(Agatha Christie kitaplığı ile ilgili başka başlık bulamadığım için buraya yazmak zorunda kaldım) Agatha Christie kitaplarını İngilizce yayınlayan yayınevlerinden hangisini önerirsiniz acaba sayın Kayıp Rıhtım Forum üyeleri? Kitapların tam metin olması ve aynı boyutlarda olmaları benim için önemli, bunları göz önünde bulundurarak öneri yaparsanız mutlu olurum.
Kanatların çağrısı bütün sitelerde satışı yok gözüküyor yeni basımı ne zaman olur acaba bilginiz var mı arkadaşlar?
Tam polisiyeye başlayayım dedim kitapların çevirisinin kötü olduğunu ve tam metin olmadığını söylüyorsunuz. Hayal kırıklığına uğradım.
Yarışmacı doğru cevabı bildi mi bari
Bilemedi. Hızlı bir karar verdi, Jules Verne dedi ve 15.000’e düştü.
Ama Jules Verne iyi bir çeldiriciymiş, ben olsaydım muhtemelen Verne derdim
SS:Kitapların özetlenmesi Cağaloğlu’nda bütün yayınevlerinin yaptığı bir şey, kâğıt sıkıntısından dolayı kitaplar eksik formayla çıkıyor ya, bu nasıl bir süreçti, Agatha Christie de öyle bir şey değil mi?
Hayır şekerim, Agatha Christie olsun olsun on üç on dört forma olsun. On iki forma yapalım diyorlar, şey çünkü ticari durum. Gönül de hiçbir şey atmadan hafifçe cümle tıraşlıyarak gidiyor ve onu indiriyor.
SS:Bu başka başka kitaplarda da yapılan bir şeydi değil mi?
O zaman yapılan bir şeydi canım. Mesela 40 formayı verir bana, 28 forma olacak, der. O zaman ben kitabı okurum, şuraları derim kendi kendime, daha bir hafif geçmeli, mesela bir sayfayı dört satırda geçebilirim. Toparlarım çünkü. Zaten yazar da sıkıcıysa birçok tarif vermiştir. Gayet rahat olur. Ama öyle değilse, olmayacak daha uzayacak, derim kitap çok usturupluysa. O şekildeydi. Şimdi yok, çünkü telif kanunu var. Bu teliften önceydi.
Agatha Christie dışında başka şeylerde söylemiş, merak eden olursa bağlantı aşağıda…
Söyleşi: Sevgi Serper-Sabri Gürses
Bir süredir kayıptı bu söyleşi. Sevgi Serper’in çevirmen söyleşileri yapmak istemesi üzerine Alev Bulut’un yardımıyla Suverenlere gitmiş, Gülten Hanımla sohbet etmiştik. Burada tekrar yer veriyorum. Daha sonra, Şehnaz Tahir Gürçağlar’ın derlediği *[Kelimelerin Kıyısında: Türkiye’de Kadın Çevirmenler adlı çalışmada yer alan “Ömrünü Çeviriye Adayan İki Kadın: Gönül ve Gülten Suveren Kardeşler” bölümünü bu söyleşiden de yararlanarak yazdık. Sağolsun Sevgi Serper.
8 Haziran 2006
Taş yok mu taş? (202020)
O zamanlar telif yoktu istediğimiz gibi kırpıp geçiyorduk yani ha Şu röportajın tamamını okuyayım bir boşlukta.
Aslında tam olarak öyle değil. Söyleşiyi paylaşma amacım biraz buydu. Çevirmenler okurlar tarafından eski veya yeni çok kolay günah keçisi ilan ediliyor.
Gülten hanım söyleşide özellikle şunu söylüyor. Çeviri örneğin 10 forma kadar oluyordu ama yayıncı 9 forma olacak diyordu ve bazı bölümler çıkarılıyordu diyor.
Eski çevirilerde çevirmenler belki de bu işin en az suçlanacak tarafı. Söyleşinin tamamında örneğin Doğan Hızlan’ın mesleğe nasıl başladığı da yazıyor. Sansürcü olarak başlamış. Yayınevi savcı ile uğraşmak istemediğinden Doğan Hızlan savcı’nın sorun çıkaracağı her kelimeyi, cümleyi, paragrafı atıyor veya değiştiriryormuş. İşi buymuş…
Agatha 'lar ile ilgili yine önemli bir şey söylüyor. Çeviriler tefrika olarak ve gazete hediyesi kitapçıklarla başlamış. Yayıncı şu kadar sayfa istiyorum demiş. Fazlalık olunca atmışlar az olunca çevirmene buraları sen yaz demişler.
Dönemin kağıt sıkıntısı, yasal sorunları, yayıncıların beklentisi vs ayrı tutup çevirmeni eleştirmek bana hiç doğru gelmedi /gelmiyor.
Daha önce Stephen King 80’li -90’lı yıllar çevirileri için de yazmıştım. Küfrü sansürlemişler eleştirisi yapılıyordu ama döneminden koparıp eleştiriliyordu. Birincisi o dönem bu kitapların okurları çok genç kitle idi ikincisi kimse savcı ile uğraşmak istemiyordu.
Bugün bu çevirileri hala kullanan yayıncı varsa o dönemin çevirmenini değil yayıncıyı eleştirmek lazım.
Katılıyorum a’dan z’ye. Yine de çevirinin altında da imza çevirmen, tam suçsuz da ilan edemiyorum açıkçası . O dönem tüm yayıncılar, tüm çevirmenler mi böyleydi mesela? Sonuçta bu çalışma ve bu iş planı şartlarını da kabul etme durumu var çevirmende diye düşünüyorum ama dönemi de birebir yaşamadığımdan çok da bir şey demiyorum.
Yayıncı da işin içinde olarak bunu en iyi bilen taraf olmalı. Yıllar geçmiş, dünya değişmiş. İnsanlar da gelişmiş, teknolojiler de. Kendilerini ve çevirilerini güncellemek ellerinde ama bu baskılar da hala raflarda maalesef.
Bu listedeki Hercule Poirot’un okuma sırasına göre gitmek doğru olur mu?
İki tane okuma sırası var. Hangisine göre okumak daha doğru olur?
Birinci listede Acı Kahve kitabı yok. Okunmasa olur mu? Okunursa hangi kitapların arasına konulabilir.
İkinci listede Cinayet Randevusu ve Noel Kekinin Gizemi kitapları yok. Okunmasa olur mu? Okunursa hangi kitapların arasına konulabilir.
Sıralama tavsiyesi veremem ama yaklaşık karışık şekilde 20 kitabını okudum Poirot baş karakterli ve spoilere rastlamadım. En fazla bir cümle ile falanca davayı çözdüm diyor Poirot. Tek fark Poirot her okuduğum kitapta daha yaşlı oluyordu. Ben ilk Acı Kahveyi okudum çok güzeldi bence okuyun.
Şurada öykü kitaplarının içeriğini paylaşmıştım. Cinayet Randevusundaki iki Poirot öyküsü ikinci gong ile yat yarışının gizemi Beklenmeyen Şahit kitabında da var ama hatırladığım kadarıyla bu kitaptaki (The Witness for the Prosecution and Other Stories ) tüm öyküler diğer öykü kitaplarında yer alıyordu. Noel Kekinin Gizemi kitabına bakıp onu da yazayım hocam.
Kitapları sırayla okumak isteyenler için sıralama hazırladım.
https://docs.google.com/spreadsheets/d/1U753SXPuWYB2as1epNoouVGOu8Z80Lnh4oBim3-fw3k/edit?usp=sharing
Yardımı için @Lorien_archers teşekkür ederim.
Katılıyorum, Suveren’lerin suçu yok. Altın yayınevi’nin bu 40-50 senelik çevirileri artık kullanması ayıp.
İlle kullanacaklarsa, tam metin olmadığını belirtecek şekilde isim versinler :
Dokuz küçük zenci, Dört küçük domuz, iki perdelik cinayet, gibi mesela
Meraklısına, Sait Faik’in Simenon çevirisini nasıl yaptığına dair bir anekdot :
"Bir gün baktım, elinde Georges Simenon’un ‘L’Homme qui regardait Passer Les Trains’ (Trenlerin Geçişini Seyreden Adam) romanı var.
Hayrola, dedim Lautréamount’un pabucu dama mı atıldı? Lautréamount en çok sevdiği yazarlardan biriydi. Öyle severdi. Eline nereden geçmişse, Simenon’u okumuş, beğenmiş. Çok iyi yazar dedi. Benim Simenon’u beğendiğimi bilirdi.
Kumkapı’ya indik, Kör Agop’da oturduk. Ben bu kitabı çevireceğim dedi. Destekledim. Aradan çok bir zaman geçmedi, baktım çeviri bitmiş. Onun öyle uzun uzadıya masa başında oturup çeviri yapmayacağını çok iyi biliyordum, şaşırdım. Dedi ki, gülümseyerek:
O kadar çok sevdim ki, tuttum bir forma kadar okudum, başladım yazmaya. Baktım, üç dört formalık yazı yazmışım. Biraz daha okudum, gene devam ettim. Atlaya-atlaya biraz daha da okudum ve yazdım. Kitap bitti.
İş sırası kitabı yayınlamaya geldi. Pazarlamasını yaptık. Hemen (Şehir Matbaası, Turgut) ele aldılar. Çabucak dizildi, basıldı, renkli (trikromi) alacalı, bulacalı bir de kapak hazırlandı.
Kitaba ‘Geceleri Yalnız Yatamayan Adam’ adını vermişti. Yayıncıya da el yazması öyle sunuldu:
Georges Simenon - Çeviren: Sait Faik. Ama ne gezer. Kitap çıkıverdi: Bir sabah ondan önce Babıali’de ben gördüm. Kapak şöyle:
Yaşamak Hırsı… Yazan: Sait Faik. Kim-kime, dum-duma, kitap Sait Faik olarak ve ayrıca halk kitabı satış düzeyinde (galiba on bin adet) satıldı, bitiverdi.
Kaynak : Cinairoman.com