Yey'in Dünyası

BÖLÜM 1: YAY BURCUNUN SİHRİ

Gece yarısına gelmesine bir saat kala Yey uyuyamadığı yatağından kalktı ve masasında bulunan telefonunu aldı. Telefonun galerisine girdi ve arkadaşlarının fotoğraflarına baktı. İçlerinden biri çok dikkatini çekiyordu.

Penceresine doğru ilerledi. Ve yıldızlara bakarak Flesch’in (Fleş) kalbini çalmayı diledi. Yey, Flesch’den ne zamandan beri hoşlandığını hatırlamaya çalıştı.

Okulun ilk günleriydi. Flesch, sınıfın kapısında durmuş yeni gelenleri seyrediyordu. Onu ilk gördüğünde salık saçlarından dolayı bir kız olduğunu düşünmüştü ve kendi kendine “Kızın tarzı ne kadar da hoşmuş.” diye söylenmişti. Yanından geçmekte olan Baltafa onu duymuş ve ona dönerek “O kız değil ki.” Demişti. Yey, sınıfa doğru yaklaştığında ve Flesch’in sesini duyduğunda Baltafa’nın haklı olduğunu anlamıştı. O gün Flesch’in yanından geçerken onun yüzüne bakamamıştı ve hala da bakamıyordu. En azından bu anı aklına geldiği zamanlarda… Ve yine gelmişti. Bu yüzden telefonunun galerisinden çıktı. Telefonunu masasının üzerine bıraktı. Yatağına geri döndü ve gözlerini kapatıp Flesch ile alakalı hayaller kurmaya başladı.

Sevgili yay kızımız aslında ilk başta Flesch’i bu kadar sevmiyordu. Yani en azından onu bir arkadaşı olarak görüyordu. Fakat sonraları onun hakkında o kadar çok acayip rüyalar gördü ki belki de bu rüyalar yüzünden Flesch’e âşık olurken buldu kendini. Rüyalarında Flesch resmen beyaz atlı bir prens gibi onu kötülüklere karşı koruyordu. Sanki onun koruyucu meleğiydi. Belki de rüyalarında ki Flesch’e aşıktı. Belki de bu rüyalar geleceği gösteriyordu. Çünkü biliyordu Yey gördüğü bazı rüyalar nedense daima gerçekleşiyordu. Hatta bu okula başlamadan günler öncesinde sarışın ve mavi gözlü bir çocuğun rüyasında onunla arkadaşlık kurduğunu görmüştü. İlk başta bu rüyada ki kişinin Justin Fieber olduğunu zannetmiş ve neden nefret ettiği biri ile arkadaşça konuştuğunu merak etmişti. Daha sonraları internette gezerken Justin Fieber’in kahverengi gözlü olduğunu görmesi ile aslında bu çocuğun Flesch olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Evet, kahramanımız aslında Flesch ile rüyalarında tanışmıştı bile fakat Flesch bunu bilmiyordu. Yoksa biliyor muydu? Yani anlatmak istediğim o rüyalar belki de gerçekleşecekti.

Yey, uyandığında Flesch’i rüyasında görüp görmediğini anımsamaya çalıştı ve kendi kendine “Çok garip. Önceleri onunla gördüğüm rüyalar netti. Şimdi ise bulanık. Sanırım artık beni düşünmüyor.” Dedi kendi kendine. Bunun nedenini çok iyi bilmekteydi aslında. Flesch artık Duosilya ile çıkmaktaydı.

Yey ve Duosilya bir zamanlar çok iyi arkadaştılar fakat zamanla birbirleriyle daha az görüşmeye başladılar. Sebebi ise Flesch’di. İşin saçma tarafı yay kızımız, Flesch’e âşık olduğunu Duosilya ile beraber çıkmaya başladıklarında anlamış olmasıydı. İşte bu yay burcunun lanetiydi. Eğer bir yay burcuysanız birine âşık olduysanız bu durumu anlamanız biraz zaman alabiliyordu. Ve ona kadar da birileri çoktan kapılabiliyordu. Neyse ki yay burçları âşık oldukları kişiyi elde etmek için gerekirse bekleyebilirlerdi. Onu elde edene kadar alttan alan, nazik, tehditkâr bir psikopata dönüşme yetenekleri vardı. Harika değil mi?

Yey, Flesch’den vazgeçmemişti. Onun doğru kişi olduğuna inanıyordu. Onu bir şekilde elde edecekti.

)>)>)>>)>))>))>)>)>))>)>))>)>)))>)>)>))>)>)>))>)>)>))>)>)>))>)>)>))>)>)>)>))>)>)>)>))>)>)>)>)

Yey yataktan kalkıp hazırlandı. Bugün arkadaşları ile sinemaya gideceklerdi.

Arkadaşları ile buluşması gereken yere gelen sevgili kahramanımız arkadaşlarını göremedi. Buluşacakları yer labirent bahçeydi. Bahçenin bu isme sahip olmasının sebebi ise labirent şeklinde tasarlanmış olmasıydı.

Bir süre sonra bahçenin önünden geçen Duosilya’yı gördü. Yey, Duosilya’ya el salladı. Fakat Duosilya, o sırada biri ile telepatik görüşme yapmakta olduğu için etrafındaki kimseyi duymuyordu. Ardından Duosilya’nın arkasından gelen Baltafa’yı gördü. Baltafa, Yey’in yanına gitmeden önce Duosilya’ya seslenmişti. Fakat dediğim gibi telepatik bağlantıdan dolayı onu da duymadı.

Baltafa “Na’ber Yey?”

Yey “İyi, sen?”

Baltafa “Ben de.”

Bir süre havadan sudan bahsettiler. Baltafa birden elini kaldırıp sallamaya başladı. El salladığı kişiler Flesch ve Yeşilbey’di. Flesch ve Baltafa kendilerine has olan bir tokalaşma ile tokalaştılar ve ardından birbirlerine sarıldılar. O sırada Yey içinden şimdi Baltafa’nın yerinde olmak vardı. Neden erkek olarak doğmadım ki sanki? Diye düşünmekteydi. Flesch, Yey’e baktı ve “Na’ber?” dedi fakat cevabını beklemedi çünkü öylesine sormuştu.

Yey, Flesch, Yeşilbey ve Baltafa yürümeye başladılar şanslarına Duosilya’yı gölün önünde beklerken buldular. Duosilya, koşarak Flesch’e sarıldı. Onlar birbirlerine sarılırken Yey’in kalbine oklar batmaktaydı. Yey, gülümsemeye devam etti. Fakat kalbi ağlıyordu. Gözleri dolmaya başlamıştı bile. Neyse ki girecekleri film romantik komedi tarzında bir filmdi. Duygusal bir sahne geldiğinde gözyaşlarını bırakmayı düşünüyordu. Ve böylece insanlar neden ağladığını sormayacaktı. Mükemmel bir plân öyle değil mi?

)>)>))>9>9<9>99>9>9>)>)>)9>9>9)>)>)>))>)>)>)>)>)>))>)>)>)>)>))>)>)>)>))>)>))>))>)>>)>))>)>

Film bittikten sonra hepsi dışarıya çıkmış bundan sonra ne yapacaklarını konuşuyorlardı?

Yey nereden geldiği bilinmeyen bir şanssızlığından ötürü hiç hüzünlü bir sahneye denk gelmemişti. Ama işin güzel tarafına bakalım en azından kafası dağılmıştı ve kalbine artık oklar batmıyordu. Yey, fırsat bu fırsat ben en iyisi kaçayım diye düşündü ve arkadaşlarına seslenerek onlarla vedalaştı.

)>))>)>)>))>)>)>))>)>)>))>)>)>)>)>)>))>)>)>)>)>)>))>)>)>))>)>)>))>)>)>)>)>)>)>)>)>))>)>)>))>>))

Burçlar akademisine başlayacağı ilk gündü. Yey, dolabını açtı. Ateş elementine özel hazırlanmış yanmayan kızıl üniformalarını giydi. Üniforma koç burcu için onların havalı tarzlarını yansıtan, aslan burcu için gösterişli olan ve rahatına düşkün yay burçları için de rahat olabilecek şekilde tasarlanmıştı. Yani diğer burçlar ateş elementine bakınca bu grubu aşırı kıskanıyordu. En azından su elementleri kıskanıyordu. Özellikle yengeç burçları bu duruma sinir oluyordu. Hatta üniformalarla alakalı bir protesto bile başlatmışlardı bile. Ama bu başka bir konu.

Her elemente özel üniformalar vardı. Her elementin ve burcun özelliğine göre tasarlanmıştı. Misal ateş elementinin üniformasının rengi kırmızıydı.

Su elementinin üniforması açık maviydi. Akrepler için seksi olmalarını sağlayan, yengeçler için zarif bir hava veren ve balıklar için duygularına göre renk değiştirebilme özelliği olan üniformalar tasarlanmıştı. Biliyorsunuz bir tek su grupları acayip bir şekilde duygusal oluyordu ve kırıldıklarında bunu söyleyemiyorlardı. Ve patladıklarında her yere su basıyordu. Bu yüzden okul bu önlemi almak istedi. Böylece kırıldığını gören diğer burçlar balıklardan af dileyerek onların etrafı sel bastırmalarına engel oluyorlardı.

Hava elementinin üniformasının rengi beyazdı. Kova burçları için futuristik bir tarz, terazi burçları için rahat, ikizler burcu için bilge bir görünüm verecek şekilde tasarlanmıştı.

Toprak elementinin üniformasının rengi yeşildi. Bu grubun üniformaları oğlak burçları için fazla vakit kaybettirmeyen, boğa burçları için leke yapmayan ve ütü gerekmeyen, başaklar için de sade bir görüntü verecek şekilde tasarlanmıştı.Sonuçta çalışkan burçlar vakitlerini kıyafet gibi saçmalıklarla vakit kaybetmek istemezlerdi.

Gelelim şimdi Yey’e. Yey üniformalarından en çok rahat olan kırmızı botlarını ve kırmızı kumaş eldivenlerini seviyordu. Bu eldivenler her burçta vardı. Fakat özellikle ateş elementine sahip olanlar için bu eldivenler tasarlanmıştı ve ateş elementindeki öğrencilere haksızlık olmasın diye diğer burçlar için de buna benzer eldivenler tasarlandı.Eldivenlerin sebebi ise evet, balık burçları çok alıngan oldukları için ağlayarak etrafı su bastırıyorlardı. Ateş elementeleri ise öfke kontrolleri bulunmadıkları için her yeri yakabiliyorlardı. Bu yüzden okul bu durumu engellemek için ateş elementlerin gücünün baskılayan bu eldivenleri tasarladı. Özellikle koç burçları aman diyelim.
Sonuç olarak bu dünya da koç burcunun hiddetli öfkesinden ve balık burcunun ağlamasından korkmalısınız. Bu arada bir araya geldiklerinde efsane ikili olmuyorlar mı?

Yey, aynaya son bir kez daha baktı ve anahtarlarını alıp evden çıktı. Okula vardığında Yey, kapıya doğru “Okulun kapıları açılsın! Neşeli yay burcunuz geliyor!” diye seslendi. Yey, büyük demir kapı açıldığında içeriye hoplaya zıplaya girdi. Ta ki arkadaşları görene kadar. Yey, ne kadar yay burcu olsa da her zaman utangaç bir insandı.

Baltafa “Yey, bu ne mutluluk?”

Yey, kızarmış yanakları ile “Bu mutluluk değil yay burcunun sihri.”

Baltafa “Ben de yayım ama bu kadar mutlu…Bir şey mi oldu?” dedi endişeli gözlerle kendisine bakarak.

Evet, bir yay burcunu en iyi yay burcu anlardı zaten. Çünkü yay burçları bilirlerdi ki dışarıda gülücükler dağıtan bir yay her zaman mutlu değildi. Bu bir kamuflajdı. Yaylar tek başlarına kaldıklarında ağlarlardı genelde. Bu yüzden yay burçları ağlamamak için kalabalıklar arasında takılırlardı. Bu yüzden yalnızlıktan korkarlardı. Çünkü bilirlerdi. Yalnız kaldıklarında hüzün onları bulurdu.

Yey, Baltafa’ya baktı. “Evet. Merak etme bir şey yok. Sadece küçük bir kalp kırıklığı.”

Baltafa, kafasını yana doğru çevirip Hırskil’e bakarak “Onun için mi?”

Yey, Baltafa’nın baktığı yöne baktı. Baltafa’yı başından savmak için “Evet.” Dedi. Fakat Hırskil onun için geride kalmıştı. Artık kalbi bir başkası için atıyordu. Ama o başkasının kalbi de sanırım bir başkası için atıyor diye düşündü Yey.

Baltafa, Yey’in böyle üzgün olmasına üzülmüştü. Onu teselli etmek için “Boş ver, unut gitsin onu. Hem senin gibi neşeli birini onun gibi odun birisi üzer. Üzüyor da zaten. Başta ondan kurtulduğun için kendini şanslı hissetmelisin. Sana başka birini bulabiliriz. Mesela kovalar çok iyi. Söyleyeyim mi Kızılcık’a sana erkek arkadaşlarından birini ayarlasın.”

Yey, ellerini hayır anlamında sallayarak “Hayır, teşekkür ederim. Ama kendim bulurum.”

Baltafa “Bulduklarını görüyoruz.”

Yey kaşlarını çatarak “Ne demek şimdi bu?”

Ama Yey, sorusunun cevabını alamadı. Çünkü Kızılcık, Baltafa’ya doğru ona haber vermeden üzerine atladı. Tabi Baltafa dengesini kaybetmesi sonucu yere yığıldı tabi ki de Kızılcık ile beraber.

Yey, onlara gülümseyerek baktı. Bu çifti seviyordu. Hatta onların yerine onların düğününü bile hayal etmişti.

Yey, en iyi dostu Rosie’nin yanına gitti.

“Rosie, nasılsın?”

Rosie “İyiyim, teşekkür ederim. Sen nasılsın?”

“Şuradaki çifti görünce daha iyi oldum.” Dedi çifti göstererek.

Rosie onlara doğru baktı ve tebessüm etti. “Hadi toplanma salonuna geçelim.” Dedi.

Yey, kafasını tamam anlamında salladı.

Toplantı salonuna vardıklarında büyük bir curcunayla karşılaştılar. Aslanlar eldivenlerini çıkartmış etrafta havai fişekler patlatıyordu.

Yey “Eldivenlerin çıkartılmasının yasak olduğunu zannediyordum.”

Rosie “Öyle zaten. Anlaşılan bu partiyi aslanlar başlatmış.”

Yey“Parti mi? Oh hayır, yoksa…”

Rosie “Hadi ama Yey sen bir yaysın. Fakat toprak grubundaki herhangi bir burç gibi davranıyorsun. Böyle davranmayı kes ve benimle partiye katıl.”

Yey, kafasını hayır anlamında salladı.

Rosie “Seni artık tanıyamıyorum. Onlarla takıldığından beri değiştin. Bu sen değilsin Yey. Uyan! O çocuk senin değerini karşılayamaz bile ki sanırım kendisini de bunu görmüş olmalı ki şu an Duosilya ile beraber. Senin iyiliğin için söylüyorum bana kızma lütfen!”

Yey, Rosie’nin bu çıkışına sinir olmuş hatta biraz daha kırılmıştı. Fakat onu başından savmak için “Tamam” dedi.

Fakat Rosie, Yey’i çok iyi tanıyordu bu yüzden ona “Bildiğini okuyacaksın değil mi?”

Yey “Tamam, dedim ya.”

Rosie eldivenlerini çıkartmıştı. Kafasını ‘yanlış yoldasın’ anlamında sallayıp bu curcunanın içine katıldı. Her yerde alevler uçuşmaktaydı. Birden toplanma salonunun kapısı açıldı gelenler Duosilya ve Flesch’di.

Flesch “Hey! Burada neler oluyor?”

Yey “Curcuna.”

Flesch “Neden burada dikiliyorsun? Senin yerinde olsaydım katılırdım. Hatta şimdi bile katılmayı düşünüyorum.”

“Sakın gitme oraya minik balıkçık. Canın yanar yoksa. Duosilya, söyler misin biricik balığına otursun oturduğu yerde.”

Duosilya o sırada çözülmüş olan bağcıklarını bağlamaktaydı. Kafasını kaldırdığında Flesch’in olduğu yerde olmadığını gördü. “Flesch nerede?”

“Aha! Balık kaçmış. Harika, şimdi sana iş çıktı. Onu koruman gerek.”

Duosilya “Hadi ama! Bence o kendi başının çaresine bakabilir. Hem ben de katılmak istiyorum. Bence sen de katılmalısın. Eski günlerdeki gibi.” Dedi ve elini uzattı. Yey, Duosilya’nın uzattığı ele baktı.

“Merak etme, korurum ben seni.”

Yey, elleriyle yüzünü kapatarak “Hayır, yani…” Derin bir iç çekti ve “Tamam.” Dedi.

Flesch “Bana diyene bak hele.”

Yey “Bana bir şey olmaz.”

Flesch “O zaman neden seni Duosilya koruyor?”

Yey “Ah!!!” Sinirlenen Yey, Flesch’e doğru bir ateş topu fırlattı. Onunla güzel anılar oluşturmak için Duosilya ile olan cilveleşmelerini katlanıyordu. ‘Ve onun yaptığına bak!’ diye düşündü Yey kendi içinden.

Flesch aslında Yey’e karşı boş değildi. Sadece onun gücünden korktuğu için ve onu yönetememekten korktuğu için Yey’e bir oyun oynamaya karar vermişti. Eninde sonunda Yey ona aşkını itiraf edecekti. Böyle düşünüyordu Flesch. Ve o zaman şartlarını söyleyecekti. İlişkide ki lider o olacaktı.

Duosilya “Hey! Sen şimdi benim sevgilime ateş topu mu fırlattın?” dedi şakacı bir ses tonuyla.

Yey ise ciddi bir ses tonu ile çünkü anlamamıştı şakayı “Erkekler aramıza girmesin lütfen!” dedi.

Duosilya “Hey sakin ol! Sadece şaka yapıyordum.”

İşin saçma tarafı Flesch, Yey’i hiç anlamıyordu. Ne yani artık onu sevmiyor muydu? Çünkü normal bir insan sevdiği insanın başka bir kızla olmasına katlanamaz. Bu yüzden Flesch endişelenmeye başlamıştı. ‘Ya artık beni sevmiyorsa.’ Diye düşündü Flesch.

Flesch kafasındaki düşünceleri bırakıp parti ile ilgilenmeye başladı ve bir su kütlesi oluşturup kızların üzerine döktü.

Duosilya ve Yey birden üzerlerine gelen bu su kütlesi ile irkildiler. Gelen su kütlesinin Flesch’den geldiğini anlamışlardı tabi ki. Nasıl mı? Flesch’in kendine özgü o tatlı gülüşüyle.

Duosilya “Hey! Beni mi ıslattın şimdi?”

Flesch “Sevgilimsin diye seni ıslatmayacağımı mı sandın?”

Yey o sırada kendi haline yanarak “Duosilya! Hani beni koruyacaktın?”

Tabi Duosilya onu duymamıştı. Yey, kafasını toplantı salonunun kapısına doğru çevirdi. Salona doğru gelen bir çift topuklu ayakkabı sesi duyulmaktaydı. Fakat çoğu kişi bu eğlenceye kendini kaptırdığı için duymamıştı.

Yey, hemen ateş grubunun toplanma masasının olduğu yere geçti. Gelen Alberta hanımdı.

“Bu curcuna da ne böyle?!! Kim başlattı bunu?! Eldivenlerinizi neden takmıyorsunuz? Yasak olduğunu bilmiyor musunuz yoksa?”

Alberta, ateş toplanma masasında sessizce oturan Yey’i gördü.

“Aferin Yey! Hiçbiriniz bir Yey gibi olamadınız?”

Duosilya, Flesch’e bakarak “O oraya ne zaman geçti?” diye fısıldadı.

Alberta “Hepinize ceza. Bu hafta sonu yapılacak olan Endonezya geziniz iptal edildi. İki defter boyunca burada bizim size vereceğimiz kalemlerle ‘Bir daha okulda eldivenimi çıkarmayacağım.’ Yazacaksınız. Siz aslanlar ise özellikle bu curcunayı siz başlattığınız için ek bir ceza daha vereceğim. Bu ceza bütün okulu bir hafta boyunca sadece siz temizleyeceksiniz. Ve sana gelince sen Yey ve diğer yay arkadaşların benimle Endonezya gezisine katılacaksınız.” Böyle demesinin sebebi ise Yay burçlarından sadece Yey toplanma odasında bulunmaktaydı.

Yey, utangaç bir şekilde gülümsedi. Göz ucuyla da Duosilya ve Flesch’e baktı. Ona pis pis bakıyorlardır.

Duosilya, Yey’in duyabileceği şekilde “Yay burçlarının dürüst olduklarını zannediyordum.”

Flesch “Hepsi öyle değilmiş demek ki.”

Yey, onların haklı olduğunu biliyordu. ’Pekala.’ dedi kendi içinden ‘Bir gezi için kendi dürüstlüğümden ödün vermeyeceğim.’

“Efendim!”

Alberta, bir kaşını kaldırarak “Evet?”

Yey “Efendim, ben bu ödülü hak etmiyorum. O curcunanın…”

Alberta “Biliyorum. Sadece seni deniyordum. Dürüstlüğün için sana ek bir ödül vereceğim. Hafta içi de benimle o çok istediğin Türkiye’ye götüreceğim seni.”

Yey’in gözleri içi gülerek “Gerçekten mi? Teşekkür ederim efendim.”

Alberta “Asıl ben dürüstlüğün için teşekkür ederim.”

Duosilya ve Flesch tabi ki de bu durumu şaşırarak izliyorlardı. Flesch şaşkınlıkla kendi kendine “Yay sihri bu olsa gerek.” Diye mırıldandı. Bir kez daha Yey’den neden korktuğunu anladı.

NOT: Evet, birinci bölüm sıkıcı olabilir. Fakat devam eden bölümlerde sizi temin ederim ki sıkıcı bulmayacaksınız.Okuduğunuz ve yorum yaptığınız için teşekkür ederim.

BÖLÜM 2: TAKIM ARKADAŞI

Duoman Beyin dersiydi. Kendisi burçların iletişim dersine girmekteydi. Burçların diğer burçlarla nasıl iletişim kurmaları gerektiğine dair bilgiler vermekteydi.

Duoman Bey “Hepinize ilişkileriniz için birer mini peri vereceğim. Ve bu mini periler hayatınız boyunca dışarıda ne şekilde davranmanız gerektiğine dair yön verecek.” Dedi ve mini perilerin bulunduğu sandığın yanına gitti. Cebinden kanatlı bir anahtar çıkarttı. Sandığın kilidini açtı.

Duoman Bey, yüzünü sınıfa döndürerek konuşmasına devam etti. Adamın yüzünde tebessüm vardı. Öğrencilerinin ilk mini perileriyle tanıştıklarında yüzlerindeki ifadeyi oldukça merak ediyordu.

“Bu sandığın kapağını açtığımda sandığın içindeki mini periler sizi seçecekler.” Dedi ve sandığın kapağını nihayet açtı. Bu sözünün ardından her yılda olduğu gibi aslan burcu olan ve koç burcu olan öğrencileri ego yaparak seçenin kendileri olması gerektiği konusunda söylenmeye başladılar. Zavallı beyaz saçlı adam yani Duoman Bey derin bir iç çekti. Ne kadar anlatsa da anlamayacaklarını biliyordu. Özellikle koç burçları bu konuda aşırı derecede inatçı keçiydiler. Bu yüzden öğrencilerinin homurdanmalarını görmezden gelmeye karar verdi.

O sırada Yey, yüzüne doğru gelen sıcak bir esinti hissetmişti. Bu Yey’in mini perisi Flame’di. Flame, erkek koç mini periydi.

Yey “Merhaba!”

Flame “Merhaba! E ne zaman başlıyoruz?” diye sorduğunda,

Yey şaşkın bir ses tonuyla “Neye, ne zaman başlıyoruz?” diye sordu.

Flame, baş parmağıyla arkasındaki Flesch’i işaret etti. O sırada Flesch daha yeni mini perisiyle tanışmaktaydı. Flesch’in mini perisinin ismi Mizu’ydu. Mizu, dişi yengeç mini periydi.

Mizu, Flesch’in yanına gelmiş ve utangaçça “Merhaba.” Demişti. Mini perinin utanmış olduğu yanaklarının al al olmasından belli oluyordu.

Flesch, sıcak bir şekilde tebessüm ederek “Merhaba.” diyerek selamladı mini perisini.

Mizu “Onu çok seviyorsun öyle değil mi?” diye sorduğunda diğer öğrencilerin vermiş olduğu aynı tepkiyi verdi.

Flesch “Ne?” ve Mizu’nun baktığı yere bakarak ne demek istediğini anladı. O sırada Yey de Flame’in parmağıyla gösterdiği yere bakmaktaydı. Flesch ve Yey’in gözleri minicik bir anda bir araya geldi. Utanan Yey, gözlerini ondan çekti ve gözlerini mini perisine odakladı.

Yey “Sen nereden biliyorsun?”

O sırada Duoman Bey bütün sınıfa hitap ederek herkesin aklında kalan soru işaretlerini cevaplandırdı.

“Aklıma gelmişken mini perileriniz sizin ruhunuza bağlı bir ruhtur. Bu da sizin hislerinizi ve duygularınıza ulaşabilmesinin nedenini açıklar.” Dedi gülümseyerek. Adamın öğrencilerinden bazıları bu durumdan hoşnut olmuşken bazıları ise bu durumdan hiç hoşnut olmamıştı.

Mizu, Duoman Beyin konuşması bittikten sonra Flesch ile konuşmasına devam etti.

“Hımm, belki de senden hoşlanıyordur.”

Flesch “Hiç sanmıyorum. Benden hoşlansaydı eğer yaptığım eylemlere karşılık verirdi.”

Mizu, Flesch’e üzgün bir yüzle baktı. O sırada Yey’in mini perisi Flame, Yey’e hitaben,

“Ne zaman başlıyoruz? Bak sen böyle beklersen çocuğu kaparlar.”

Yey “Kaptılar zaten.” diye homurdandı. Ve ekledi. “Üstelik nasıl adım atabilirim? Bence kalbim ona daha fazla tutulmadan ondan vazgeçsem iyi olacak.”

Flame “Saçmalama, çocuğa hiçbir adım atmazsan onu seni sevip sevmediğini nasıl anlayabilirsin? Belki de o sana adım attı ve sen onu görmedin. Ve şimdi o sana adım atmıyor çünkü senden karşılık alamadı. Böyle bir durum olmuş olamaz mı?”

“Olabilir mi?” derken umutlu bir şekilde Flame’in minik gözlerinin için baktı Yey.

“Evet, olabilir. Sen yay burcusun kesin olmuştur. Siz yay grubu arkadaşlık ile aşkı karıştıran tek grupsunuz. Kesin olmuştur.”

“Hey! Hımm, umarım… tamam. Ondan vazgeçmeyeceğim.”

Yey, Flame ile konuştuktan sonra şöyle düşündü. ‘Evet ya olabilir aslında. Belki de benim yüzünden, benim salaklığım yüzünden olabilir. Ama ya tahmin ettiğim gibi arkadaşça davranıyorsa… aman neyse attığım adımdan bunu görürüm nasıl olsa.’

O sırada Mizu,

“Demek bu yüzden Duosilya ile sevgilisin. Peki ama neden? Güçlü ise ne olmuş? Aşkta ego olmamalı. Bu yüzden kaybediyorsun işte.”

Flesch “Ben ego yapmıyorum. Sadece… ”

Mizu “Sadece ne?”

Flesch “Sadece eninde sonunda konrolü ele verecek. Zafer benim olacak.”

Mizu, Flesch’e bir şey söyleyemedi. Ama onun adına üzülüyordu. Çünkü böyle yaparsa asla sevdiklerine kavuşamayacaktı. Sevdiklerine değer vermeyen insan o insanları kaybedince sonsuza dek pişman olmaya mahkumdu. Peki ama Flesch’e bunu nasıl anlatabilirdi? Nasıl?

Flesch düşündü. Yaptığı adımları tek tek düşündü. Gerçekten de ego yapıyordu. Yok canım sadece hakkım olanı istiyorum diye düşündü. Bir süreliğine bunu kabullenmeyecekti ta ki mini perisinin dedikleri çıktığı bir güne kadar, işte o gün her şey için çok geç olmuş olacaktı.

O sırada Flame, Flesch’in dişi mini perisine bakmaktaydı.

“Flesch’in mini perisi çok güzel.” Sonra da sahibine kızgınca bakarak “Ama sahibim yüzünden ona ulaşamıyorum.” Diye homurdandı.

Yey “Sana hazır olmadığımı söylemiştim” diye tısladı.

Flame “İlla gidip ona aşkını ilan etmek zorunda değilsin. Ona sinyal gönder.”

Yey, kaşlarından birini kaldırdı. “Nasıl?”

Flame “Hırskil’e nasıl aşkını belli ettiysen o şekilde.”

Yey “Nasıl belirttiğimi bilmiyorum ki ona sevdiğimi söylediğimde ben aslında bunu biliyordum dedi. Ama bana nasıl öğrendiğini söylemedi.”

Flame “O halde git Hırskil’e sor. Nasıl anlamış?”

Yey “Hayır, anlamıyorsun.”

Flame “Neyi anlamıyorum?”

Yey “Anneme söz verdim. Bir daha onunla konuşmayacağımı.”

Flame “Bu senin hayatın Yey, annenin değil. Bırak da aşk ilişkilerine sen karar ver. Bence bu bir bahane ve sen bu bahanenin arkasına saklanıyorsun. Flesch’e ulaşmak için Hırskil’e ulaşmamız lazım.”

Bir süre sessiz kaldılar. Hatta uzun bir süre sessiz kaldılar.

O gün okul bittiğinde Yey kendini Labirent bahçeye attı. Labirent bahçede gezinirken Flame’in dediklerini düşünmekteydi. Labirentin sonuna geldiğinde Yey yanında uçan mini perisine döndü.

“Tamam, şuna ne dersin? Ona yavaş adımlar atacağım. Eğer bu sinyallerimi ve adımlarımı anlamazsa onun karşısına çıkıp ona onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim.”

Flame “Ne kadar seviyorsun peki?”

Yey “Bilmem ne kadar seviyorumdur? Sevgi ölçülebilir bir şey mi? Peki nasıl ölçeriz?”

Flame “Ah bilmiyorum. Ama eğer bir gün Eros ile karşılaşırsam ona sorarım.”

Yey “Eve gitsek iyi olur. Yarın çok acayip bir ders bizi bekliyor olacak.”

->)->) vvvvvv < 3 < 3 <3<3<33<3<3<3<33<3<3<3<33<3<3<33<3<3<33<3<3<3<3<33<3<3<3<3

Yey’in dediği gün gelmişti. Yay kızımız aşırı derece de heyecanlıydı. Çünkü ders sınıfta değil ormanın derinliklerinde gerçekleşecekti. Yani kısaca bugünkü ders teorik değil uygulamalıydı.

Açıkçası bu ders hava ve ateş elementlerin en sevdiği dersti şu an. Su elementlerinden ise bu duruma bir tek balık burçları bayılmıştı. Toprak gruplarından ise dişi boğa burçları sevinirken, erkek boğa burçları bu konuda homurdanmakla meşguldü. Oğlak burçlarının ise yüzündeki sabit ifadeden dersten memnun olup olmadıklarını zerre anlamıyordunuz. Başak burçlarına gelirsek sırtlarındaki çanta aşırı derece de ağır gözüküyordu artık her ne getirdilerse.

Abbey “Evet, arkadaşlar. Bugünkü dersimizi dışarıda ormanın derinliklerinde işleyeceğiz. Bu derste çok zor durumlarla karşılaşmadığınız sürece yanınızda olmayacağım. Yani demek istediğim küçük işleriniz için beni çağırmayın. Ve benim hazırladığım takımlarla beraber ormana gireceksiniz. Ormanın diğer tarafında sizi bekliyor olacağım. Evet, eklemediğim bir şey var mı? Sanırım yok. Şimdi takımları söylüyorum. Kızılcık ve Baltafa bir takım.”

Baltafa ve Kızılcık birbirlerine bakıp bir beşlik çaktılar. O sırada Duosilya umut dolu gözlerle Flesch ile aynı takımda olmayı dilemek ile meşguldü. Fakat bir mucize oldu. Flesch ve Yey aynı takımda oldular. Flesch sonunda Yey’in onu sevip sevmediğini anlayabilecekti. Eğer seviyorsa Yey’in kendisine gelip aşkını itiraf etmesini bekleyecekti. Sevmiyorsa da minik eylemleri ile onun kalbini çalmayı planlıyordu.

Flame “İşte, fırsat bu fırsat.”

Yey “Aman Tengrim1.”

O sırada Flesch’in omuzunda oturan mini perisi “Şans bizden yana galiba.” Dedi.

Evet, şans onlardan yanaydı. Ama şimdilik.

Abbey konuşmasını yaptıktan sonra otobüsten inmişti ve diğer burçların inmesini beklemişti.

“Evet, şimdi herkes ormana girsin.” Dedi ve ormanın içine dalıp gözden kayboldu. Flesch, Yey’e baktı ve ormana girdi. Yey de onun arkasından ilerlemeye başladı. O sırada mini perisi Flame “Hey! Hey! Ne yapıyorsun?”

“Onu takip ediyorum.” Dedi ne oldu dercesine.

“Liderliği ona mı vereceksin yani?” diyen mini perisi küçük ellerini beline koyarak kendisine çakmak çakan gözleri ile bakmaktaydı.

Yey, mini perisinin bedene dilini görmezden gelerek “Neden ki?” diye sordu.

Flame “Bak böyle yaparsan bütün özgürlüğünü kaybedersin.” diye sinirli bir şekilde bağırarak. Tabi Yey, duygular konusunda fazla hızlı etkileniyordu. Flame’in üzerindeki sinir birden onun üzerine sıçradı. Ne bekliyorsunuz ki? Sonuçta ikisi de ateşti ve bu hızlıca parlamasını sağladı.

Yey “A git başımdan bir türlü çocuğu izletmedin!!!”

Tabi bu sözü Flesch kendi üzerine alındı ve “Özür dilerim.” Dedi. Özür dilerken kendi kendine olamaz benden nefret ediyor galiba. Bu çok kötü. Minik eylemler onun bu nefretini söndürecek kadar yeterli olamaz. Ne yapacağım ben? Diye düşünüyordu.

Yey’in siniri geçmemişti ve bu sefer ikinci defa Flesch’e patladı. “Sana demedim ben onu. Hemen kendi üzerine alınma!” dediğinde

Flame hemen kendine gelmiş ve rehberlik etmeye başlamış olduğu yeni yoldaşına doğru sakinleştirici bir ses tonuyla “Hop, hop dur bakalım. Dikkat et! Karşındaki bir balık.” Dedi. Açıkçası Flesch’in üzerinde renk değiştiren okul üniformaları yerine normal spor kıyafetleri bulunduğundan duygularının şu an ne olduğu anlaşılamıyordu.

Yey “E ne olmuş yani?” dedi balık burçların aşırı alıngan olduğu kuralını unutarak ki unutması da saçmaydı hani. Sonuçta kendi öz annesi balık burcuydu.

Flame, kaş göz işaretleri ile Flesch’i işaret etti. Flesch gerçekten kırılmıştı ve yanağından göz yaşları süzülmekteydi. Yey birden onu ağlattığı için kendi dilini kesmeyi düşündü. Bunu ona nasıl yapabilmişti? Yey hemen minik sevgili balık burcu olan platonik aşkının yanına gitti. Yay kızımız, Flesch’in gönlünü almaya çalışırken aklından şu düşünceler geçmekteydi. Eğer ona yakın olsaydım. Ona sarılırdım ve belki de o beni affederdi.

Flesch ise içten içe mutluydu. Çünkü Yey’i avlamayı başarmıştı. Şimdi işi daha kolay olacaktı. Balık burcu olmayı seviyordu. Kızlar hep bu şekilde ağına geliyordu.

Yey “Özür dilerim. Ben öyle demek istememiştim. Mini perim… ben o sözü mini perime diyordum. Ne olur affet beni?”

Flesch ilk başta naz yapmayı düşündü sonra vazgeçip onun affettiğini belirten bir gülücük gönderdi. Yey, Flesch’in gülümsemesine büyülenerek baktı.

Flesch “Efendim?”

Yey güzel bir rüyadan uyanmışçasına “Diyorum ki orman çok güzel.” Dedi.

Flesch, etrafındaki ağaçlara baktı ve “Evet, çok güzel.” Diyerek onu onayladı.

Biricik aşkı arkasını dönüp ilerlemeye başladığında Flame ellerini kavuşturmuş bir şekilde Yey’in önünde uçmaktaydı.

Yey “Ne?”

Flame ona küçümsercesine bakarak “Orman çok güzel, öyle mi? Cık,cık, cık. Her neyse şanslısın ki sen Flesch ile konuşurken bende Eros ile karşılaştım.”

“Şu aşk meleği olan mı?”

“Evet, ta kendisi.”

“E?”

“E si senin için ondan bir şey aldım?”

Flame, elindeki kalpli oku gösterdi.

Yey “Ok ne kadar da küçükmüş.”

Flame “Eline geçtiğinde büyüyecek o. Ok büyülü. Kullanıcıya bağlı olarak boyutu değişmekte.” Dedi ve oku Yey’e verdi ve ekledi “Hadi kızım, sihrini göster ona.” Dediğinde bu tür sözlere alışık olmayan yay kızımız kızarmıştı. Hemen sevgili platonik aşık olduğu sarı saçlı oğlanın olduğu yere doğru kafasını çevirdi.

Flesch, Yey’in biraz ilerisindeydi. Yey, Flesch’in bu aralarındaki mesafeden duyamayacağı bir ses ile “Sagittarius!” dedi. Ve karşısında büyülü bir halka belirdi. Yey elini bu büyülü halkanın içine sokarak sihirli yayını aldı. Ardından yayını gerdi ve Eros’un okunu Flesch’in kalbine hedef aldı. Tabi, Yey’in güzel şansına ok Flesch’e değil önünden geçen Hırskil’in kalbine saplandı. Evet, biliyorum bu kötü bir şans gibi gözükebilir. Fakat bilmediğiniz bir şey var. Eros’un oku kalpte olmayan sevgiyi oluşturur. Fakat Flesch’in kalbinde bu sevgi vardı. Eğer o ok Flesch’in kalbine denk gelmiş olsaydı kalbindeki sevgi nefrete dönüştürecekti. Yani demek istediğim Yey yine kıl payı atlatmıştı.

Yey “Nasıl ya? Satürn’ün etkisinden kurtulduğumu zannediyordum.”

Flame “Satürn etkisi geçti zaten. Şu an Neptün retrosundayız. Ben yerinde olsaydım Hırskil’den kaçardım.”

Yey, Flame’in haklı olduğunu bildiği için gözünü kestirdiği ilk ağaca çıktı. O sırada Flesch, Yey’in çıkmış olduğu ağaçtan Yey’i izlemekteydi. Hırskil’in geldiğini görmüş ve Yey’in onunla karşılaştığında ne yapacağını görmek için ağaca çıkmıştı. Flesch aşağıya bakarken Yey’in gözden kaybolduğunu fark etti. O sırada Yey, Flesch’in yanındaki dalda oturup aşağıyı izlediğini fark etti.

Yey şaşkınlık belirtilerinin olduğu ses nidalarıyla “Sen oraya ne ara çıktın?”

Yey’in sesi ile irkilen Flesch, sesin geldiği tarafa baktı. Zavallı oğlan, az kalsın daldan düşecekti. Yey karşısında düşmekten son anda kurtulan oğlana yüreği ağzına gelerek izledi ardından kısa süreli bir sessizlikten sonra gülümseyerek konuşmasına devam etti.

“İçinde bir koç var da ben mi bilmiyorum? Gerçi ben seni ilk gördüğümde koç olduğunu zannettim. Koça benzeyen balık mı olur ya? Neyse ikisi de yeniyor.” Diyerek kendi yapmış olduğu berbat espriye güldü Yey. Flesch’in omuzunda oturan Mizu ise rehberlik etmiş olduğu yoldaşının kulağına doğru “Espri yaptı galiba. Gül bence.” Dedi.

O sırada Flame, Yey’in kulağına gelerek “O nasıl espri ya. Ha evet, sen böyle çocuğu tavlarsın.”

Yey “Niye ki gülüyor işte?

Flame “Karşındaki vatandaş balık. Balıklar nazik insanlardır. Karşılarındaki insanları kırmamak için gerekirse gülüyormuş gibi yaparlar.”

Yey, Flesch’in yüzüne uzun uzun bakmaya başladı. Çocuğun yüzündeki gülümsemenin yalan olup olmadığını ayırt etmeye çalışıyordu. Tabi, Flesch, Yey’in ifadesiz yüz halinden ne düşündüğünü anlayamadı. Neden bana bakıyor ki? Yanlış bir şey mi yaptım? Yoksa… Flesch, birdenbire Yey’e doğru yaklaşmakta olan bir aslan gördü. Aslan Yey’in tam arkasındaydı. Yay kızının kolunu tutup hızlıca kendisine doğru çekti ve “Pisces, koruma baloncuğu!” diye bağırdı. Flesch’in elinden büyülü balık desenleri olan bir halka ve o halkanın içinden de etraflarını saran köpük çıktı. Yey, kafasını Flesch’in göğsünden çıkartarak kızarmış yüzüyle ona doğru baktı. Açıkçası böyle bir şey kesinlikle beklemiyordu.