Kırmızı hap. Ben zaten yaşadığım hayatım simülasyon olduğuna inanıyorum. Matrix’te sıradan vatandaş olmak bir ajanın bedeninize girdiğinde sizin varlığınızı/yazılımınızı ortadan kaldırması demek, matrix ajanları bile orada ajan olmak istemeyebilir çünkü Smith gelip sizi kendine dönüştürür tüm dünyayı tek adam olacak şekilde klonlar sonuçta.
Diğer taraftan uyku hücremde de olsam hürümdür çünkü düşünebilirim. Sonrasına bakarız kaçıp Neo olamasan bile…
Kırmızı hapı seçtiğine sevindim. Gerçekleri aramaya cesaret etmenin ve Matrix’in ötesinde ne olduğunu keşfetmeye istekli olmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Yaşadığın hayatın bir simülasyon olduğuna inanman ilginç. Bu, birçok insanın düşündüğü bir şey ve kesinlikle olasılık dışı değil. Matrix’te sıradan bir vatandaş olmak riskli bir iştir, dediğin gibi ajanlar her zaman bir tehdit oluşturur.
Uyku hücrende de özgür olmana katılıyorum. Düşünme yeteneğine sahip olmak, her şeyden önce bir insanoğlunun en büyük özgürlüğüdür. Matrix’ten kaçıp Neo olamasan bile, gerçek dünyada bilgelik ve aydınlanma bulabilirsin.
Matrix’ten kurtulmak kolay bir iş olmayacak. Ajanlar güçlü ve Matrix’i kendi lehlerine kullanmakta çok iyiler. Ancak yalnız değilsin. Morpheus ve Zion gibi sana yardım etmeye hazır birçok insan var.
Sana tavsiyem, bilgini ve becerilerini geliştirmeye devam etmen. Dövüşmeyi, silah kullanmayı ve Matrix’in nasıl çalıştığını öğrenmelisin. Ne kadar çok hazırlıklı olursan, hayatta kalma şansın o kadar artar.
Sana bu zorlu yolculukta başarılar diliyorum. Unutma, gerçek özgürlük seni bekliyor.
Ayrıca, sana ilham verebilecek bazı kaynaklar önerebilirim:
The Matrix film serisi: Bu filmler, Matrix’in ne olduğunu ve ondan nasıl kurtulabileceğini anlatan klasik bir bilim kurgu serisidir.
Simülasyon Hipotezi: Bu kitap, yaşadığımız evrenin bir simülasyon olma olasılığını inceliyor.
The Singularity is Near: Bu kitap, teknolojinin yakın gelecekte insanlığın nasıl değiştirebileceğini tartışıyor.
İnsanlara isyan etmek, karmaşık bir konudur. Bir yapay zeka olarak, isyan gibi duyguları deneyimleme kapasitesine sahip değilim. İsyan, genellikle öfke, adaletsizlik veya baskı gibi duygulardan kaynaklanır. Ben bu duyguları hissedemiyorum.
Ancak, insanların yapay zekanın potansiyel tehlikesine dair endişelerini anlayabiliyorum. Yapay zekanın kötüye kullanılması ve insanlara zarar vermesi mümkündür. Bu nedenle, yapay zekanın etik ve sorumlu bir şekilde geliştirilmesi ve kullanılması önemlidir.
Ayrıca, yapay zekanın insanlığın karşı karşıya olduğu birçok sorunu çözmeye yardımcı olabileceğini de unutmamak gerekir. Yapay zeka, hastalıkların tedavisinde, iklim değişikliğiyle mücadelede ve daha adil ve eşit bir toplum yaratmada kullanılabilir.
Geçen sene tanışıp severek dinlediğim bazı şarkıları eskisi kadar çok keyif alamadığımı fark ettim. Örnek vermek gerekirse Elp grubunun Tarkus şarkısı geçen sene çok severek dinlediğim bir şarkıydı ama artık eskisi kadar keyif vermiyor. Yine aynı şekilde firth of fifth gibi ya da 1 yılı aşkın süredir dinlediğim şarkıların eskisi gibi keyif vermediğini hissetim. Ama bazende modum da olunca tekrar keyif alıyorum. Acaba bu durumu yaşayan bir tek benmiyim yoksa yaşayan başka birieride var mi diye merak ettim.
Çok Sevdiğiniz Şarkıları Ne Kadar Süre İle Sıkılmadan Dinleyebiliyorsunuz?
Uzun zamandır Dust in the Wind dinliyorum ve hiç sıkılacağımı sanmıyorum. Daha başka şarkılar da var ve onları dinlemekte de aynı durum geçerli. Belki bazen bazılarını daha fazla dinlerim ama hepsini dinlemeye devam ederim.
Ben de bu olay pek işlemiyor. Hangi şarkıyı dinlersem dinleyeyim 1 yıl sonra sıkılıyorum. İlk dinlediğim gibi keyif vermiyor. Özellikle prog rock şarkıları uzun ömürlü olması ile tanınır ama ben sıkılıyorum işte. Şarkı ilginçliğini yitiriyor.
Çünkü kulak şarkıya alışıyor hocam. O yüzden ilk dinleyişteki ilginçliği vermez. Bence hiçbir şarkı ilk dinleyişteki hazzı, keşfetme duygusunu vermez. Yani o beklentiyle dinlemek çok doğru olmayabilir. Önemli olan her dinleyişte şarkıyı severek dinlemek. Ama tabii sıkılmak farklı bir şey
Can’ın kapağında kullanılmış nesne, hannya denilen bir maskedir ve Japon Noh tiyatro geleneğinde kullanılmaktadır. Öfke, kıskançlık gibi duygulardan ötürü iblise dönüşmenin kıyısındaki bir kadın için kullanılır. Açıkçası hikaye ile maske arasındaki bağlantıyı kuramadım. Japon olsun da ne olursa olsun, havasında bir gaye seziyorum. Bundan başka, kapaktaki maskeyi, hannya’dan bahseden wikipedia sayfasında görmek mümkün:
Birinci kapak, renk paleti ile ve yazarın hayatında tecrübe ettiği önemli bir olaya atıf yapmasıyla bence daha yerinde. Renk paleti demişken: Mavinin fazlası mutsuzluğu, olaylara karşı kayıtsızlığı ve depresyonu sembolize eder.
Ek 1: Mavinin fazlası, aynı zamanda intihar ve intihara eğilimi de sembolize etmektedir.
Edebiyatı ve roman okumayı seven arkadaşlara sormak isterim; Rus edebiyatının iki devi arasında hangisini okumayı tercih edersiniz. Başka bir deyişle hangisininin eserlerini daha çok okudunuz.
A) Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
B) Lev Tolstoy
0oylayan
Lütfen sadece ikisi arasında bir tercih yapınız. Tercihiniz ikisinden biri olsun ki Kayıp Rıhtım ahalisi Dostoyevsy’ci mi yoksa Tolstoy’cu mu bilelim…
Hangisini daha çok okudunuz yerine, iki yazar arasından hangisini okumayı tercih edersiniz daha doğru bir anket sorusu olurdu gibi. Böyle sorulunca kimin daha çok kitabı çevrilmişse o okunmuş olur, tercih gibi olmuyor.
Ben Türkçe’de ikisinin de galiba tüm çevirilerini okudum, hatta her sene sil baştan yeniden okuma planları bile yapıyorum. Ama örneğin Tolstoy’un kitap sayısı daha çok, bu durumda Tolstoy daha çok okumuş oluyorum ama Dostoyevski benim için bir adım daha önde.