Bir kız rüyasında gökyüzünden düştüğünü görür ama bu esnada içinde hiçbir korku ve endişe hissetmemektedir, daha sonra kızı kozasından çıkarken görürüz etrafında kanatları ve başında haleleri olan insanlar (haibaneler) vardır sonra kız bayılır uyandığında haibaneler ona rakka adını koyar ve halesini takarlar daha sonra kanatları çıkar artık o da tam anlamıyla bir haibane olmuştur. Bu Haibaneler gyrie diye bir şehirde normal insanlarla beraber yaşıyorlar. Yaşantıları büyük oranda insanlara benzese de birkaç farklılıkları mevcut mesela para kullanamıyorlar onun yerine para yerine geçen bir defter kağıdı kullanıyorlar. 13 bölümlük bu serinin ilk yarısı Rakka’nın bulunduğu ortama alışması ve Haibanelerin günlük yaşantısını anlatması bakımından tam bir slice of life havası veriyor ikinci yarısında ise Haibanelerle ilgili daha ayrıntılı bilgiler verilirken (aslında bize sadece daha fazla yanıtlanmamış soru bırakıyor) Rakka’nın Reki adındaki serinin gizli baş kahramanı, Rakkaya ilk geldiği günden beri en çok destek veren ve ana karakterimizin kendisine en yakın hissettiği kişiye günahkar bir haibane olmaktan kurtulması ve huzura ermesi için yardımcı olması işleniyor. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi ilk yarısı nispeten daha sıkıcı geçerken ikinci yarı kendisini çok daha kısa sürede izletiyor. Tabi öyle dediğimde aklınıza ciddi anlamda sürükleyici bir hikaye gelmesin. Her anında oldukça durgun bir anime bu. Ama çok da dingin. İnsanı hiç yormuyor. Renk paleti ve çizimleri çok güzel. Seslendirmeler karakterlerimizle uyumlu özellikle de ana karakterimizin konuşması bence çok tatlı. Müzikleri de animeye çok güzel uymuş. Haibane Renmei şu ana kadar izlediğim en ilginç animelerden birisi oldu. Tam anlamıyla neden öyle olduğunu da açıklayabileceğimi sanmıyorum bence izlenerek tecrübe edilmesi gereken bir yapım.
Mobile Suit Gundam: The Witch from Mercury’nin prologue bölümünü izleyip beklentisi inanılmaz yükselen ve birinci bölümde ciddi hayal kırıklığı yaşayan sadece ben miyim acaba ?
Mechalı lise animesi yapmış olmalarından korkuyorum. Umarım haksız çıkarım. Çünkü prologue bölümünü izledikten sonra, en azından Iron Blooded Orphans kalitesinde veya daha iyi bir seri yapmışlar herhalde diye geçirmiştim içimden.
Mobile Suit Gundam serileri genel olarak giriş faslını uzun tutan, karakter ve hikaye gelişimi ile worldbuild olaylarını bölüm içi nüanslar olarak veren ve sonuç kısmını kısa tutan yapımlar. Şu an serinin worldbuild’i konusunda Prologue’den daha ileri gitmediğini söylemek doğru, fakat elde toplamda muhtemelen 12 + 12 bölümün olacağını düşünürsek dediğim üzere en az 8 bölüm kadar bir zaman tanımanız yerinde olur diye düşünüyorum. TV serisi formatında çıkan diğer tüm Gundam serileri ile kıyaslandığında son 20 yılın en iyi animasyonlarına sahip olduğunu söylemek de serinin teknik açıdan ne kadar iyi olduğu konusunda fikir verecektir. Ne SEED, ne 00, ne de IBO bu kadar masif animasyonlara sahip değiller.
Nesnel verilerle konuşmak gerekirse senarist Ichiro Okouichi’nin oldukça sevdiği nesiller arası ve nesiller içi gerilim temasını burada da işlediği görülebiliyor. (Fikir vermesi için aynı senaristin Our Seven Days War ve Infinite Ryvius işlerine bakılabilir) Düello raconundan bölüm ismi kartlarına dek seri aynı zamanda bir Revolutinery Girl Utena pastişi olduğu da söylenebilir (ki Okouichi Utena’nın roman uyarlamasının da yazarıydı), Shakespeare’in Tempest’inin Mecha’lı bir uyarlaması olduğu da söylenebilir, Okouchi’nin bir başka Sunrise mecha işi olan Valvrave The Liberator’un rehash’i olduğu da söylenebilir. Genel olarak serinin LGBT tonu beni rahatsız etmedi, serinin worldbuild eksenini kaydırmadığı sürece bu tür kullanımlara karşı değilim, öte yandan -önceki evrenlere bazı nod’lar haricinde- genel olarak Sunrise’in bu seriyi 20 yaş altı bayan izleyicilere odaklı bir “giriş” serisi olarak kurguladığını göz ardı etmemek gerekiyor.
Dediğim gibi, en az bir 8 bölüm tanıyın, hala açmazsa devam etmezsiniz.
Ote yandan sadece gecen bolumdeki “bu bir Gundam” “hayir, degil” tartismasi yada “bit’leri sen zihinsel olarak mi kontrol ediyorsun, bilgisayar mi kontrol ediyor” tarzi gondermeler, hatta Guel’in her bolumde babasindan tokat yemesi bile lore’a ince dokundurmalar icerdiginden seri ile en az 10 yillik maziniz varsa apayri bir tad verecektir.
Gundam serileri gerçekten de sonradan açılıyor. Son dönemdeki işler çok iyi olduğundan ve prologue çok ama çok iyi olduğundan beklentim aşırı yükselmişti sadece.
İlk Hathaway filminde beklentim çok düşük olduğundan inanılmaz zevk almıştım. Artık UC’den pek bir beklentimin kalmadığı sıralarda Origin çıktı. Thunderbolts animasyon kalitesini bambaşka bi yere getirmişti falan filan. Kısacası Gundam son yıllarda kaybettiği yeri, geri kazanmıştı benim gözümde. Prologue bölümü izledikten sonra ve franchiseın son dönemdeki işlerini de göz önüne alarak bayağı heyecanlanmıştım. Ama ilk bölümü izledikten sonra ise biraz ikircikte kaldım. Umarım toparlarlar. Sonuçta Gundam’dan bahsediyoruz, franchise’ın ruhunda var büyük geri dönüşler
Opening ve ending gayet iyi olmuş, özellikle opening.
Açıkçası bölümde eksi çok fazla bir şey göremedim, genel anlamda beğendiğim bir bölüm oldu özellikle yardımcı kaptanın cenazesi hoş olmuş. Yamaji konuşmasa da o hüznü vermişler. Haribel’i falan görmek de nostaljik hisler yaşattı, Hueco Mundo sahneleri çok güzeldi.
Bazı sahneler yine çok uzatılmış gibi geldi, bunun sebebi de geçen bölümden daha az manga sayısı kullanmaları sanırım. Fodder Sternitter’ın dövüşüne bu bölüm de başlanabilirdi. Haribel’in nedimelerini falan izlemek de hoştu tabii ama yanlış hatırlamıyorsam mangada buralar çok kısaydı.
Yhwach’ı Hueco Mundo baskınında Thor gibi, Superman gibi çizmelerine ne desem bilemedim, bi yandan hoş olmuş bir yandan da uymamış. Ancak bölümün başında Yhwach’ın kibir şovunu çok beğendim.
2006 yılında çıkan bu animeyi izledim. İlk kez Dost Kayaoğlu’nun en sevdiğim 10 anime videosunda görmüştüm hemen ilgimi çekti ve izledim 1 ay gibi sürede 2 sezonuda bitirdim.
Gayet güzel bir animeyidi. Burası anime inceleme başlığı olmadığı için uzun uzun incelemeyeceğim. Sadece başka izleyenler var mı diye merak ettim.
@sultiderler lost dizisini sevdiğiniz için size bu animeyi öneriyorum. Bol bol gizem var
Jujitsu Kaisen çıktığı günden beri aklımı karıştırıyor. Neden bu kadar sevildiğini anlayamıyorum.
Mangasını birkaç yıl önce okumayı denemiş, aradığım derinlikte bulamayıp bırakmıştım. Hatta hatırlıyorum. Anakarakterin doğa üstü varlıklarla ilk karşılaşmasında bir an bile şaşırmayıp sokakta alelade birisiyle kavga eder gibi iblise tekme sallaması bana aşırı saçma gelmişti. Hiç bu kadar popüler olacağını düşünmemiştim. Şu an animenin gördüğü ilgi ve alakayı yorumlayamıyorum.
Animeyi bir şekilde bitirmeyi başardım. Mangasını okumaya tahammül edemedim. Meraktan soruyorum. Bu hikayede bir arkaplan eksikliği yok mu? Hikaye ilerlemeye devam ediyor ama kimsenin neden orada olduğuna veya hangi güdüyle savaşmaya devam ettiğine dair bir açıklama yok? Sadece güçlü ve karizmatikler mi yani? Serinin başka espirisi yok mu?
Siz nasıl yorumluyorsunuz bu gördüğü ilgiyi? Sevdiğiniz yönleri var mı? Neler?
Ben de bir aralar mangasını okumaya başlamıştım ama devam edemedim. Bilemiyorum beni de pek sarmadı. Arkadaşlarım tarafımdan çokça övülen bir seri. Belki ileriye doğru bir şans verebilirim. Shounen seriler artık o kadar da ilgimi çekmiyor ya, bir noktadan sonra hepsi aynıymış gibime geliyor :'D
Ben bu tür shonen serilerde mantık aranması gerektiğini düşünmüyorum önemli olan iyi bir şekilde sunmak arkaplan önemli değil. İblis tokatlayıp geçiyorsun sonuçta. Hikayede derinlik diyebileceğim tek kısım ana karakterin hasta dedesiyle yaşadığı şey ve robot gibi bir karakter vardı o ikisini hatırlıyorum
Popülerliğinin karakterlerin iyi sunulmasından dolayı olduğunu düşünüyorum dediğin gibi sempatik ve havalı karakterler.
Bu seriyi izlerken en rahatsız olduğum şey karakterlerin dövüşün ortasında bir yerlerinden çıkardığı alan hapsi denen zımbırtıydı dövüşleri izlerken hiç keyif almadım. Beni seriyi izlettirmeyi sağlayan şey sadece karakterlerdi. Şimdi aynı hisleri Chainsaw man için de yaşıyorum
Türe çok hakim olmadığımdan hikayesi ne kadar özgün bilemiyorum ama Bleachten esinlendiği söyleniyor. Parmak konsepti fena değildi bence (dediğim gibi ne kadar özgün bilemiyorum) tıpkı gokunun yumurtaları toplaması gibi bağlayıcıydı
Tamamen aksiyon sahneleri için izliyorum/izledim. Görsel açıdan tatmin edici ve eğlenceliler. Shounen seriler bunlar ne de olsa hikaye derinliği ve kurgusu, karakter çeşitliliği olarak baktığınız zaman çoğunu izlemek zaman kaybı. Dragon Ball, Naruto, Bleach ve One Piece’in üstüne koyulacak pek bi şey kalmadı gibime geliyor. Çok nadir orjinal işler çıkıyor. Zaten Jujutsu’daki birçok karakter Naruto’dan esinlenilmiş galiba. Naruto = Yuji, Sasuke = Megumi, Rock Lee = Maki vs. gibime geliyor.
Hocam arkaplan dediğimiz şey a dan z ye tüm eserlerde var. Karakteri karakter yapan yaşadıklarıdır. Ben hayatımda ilk kez böyle bir şey gördüm. Bir sürü karakter var ve sadece savaşıyorlar, kendi aralarında savaşıyorlar, iblislerle savaşıyorlar. Bu durumun farkında mı değil insanlar yoksa bir noktada arkaplanlar dolacak mı onu merak ediyorum. Mangayı okumuş birisi varsa öğrenmek isterim.
Ayrıca shounen de kendi içinde oldukça derin olabilir. Naruto, One Piece, Bleach 3lüsünü geçtim. Nanatsu no Taizai mesela, inanılmaz bir arkaplanı vardır. Shounen olmasına rağmen çoğu komplike hikayeli esere taş çıkarır. Yine modern mangalardan Eden’s Zero, Black Clover oldukça sağlamlar. Bir sayfa hatta bir cümle dahi olsa her karakter hakkında bir şey bilirsiniz ki genelde her karakter dolu doludur. Attack on Titan shounen gibi başlayıp okuyucu kitlesine yüzyılın twistini atarak seinen bitiriş yapmıştı. Arkaplanını yetersiz gördüğüm One Punch Man hatta Dragon Ball bile bu raddeye gelmedi. Jjk’yı tema olarak BnHA’ya benzetirim. Ama karakterlerin geçmişi olmadığı için ciddiye alamıyorum. Az ve yok arasında fark var. Jjk da arkaplan “yok”. Shounen diye bu kadar basite indirgemenin anlamı yok. Çok ciddi söylüyorum bazen başımı yastığa koyunca bu durumu düşünüyorum.
Sosyal medya etkisi, sevilesi karakterler, kaliteli animasyon, shounen olması yeterli gibi. Ben severek izliyorum. Ama orijinallik, derinlik var mı yok. Zaten öyle bir beklentim de yoktu. Sürükleyici, karakterleri epey seviyorum, görsel olarak da tatmin ediyor. Ama tabiki gereksiz popülerleşti bunda da dediğim gibi sosyal medyanın etkisi büyük. Akım şudur budur olunca herkes paylaşıyor hızla yayılıyor. Özellikle güncel animelerin bir çoğu böyle.
Ben zamanında sizin hissettiklerinizi Boku No Hero Academia’ya karşı hissetmiştim. Çok klişe olmasının yanında, bana göre hem karakterleri hem kendisi sıkıcı. Puanı da başta çok uçuktu anlam veremiyordum ama artık shounenlerin şişirilmesini kabullendim. Bir iki shipleyecek, hayran olunacak karakter varsa acayip popülerleşiyorlar.
Jujutsu Kaisen’in sevilmesinde Gojo ve Sukuna karakterlerinin payı büyük. Ortalık bunların editlerinden geçilmiyordu bir ara ki hala görüyorum ben.
Haklısın belki mangasında veya filminde detaylar vardır. Gerçekten direkt olaya girdi nedeni nasılı hiç açıklanmadı. Ben izlerken sorgulamadım pek beklentim düşüktü zaten ama animasyonlar vs. genel kalite olarak şaşırtmıştı beni. Diğer Shounenlere sövmek istemedim aslında tür shounen olduğu için fazla takılmamak gerektiğini düşünüyorum elbet iyi örnekler vardır.