Ay'ı Gökyüzüne Ulaştırmak

Elimde bir hikaye var, 90-100 sayfa civarı olacağını umduğum bir novella. Girişi ve ilk bölümü sizlerle paylaşıp görüşlerinizi almak istiyorum. Forumun okuma oranı bir hayli yüksek olduğu için görüşleriniz benim için değerli.

Eksikleri neler? Bir sonraki bölümü okuma hevesi veriyor mu? Özgünlükten yoksun mu? Hoşunuza gitmeyen yönler? Saygısızlık olmadığı müddetçe iyi ve kötü tüm eleştirilere açığım.

                                    GİRİŞ

Kampüsün arka bahçesinden çıkarılan sandıkların içi kitaplarla doluydu. Kitapların kime ait olduğu veya neden sandığın içinde olduklarıyla ilgili net bir bilgi yoktu, sadece söylentiler. Öğrenciler üçer gruplar halinde bölünmüştü. Kathigsörler (profesör) sandıkların içinden çıkan kitapları gruplara dağıtmış, detaylı bir özet istemişti.

Nebin, Khiven ve Edondelis, Nebin’in odasında, onun karyolasına dizilmişti. Nebin ortaya oturmuş, onun elinde tuttuğu kitaba büyük bir merakla bakıyorlardı: tarihi ve içeriği belirsizdi; demirden bir kapağa ve kaliteli kağıda sahipti. İlk günkü kalitesini korumaya devam ediyordu.

Nebin, Khiven ve Edondelis için kitap okuyan, ders dinleyen tiplerden oldukları söylenemezdi. Fakat projeyi teslim etmeyecek olanlar için pek de geçiştirilebilecek bir son beklemiyordu. Ve üçü de bunu istemezdi. Sırtlarında çıkınlarıyla ailelerinin yanına erkenden dönselerdi… Bunu düşünmek bile üçünün de tüylerini ürpertiyordu.

Nebin kumral saçlarını elinin tersiyle arkasına attı, elindeki kitaba baktı ve sıkkınlıkla iç geçirdi. Hemen ardından diğer ikisi de aynı sıkkınlıkla nefes verdi.

‘‘Umarım biraz kan ve vahşet içeriyordur,’’ dedi Nebin yakınarak. ‘‘Gerçi siz iki erkek soyluların ne isteyeceği aşikar.’’

Khiven sinsice gülümserken mavi gözleri kısıldı. ‘‘Cinsellik olursa fena olmaz.’’

Edondelis alay konusu olan orantısız kafasını aşağı yukarı salladı. ‘‘Çizimlerle de desteklense güzel olur.’’

Khiven ile Edondelis elleriyle birbirlerini dürtükleyip kıkırdarken, Nebin sükut durmaları için ikisini sert bir uyarıyla bastırdı. Nebin son bir bakış attı ikisine. Bunun yeterli olacağını umdu. Olmuştu da.

Nebin demir kapağı açtı ve güzel bir el yazmasıyla karşılaştı: ‘‘Ben, o sandıktaki muhtemelen en gösterişsiz olan kişiyim,’’ diye başlıyordu yazı. ‘‘Hikayeme maruz kalacağınız için affınıza sığınıyorum. Berbat bir giriş oldu, biliyorum. Şevkinizi kırmış olmalıyım. Anlatacaklarımın doğruluğuna inanmak size kalmış. Bazen tüm hayatımın bir düş olduğunu düşündüm. Bunu sıklıkla, kendime yineleyerek söyledim. Ah, bu berbat önsözü nasıl bitirebilirim bilmiyorum fakat anlatacaklarım hakkında şunu söyleyebilirim: Özür dilerim.’’

Nebin sayfayı çevirdi.

1.Bölüm - Garip Bir Gece

‘‘Yerde parlayan tohum
Kaydı felekten bir yıldız gibi
Zifiri aydınlıkta.’’

Gökte kavis çizen bir ışık geceyi aydınlığıyla kör etti ve yeryüzünü ezdi.

Savruldum. İç organlarım dökülüp tükenene, bedenim iç organlarımın ağırlığından arınana kadar sürüklendim.

Kadın, çıplak bedenini sarmalamış ay ışığı saçlarıyla karşımda dikiliyordu; bedeni bir titrek kavak kadar kırılgan, bakışları ise bir ölümlünün son soluğu kadar ciddiydi.

‘‘Duygudan ve ahenkten bihaber edebiyat düşmanının tekinden, ozanlardan küfür işiteceği bir şiir işittim.’’ Sesi arafta sıkışıp kalmış bir giz perdesiydi; kendisini duyurmaya naz yapıyorcasına mızmız, ama işitilmekten zevk alıyorcasına haylaz. ‘‘Sesi kedi kusmuğuna benziyordu. Belki sen de onu duymuşsundur?’’

‘‘Şey,’’ diye mırıldandım, ortamın tuhaflığına hiç aldırmadan. ‘‘Peri kusmuğu da olabilir?’’

Başını iki yana salladı. ‘‘Perilerin kusmuğu daha iğrenç olur.’’

Bir kadını daha önce çıplak görmüştüm. Rutinim sayılmasa da en azından birkaç kez şahit olduğum söylenebilirdi. Fakat o an, o gece, gördüğüm kişi bir kadından öte bir insan mıydı, öncelikle bunu öğrenmem gerekliydi. Lakin kadın ölçülerine ve kadına benzeyen, kadını anımsatan, oldukça kadınsı bir varlığı çıplak gördüğüm halde göğsümün içindeki zımbırtıdan tek bir kıpırtı bile yoktu.

Elimle göğsümü yokladım. Boştu. O da savrulmuş olmalı.

Elimi başımın arkasında kavuşturmuş, yüzülmüş saçlarımdan geriye kalanı tedirginlikle karıştırırken mantıklı bir şeyler söyleyebilmeyi düşündüm; ama düşünmeye başladığımda içi boş beynimde rüzgar esmezdi. Uzun zaman öncesinde ağzıma geleni direkt söyleyen ve bu yüzden çokça kez aptalca kelimeler sarf eden birisiydim. Bu sebeple ciddiye alınmadığım olmuştu. Ciddiye alınmamak, aşağılamaların en kışkırtıcı yollarından biriydi.

‘‘Ben seçilmiş kişi miyim?’’ Sanırım aptalca bir soru oldu. ‘‘Yani, az önce gerçekleşen şey bir mucize, öyle değil mi? Dünyayı mı kurtaracağız?’’

‘‘Hayır,’’ dedi sakince ve kafasını girift koyuluğa bulanmış gökyüzüne dikti. ‘‘Sıkıldığım için buradayım. Hem benim tarafımdan seçilmene gerek yok.’’ Solgun-beyaz işaret parmağını üzerime doğrulttu. ‘‘Zaten birisi seni daha önce seçmiş.’’

Midemden sarkan, muhtemelen bağırsağım olan ancak daha çok kurutulmuş sosisi çağrıştıran iç organıma baktım. ‘‘İddia ettiğin gibi seçildiğimi düşünmüştüm, ama bu gizem, bu ölüm inkarlığı üzerime sindiğinden beri hiçbir şey olmadı. Bekledim. Beyhude bekleyiş. Gözümün önünde herhangi bir çocuk at arabası tarafından çiğnenmek üzere yola atlamadı. Bunaklar bile sığırlarını sürmeme müsaade etmedi.’’

‘‘Umut, umudu terk ettiğin an sana ihtiyaç duyar.’’ Bedenini sarmalayan o eşsiz fırça saçları; bedeni genç ama ruhu… ruhu da genç bir delikanlının salya akıtan hayallerine perde olmuştu.

Sert bir rüzgar esseydi ne güzel olurdu, diye hınzırca düşünmeden edemedim.

Tuz gibi serpiştirilmiş yıldızların azade göğünde ayı aradım. Yoktu. Sanırım orada olması gerekliydi. Bunca zamandır, eğer bu bilgi empoze edilmediyse, bir şeyler ters gidiyor demekti.

‘‘Haklısın.’’ Tek kelimesini bile anlamadım. ‘‘Sadece sıkıldığın için mi buradasın?’’

Kafasını hafifçe yana devirdi ve dudağını büzdü. ‘‘Öyle.’’

Bir an güçsüz bir ışık kadar zayıf göründüğünü düşündüm. ‘‘Göğe nasıl vasıl edeceksin?’’

Kafasını bu sefer öteki tarafa devirdi, soruyu tartıyorcasına duraksadı. ‘‘Bilmem.’’

Sesli bir şekilde düşündüm: ‘‘Nasıl geri döneceğini bilmiyorsun. Belki beni duyduğun için buradasın. Buraya gelişin amaçsız olsa da, aslında bir amaç doğurmuş; dönmen gerekli, öyle değil mi?’’

Bir bebeğin ufacık parmakları misali minnak, solgun-beyaz narin kaşlarını çattı. ‘‘Galiba gerekli…’’ diye mırıldanırken alnında ufak bir kırışıklık belirdi. ‘‘Ne düşünüyorsun?’’

‘‘Ne düşünüyorum.’’ Sanki müzik işitmiştim ve bedenim onun coşkusuyla kıvranıyordu… vücudum yenilendiği için oluyor da olabilirdi. ‘‘Aslında seni buraya şiirim… ya da şiire benzeyen zırvalamam getirdi. Bir amacın yoktu. Gökte veya her nerede asılı duruyorduysan oradan kaçmak için bir bahane arıyordun ve bana geldin, doğru mu?’’

‘‘Hayır.’’ Kafasını iki yana salladı ve vücudunu sarmalayan uzun saçları rüzgarda hışırdayan bir çalı gibi kıpraştı. ‘‘Seninle karşılaşmam tesadüf olabilir.’’

‘‘Tesadüf!’’ diye atıldım, sonrasında devamını getiremedim.

Tek bir fikir üzerinden yürümemeliydim. Akıllı olmak için çabalıyorsam, fazladan birkaç numara bulundurmalıydım. Sadece düşüncesiz bir adam bulduğunu sandığı cevaptan emin olur.

‘‘Burada olmasaydım, burada olmazdın.’’ Yine düşünmeden saçmalamaya başladım. ‘‘Çünkü benim burada olmam, var olduğun anlamına geliyor. Ben varsam, sen varsın demektir. Varlığım, varlığının sebebi.’’

Anlamlandırmaya çalışarak bakıyordu bana. Muhtemelen beni ya bilge biri olarak görüyor, ya da tanrıların bile neyi kastettiğimi anlayamayacağı gerzek biri olduğumu düşünüyordu. Yaratılmış putlar ikisini de anlamazdı zaten.

Mehtap tenli kadın derin bir nefes verdi ve kafasını usulca iki yana salladı. ‘‘Hala ne demek istediğini anlamıyorum.’’

‘‘Ben de öyle,’’ diyerek mutlak bir katiyetle destekledim. ‘‘Neyse. Sonuç olarak, bu tesadüfi karşılaşma bir amaç doğurdu. Seni tekrar gecenin göğüne ulaştırmalıyım.’’

Ay meraklı gözlerini kırpıştırırken, parlak ve uzun kirpikleri kelebek kanatları gibi çırpındı. ‘‘Dünyayı kurtarmak için mi?’’

Alt dudağımı öne çıkarıp bir süre duraksadım. Mantıklı bir cevap, kabul edilebilir bir açıklama düşündüm. ‘‘Hayır. Yeğenim geceleri seni izlemeyi severdi.’’

Kafasını sallayarak sözlerimi onaylayan Ay, elini midesine koydu. ‘‘Acıktım.’’

Etrafıma göz gezdirdim: Yıldızların ışığıyla aydınlanma çabasında başarısız olmuş bir orman ve biz.

Evime davet edebilirdim ama sanırım pek münasip olmazdı. Bir erkek, her şeyden önce centilmen olmalıydı. Tabii ilk önce kendisine karşı. Dürüst bir dilenci midesi kadar boştu cebim. ‘‘Çok güzel yemekleri olan bir yer biliyorum.’’

Söylediğim iştahını kabartmışçasına dudağını diliyle ıslattı. ‘‘Neresi?’’ diye sordu.

‘‘Evim.’’

tavsiye: ve’leri noktadan sonra kullanmayınız, ve-veya kullanımını mümkün oldukça az tutunuz.

1 Beğeni

@Entlovin hocama katılıyorum. Okumayı geçenlerde denedim ama ilk bir kaç paragraftaki dilbilgisi hataları odaklanmamı oldukça zorlaştırdı. Grafikleri bug’lı RPG oynar gibi hissettiriyor, içeriğe odaklanmayı güçleştiren bir durum bu; özellikle de uzunca yazılarda.

2 Beğeni

@nefarrias_bredd @Entlovin

Kıymetli yorumlarınız için teşekkürler.

Aslında, ve, veya, yahut, fakat, ama, gibi kelimeleri noktadan sonra kullanmamın sebebi cümleye lirik bir akış kattığını düşünüyor olmam. Akıcı olduğunu hissediyorum. Bazı devrik cümleleri bilincinde olarak yaptım, fakat bir cümlede dilbilgisi hatası varsa bu büyük bir kusur. Sanırım bir şeyleri hala tam olarak öğrenememişim demektir.

Dilbilgisi hatalarıma örnek verirseniz sevinmiş de olurum, sanırım…

2 Beğeni

Navolin Günlükleri’ydi galiba, bundan önceki öykülerinizin ilk bölümünü zevkle okumuştum. İkincisi açıkçası pek sarmamıştı, okumayı bırakmıştım.

İsterseniz dilbilgisi sorunlarına örnek olarak bir kaç paragrafı gösterebilirim. Öykünüzde kimin ne yaptığını anlamakta bazen zorlandım.

İki kere arka arkaya kullanılan “olmak” fiili bence başka bir fiille bozulabilirdi. Virgülden sonraki cümle havada kalmış, onu belki ilk cümleye dahil edebiliriz.

"Kitapların kime ait olduğu veya neden sandığın içinde bulunduklarıyla ilgili birtakım söylentiler dışında net bir bilgi yoktu.

Bence şöyle daha anlaşılır olurdu:

“Nebin, Khiven ve Edondelis, Nebin’in odasındaki karyolaya dizilmişlerdi. Nebin ortaya oturmuştu, diğerleri onun elinde tuttuğu kitaba büyük bir merakla bakıyorlardı: Tarihi ve içeriği belirsizdi; demirden bir kapağa ve kaliteli kağıda sahipti.”

Geçiştirilebilecek bir son ne demek? Belki daha güzel bir sıfat bulunabilirdi. Veya cümleyi tersine çevirip kısaltarak, “Projeyi teslim etmeyenleri berbat bir son bekliyordu.” gibi bir şey yazılabilirdi.

"İki"ye gerek yok, zaten o iki arkadaşına seslendiğini önceki açıklamalardan biliyoruz.

"Gerçi siz erkek soyluların ne isteyeceği aşikar.’’

“tanrıların bile neyi kastettiğimi anlayamayacağı kadar gerzek biri”

Hâlâ. Doğrusu bu, öte yandan bu benim biraz kişisel fetişim.

Buna benzer detaylara özen gösterirseniz ve cümlelerinizi toparlamaya çalışırsanız ortaya daha okunaklı metinler çıkabilir.

2 Beğeni

Nevidolin Yıllıkları. Ben bile ne yazdığımdan şüphe ettim.

Hocam düzeltmeleriniz için minnettarım. Yazıyorum, okuyorum, terslikler bir başka okur kadar gözüme çarpmıyor. Düzeltmelerini yaptığınız kısımlarda bir aksilik olduğunu hissediyorum, ama yama yapmam gereken kısımları ayıklayamıyorum. Dış gözle okumaya daha çok özen göstermeliyim.

2 Beğeni

Hocam bir kaç yıl önceki (hatta bir ölçüde şimdiki) kod yazışımı özetlemişsiniz, hahahah. Sanırım tecrübe işi bu biraz da.

3 Beğeni

Geçen bizim projede de aynısı oldu. Web sitesinde road map var. Toplam 4 quarter’dan oluşuyor ve her bir quarter için de bir ikon var. İkonlardan 3.si biraz silik, son ikon ise canlı.

İşte itirazlar oldu 3. ikon soluk diye. Tasarlayanlar da dedi ki işte onu biz şöyle şöyle düşündük. Öyle olunca da “tamam sen biliyorsun sana mantıklı geliyor da, web sitesini ziyaret edenler bilmedikleri için onlara soluk geliyor” dediler. :slight_smile:

@driveinthenails İçindeyken görmemek, fark etmemek çok doğal. Ya ara sıra kendini dışarı çekmen ya da farklı gözlere teslim etmen faydalı olacaktır. Beta reader’lar, early access’ler filan bu işe yarıyor zaten.

3 Beğeni

Önce yorumları okudum. Bunun sebebi öykü sahibinin eleştirilere yaklaşımını öğrenmekti. Öğrenmeye niyetli, etrafı tarafından ilahlaştırılıp en ufak eleştiride ukalaca saldıran biri olmadığını gördüğüme sevindim. Bu sebepten dolayı acemi öyküler okumayı ve yardımcı olmayı bıraktım uzun zaman önce. Gerçekten fayda sağlamak isteyenlere arada bir yazıyorum. Umarım yine de (ister istemez çekiniyorum) yol gösterici olabilirim. Dilbilgisi hatalarına değinildiği için ben aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim. Farklı noktalara değinmek istiyorum.

Birçok yazar paragraftaki zaman bütünlüğüne ve anlatım biçimine vurgu yapar. Ben paragrafını bu yönden ele alıyorum ve şöyle bir baktığımda ilk iki cümlen di’li geçmiş zaman fakat üçüncü cümle miş’li geçmiş zaman. Paragrafın zaman açısından tutarlı olması okuma akışı sağlar. Bu bağlamda:

“…gruplara dağıtıp detaylı bir özet istedi.” şeklinde yazarsan akıcılık sağlanacaktır.

Bu konuda ben de çok sıkıntı çekiyorum. Bu yüzden yazdıktan sonra yüklemlerin üzerinden geçiyorum.

-yordu, -mişti, -ti, -di bitişlerine paragraf içinde dikkat etmek hatta öykü bütününü de buna göre uygulamak daha oturaklı olmasını sağlıyor.

Tavsiyem bir tarzı seçmeniz. Ya hep devrik yazınız ya da düzgün giden bir paragrafta okuyucuya tümsekler hazırlamayın. Düz kısımları normal yazarken öyküdeki kitap içeriğini tamamen devrik bir anlatımla verebilirsiniz. Bu da öyküye biraz şiirsel bir hava katar veya Ay’dan gelenin konuşması sadece böyle olabilir. Bu da karakter ayrımı yaratmasının yanı sıra karakterinize de bir kişilik katar.

Öyküdeki bazı kelime seçimleri çok kulak tırmalıyor.

Bu kelimeleri kullanmaktaki amacını pek anlayamadım. Öyküye tiksindirici bir yön mü vermeye çalışıyorsun yoksa karakterinin tarzını mı ortaya koyuyorsun belli olmuyor. Eğer karakterin düşünce biçimi bu şekildeyse o zaman daha önceki paragraflarda bize bunu çaktırman lazım. Çok süslü püslü bir kitap açıyoruz ve içindeki kişi söze pek de bir efendi giriyor ama bir anda kendimizi bağırsaklara ve kusmuklara bakarken buluyoruz. Kafamda bir bütünlük kuramıyorum. Tam epik bir anlatımla karşılaşacağımı düşünürken çok ters bir anlatımla karşılaşıyorum.

Tavsiyem öyküyü yazdıktan sonra birkaç gün geçmesini beklemen ve sonra sesli olarak okuman. Sesli okumak bütün kusurları ortaya çıkartır. Hatalarını görmek için diğer bir yöntem font değişikliği. Birkaç gün sonra okurken yazı fontunu da değiştirip öyle oku. Böylece dışarıdan biri gibi bakman daha kolaylaşacaktır.

Anlatım tarzına ve bilinçli seçimlerine bir yorum yapamam. Bu şekilde deneyerek kendi tarzını oturtacağını düşünüyorum. Sadece daha akıcı anlatıma örnek vermek için -ki Abraxas da bunu yapmış aslında ama üstünde durmak istiyorum- müsaadenle cümlelerini kendimce yontacağım.

Kampüsün arka bahçesinde ders çalışmak için hazırlık yapan bir grup öğrenci tarafından tesadüf eseri içi kitaplarla dolu bir sandık bulundu geçenlerde. Kitapların kime ait olduğu veya neden bu şekilde korunmaya alındığıyla ilgili pek tabii kimsenin bir bilgisi yoktu söylentiler dışında. Seçilen öğrencilerden oluşan üçerli grupların yapacağı incelemeyle sır perdesini aralamayı tercih etti yönetim. Kathigsörler (profesör) kitapları gruplara dağıtarak detaylı bir özet istedi bir yandan denetim yaparken.

Geçen hafta kampüste çok dikkat çekici bir olay yaşandı. Kampüsün arka bahçesinde içinde kitap olan sandıklar bulundu. Kitapların kime ait olduğu veya neden bu şekilde korunduklarıyla alakalı net bir bilgi yoktu. Bütün bu belirsizliğe bir son vermek amacıyla yönetim öğrencileri üçerli gruplara ayırdı. Kathigsörler (profesör) kitapları gruplara dağıtarak en kısa sürede detaylı bir özet yapmalarını istedi.

Yaşlı söğüt ağacının altında oturmuş ders çalışan bir grup öğrencinin gözü nemli toprağı delip geçen bir çıkıntıya takıldı. Çürümüş bir ahşap parçasının üzerinde, çakılmış paslı çiviler ve belli belirsiz bir desen vardı. Aslında bu sıradan çıkıntıyı ilk keşfeden sıradan bir solucandan başkası değildi. Onun bu minik dağdaki kıpırtısı zaten dikkati dağınık olan öğrencileri kendisine çekti. Öğrencilerin telaşlı, ürkek ve heyecanlı eşelemeleri mezar soyguncularınınkiyle aynıydı. Bir şey keşfetmiş olmanın verdiği ürpertici heyecan eşliğinde bir sandık ortaya çıktı…

Eğer yorulmasaydım birkaç anlatım şekli daha örnek verecektim ama yoruldum gerçekten. Umarım faydalı olurlar. :slight_smile:

Ah, unutmadan birkaç edebiyatçı, yazar şöyle der: Eğer daha etkileyici bir paragraf oluşturmak istiyorsanız aynı kelimeleri tekrar etmekten uzak durun. Kendinizi başka kelimelerle ifade etmeye çalışın. Böylece hem siz gelişirsiniz hem de yazım tarzınız.

Ben de buna katılıyorum sanırım. Bir paragrafta bir kelimenin mümkünse bir kez kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Sevgiler.

5 Beğeni

Örselendim… Öyküme yorum atan forum sakinleri artık baş düşmanım.

Şaka bir yana yapıcı yorumun için teşekkürler.

Yapılan tüm eleştirileri dikkate alıyorum. Yazdığım bir şeyin bir başkası tarafından değiştirilmesine müsaade edemem sadece. Bu konuda oldukça tutucuyumdur, fakat değişmesi gereken, düzeltilmesi gerekli olan kısımları yontmak için elimden geleni yaparım. Eleştirileriniz kapsamlı ve detaylı olduğu için tüm yorumları dikkate alıyorum.

Özellikle anlamadığınız kısımları anlamanız için hikayenin devamını foruma sunmalıyım. Tabii paylaşırsam üzerinden geçmeyeceğim. Ben kendi adıma iyi bir yazar olduğuma inanıyorum, ama bu demek değildir ki kusursuz bir insanım. Başarının, başarısızlıktan, hatalardan geldiğine inanırım. Yazar olmak gibi bir hedefim yok. Yazmayı artık bir hobi olarak görüyorum. Bunu da en iyi şekilde, keyif alarak yapmak istiyorum.

Mikrofonu sahneye bırakıp uzaklaşıyorum.

Kuliste de koşturuyorum. Kırılmış olabilir.

1 Beğeni

Şu cümle; yukarıda yorum yazan, yardımcı olmaya çalışan onlarca insanın emeğini çöpe attı. Madem iyisiniz eleştiri istemeyin.

Kusura bakmayın ama siz iyi yazamıyorsunuz.
Aklınızda tonlarca hikaye olabilir ama onları böyle yorucu aktarmak yazarlık değil.
Sorun yazmakla uydurmak arasındaki farkı bilmemeniz. İyi uydurmak hayal gücü gerektirir, o sizde var, lakin bunları iyi yazma becerisinden henüz yoksunsunuz.

Ve adım gibi biliyorum yazmaya ayırdığınız süre kadar okumaya ayırmıyorsunuz. Okusanız da hep aynı tür okuyorsunuz.

@PenetratorGod 'a benziyor tarzınız. O da iyi uyduruyor ama kötü yazıyor.

Atmadı.

Düpedüz saçma bir argüman.

Haklısın.

Hocam isteyen istediği gibi aktarır; kimisi ağdalı, kimisi basit dil kullanımını seçer. Dilbilgisine uyduğum sürece özgürüm.

Haklısın.

Hocam bunu forumdaki kitap eleştirilerime göre mi söylüyorsun, yoksa yayınladığım öykülere göre mi? Eğer öyleyse, eleştirdiğim kitap sayısı, yayınladığım hikayelerden daha fazla. Benimle beraber yaşıyorsan, beni daha sıkı denetlemeni öneririm.

Bu o kadar saçma ki, nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Patrick Rothfuss, Robin Hobb gibi yazarlar yazdığı türün dışında kitap okumamış. Okumuşsa, benim kadar okumadıklarına eminim. Bağlantıyı hala anlayabilmiş değilim. Ee, yani? Şimdi belirli bir tür okuyunca, Dostoyevski misali kendimce karakter tahlillerini yapamaz mıyım? Benim psikolojim yok mu? Sosyal ve siyasi görüşüm yok mu? Yaşadığım bir hayat yok mu? Hitler’e, ‘‘faşistlik yapıyorsun,’’ gibi bir şey söylemişsin.

Burada ne demek istediğini tam olarak anlamadım. Verdiğim örneklerle alakalıysa benim yazdığın metni değiştirme ihtiyacım neden olsun? Onları yapmamdaki amaç daha farklı yollarla aynı şeyi daha iyi ifade edebileceğini göstermek. Eğer illa sen öyle kalmasını istiyorsan elbette öyle kalacak. Buna hiçbirimiz itiraz edemeyiz. Orada söylemek istediğim senin tercih ettiğin bu yazım tarzının okunmaya elverişli olmaması. Öyküne uzaktan baktığımda birden fazla ipin işin içine karıştığı bir yün yumağı görüyorum. Biraz bunu açmak istemiştim.

Paragraf alıştırmaları bu yüzden yazıldı yani. Bütünlüğü ifade etmenin başka yolunu bilmiyorum.

1 Beğeni

Düzeltmenizde bir sakınca yok. Doğruyu göstermenizde de bir sakınca yok. Söylemek istediğimi şöyle bir örnekle özetleyeyim.

‘‘Kitabınızı beğendik, yayınevi olarak onaylıyoruz, fakat şu ve şu kısımları değiştireceğiz. Hikayede de oynamalar yapacağız.’’

‘‘Eğer öyle yapacaksanız, bunu sadece ben yaparım. Bir şey yanlışsa söyleyin, onu elden geçiren kişi benden başkası olamaz.’’

Saygı duyarım ama siz kötü dediniz diye kötü olmuyor bir şey kendi fikriniz.

1 Beğeni

Şimdi ne demek istediğinizi anladım. Açıkçası hiçbir editör kafasına göre değiştirme yapmaz. Böyle bir hakkı yok fakat yazara geri dönüş yaparlar. Şu paragraflar, bölümler olmamış, bunların üstünden geçmeni tavsiye ederiz derler. Çoğu yazar da bu eleştiriye ihtimal vererek bakar ve neredeyse hepsi bu bölümleri düzeltir.

Naçizane fikrim bunun çok sert bir çıkış olduğu yönünde. Bu tarz sert söylemler editörlerin “Acaba yanlış mı yapıyoruz?” şeklinde düşünmesine neden olur. Açıkçası bu işin doğasında editör ve yazar işbirliği yatıyor. Siz kulak vereceksiniz ki editör sizi daha iyi yerlere taşısın. Böyle bir yaklaşımla çoğu yayınevi sizden uzaklaşır. Bunu ifade etmenin çok daha tatlı yolları var.

1 Beğeni

Tabii ki öyle bir kabalık etmem. Sadece örnek olarak söyledim. Kabalık etsem de etmesem de muhabbetin vardığı kısım bu olacak.

:+1:

Kusura bakmayın ama yazdıklarınızın bu kısmı bana çok fazla Hollywood etkisinde kaldığınızı düşündürdü. Türkiye’de %99,99 olasılıkla böyle bir cümleyle karşılaşmayacaksınız. Sizin iradenizin dışında bir müdahale yapılmasını istememenizi anlıyorum ve elbette hak veriyorum. Ancak, yayınevleri yazdıklarınızı neden değiştirmek istesin ki? Kim neden buna zaman ve emek harcamak istesin?

3 Beğeni

Daha açıklayıcı olacağını umuyorum.

Evet, sonuç olarak elbette oraya bağlanıyor. Haklısınız.

Özünde ben sizin kafanızdaki şeyi tam olarak yazıya aktaramadığınızı düşünüyorum. Lovecraft konusunda da benzer düşüncelere sahibim. Eğer kendisini daha iyi ifade etmeyi bilseydi gerçekten çok daha çarpıcı eserler ortaya çıkartmış olurdu. Neyi, nasıl anlatacağını bilmek ve bunu yapabilmek gerçekten zor. Yazarlık zanaatı bunu gerektiriyor zaten.

Bilmiyorum Ursula okudunuz mu ama “Dümeni Yaratıcılığa Kırmak ve Yazma Üzerine Sohbetler” kitaplarını tavsiye ederim. Çok fazla şey öğrenebilirsiniz.

3 Beğeni