Yazma ilhamına inanıyor musunuz? Yoksa sizce bu daha sistemli bir eylem mi olmalı?

Yazarken bir ilhamın ya da o an sahip olduğunuz büyük bir motivasyonun varlığını bekliyor musunuz? Yaratıcılığı sağlayan şey bu mu yoksa düzenli bir çalışmayla ve okumayla alışkanlık kazanmak mı? Bu konuda Rıhtım yazarlarının rutinini merak ediyorum.
Yazmak için olmazsa olmazların olması (tekerleme gibi) ket vururmuş gibi geliyor: İlla şu müziği dinlerim, masam bu şekilde düzenlenmiş olmalı… Stephen King Yazma Sanatı’nda diyor ki, “Bir yazar olmak istiyorsanız, her şeyden önce yapmanız gereken iki şey var: çok okuyun ve çok yazın. Bildiğim bu iki şeyden kaçınmayın, kestirmeden gitmenin imkânı yok.”
Ben de böyle düşünen taraftayım.

Alan Moore durumu genel hatlarıyla özetlerken, ilham perisine sahip, doğuştan şanslı sanatçıkar olduğunu, ama kendisi gibi geriye kalan büyük bir kesimin durmadan çabalaması gerektiğine dem vurmuştur.

Yazarlık deneyimin olmadığı için derinlemesine yorumlarda bulunamayacağım.

Konuya dair kişisel olarak tek net fikrim, anlatmak istediğin bir şey ya da sağlamak istediğin bir etki varsa, belli başlı hedeflere ve bu hedeflere ulaşmak için sistemli çalışmanın faydalı olacağı, yönünde. Kafa patlattıkça, eğer anlatmaya değer geliyorsa, bir şeyler yavaş yavaş ortaya çıkıp, şekilleniyor.

Deniz feneri hakkında -asla bitiremediğim- bir öykü yazmaya kalkınca, deneyimlediğim buydu. İlk önce, df hakkında nasıl bir öykü yazılabileceği sorun olmuştu. Amacını düşünmeye başlamıştım. Neye karşı yapıldığı, insana faydasını, doğaya karşı nasıl bir koz verdiğini falan kurcalamaya başladım. Sonra aklıma, var oluş amacı ve yok olursa, akıbetinin ne olacağı ve nasıl değerlendirileceği geldi. Bunlar ve daha fazlası, hep kafa patlatarak zihnime akmaya başlamıştı.

Yazma ve ilham hakkındaki okur görüşüm aşağı yukarı böyle.

2 Beğeni

Bu konuda kendi yolumu çizmeye çalıştığım için farklı görüşleri de merak ediyorum. Bana kalırsa da gerçek anlamda bir disiplin gerektiriyor. Hayatının diğer kısımlarının yanında ilerleyen hobi, hoş vakit geçirme işi olduğu sürece ilerleyeceğine inanmıyorum. Öncelik yazmak ve okumak olmalı eğer ilerde yazar olarak tanımlanmak istiyorsan. Ama bu da ayrı bir ikilem. Teşekkür ederim düşüncelerini paylaştığın için. :cowboy_hat_face:

1 Beğeni

Yazarligi bir is olarak gorenler varsa bir is gibi gunde saatlerce yazi yazmalilar, yetenekte elbette onemli ama pratik daha onemli. Her sayfasinin saheser olmasina gerek yok yarisi cop olsun yinede iyi

Sifir yetenek ve sınırlı pratik sonunda en fazla okuyucu olabilicegimi gordum ama ben yada baskasi hergun calisirsa iyi bir yazar olabilir

Ki bircok dalda bu gecerli muzisyen saatlerce calmadan, cizer saatlerce calismadan yada kosucular bile saatlerce kosmadan bir yerlere gelemiyorlar

3 Beğeni

Bir şeyi düzenli olarak başka bir rutinle yapınca zamanla ilhama dönüşebiliyor. Bunun psikolojide de yeri var. Örneğin bir müddet aynı kafeye gidip yazılar yazıyorsun, bir noktadan sonra o kafeye gidince içinde yazma dürtüsü oluşuyor. Hatta psikologlar çocuklar için ders çalışma ve oyun oynama alanlarını ayrı tutmalarının iyi olduğunu söyler. Sürekli boza içerek yazıyorsan, boza içince de yazmayı düşünüyorsun. Psikolojik açıdan böyle bir şey var bunu inkar edemem. Hangi yazar hatırlamıyorum sürekli otel odalarında yazıyormuş, bir-iki yazmıştır üçüncü de hafif yazamadığı bir sıra otele gitmiştir orası ona yazmayı çağrıştırıp bir ilham kaynağına dönüşmüştür.

Kendim için konuşacak olursam niyetlendiysem yazarım fakat bir başladım mı duramıyorum, az dursam dikkatim dağılıyor. Tuvalete gitmeyi falan unuturum o derece, dokuz saat hiç yerimden kalkmadan yazdığımı bilirim. Bu kadar uyaran varken zor oluyor yaptığım işin bölünmemesi. Bunun ilhamla ilgisi yok ama yazacak kişinin ihtiyaçları olabilir bunun ilhamla karıştırılmaması gerekiyor.

Bununla ilgili çok şey yazabilirim. Yazma isteğinin ardındaki amacın asıl ilham kaynağı olduğunu düşündüğüm zamanlar da olmuştu, oluyor. Kitleleri etkilemek olabilir bu, içinizi dökmek olabilir, ölümsüzlüğe bir eserle ulaşmak olabilir… Amacınıza yönelik yaşadığınız bir an ya da olay da yazma isteğinizi azaltıp arttırabilir. İçinizdeki bilgi selini kağıda mı dökmek istiyorsun, o zaman öğrendiğin her yeni şey seni yazmaya itebilir.

Zaman zaman düşünür, hakkında okurum ama bunun çok, kişiye özgü olduğuna karar verdiğim için sadece kendi adıma bir iki analiz yapabiliyorum. Bu işin okuma-yazma pratiğine bağlılığına oldukça vâkıf olduğunuzu düşündüğümden bu konulara girmeden kaçıyorum.

4 Beğeni

İlham yazmanın başlangıcıdır. Gerisi ise sistemli çalışma ve tecrübeyle olabilir. Yani burada ilhamı yazmanın temeli olarak görüyorum. Temelin üstünü nasıl dolduracağı da yazarın donanımına bağlı.
Bazen öyle bir an oluyor ki aklıma bir şey düşüyor ki çoğu öykümde kafamda ansızın bir fikir belirir. Ama fikri kağıda dökmek birikimle ve çabayla olur, insanın yazdıkça daha da geliştiğini, açıldığını düşünüyorum.

3 Beğeni

Çok eskiye dayanan bir geçmişi yok benim için yazma alışkanlığının. Yani benim de fikrim oldukça hızlı değişiyor. Eskiden daha farklı alışkanlıklara bağlı kalıyordum. Önce “şöyle olması lazım ki yazmaya başlayayım” gibi rutinleri yerine getirmeye çalışıyordum. O anlarda geçen sürenin beni soğuttuğunu fark ettim. “Yazar olmak isteyenlere yönelik 10 altın tavsiye” gibi içerikler de sık sık kafamı karıştırıyordu.Takdir ettiğimiz yazarların verdiği tavsiyelerle ilerlemediğimi gördüğümde “olmuyor herhalde” diyordum. Neyse ki o günleri geçtim. :upside_down_face:
Hâlâ bir disiplinim yok ama en azından yolun o olduğuna karar verdim.
Teşekkür ederim. :fairy:

1 Beğeni

İlham denen fikir kıvılcımlarına dair inancım sağlam olsa da; sistematik yazım aşamasına geçilmemişse şayet ilham işlevini yitiriyor. Yazmak çok temelli ilerleyen bir süreç… Özgün fikir, düşünce veya yazanı kuvvetle yazmak zorunluluğuna iten o his -ilham- yazma sürecinde sağlam bir yer kaplıyor. Lakin eğer küçük rutinler sağlanmazsa; bu ilham heba olmaya mahkum oluyor. İlham unsurunun birkaç farklı şekilde tesir ettiğine inanıyorum. Bazı zamanlar dert edindiklerinde doğuyor, yazım öncesi kişiyi buluyor. Ya da ansızın rotası çizilmiş bir yolda ilerlerken kurgu yazanı ele geçiriyor. İkisi bir hayli farklı etkiye ve güce sahip. İlhamın her türlüsüne ihtiyacımız var elbette. Bakış açımız aslında bu düşünüş şekliyle besleniyor. Dünyayı bambaşka görmemizi sağlayan hissiyatın kendisi ilhamdan öte değil. Yazmasak dahi zihnimizin tarlalarında çiçekler açmaya devam ediyor her geçen gün.

Yazmaksa dışarıdan bakıldığında onca kolay geliyor ki kimilerine; yazınsal emek veya çaba anlamını yitiriyor bu kişilerin dilinde. Eleştirmek ve fikirlerini empoze etmek bir hayli kolay neticede. Oysa yazmak işin belki de en zor kısmı. Kişinin kendi dilini bulması; aktarım şekli, kurguladıklarının düzene girmesi, zihninde yaşattığı evreni kelimelerle dış dünyaya taşırması ve daha niceleri… Bu sayılamayacak çokluktaki maddelerin hepsi yazmak, yazmak ve yazmaktan geçse dahi yazma deneyiminin mislince okumaya dayanıyor. Sanırım en büyük sorunumuz okumanın sadece sözde bir öneme sahip olması. Kişiler dar alanda bir okuma yaptıklarında da yeterli olmuyor fikrimce. Bunu aştığımız zaman kuvvetle muhtemel daha başarılı ve birbirini tekrar etmeyen eserlerle karşılaşacağız.

Peki yazmak için neler yapmalı? Bu soru da, bazı yazarlar tarafından soruya verilen cevaplar da şahsıma epey komik geliyor aslında. Bir başkası tarafından size koşulan şartlar eşliğinde yaratıcı bir eser üretme ihtimaliniz çok çok düşük. Yazmanın tamamen bireye bağlı bir detay olduğunu daima anımsamak gerekiyor. Olsa olsa önerilerden bahsedilebilir ya da yazarın kendi yazım süreçlerini aktarması da işlevli olabilir örnek olarak.

Yazma eyleminin devamlılığı büyük bir önem arz etmekte her şeyden önce. Zaman zaman kısır döngüye girebiliyor yazan. Bu halimi sığ bir suda debelenişe benzetiyorum hep. Nitekim uzun bir süredir istediğim yazım rutinine kavuşmuşken ansızın içimden tek bir sözcük dahi yazmak gelmez oldu. Bunu çözebildim mi? Sanmıyorum; aslında şu anki yakınmaların kaynağını bulmuş olabiliriz. Neyse kurtulma metotlarımdan bahsederek yakınmalarımı sonlandıracağım. Yazar önerileri değil elbet yazan çırpınışları olacak bunlar:

  • Her zaman birkaç defterle dolaşmaya devam! Defterlerimin biri gün içinde işittiklerime, okuduklarıma ya da gördüklerime ait; yazamama haline geçtiğimde bu defteri de kullanmayı azalttığımı tespit ettim. Şimdi tekrardan aktif olarak kullanmaya çalışıyorum.
  • Daha az okuduğumu fark ettim. Tekrardan bulduğum her fırsatta okumaya devam ediyorum.
  • Aklıma gelen her detayı not alıyorum ki bu bambaşka bir deftere işleniyor.
  • Gözlem yapmaya devam her daim!
    Şimdilik bu kadar sanıyorum. Bu kısır döngüden çıkarken yaptıklarımı eklemeye devam edebilirim. Çıkabilirsem şayet :smiley:

İlhamla kalın ve bol yazma enerjisi!

3 Beğeni

İlham: Kültürel birikimlerin (okumak, gezmek, görmek, dinlemek vs.) zihinde oluşturduğu görünmez ‘tohum’.
Yazmak: Beynin derinlerine farkında olmadan atılan 'tohum’un, bir süre sonra toprağına sığmayıp artık farkına varılarak beklediği ilgiyi ona sunup ortaya güzel bir yemiş çıkarmak.

Yani emek olmadan yemek olmaz.

8 Beğeni

İlhama kesinlikle inanıyorum ,ilham hayal gücünün başlangıcıdır.

2 Beğeni

Aslında ilham ve prensipli çalışma birbirini tamamlayan unsurlar. Mum saatlerce, hatta günlerce ışık verebilir ama, mumu yakmak için küçücük bir ateş gerekir… İlham bizim ilk ateşimiz, bu ateşi uzun süre yakabilmek için, prensipli çalışmak gerekir. En azından ben böyle yapıyorum :slight_smile:

3 Beğeni

Yaşasın bir sürü farklı fikir! Ne sebep oluyorsa da yazma istediğimiz bol olsun. :stuck_out_tongue:

1 Beğeni

Burada size danışmamdan bu yana ortak kanı bu oldu: Birbirlerini destekleyen unsurlarla mümkün oluyor. Yazdıkça gelişmek, geliştikçe yazmak ve yazmak-gelişmek istemek. :stuck_out_tongue_closed_eyes:

1 Beğeni

shox diye bir Counter Strike oyuncusu var, vakti zamanında AMA yapmıştı Twitter üzerinden, bir soru sormuştum kendisine: “Yetenek mi daha önemli, yoksa pratik mi?”

Bana söylediği şey mealen şu şekildeydi: “Pratik diyecektim ama yetenek yoksa istediğin kadar pratik yap, bir seviyenin üzerine geçemeyeceksin.”

Kendisine katılmıyorum bütünüyle, onu belirteyim. Zira bir shooter oyundaki nişan alma yeteneği (aim) bütünüyle mekanik. Amma ve lâkin edebiyat için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Düzenli bir okuma ve yazmayla birlikte (King’in dediği gibi) kişinin kalemi ve üslûbu gelişecektir, buna şüphe yok. Aynı şekilde içerikle ilgili de kafasında bir şeyler oluşacaktır. Hiçbir şey orijinal değildir, herkes her şeyi her yerden çalabilir, kendi hayâl gücünü ateşleyip üzerine bir şeyler kattığı sürece. Sonuçta bir şeyi nereden aldığınız değil nereye götürdüğünüz önemlidir. Fakat ilham olmadığı vakit ne hayâl gücü ateşlenir, ne de insan klavyenin başına geçer. Bir itki, bir şey olmalı. Âşık olduğum vakit bir fotoğraf veya tek bir ânın bana hatırlattıklarıyla neler yazdığımı hatırlıyorum.

Uzun lâfın kısası, bu ikisinin birbiriyle dayanışma içinde olduğu bir gerçek. Ben ilhamın payı daha yüksek diyorum.

Çok güzide bir konuymuş bu, umarım farklı fikirleri görebiliriz zamanla.

2 Beğeni

Kendi adıma diyebilirim ki, ilk kez öykü yazdığımda sürekli ve “kaliteli” bir okuma/yazma alışkanlığım yoktu. Fakat söylemek istediğim bir sürü şey, var olmasını hayal ettiğim olaylar zinciri ve kocaman bir son vardı. Şimdi, o zamana göre, yazma ve okuma konusunda daha gayretli ve amacıma yönelik olmaya çalışıyorum. Ama biliyorum ki ilk yazdığımdaki gibi bir tutku içimde olduğu için devam edebiliyorum. Üslubumu, kalemimi çalışarak geliştirebilirim ama yazma tutkusunu sanırım sadece istediklerimi yazarak besleyebilirim.

2 Beğeni

Hah işte, olay bütünüyle bundan ibaret, daha iyi anlatılamazdı.

Eski oturduğumuz evde ev sahibinin piyanosu vardı, gel zaman git zaman bir şeyler çalmaya başladım, müzik dersindeki flüt notalarını piyanoya aktarıyor, Okulumuz’u falan çalıyordum. E ama 88 tuş var piyanoda, sonsuz da kombinasyon mevcut. Hepsinden önemlisi, bir yerden sonra doymayan ve gittikçe gelişen bir kulak var. Aynısı edebiyat için de geçerli. Ama her şeyden önce bir tutku gerek.

3 Beğeni

Çok güzel bir örnek oldu. Sonsuz kombinasyon gibi sonsuz kurgu da mümkün. Tutkuya doymamak gerek. Bizim de eski oturduğumuz evin bahçesinde oyuncağımı alıp götürmüşlerdi, hâlâ bulmak isterim. :stuck_out_tongue: Yazma tutkum kaybolsa onu da hep bulmak isterim.

2 Beğeni

Aklıma bu başlık altındaki tartışmalarımızı getiren bir şey izledim. Müziğine, şarkılarına ayrı, hırsına ayrı hayranlık duyduğum Eminem’in “Ben Kimim” adlı motivasyon belgeseli. Buraya tıklayınız.

Kendi motivasyonunu, “Sanırım en büyük ilham kaynağım ya da beslendiğim şeyler, açıkçası temelde insanların inanmadıklarıydı. Bilirsiniz, şüphe bulutlarını kafamın üzerinde hissederdim. Ve de ben sadece herkesin yanıldığını kanıtlamak istiyordum.” diye açıklıyor.

Bir kez daha içimdekilere tercüman oluyor.

2 Beğeni

Kendi deneyimimden yola çıkarak cevaplayayım. Eskiden ilham gelmesini beklerdim. Sonra fark ettim ki klavyenin ya da kâgıt-kalemin başına geçince yazılacak şeyler kendiliğinden ortaya çıkıyor. Zinciri kırma tekniği çok faydalı. Her gün yarım saat yazınca ve buna bir gün bile ara vermeyince olumlu sonuç elde ediliyor.

2 Beğeni

İlham dediğimiz şeyin aslında bilincinde olmadığımız bir sürecin final noktası olduğuna inanıyorum. Bazen o kadar bilinçsiz oluyoruz ki sihirbazın el hareketlerini kaçırıyoruz. Ve yine bazen o kadar bilinçsiz bir durumda oluyoruz ki olduğumuz yere ışınlanarak geldiğimizi sanıyoruz. Durumların içine mistik şeyler katmayı seven bir yanımız var ki bu olayı da ilham perileri diye adlandırmaktan geri durmuyoruz. Bence tüm olay kendi seyrinde gelişen bir devinimden ibaret. Evet, ilk görüşte aşka da inanmıyorum. :slight_smile:

3 Beğeni