“Sadece vakıfların öğretilerini kabul etmiyor olmam, doğru ve yanlış üstüne olan inançlarımı bir kenara bıraktığım anlamına gelmez.”
“Ama neyin doğru olduğunu Yaradan belirler!”
“Doğrunun doğru olabilmesi için illa birilerinin, görünmeyen bir şeylerin, ilan etmesi mi gerekir? İnanıyorum ki benim sadece kendi gönlüme uyan ahlakım, sadece cezalandırılmaktan korktukları için doğru davrananların ahlaklarından daha gerçek ve sağlam.”
“Ama kanunun özü o,” dedi kral, kafası karışmış gibi görünüyordu. “Eğer cezalandırma olmazsa, sadece kargaşa olur.”
“Eğer kanunlar olmasaydı, bazı insanlar istedikleri gibi davranırlardı, evet,” dedi Jasnah. “Ama başkalarının zararına kişisel kazanç fırsatı verildiği zaman, ne kadar çok kişinin doğru olanı seçtiği dikkate değer değil mi?”
“Çünkü Yaradan’dan korkuyorlar.”
“Hayır,” dedi Jasnah. “Ben içimizde toplumun iyiliğini hedeflemenin, çoğu zaman birey için de en iyisi olduğunu anlayan içsel bir şeyler olduğunu düşünüyorum, insanoğlu ona bu fırsatı tanıdığımız zaman asildir. Bu asalet, herhangi bir tanrının hükmünden bağımsız olarak var olan bir şey.”
“Ben herhangi bir şeyin nasıl Tanrının hükmünden bağımsız olabileceğini anlayamıyorum.“ Kral başını salladı, şaşkındı. “Berrakhanım Jasnah, tartışma amacında değilim ama Yaradan’ın tanımının kendisi her şeyin onun sayesinde var olması değil mi?”
“Eğer bir ile biri toplarsanız iki eder, değil mi?”
“Şey, evet.”
“Bunun doğru olması için herhangi bir tanrının bunu ilan etmesi gerekmez,“ dedi Jasnah. “Yani, matematiğin Yaradan’ın dışında, ondan bağımsız olarak var olduğunu söyleyemez miyiz?”
“Belki.”
“Eh, ben sadece ahlakın ve insan iradesinin de ondan bağımsız olduğunu söylüyorum.” dedi Jasnah.
“Eğer öyle derseniz,” dedi kral kıkırdayarak, “O zaman Yaradan’ın var olmasındaki bütün amacı ortadan kaldırmış olursunuz!”
“Gerçekten de öyle.”