Yolcu

Yazım yanlışı elimden geldiğince yapmamaya çalıştım. Yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyorum. İyi okumalar.

“Bir zamanlar ayaklarının en önemli sermayesi olduğunu savunan bir adam varmış,” dedi kalabalığın içine doğru. “O adam aynı zamanda bir tüccardı. Mallarını dünyanın her bir köşesinden temin edebiliyordu elbette. Bu adam bir gün atları keşfettiğinde ayakları hakkında söylediklerini unutmuştu. Ve artık sadece tüccar ve gezgin olmakla kalmamış bir ahır uşağı da oluvermişti. Anlayacağınız adam sözünden dönmüş ve en değerli sermayesinin ayakları olduğunu unutuvermişti. Gözleri bir gezgin gibi görmekten çıkıp bir kral gibi görmeye başlamıştı. Sahip olduğu bütün işlerden yığınla para kazanması belki de değiştirmiştir onu kim bilir?”
Önde olan masalardan birinden bir adam, “Bende bir zamanlar bir adam tanırdım,” dedi. Gözler onun üzerine dönünce konuşmasına devam etti. “Bu adam çok fakir olmasına rağmen buna aldırmıyordu. Bir bilge anlayacağınız. Adam durmadan gezip duruyordu ve hiç de konuşkan değildi. Bazılarına göre sahip olduğu bir çift pabuçtan fazlası değildi. Adamın karısı onu terk ettiğinde ve çocuğunu da yanında götürdüğünde adam şaşırmış görünmüş. Onu bıraktıkları için değil, ne zaman evlenip çocuk yaptığını unutmuşta ondan.” Salon kahkahayla patlarken kapı açılıp içeri bir yolcu girdiğinde başlangıçta salondakiler görmedi. Kahkahalar kesilip yeni gelen adam süzülmeye başlanınca yolcu ağır adımlarla masalardan birine yaklaşıp oturdu. Kahverengi bir kot pantolon üstüne koyu yeşil kaşe kumaştan başlıklı gömleği ile oldukça şık sayılırdı.
Yolcu, “Benimde bir zamanlar şu anda bile adından bahsedilen bir tanıdığım vardı,” dediğinde salon tekrardan dikkat kesildi. Hikâye’ye doyamıyorlardı.
“Adam bir katildi. Öldürmeyi zevkle zanaat haline döken bir katil. Hatta hayatının tek gayesinin bu olduğunu söyleyenler bile vardır.” Her bir sözcükle salon daha da heyecanlanmıştı. “Bir gün bir kadını çorbasına tuz koyduğu için öldürmüş. Bir diğer gün tuz koymadığı için başka bir kadını. Sorarsanız adam izini kaybettirmekle falan uğraşmıyormuş. Amatör olabilir ama hala yakalandığına dair bir hikâye duymadım. Adam tuhaf bir mizaca sahipti. Onunla konuştuğumda anlamıştım,” Salon daha da heyecanlanmıştı. Öyle ki yolcunun nefes alışverişleri duyuluyordu.
“Benimle kart oynadığı zamanı hatırlıyorum. Adam kötü bir kart oyuncusu ama ona karşı bilerek kaybetmemek elde değil. Diğer turu kendi derinle yapılmış kart ile oynamak istemiyorsan tabii,” Elini kaldırıp onlara gösterdi. Salon, vakumu çekilmiş fanusa dönmüştü. “Gözleri gri ama güneş vurunca beyaza çalıyordu. Saçları güneş vurunca beyaza çalmayan bir gri tonuna sahipti ve beline kadar geliyordu. Bileklerinin bulunduğu yerlerde hançerler dans ederdi. O ucube hokkabaz mıydı neydi öyle?” Salonun heyecanı kaçmış gibiydi. Tarif biraz garipti. Adamın bileklerinde hançerler dans etmiyordu ama söylediği bütün fiziksel özellikleri taşıyordu. Bir adam fark etmiş olmalı ki kapıya doğru yan yan gitmeye başlamıştı. Adam henüz kapıya varmıştı ki dizleri boşaldı ve yere yığıldı. Salon başta neden olduğunu anlayamasa da hançerin parlayan sapı, doğum günü pastasının üzerindeki mum gibi apaçıktı. Yolcu, “İçkiyi sevdiğini biliyorum. Birde kadınları. Gerçi bunları hangi erkek sevmez ki? Adamın sevmediği bir şeyde korkaklıkmış,” Adam devam ederken güneş ışığı pencerelerden içeri dolmaya başlamıştı. Ve her nedendir bilinmez adamın gözleri beyaza çalıyordu.

1 Beğeni