Merhaba @deniz_gunes
Öykünüzde bir derdi ele almışsınız; yeni mezun bir insanın iş bulma sürecini işlemişsiniz. Konu olarak önemli bir konu. Burada birkaç eleştirim olacak izninizle:
-
Öncelikle dili 3. tekilden 1. tekile almanız daha doğru bir tercih olabilirdi. Böylece anlatımdaki aksaklıkların büyük kısmı giderilmiş olurdu. Bu öykü belli ki sizin bu alanda deneyimlediğiniz ya da şahit olduğunuz olayları içeriyor. Anlatımı Cemre’ye atfetmektense kendi ağzınızdan anlatmanızın teknik açıdan daha uygun olacağı kanaatindeyim.
-
Çok uzun paragraflar okumayı zorlaştırıyor. Benim önerim anlatım öbeklerini bölmeniz. Örneğin giriş paragrafınızda bunu uygulayabilirsiniz. Cemre’nin kişilik özelliklerinin ve deneyimlerinin geçmiş zamandaki anlatımı ayrı; yeniden işten kovulduğunun anlatıldığı yakın geçmiş zamanlı anlatım ayrı; gümüşçüyü gördüğü geçmişte geçen şimdiki zaman anlatımı ayrı bir paragraf olabilirdi.
-
Anlatım fazlalıklarından kaçınmanızı öneririm. Hikayede okurun “Bu cümlelere ne gerek vardı ki?” demesinin ve alınan keyfin engellenmesinin önüne geçmiş olursunuz. Yazdığınız herhangi bir şeyi okurken gerek olmadığını düşündüğünüz her cümleyi, kelime tekrarlarını, örneklemeleri kaldırın. Ben böyle zamanlarda ‘less is more’ yöntemini uyguluyorum; yani daha az kelime/cümle ile daha çok şey anlatılacağı düşüncesi.
Anlatım fazlalığına örnek olarak Cemre’nin Zerrin hanımı bulmak için otele ilk gidişini örnek verebilirim. Bana göre buna gerek yoktu; üstelik Cemre otele uyanır uyanmaz gitmesine rağmen Zerrin hanımın erken çıkmasında bir bozukluk hissettim. Ya Cemre’nin kaldığı lojman otele saatlerce uzaklıkta ya da Zerrin Hanım işini doğru dürüst yapmıyor, sabah bir uğrayıp hemen işten çıkıyor 
Ya da şöyle de yapabilirdiniz: Otele ilk gidişinde Zerrin Hanım’ı bulamadıktan sonra ertesi güne kadar yaşadığı stresi ve gerginliği anlatabilirdiniz.
-
Karşılıklı konuşmaları tire işaretiyle karşılıklı ya da çift tırnak ile dedim-dedi şeklinde yapabilirsiniz. Hem okumayı kolaylaştırır hem de akıcılığı.
-
Son bir düşüncem de, hikayenin sonunu kendiniz bağlamak yerine ucunu açık bırakarak okurun hayal gücüne bırakabilirdiniz. Yazdığınız mutlu son, okurun öykünün tamamını unutmasına sebep olabilir. Çünkü okur, ya da bir okur olarak ben, yazarın en son noktasına değin yazdığı bir ‘son’ yerine hikayenin devamını merak etmeyi, üzerine düşünmeyi, ve eğer istersem sonunu kendim getirmeyi tercih ederim. Bu sayede o öyküyü düşünmeye vakit ayırmış ve dolayısıyla da ona zihnimde yer edinmiş olurum.
Yukarıda yazdıklarım tamamen şahsi düşüncelerimdir, hiçbir etki altında kalmadan (Hüseyin bakışlarını yana kaydırır ve gölgeyle göz göze gelir; gölge Hüseyin’in kafasına bir tane patlatır) yazdım. Eleştirirken haddimi aştıysam kusura bakmayın lütfen.
Kaleminize sağlık.