Yok Oluş Öyküleri - Yol

YOL

Tepede bir baz istasyonu yalnız ve yanı sıra üç küçük yel değirmeni. Bir otobana bakıyorlar asfaltı çatlamış. Kimseler geçmiyor şimdi. Ne bir deli elinde kılıç kalkan ne de pencereden bakan bir yolcunun gözleri.

Dünyanın bir ücrasında unutulmuş korkuluklar gibi yükseliyorlar. Taştan ve demirden, pastan ve çürüyüşten mutlak bir hareketsizlik; ne rüzgar kıpırdatıyor pervaneleri ne de boşluklarına kuşlar konuyor baz istasyonunun.

Biraz uzakta, otobanın öbür tarafında kendine düğümlenmiş bir kent. Işıkları sönmüş, renkleri geceyle bir. Her biri ötekine bağlanan, her biri yine kentlere varan yollarında artık kimseler kaybolacak değil. Tenhalarında kaygı yok, baş önde geri dönülmeyecek çıkmaz sokaklarından. Yol ayrımlarında kararlar verilmeyecek.

Tümsekler ve çukurlar. Adımları, rutinleri sekteye uğratan yığılmalar ve boşluklar. Kıvrılmış, bükülmüş ve geceyi durduramamış yol kenarındaki korkuluklar. Vidaları gevşemiş, bir yana kaymış; sağı solu, yukarıyı ama en çok da yerin altını gösteren tabelalar. Üç küçük yel değirmeni, baz istasyonu ve ölü bir manzaraya atılmış kırık şişeler. Burası hiçbir yazgının uğrağı, hiçbir yaşamın son durağı değil. Varışın öncesinde, varana değin biriktirilen, yürüyüp ilerledikçe değişen ve insanı değiştiren düşünceler. Yollar gibi başı sonu belirsiz, hep karanlıkla biten upuzun bir başkalaşım. Düşmüş ve toprağın rengini almış eski madeni paralar, son kez bakılırken kaybedilmiş fotoğraflar ve geri dönemeyişin baş önde gururu. Hiçbir vazgeçiş yok ki yol tanık kılınmasın. Yollar ki aşılmakla büyümüştür, bir insandan diğerine doğru.

Buradan yürüyüp geçenler oldu. Elleri ceplerinde kaygısız salınanlar ve her adımı bir öncekinin izini doldura doldura bir salyangoz gibi ilerleyenler. Sarhoş ya da ayık, yalnız ya da kalabalık yürüyüşün her türlüsü burada vuku buldu. Durup korkuluklara oturdular, kentlerle yolların arasını dolduran çukurda kalmış bir ormana doğru bacaklarını salladılar. Karanlığa savurdukları taşlar birkaç yaprağı yırttı, birkaç ağacın gövdesinde yarıklar açtı, ormandan yola bakan bir geyiğin toynakları dibinde durup kaldı. Karanlık içre koşturan geyiği duymadılar.

O orman insan bakmadıkça büyüdü. Korkulukları aşıp yollardan içeri uzadı. Bir ormanın barındırdığı tüm çığlıklar ve gece yola vardı. Ama bir şey, bir geyiğin beşer korkusu ormanda kaldı.

Ufukta üç küçük pervane ve uzunca bir yapı. Gitgide siliniyorlar. Onlara yetişmek üzre güç buldu bir geyiğin tedirgin ve korkak adımları. Şimdi geri dönmek olmaz. Yol nerde başlar, orman nerde biter belirsiz. Hudutta kimse yok, yol yürünmeyi bekliyor sessiz.

Bekledi ve halen bekler yolun ortasında. Bir otomobil geçecek olsa aydınlığa kanar geyiğin gözleri, zaman upuzun kamaşır. Ve ölüm gelir, o anı sonsuzluğa ayırır. Ama artık kimse geçmiyorsa yollar nereye varır?

Dinlemek isterseniz: Yok Oluş Öyküleri - Yol (Stories of Annihilation - The Road) - YouTube