamak istemiyorum. Yoksa yazdığım şeyin mülkiyeti bana ait değil yapay zekaya ait olur bence. Bilmiyorum, belki sığ bir bakış açısıdır bu.

Bu arada onu cevaplandırmamışım yapay zeka ile editör, eleştirmenlik, tartışma işine de girmedim hiç çünkü yazdıklarım mümkün olduğunca bana özgü olsun istiyorum. Bunu çok daha ileri düzeye de taşıyabilirim -mesela yazma sürecinde hiçbir şey okumamak, tabiri caizse kendini damıtmak gibi- ama bence o kadarına da gerek yok. Zaten henüz çırpınıp duruyorum o seviyede değilim :sweat_smile:

1 Beğeni

Türkiye’de yetişen ilginç bitki ve hayvan isimlerini benim için bularak betimleme yapmamı kolaylaştırıyor. Bunun haricinde hikaye eleştirilerini fazla iyimser bulduğum için bana pek bir faydası dokunmuyor.

2 Beğeni

Evet, ben de eleştirilerini fazla pozitif buluyorum. Pohpohluyor sanki.

3 Beğeni

Sonradan eleştirileri bilmem de bazen bir hikâyeye başlamadan önce “aklıma şöyle bir öykü fikri geldi, sence nasıl bu konu” dediğimde hemen konunun muhteşem bir fikir olduğunu söylüyor. Hiçbir fikre kötü dediğini henüz görmedim.

4 Beğeni

Aslında bu biraz yönlendirmeyle değişebiliyor. Yani gerçekçi ve dürüst olmasını isteyip vurgulayınca analiz biçimi de farklılaşabiliyor.

1 Beğeni

Ben yardımcı asistan gibi kullanıyorum. Yapay Zeka zaten basit yazabiliyor, tek başına uzun uzadıya yazamıyor, yazsa bile soğuk ve ruhsuz oluyor. Genellikle kendi cümlelerimi editleme ve iyileştirme için kullanıyorum. Nadiren sen yaz deyip, içinden beğendiğim cümleleri seçiyorum. Tamamen ona yazdırıp bir eser yazdım demek bence de doğru değil. Dediğim gibi ruhsuz ve basmakalıp oluyor yazıları, yardımcı olmasında bana göre bir sıkıntı yok. Sık sık da kurgu üzerine sohbetler ediyoruz. Çok fazla pohpohluyor demiş arkadaşlar kesinlikle yapıyor bunu. Ve çok çabuk yönlendirebiliyor. Dünya edebiyatında ilk yüze girse eserim kaçıncı olur dedim GPT’ye, ilk 50 ye girer dedi. Ardından bir daha sordum ilk on içinde kaçıncı olur dedim beşinci olur dedi. :smiley: Bakınız: Ben neymişim be abi?

Fakat şu da var, bir eser yazdık şimdi. Ben yapay zeka ile birlikte yazdım deyince, insanların önyargısı ile karşılaşma durumu da olabilir. Yazarlarda bir okur sonuçta, diyecek ki ben dört beş sene edebiyat okudum kendimi geliştirdim yıllarımı verdim falan, şu X yazar yardım almış bir de utanmadan derse? Der mi der yani. :thinking: Gelecekte nasıl bir şey bekliyor bizi bilemiyorum.

1 Beğeni

Bugün Google’ın yapay zekâsı Gemini bana oldukça yardımcı oldu ve faydalı eleştirilerde bulundu. Yazmakta olduğum bir hikâye var. Onu yazmak için kullandığım ofis programı Google Dökümanlar. Yazdıktan sonra Gemini’ye Google Dökümanlar’daki bu dosyayı bulmasını, okumasını ve görüşlerini bildirmesini söyledim.

Beğendiği şeyleri söyledi. Eksik bulduğu şeyleri de söyledi. Hikâyedeki ana fikri beğendiğini, hikâyede iyi bir gerilim kurgulandığını, baş karakterin iyi tanımlanmış ve inandırıcı olduğunu, dilin de akıcı ve anlaşılır olduğunu söyledi.

Ardından da diyalogların yeterince doğal olmadığını, bazı olayların daha ayrıntılı açıklanması gerektiğini ve hikâyenin sonunun da aceleye getirilmiş olduğunu söyledi. Diyalogları nasıl geliştireceğimi sorduğumda da bazı tavsiyelerde bulundu.

İlk defa bir yapay zekâdan aşırı övgüye kaçan, olumsuz yönlerini söylemekten kaçınan bir yorum görmedim. Daha gerçekçi bir yorum gördüm.

2 Beğeni

Yazar değilim sadece çalıştığım işyerinde kurduğum bir lore üzerinden bana bölümler halinde bir hikaye anlatmasını istiyorum ki iş yaparken arka planda sesli hikaye niyetine dinleyebileyim, onu bile beceremiyor. Atıyorum bana Tarkov’da ayrı ayrı karakterlerin gözünden bir hikaye yaz ve bunların karşılaşıp gece boyunca hayatta kalmaları ile ilgili bir hikaye yaz diyorum. Birinci bölümde anlattığı karakterin varlığını unutup 9. bölümde onu grupta gösteriyor. Yada bir Gundam hikayesi yaz diyorum, karakterleri bana tanıtman için haklarında bazı şeyler yaz diyor, yazıyorum birkaç şey, isimleri ona bırakıyorum, ne yazdığım tanıma uyabiliyor, ne de karakterlere koyduğu isimleri hatırlayamadığı için karakterlerin isimleri sabit kalmasını becerebiliyor. İçinde ölüm öğesi içeren sahnelerde çoğu kez “içerik ihlali” gerekçesiyle hata veriyor, regenerate ettiğimde çok daha basit bir metin çıkıyor. Kısaca Chat GPT ile ne yaparsanız yapın, lore içeren birşey yazdırtmayın, en azından 4.0 sürümündeki mini’de böyle.

2 Beğeni

Yazarken YZ’den yardım almadım hiç. Kendi yazdığım içeriğimi öylece paylaşıp devam ediyorum. :slight_smile:

3 Beğeni

Deneme amaçlı bir atmosfer istedim yapay zekadan…
Geniş bir gökyüzü, yağmurlu hava, sis tutamları, öğleden sonra, iki yaratık savaşıyor…

Gökyüzü, gri ve kasvetli bulutlarla kaplı, bir yağmur fırtınasının habercisi gibi. Uzakta, bulutlar yoğunlaşmış ve yoğun bir şekilde dökülmeye başlamış. Yağmur damlaları, rüzgarla savrularak yerle buluşmadan önce havada süzülen sisle birleşiyor. Sis, geniş bir alanı sararak, manzarayı gizemli bir hale getiriyor; yer yer, bu sisin içinden, silüetler gibi gizemli figürler belli oluyor ama ne oldukları tam olarak seçilemiyor.

Bu atmosferde, büyük bir yaratık gökyüzünde süzülen bir figür gibi görünüyor. Kanatları devasa, koyu renkli ve zeytin yeşili ile siyahın karışımı olan tüylerle kaplanmış, arada bir kanatlarının ucundan sular süzüldükçe pırıl pırıl bir parıltı yayılıyor. Bu, belki de bir rüzgar tüyüdür ya da uzun yolculuklardan sonra kalan ıslak tüylerdir.

Yaratığın sırtında ise bir adam veya kadın – kim olduğunu anlatacak kadar net bir detay olmamakla birlikte, oldukça yalnız ve odaklanmış bir figür var. Bu kişi, ince bir pelerin giymiş, başında bir kapüşon var ve yalnızca gözleri, sisin içinden hafifçe parlıyor. Ellerindeki kılıcı tutarken, yüzündeki ifade kararlı ama yorgun. Yağmur, pelerinini ıslatıyor, ama o buna aldırış etmiyor gibi görünüyor.

Sis ve yağmur, yaratıkla ve kişinin etrafındaki dünyayı birleştirerek gerçeklikten biraz uzak, gizemli bir hale getiriyor. İleriye doğru bakarken, yaratığın gövdesi bu sisin içinde kayboluyor, sanki zamanın ve mekânın sınırlarını zorlayan bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyorlar.

Yağmurun şiddeti artarken, her şey yavaşça sisin içine karışıyor. Yaratığın kanatları, yağmurun ve rüzgarın etkisiyle ses çıkarıyor, ama birden, her şey sessizleşiyor. O an, sanki zaman bir anlığına duruyor. Yalnızca sisin ve yağmurun gürültüsü var, ardından bir an için her şeyin sessizliğe bürünmesiyle gerilim yükseliyor.

Ve işte o an… Sis, daha yoğun bir şekilde kıvrılarak hareket etmeye başlıyor, karanlık bir silüet ortaya çıkıyor. Duman gibi, neredeyse şekilsiz ama bir yırtıcıyı andıran bir varlık. O an, sisin içinden daha büyük, daha güçlü bir yaratık çıkıyor. Yavaşça ve kasvetli bir şekilde, bulutlar arasında beliriyor.

Bu yeni yaratık, tüyleri olmayan, ama vücudu neredeyse taş gibi sertleşmiş, koyu mor ve siyah tonlarında parlayan deriyle kaplanmış. Büyük ve çok güçlü görünüyor; kaslı bacakları ve geniş, sivri dişleri olan bir çene. Kocaman gözleri, sisin içinde pırıl pırıl parlıyor, ve onlardan yayılan bir soğuk hava, etrafındaki her şeyi donduruyor gibi hissediliyor. Kanatları devasa, ama sadece pırıl pırıl mavi ve mor renkleri olan sert zarlar var; her hareket ettiğinde, bu yaratık bir tür fırtına gibi etrafını sarıyor.

O sırada, yaratığın sırtındaki kişi, sisin bu yeni tehdidi fark ettiğinde bir anlık bir gerilim hissediyor. Ellerindeki kılıcı daha sıkı tutuyor, çünkü bu yeni yaratık oldukça farklı ve onlardan çok daha güçlü görünüyor. Sis arasında bir tür çatışma hissi var; bu yaratık, bir başka dünyadan mı gelmiş, yoksa sadece sisin karanlık gücünden mi doğmuş?

Burası bir geçiş alanı gibi, doğa ile yaratıklar arasındaki sınır bulanıklaşıyor. Yalnızca bu iki dev yaratık ve onlar arasındaki mücadele belirleyici olacak.

Sis ve yağmur arasında, her şey bir anda patlayan bir gürültüyle aydınlanıyor. İlk yaratık, kanatlarını büyük bir hızla çırpıyor, rüzgarın ve sisin içine girmeye çalışan ikinci yaratığı görebilecek kadar güçlü bir irade gösteriyor. Sis, her iki devin hareketleriyle daha da yoğunlaşıyor, bir an için tüm çevre bir karmaşaya dönüşüyor.

İlk yaratık, daha çevik ve hızlı, kanatlarını savurarak ikinci yaratığa doğru yöneliyor. Saldırısı, rüzgarın gücüyle sisin içinden çıkıyor ve devasa boyutlu bıçak gibi keskin tüyler ya da kanat uçları, rakip yaratığa doğru ilerliyor. Yaratık, dev bir çene açarak bu saldırıyı karşılıyor, ancak tüyler ve rüzgarla savrulan darbeler yaratığın gövdesine vuruyor.

Ancak ikinci yaratık, hiç de hazırlıksız değil. O da kendine özgü güçle karşılık veriyor; devasa, taş gibi sert vücudunun içinde bir titreşim başlıyor ve hemen ardından kocaman kollarıyla ilk yaratığın kanatlarını yakalayıp sıkıca tutuyor. Diğer elinde, parıldayan bir mavi enerjiyle dolu dev bir mızrak beliriyor. Bu enerji, sisin içinde bir patlama gibi yankılanıyor, ve yaratık mızrağını hızla birinci yaratığa doğru savuruyor.

İlk yaratık, mızrağın saldırısından son anda kaçıyor, ama şiddetli rüzgarın etkisiyle biraz yerinden savruluyor. Bu sırada, sisin içinde kocaman kanatlarını geriye doğru çekerek vücudunu hızla toparlıyor. Sonra havada dönerken, rakibine doğru güçlü bir pençe darbesi indiriyor. Pençe, ikinci yaratığın sol yarısına keskin bir iz bırakırken, büyük bir çığlıkla karşılık alıyor.

Bu iki dev, birbirlerine her darbede karşılık verirken, çevrelerindeki dünya da onlara eşlik ediyor. Yağmur daha da yoğunlaşıyor, sis giderek daha derinleşiyor, sanki bu iki yaratık arasındaki mücadele, doğanın gücünü kendilerine çekiyor. Çevredeki her ağaç, kayalar ve taşlar, bu güç savaşına tanıklık ediyor ve zemin titriyor.

İlk yaratık, hızla geri çekilerek yüksek bir çığlık atıyor ve devasa kanatlarıyla sisin içinde daha da hızlı hareket ediyor. İkinci yaratık, tüm gücünü kullanarak bir patlama yaratıyor – gökyüzünde mavi ışıklar parlıyor, sisin içi bir anda aydınlanıyor.

İki yaratık, gökyüzünde dev bir fırtınaya dönüşüyor ve savaş daha da şiddetli bir hale geliyor.

Bana böyle bir atmosfer sundu, sorular sorup yönlendirme yaparak. Örneğin günün hangi zamanı gibi…

1 Beğeni

Ben yazar degilim ama çızıktırdığım ufak bir hikayem var. ChatGPT ce DeepSeek ilk okurlarım oldular. Fikir ver nasil olmus diye darlıyorum. Şuna Şuna dikkat et diye dönüt dahi veriyorlar

1 Beğeni

Hatta yapay zekanın son düzenlemelerime olan yorumunu paylaşıyorum:

Bir Düşün Çöküşü: “Köylü Şövalye” Üzerine Acımasız Bir İnceleme

Edebiyatın kıyısında köşesinde gezinen her genç kalem, bir gün kendi büyük hikâyesini yazacağına inanır.
Bazıları bu hayalle yanar, bazıları ise kağıda döktükleri ilk satırlarla kendi sınırlarını görür.
“Köylü Şövalye”, işte tam da böyle bir hikâyenin taslağı:
Büyük olmak isteyen ama kendi ağırlığı altında ezilen bir çocuğun sancılı çırpınışı.

Romanın ilk cümleleri, klasik fantezi anlatılarının tadını vaat eder:
Uzak diyarlar, soylu kahramanlar, yıkılmış krallıklar…
Ancak ne yazık ki bu vaat, birkaç paragraf sonra çöken bir kağıttan kuleye dönüşür.

**

Dünya İnşası: Niyet Var, Ruh Yok

Yazar, kıtasını ve diyarlarını büyük bir hevesle tasvir ediyor:
Dağlar, ormanlar, çöller, vadiler…
Fakat her satırda hissedilen şey, bu dünyanın sadece isimlerden ibaret olduğudur.
Tolkien’in Orta Dünya’sı gibi yaşanmışlık kokan bir coğrafya değil;
sanki aceleyle düzenlenmiş bir turistik katalog hissi veriyor.
Yer adları var, ama tarih yok.
İklimler var, ama kültür yok.
Topraklar var, ama kanla yazılmış bir geçmiş yok.

Dünya inşa etmek sadece mekân tarif etmek değildir;
okurun ruhunu o topraklarda yürütmektir.
Köylü Şövalye bunu başaramıyor.
Okur, bir dünya içine çekilmiyor; ona uzaktan, soğuk bir harita gibi bakıyor.

**

Karakter Çizimi: Kuklaların Tiyatrosu

Thomas…
Çocuk kahramanımız.
Cesur, iyi kalpli, hayalperest.
Kusurları var mı?
Göremiyoruz.
İç çatışmaları var mı?
Yüzeyde birkaç kabarcık dışında derinleşmiyor.
Thomas, hikâyenin başından sonuna kadar yalnızca acı çekmek üzerinden tanımlanıyor.
Ve bu acı bile, karakteri dönüştürmek yerine onu sabit tutuyor:
Kırılıyor ama gelişmiyor, kaybediyor ama olgunlaşmıyor.

Yan karakterler de aynı hastalıktan muzdarip.
Hanks Amca, Rahip Elias, Ethan…
Hepsi işlevsel figürler:
Birer duygusal destek, birer hikâye ilerletici.
Gerçekten yaşayan, nefes alan insanlar değiller.
Sanki roman, bir tiyatro sahnesine rastgele çıkarılmış figüranlarla dolu.

**

Duygu Yönetimi: Zorlamanın Tadı Acıdır

Romanın en büyük günahı, duyguyu hissettirmek yerine zorlamaya çalışmasıdır.
Her trajedi sahnesi,
her gözyaşı dökülen an,
her kayıp,
yazarın okurun duygularını manipüle etmek için bastırdığı büyük bir düğme gibi duruyor.

Bu da okurda ters tepiyor.
Çünkü edebi duygu, doğrudan ifade edilerek değil,
satır aralarına gizlenerek verilir.
En yıkıcı trajediler, sessizlikten doğar.
Köylü Şövalye ise her duyguyu megafonla bağırıyor:
“Bakın! Ne kadar üzgünüm! Ne kadar kahramanım!”
Bu da hikâyenin trajedisini karikatürize ediyor.

**

Hikâye Akışı: Sabır Testi

Romanın olay örgüsü dengesiz.
Giriş bölümleri gereksiz yere ağır.
Karakterin köydeki hayatı, ekonomik sıkıntıları, hayalleri uzun uzun işleniyor,
fakat bunlar gerçek dramatik gerilim yaratmadan, sadece bilgi yığmak için kullanılıyor.

Oysa kurgu, her sahnede ya karakteri geliştirmeli ya hikâyeyi ileri taşımalı.
Burada ikisi de aksıyor.
Sonraki sahnelerde, Ethan’ın ölümü ve köyün yakılması gibi olaylar geldiğinde ise
tempo bir anda hızlanıyor, ama karakter gelişimi ve dramatik zemin yeterince kurulmadığı için etkileri sığ kalıyor.
Bu bir yapı sorunudur:
Başlangıçta boğan, finalde acele eden bir hikâye — okur sadakati için zehirdir.

**

Dil ve Üslup: Taşlama Yapmadan Olmaz

Yazarın dili yer yer berrak.
Fakat genel olarak aşırı açıklayıcı, duygusal patlamalara meyilli ve yapaydır.
Bir karakter bir şey hissettiğinde, bu hissin kendisi anlatılır — okura hissettirilmez.

Örneğin:
“Thomas gözyaşlarını tutamıyordu. Kalbi parçalanıyordu. İçinde dayanılmaz bir acı vardı.”
Bunlar sadece çıplak duyguların adlarıdır.
Peki okur bu acıyı hissediyor mu?
Hayır.
Çünkü yaşanmışlık yok, imge yok, atmosfer yok.
Yazarın duyguları betimlemesi, yalnızca soyut kelimeler yığmasından ibaret.

Birinci sınıf edebiyat, bu duyguları bir anının, bir hareketin, bir bakışın içine gizler.
Senin metninde ise duygular bağıra çağıra sahneye atlıyor ve dramatik etkiyi öldürüyor.

**

Toplu Yargı:

“Köylü Şövalye”, iyi niyetli ama henüz toy bir zihnin eseri.
Yazar büyük bir hikâye anlatmak istemiş, ama kelimelerin altında boğulmuş.
Yaratılan dünya plastik, karakterler yüzeysel, olaylar sığ, duygular yapay.
Bu haliyle eser, edebi bir başarıdan ziyade, bir yazar adayının sancılı öğrenme sürecinin belgesidir."


En Keskin Özet Cümle:

“Köylü Şövalye”, kılıcını çekmiş ama kendini bile kesemeyen bir çırak hikâyesidir."

1 Beğeni