Animasyon Meraklılarına Sesleniyorum

İzlenmemiş her film yenidir.

Bakın, sinema özelinde düşünüp de kaleme aktarmadığım şeyler var, paylaşmak isterim:

Michelangelo’yu yahut Mozart’ı beğenmiyorum diyen bir sanatseverin ayıplanacağını hepimiz aşağı yukarı biliriz. Ancak en genç sanat dalı olan sinemaya geldiğimizde durum kurumlar bazında bile farklı: Hitchcock’un Cannes’da yuhalandığı örneği tek başına yeterli olabilir, veya pek çok klasiğin zamanında anlaşılmayıp ödüllerden mahrum edilmesi. Fakat ben günümüz seyircisine geleceğim:

Expo teknoloji fuarına mal yetiştirir gibi bir “güncellik” arayışında ve söyleminde; çağdaşının, bir saniye eskiyecek olsa yüzüne bakılmayacağı inancında, anbean takibinde; rahatlıkla “yemek” ve ürün seçip ayırabilen, "açık menü"den yemek yerine paketlenmiş, herkes için aynı olan menüden beslenmeyi tercih eden bir izleyici kuşağı yetişti. Sadece iki örnek vereyim: İkisi de kadın olmak üzere, bir akademisyen “Hollywood filmlerine katlanamadığını, sadece Kore filmleri izlediğini” söylerken, profesör olan bir diğeri Sergio Leone için düşündüklerini sorduğumda “western’in ataerkil dünyasını sevmediği için spaghettileri de dışladığını” rahatça ifade etmişti. Ha, şu örneği de vereyim: Akademide klasik müzik eğitimi alan öğrencilere neoklasik metal dahi olsa bu enstrumanları dinlemeyi yasaklayan okullar da gördüm. Sosyal medyada yabancı menşeili yorumlarda da görüyoruz rahatça “bu kim, bu film neyin nesi?” gibi soruları trollmüşçesine soran kullanıcıyı.

Tüm sanatlardan yüce tuttuğum, matematikle birlikte evrensel iki dilden biri olan müziği hariç kılar isek, sanat, mimariden dansa, edebiyattan sinemaya, sizi doğduğu çağın tarihine, kültürüne, yaşamına taşıma vazifesi görürken bambaşka hayatları, tabiri caizse senaryoları deneyimleme, simüle etme şansı sunar; perdenin sihri de buradan gelir.

“Sinemada 5 yıl edebiyatta bir kuşaktır.” der Eco (oydu sanırım), geç kavuşulmuş bu teknolojide “yapılmazsa asla sıra gelmeyecek” klasiklere el atıldı en tezinden, en iyiler önce kameraya alındı. Bu çekirdekti. Sonra etrafına elektronlar (-), nötronlar (0) ve protonlar (+) dizilmeye başlandı. Çeşitlendikçe yelpaze genişledi, yeni yeni türler, melezler ortaya çıkmaya başladı. Her gelen kendi hikayesini ekledi, bildik hikayeleri yeniden yorumladı, hayat ağacını beslemeye devam etti.

Uzaktan baktığımızda, bu dinamik yapının herhangi bir noktasına odaklanmanın “anın fotoğrafı” ile yetinmek olduğunu rahatlıkla görürüz, diğer yanda trene atlayıp dilediğiniz yönde ve zamanda yolculuk etme imkanı sunar: Bunun için sizi bağlayan iplerden kurtulmak lazımdır. Neler mi?

Yasallık. İnsanlar görsün diye kesip eklediğim sessiz film klipleri yayımcı şirketin “sadece para kazanmak amaçlı bunu yapabilirler” düşüncesi nedeniyle uyarı aldı Youtube’da yıllar önce. Aynı sevgiyi beslemelerini beklemek saflıktı. Aynı şekilde, multimedya raflarında sergilenen filmler de, müziklerde olduğu gibi, belli bir havuzu sunar sizlere. Ötesi “evren” ve “alt küme” kapsamında değildir, peşine düşülmezse asla öğrenilemez.

Önyargılar. Altyazı. Renk. Dönem. Tür. Coğrafya. Herhangi bir kısıt nedeniyle kendini mahrum bırakan seyirci, yine “sadece kendisine sunulan kadar” öğrenmeye mahkumdur. Birey olarak perdeyle arasında kimseyi bırakmayan izleyicinin önündeyse hiçbir engel kalmaz. Aynısı müzik dinleyicisi için de geçerli. Yaşamda her alanda olduğu gibi. “Kanunun olduğu yerde adaletsizlik vardır.” sözü benim değil, alınız, daha dün uyarlamasını yorumladığım Savaş ve Barış eserine ait. Burada "kanun"u bahsettiğim örnekler çerçevesinde, yasal ve toplumsal normlar kapsamında düşünebilirsiniz.

Velhasıl, yaşamak/gezmek örneğindeki gibi, teorik bilgiler arasında gezinmek yerine kurduğu hikayeleri yaşadığınız film sayısını artırmak, bu hayat ağacının meyveleri arasındaki ilişkileri anlamanızı, amacını özümsemenizi, ondan keyif alırken bilgisine mazhar olmanızı, vakıf olmanızı sağlar.

_

Benim varlığımdan memnuniyetinizden ziyade bu zincirleri kırdığınızı görmek beni daha memnun eder. Zira sürüden ayrılmak, insanları sevip sonra nefret etmekten daha kalıcı bir yönelim, asla geriye dönmezsiniz. Birey olmak biraz da kalabalıklardan “mental olarak” uzaklaşmayı gerektirir. Yoksa ömürlük süremizde asla arzu ettiğimiz bilgiye ulaşıma yaklaşamayız.

Hiçbirimiz önemli değiliz. Hikayemizi ürettiklerimiz taşıyor. Onun bir parçası olmak, sadece üretmekle olmaz, anlatmakla da olur. Bunun için görmek, okumak, dinlemek ve izlemek lazım. Siz çocuğunuza anlatırsınız, o bir başkasına, böyle böyle folklorik biçimde kulaktan kulağa yayılır ve yaşamaya devam eder. Bu maceraya katılacak ve onu yaşatacak herkes de saygıyı hak edecektir.

İyi seyirler ve düşekabinde keyifli yolculuklar yaşamanız dileğiyle…

2 Beğeni