Merhaba
Çoğumuzun çocukluğunun efsanesi olan bu seriyi yeni foruma da taşımak istedim. Çocukken izleme fırsatı bulamamıştım ancak bir yetişkin gözüyle de bayılarak izlediğim ve takdir ettiğim bir çizgi film serisi Avatar.
Öncelikle henüz izlememiş olanlar için genel bir tanıtım yapalım.
Çince karakterler 降卋(世)神通 (pinyin:Jiàngshì Shéntōng) “Ölümlü dünyaya inen medyum” anlamındadır.
Avatar: Son Havabükücü (Avatar: The Last Airbender), ABD kaynaklı Emmy Ödüllü çizgi dizi. Türkiye’de Nickelodeon’da ve CNBC-e’de yayınlanmıştır. Asya etkileri taşıyan dövüş sanatları ve elementler etrafında dönen “Avatar Aang” ve arkadaşlarının dünyayı acımasız Ateş Kralı’ndan kurtarmak için çıktıkları macerayı anlatmaktadır. Dizinin senaryosu bir kitap serisi olarak yazılmıştır. Her sezon bir “kitap” ve her bölüm bir “bölüm” olarak tanımlanır. İlk olarak Kasım 2004’te yayınlanması planlanan dizi, ancak 21 Şubat 2005’te televizyonda gösterilmeye başlamıştır. Dizi ayrıca DVD olarak piyasaya çıkmıştır. Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko yapımcı ekibin başındadır.
Dizinin büyük başarısı üzerine 2. ve 3. sezonun siparişi verilmiştir. Son sezon 2008 yılında bitmiştir. ‘“Sozin’s Comet”’ (Sozin Kuyruklu yıldızı) adlı 4 parçalık toplam 100 dakikalık bölümle dizi sona ermiştir. (Kaynak)
Yapımı:
Özet
Avatar: Son Havabükücü, Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko’nun yapımcılık ve yönetmenliğinde, Kaliforniya’daki Nickelodeon Animasyon Stüdyoları’nda oluşturulmuştur. Animasyon süreci Güney Kore’de yapılmıştır. Dizinin ilk bölümü orijinal konsepte uygun olarak 6 yılda hazırlanmıştır. Bu bir animasyonu hazırlamak için gereken süreden çok daha fazladır. İlk olarak Kasım 2004’te yayınlanması planlandığı hâlde ancak Şubat 2005’te yayına başlamıştır.
Dizinin ilk sezonunun büyük başarısı üzerine Nickelodeon, 2. sezon için 20 bölüm sipariş etmiş ve yeni bölümler 17 Mart 2006’da yayınlanmaya başlayıp 1 Aralık’ta sona ermiştir. 3. sezon ABD’de 2007’de gösterime girmiş, 2008’de bitmiştir. (Kaynak)
Hikaye:
Özet
Aang adlı 12 yaşındaki (Buz dağında 100 yıl donarak kalması düşünülünce 112 yaşındadır) bir Hava Bükücü, Güney Hava Tapınağı’nda yaşamaktaydı. Yaşlı keşişlerden kendisinin Avatar olduğunu öğrendi. Normalde bir Avatar’a gerçek kimliği 16 yaşına bastığında söylenirdi ancak keşişler 4 ulus arasındaki savaşın yaklaşmakta olmasından korktukları için bunu daha önce açıkladılar; çünkü bir savaş başladığında barışı getirebilecek ve dengeyi yeniden sağlayabilecek tek kişi Avatar’dı. Kısa bir süre sonra Aang, öğreticisi ve koruyucusu Keşiş Gyatso’dan ayrılmak ve eğitimine devam etmek için Doğu Hava Tapınağı’na gitmesi gerektiğini öğrendi.
Korkmuş ve kafası karışmış olan Aang, uçan bizonu Appa ile birlikte kaçmaya karar verdi. Ama Güney Okyanusu’nda ani bir fırtına ile karşılaştı ve okyanusun dibine doğru batmaya başladı. Kendinden geçmiş bir halde bilinçsizce Avatar Hâli’ne geçen Aang, kendisini ve Appa’yı korumak için bir balon yarattı. Ancak Aang yarattığı buzdağının içinde Avatar hâlinde kaldı ve bu buzdağı Güney Kutbu’na doğru sürüklendi. Katara ve Sokka balığa çıktıklarında Aang’i buldular ve Aang’e Ateş Ulusunun diğer uluslara yaptığı izdihamı durdurmak için yardım etmeye karar verdiler. (Kaynak)
Seriyi izlememiş olanlar, maalesef, yazının buradan sonrasını okumasa daha iyi. Dizideki beğendiğim ve aklıma kazınan yerleri anlatacağım bölüme gelmiş bulunmaktayım. Nereden övmeye başlasam bilemiyorum. Hikayesini en sevdiğim Zuko hakkında konuşmak istiyorum ilk önce:
Özet
Benim gözümde gelişimi ve olay örgüsü mükemmel yazılmış karakterdir. Şu sahneden başlayalım:
Hatırlamayanlar için kısa özetle, Zuko kendi kaderinin ne olduğuna karar verip Avatar’a katılmıştır ancak amcası Iroh ile son görüştüklerinde Iroh hapiste ve Zuko’ya karşı büyük bir hayal kırıklığı içindeydi. Bu yüzden de Zuko Iroh’nun çadırına girmek için epey bir cesarete ihtiyaç duymuştu. Hepimiz doğru ve kendine ait yolu bulduğu için amcasının Zuko ile gurur duyacağını biliyoruz ancak Zuko’nun bakış açısı öyle değil. Yanlış yaptığında cezalandırılma, bağırma, öfke ve ateş ile karşılaşacağını düşünerek büyüyen Zuko babasını son kızdırdığında yakılmış üstelik sokağa atılmıştı. Bu yüzden büyük ihtimalle affedilmeyi bile beklemiyordu, yalnızca yaptıkları için üzgün olduğunu Iroh’ya söylemek için oradaydı. Iroh’nun kızgın bile olmadığını fark ettiğinde, affedilmek ve sevgi gibi kavramların çok uzak olduğu Zuko şaşkınlık ve mutluluk içinde ailesi diyebileceği tek adamı -kendisini gerçekten seven tek babayı- kaybetmediğini öğrenir. Iroh da ikinci oğlu diyebileceği Zuko’yu kaybetmenin eşiğinden döndüğü için epey rahatlamıştır herhalde. Birinci oğlu Lu Ten’in kaybı hepimizi -yalan söylemeyin, evet hepimizi- ağlatmıştı.
“…If only I could’ve helped you.”
Fark edilen bir başka detaya da şuradan bakalım:
Bölüm 46: The Avatar and the Fire Lord’un son sahnelerinden biri. Hapiste ve özgürlüğü elinden alınmış olan Iroh olmasına rağmen karanlıkta ve acı içinde olan Zuko. Karakterlerin psikolojik durumu çizimde de ışıkla harika yansıtılmış.
Zuko’dan bahsetmemin bir nedeni de birçok karaktere aynı anda değinebilecek olmamdı. Zuko demişken Azula’dan bahsetmeden geçilemez.
Tek kelime ile manyak bir karakter. Gerçekten kelime anlamıyla. Ancak onun da hakkını tamamen yememek gerekiyor.
My own mother… thought I was a monster.
She was right, of course, but it still hurt.
Ailesinin ve toplumunun beklentilerini tam anlamıyla karşılayan bir prenses Azula. Epey üzücü bir hikayesi var bana sorarsanız, Ateş Ulusu’nun savaş ve kan yanlısı beklentilerini karşıladıkça problemleri daha da derinleşiyor Azula’nın. Uzun uzun aile, sevgi ile büyüme, güven ve psikoloji üzerine konuşulabilir ancak yapımcıların yaptığını işaret ederek Azula’nın hikayesini kısa keseceğim. Evet, yapımcılar da Azula’nın ne kadar üzücü bir hikayeye sahip olduğunu biliyor:
Serinin en görkemli savaş sahnelerinden birisi, izleyenler çok iyi hatırlar. İlk izlediğimde Agni Kai çalacak biz de epik bir şarkı eşliğinde kendimizden geçerek izleyeceğiz sanmıştım. Ah… Bu trajediye ancak bu müzik yakışırdı zaten: The Last Agni Kai
Ağlamaklı çığlıklarını hâlâ duyar gibiyim…
Yorulduğum için biraz tembellik edeceğim kusura bakmayın. Seride feminizm, vejetaryenlik, hümanizm, mistisizm, rasyonalizm ve benzeri akımlar ve fikirler bazıları çok az da olsa işleniyor. Bu saydıklarımın tümü de çocuklar için yeterli ve güzel şekilde veriliyor. (Yetişkinler için de güzel tabii )
Serideki en sevdiğim karakter olan Toph Beifong’u anmadan bitirmek istemiyorum. Görme engelli bir karakteri yalnızca politik doğruculuk olsun diye koymamış olmalarına o kadar bayıldım ki anlatamam. Mükemmel bir renk katıyor takıma, karakteri olsun gücü ve yeteneği olsun veya esprileri .
Kör Haydut (The Blind Bandit):
Son olarak eğer Iroh, Zuko ve Azula’nın hikayesi sizleri de derinden etkilediyse üzgün ayrılmayın bu yazıdan: Everybody Free Style
Siz de bu güzel seriden beğendiğiniz ve takdir ettiğiniz bölümleri paylaşın lütfen, aklıma gelip de yazamadığım birçok güzel şey var. Fark etmediğimiz güzel detayları ve karakterlerin başarıyla işlenmiş yönlerini öğrenelim.