Zorlu Geçiş

Zorlu Geçiş

“Siz tek tanrılı dine geçmediniz mi daha?”

“Yok. Bizim reis pek yanaşmıyor. ‘Nerede teklik orada keleklik diyor.’”

“Güzel lafmış.”

“’Nerede çokluk orada bolluk’ demişliği de var. Eğer tek tanrılı dine geçersek o tek tanrı zamanla yorulurmuş. Şimdi çok olduğu için nöbetleşe bizimle ilgileniyorlarmış.”

“Hadi canım. 36 aydönümü oldu biz geçeli, valla çok rahatız. Hiç kafa karışıklığı yok. Av için şuna, temiz su için buna, kabızlık için ona yalvarmaya son. Hepsini birine iletiyorsun o hallediyor.”

“Büyük rahatlık kardeşim. Zaten bizim kabiledeki diğer gençlerle anlaştık yarın gece boğazını keseceğiz reisin. Yeni reis de kabul eder muhtemelen.”

“En doğrusu kardeşim.”

“Sizin reis nasıl ikna oldu? Kadın, beş eşliliğe bile zor ikna olmuştu.”

“Diştitreten sonunda Fil avına çıkmıştık ya. O sırada ben iki 40 aydönümü dönememiştim. O zamanlar ikinci ayakbağıma geçtiğim uzaklıkta bir kabileye denk geldim. Herkes mutlu, huzurluydu. Su boldu. Yiyecek boldu. Ve kızlar teklif ediyordu. Orada birkaç aydönümü kaldım ve gözlemledim. Nereden geliyordu bu bolluk? Her şeyi bizim gibi yapıyorlardı. Tek farkları yalvarış dansı yapmamalarıydı. Karanlık inince ateşin etrafında oturup sohbet ediyorlardı. Reis kuyruğu takan da görmedim. Herkes konuşuyor herkes dinliyordu.”

“Değişikmiş. Gerçekten kızlar mı teklif ediyordu, uydurmuyorsun, değil mi?”

“Valla oğlum.”

“Çok ballısın lan. Eee, anlayabildin mi bu bolluğun kaynağını?”

“Anlayamadım. Ben de kızlardan birine sordum. Dağların renginin daha koyu olduğu dönemlerden bu yana yalvarış dansı yapmadıklarını, o zamanki reislerinin bununla ilgili bir aydınlanış yaşadığını söyledi.”

“Ermiş mi adam?”

“Yok ama kafayı bulmayı seven bir adammış. Bir gün kuru binek boku ile yaş kuş bokunu karıştırıp güneş gelene kadar bekletmiş, sonra üzerine sarı yemişin suyunu eklemiş. Kaldığı subanın boşluklarını çamur ile kapatmış. Subanın tam ortasında bir ateş yakıp karışımı orada kaynatmaya başlamış. Karışımın buharını içine çeke çeke oturmuş ve bir süre sonra başka bir aleme geçmiş.”

“Eeee?”

“Geçtiği alemde aynı anda konuşan ikisi kadın üç kişi ile karşılaşmış. Bu kişiler ona her tanrının bir ömrü olduğunu, ömrünün sonuna doğru kendisinin aynısı bir tanrı daha yaratarak varlıklarını uzattığını anlatmış. Bir tanrı kendi öleceği zamanı az çok kestirebiliyormuş ama tam bilemiyormuş. Garantici tanrılar ölmeden çok uzun zaman önce bir tanrı yarattığı için bazen varoluşu ikisi birlikte yönetmek zorunda kalıyorlarmış.”

“Ben kardeşimle koca subamızı paylaşamıyoruz. Zor iş valla.”

Valla mı? Oğlum kaç oldu bunu söylüyorsun. Ne demek bu?”

“Bilmem. Öyle ağzıma oturmuş, arada çıkıyor.”

“Neyse işte. Üçlü ona bir gün tanrının bir kopya yaratmayı unuttuğunu ve sonsuza dek yok olduğunu söylemiş. Artık varoluşun kendi kendini idare etmesi gerektiğine dair uzun bir açıklama yaparlarken reis tekrar bizim alemimize dönmüş çünkü altına sulu salmış. Kendi akarbokunun ıslaklığı onu gerçekliğe döndürmüş.”

“Offf, değer miydi yav?”

“Sonra etrafa saça saça koşup millete tanrının artık var olmadığını açıklamış. Çok tanrılı dinden yok tanrılı dine geçişleri böyle olmuş.”

“O günden beri kızlar teklif ediyormuş yani?”

“Evet kardeşim. Ben kendi havmamıza dönünce reisimize o kabileden ve öğrendiklerimden bahsettim. Yoktanrılı dine geçelim dedim. O da çok tepki görmekten korktu. ‘Anlamaz bu cahiller, valla bir gece boğazımı kesiverirler’ dedi. Önce tektanrılıya sonra zamanla benim dediğime geçmeye karar verdik.”

“Valla süper kardeşim.”

“Yine valla dedin. Ne bu oğlum?”

“Bilmiyorum ki. Sürekli söyleyesim geliyor. Durduramıyorum kendimi.”

“Neyse işte, tanrı durumları bizde böyle.”

“İyi kardeşim, hayırlısı olsun.”

“Amin.”

Amin?”

“?”

1 Beğeni