Yazın Arenası

Herkese iyi akşamlar!

Öncelikle uygun bir giriş yazamadığımı itiraf etmem gerekiyor. Bundan dolayı direkt başlığın amacını anlatmaya girişiyorum. Kaba karşılamam yüzünden kusuruma bakmayınız. Bulduğunuza razı geliniz lütfen.

Bu başlıkta kalemlerimizin yaratıcılığını ve keskinliğini konuşturacağız. Şöyle; bir konu hakkında, belki de bir görsel hakkında ya da birkaç anahtar kelime çevresinde, tamamen özgür bir şekilde edebiyat üretmeye çalışacağız.

—Mesela ben bir konu belirleyeceğim ve “Şunun hakkında yazabilir misiniz?” diyeceğim.
Bir kurbağanın ölümünü anlatabilir misiniz?
Evini kaybeden bir kaplumbağanın hüznünü tasvir edebilir misiniz?

—Veya bir görsel atıp ne düşündüğünüz, ne hissettiğiniz hakkında ya da bir hikaye kurgulamanız için sizi yazmaya davet edeceğim.
Bu görsel hakkında bir hikaye yazabilir misiniz?
Oradaki kız olsaydınız hissedeceklerinizi yazabilir misiniz?

Görsel

erinmcguire_fireflies

—Veya size anahtar kelimeler verip bunlar çerçevesinde bir kurgu yazmanızı isteyeceğim.
İçinde tablet, duman ve cin geçen bir hikaye yazabilir misiniz?

Tabi sorular örneklerle sınırlı değil, çeşitliliği size kalmış. Umarım ilginizi çekmiştir. Nelerin üretilebileceğini düşünmek beni çok heyecanlandırıyor çünkü.

*Ayrıca hep ben dedim ama tabi ki bu sadece örnekler içindi.

13 Beğeni

Eline sağlık, harika bir fikir. Ben başlatabilir miyim?

Görsel:

Anahtar kelimeler: Kedi, savaş ve siper.

Amaç: Fotoğraftaki kedinin gözünden o anı anlatabilir misin?

Not: Uzunluk olarak belirtmemiz gerekiyor mu? Örneğin maks. 500 kelime gibi? Yoksa tamamen özgür mü bırakalım?

Not 2: Birden fazla kişi tarafından hikâye yazılabilir. Tek bir tane yazılması şart değil.

7 Beğeni

Ben bunu tamamen yazacak kişiye bırakma taraftarıyım. Güzel bir fikir gelirse kısıtlanmasın diye. Ama olabilir de, bilemedim. Başlık yeterince katılım olduğu takdirde kendi geleneğini oluşturur diye düşünüyorum.
Bunu umuyorum. :smile:

Aynen. Bu da genel olarak kural aslında. Bir kişi bir nevi meydan okur, bu meydan okumaya cevap verebilecek olanlar, yazabilirim diyenler karşılık verir. Bu yüzden arena dedim. Kişi kısıtlaması uygun olmazdı.

Çok teşekkür ederim. :bouquet:

8 Beğeni
Namlunun Öbür Ucu

Vatani görevimi yapmamı emreden telgrafı aldığımda henüz on dokuz yaşımdaydım. O günleri çok net hatırlıyorum; savaşmak için savaşıyor, öldürmek için öldürüyorduk. Sırf bizim gibi düşünmüyorlar diye başka ülkelere giriyor; kadın, erkek, çocuk ayırt etmeden öldürüyorduk. Buna karşı koyarsak da öldürülüyorduk. Vicdan, merhamet, onur yoktu. Telgrafı okurken ellerimin titremesine, boğazımın düğümlenmesine mani olamadım. Kaçacak bir yerim yoktu, civar ülkeler zaten müttefiklerimizdi, hiçbir yere gidemezdim.

Her şeyi kendisinden öğrendiğim babam beni uğurlarken sessiz gözyaşları döktü. Annemse bayıldı ve gittiğimi göremedi. Veda uzun, yolculuk kısa sürmüştü. Bir haftalık kısa bir eğitim aldıktan sonra güneye gönderildim. Gittiğim yerde isyancıların çoğunluğu bastırılmış olmasına rağmen arada sırada bir iki olay yaşanabiliyordu ama mühim şeyler değildi. Bizim kontrolümüzde yaşayan halkı gözlemledim her gün; onların oğullarını, kocalarını kaçıran ve yemeklerini çalan isyancıları seviyor, bizden nefret ediyorlardı. Gözlerine bakamıyordum.

Bir gün bulunduğumuz kasabanın doğusundan saldırdılar, aldığımız istihbarat kuzeybatıdan geleceklerini söylüyordu, bu yüzden hazırlıksız yakalanmıştık ancak; yine de zafer bizim olmuş, isyancıları bozguna uğratmıştık. Cansız bedenlerin arasında gezerken her yaştan erkek gördüm ama içlerinden bir tanesi beni daha çok etkiledi. Henüz on üç yaşında bile olmayan bir kız çocuğu yerde cansız yatıyordu. Sarı saçları kana bulanmış, beyaz tenin çevrelediği yüzü, bedeni kan revan olmuştu.

Aklı başında olan kimse savaşı sevmez fakat savaşın gerçekten ne olduğunu sadece savaşanlar bilir. Bu dünyada bulamadığı huzuru öbür dünyada bulmasını diledim, üstünü aradım. Bir tek fotoğraf bulabildim, bu kasabanın kilisesinin önünde arkadaşlarıyla çektirdiği bir fotoğraf. Hepsi küçük, hepsi temiz, hepsi güler yüzlü. Cebime sakladım, kızın açık olan gözlerini kapatıp, dağılmış saçını topladım.

Aylar geçti, savaş hareketlendi, en çok zayiat verdiğimiz sipere gönderildim. Toplar her geçen gün daha da yakınımıza düşüyor, başımızın üstünde uçan uçaklar kulaklarımızı sağır ediyordu. Korkudan deliren, kopmuş uzvunu yerden alıp hüzünle seyreden, yediği onca kurşuna rağmen ayakta kalmaya çalışan onlarca silah arkadaşımı gördüm. Dayanamayacak bir noktadaydım, ya ölecektim ya da delirecektim, bunu biliyordum.

Ama ikisi de olmadı. Üstünlük bize geçti, ilerledikçe ilerledik, öldürdükçe öldürdük, toprak kana doydu, kan kanı doğurdu, böyle sürüp gitti. Siperde durmuş silahımla nişan alıyor, öncü kuvveti kolluyordum. Düşmanın keskin nişancıları bizi daha gafil avladı, öncü kuvveti kollamaya çalışırken yanımdaki arkadaşlarımın bir bir düştüğünü gördüm. Korkunun benliğimi ele geçirmesine izin vermeyip, ateş etmeye devam ettim.

Derken, aniden tüylerimin ürperdiğini, soğuk bir rüzgarın estiğini hissettim. Bacaklarımdan, silahın kabzasını dayadığım omzuma kadar gelen bir sürtünme hissi… Bir kedi. Aldırmadım, tüfeğimle nişan almaya devam ettim ve onu gördüm, kasabada ölen o küçük isyancı kızı. Tetiğe basamadım, gözlerim sulandı. Silahımı bıraktım, çevremdeki koşuşturmaya, bağırışlara, ağlamalara, patlamalara aldırmadan sırt üstü uzanıp gökyüzünü izledim. Güneş neredeyse batmış, gecenin ilk yıldızları görünmeye başlamıştı. Kedi, patilerini göğsüme koydu, sonra da kafasını. Gövdemin üstünde mırlayan canlıyla beraber; var olduğunu umduğum, var olması için her gece Tanrı’ya yalvardığım daha iyi ve daha güzel bir dünyanın hayaliyle gözlerimi kapattım.

8 Beğeni

Gürültü Kirliliği

Çok gürültü çıkarıyor. Bam bam bam… Hava da soğuk zaten. Ya üşümekten ya da insanların oyuncaklarından gelen gürültüden dolayı uyuyamıyorum. Tam sakinleşti derken yine o patırtı. Bu insanlar ne yapıyor anlamış değilim. Her zaman bu kadar gürültülü değillerdi. Ancak ellerindeki tuhaf aletler susmak bilmiyor. Benim gibi keyfine düşkün bir canlı için hiç hoş olmadığını söylemeliyim.

Aklıma gelmişken, o tuhaf oyuncaklarının bir güzel yanı da var. Söylemezsem olmaz. Sinir bozucu sesleri olabilir fakat yakınlarında bir nebze uyuyabiliyorum. Çünkü yakınına az da olsa ısı yayıyor. Bu dondurucu soğukta o küçücük sıcaklık bile benim için neler ifade ediyor bir bilseniz. Ama sese de katlanmam lazım. Zira o sıcaklık sadece sesin en yüüüksek olduğu vakitlerde oluyor. Neden bilmiyorum.

Bu sıralar açlık da en büyük dertlerimden. Bir gün siperde dolaşırken karnım gurul gurul yemek arıyorum. Yere atılmış konservelerden bulma umuduyla… Niyeyse başka yemek bulmak neredeyse imkânsız. Burada insanlar sadece konserve seviyor sanırım. Ben sevmiyorum. Ama ne yapalım, açlık.

Geçenlerde gözüme kestiğim güzel bir kedi vardı civarda. Karanlığın kardeşi gibi. Simsiyah. Onunla ağzına kadar dolu bulduğum konservemi paylaşacaktım. Belki dikkatini çekerim. Her zamanki gibi yine hiç yüz vermeyecek, biliyorum. Hep insanların ve tuhaf makinelerinin yanında olmayı sever. Isınıyor ne yapsın. Yanına gitmeye koyuldum. Ancak tam giderken yine o patırtı, aman yeter. İnsandan birden kan akmaya başladı. Durduk yerde! Siz de ne alaka diyebilirsiniz. Lakin buradaki insanlarda bir tür hastalık var sanırım. Güm diye ses geldiğinde bazen kıpkırmızı kanları boşalıyor vücutlarından. Arada oluyor, hâlâ anlam veremedim. Garip. Benim siyah güzelimden de kan boşanmaya başladı. Gözünde korkuyla o yana bu yana koştu. Yardım etmeye gittim ancak ben ne anlarım. Sanırım artık bu hastalık kedilere de bulaştı. Buradan gitmeli. Sevemedim zaten çok ses var.

9 Beğeni

@Jarlath @Nemo
İkinizin de ellerine sağlık. Keyifle okudum. Sanırım bir parça hüzünlü gideceğim uyumaya. :relieved:

6 Beğeni

Sen de yazmayacak mısın? (konuyu canlandıralım) :smiley:

2 Beğeni

Ne yazık ki yaratıcı bir şey bulamadım. :sweat_smile:

1 Beğeni

Elimi, kalan saçlarımın arasında gezdirdim. Seyrek seyrek serpilmiş kıllardan ibaret artık. Belimde babamın tabancası, her zaman uğrayıp gün batımını izlediğim siperimin makineli tüfeği… Her şey yerli yerinde. Benim dışında.

Bombalar düşeli kaç gün oldu, bilmiyorum. Ama kimsenin eve dönemediğini biliyorum. Onlar dönemediyse ben de dönmeyeceğim, diye söz verdim kendime. O günden beridir siperleri turluyorum. Daha çok saçmalıyorum. Radyasyon işimi bitirecek sonunda.

Geçenlerde bir kedi gördüm. Kar beyazı. Sağ gözünün yerinde koca bir yumru var, irin gibi bir sıvı damlatıyor yürüdükçe. O da benim gibi saçmalamaya karar vermiş.

Siperimdeki yerime giderken aldım onu yanıma bir gün. Sanırım çok sıkmışım onu, siperimde geldiğimde hareket etmiyordu. Bütün üstüm batmış. Elimde öldü zavallı. Eminim çok korkmuştur. Belki de intihar etmek için beni seçmiştir.

Makineli tüfeğimde kalan son mermilerime bakıyorum ve birkaç kuş vuruyorum. Çabuk sıkıyor. Belimdeki tabancada mermi yok. Şahsen elim kadar mermilerle de kendimi öldürmek istemiyorum. Saçım bozulur.

Gece geldiğinde bütün yıldızları görüyorum. Saçım bozulmuyor.