Doğru. Bırak BKK takipçisini, bilimkurgu deyince yüzünü ekşiten insanların bile aldığı popüler bir kitap Fahrenheit. Bildiğin dümdüz bestseller. Yani kitabı alanların çoğu İthaki nedir, bu kitabın çevirmeni editörü kimdir haberi olmayan, hatta umrunda da olmayan kişiler. Yine bu forumu kıstas alma hatasına düşülmüş.
Yine de bkk takipçisi olsun olmasın her yerden eleştiri yağmuruna tutulmuş, belki de hiçbir çevirinin görmediği kadar tepki görmüş bir çeviri Fahrenheit. Buna rağmen değiştirilmeyip baskıya devam edildiğine göre okuyucunun bir suçu yok burda. Taş ve sopalarla yayınevi mi bassınlar? Bu kadar nefret dolmayı da gereksiz buluyorum. Nasıl ki kar amacı güden bir kuruluş olan İthaki bizim dostumuz değilse, aynı şekilde düşmanımız da değil. İyisiyle kötüsüyle (bence iyi tarafı ağır basan) bir yayınevi işte. Fazla duygusallığa kapılmamak ve beklentileri arşa çıkarıp yayıncıları arkadaşımız sanmamak gerek. Sonra bize ihanet etmişler gibi hissediyoruz çünkü saçma bir şekilde. Dünyadaki her iş kolunda olduğu gibi kitap basım-dağıtım işinde de birinci öncelik paradır. İkinci öncelik de paradır. İlk on öncelik paradır. Ondan sonra diğer konular gelir. Buradan çıkan sonuç; hali hazırda bestseller olan Fahrenheit’ın çevirisini yenilemenin herhangi bir ticari getirisi yoktur, aksine götürüsü vardır. Hatta mevcut durumda bazı kitapların çevirileri kötü diye birkaç tane okuyucunun yayıncıyı komple boykot etmesi, çeviriyi yenilemekten daha ucuza gelmektedir muhtemelen. Bu kadar basit. Eğer İthaki yönetim kadrosunda olsalardı, eleştirenlerden biri olarak ben de dahil olmak üzere burada ve internetin diğer köşelerinde İthaki’ye kazan kaldıran okuyucuların %95’inin de aynı politikayı izleyeceğinden son derece eminim. Çünkü okuyucu için olmasa da İthaki için doğru, normal ve mantıklı olan budur.
Amacım şeytanın avukatlığını yapmak değil. Sadece bazı gerçeklerle yüzleşmeden yargıya varmamak gerektiğini düşünüyorum.
Konu kitap olunca kitap yayın sektörünün diğer sektörlerden farklı olacağını sanıyoruz. Bu cümleniz ile farkında olmadığım bu durumu fark ettim. Her sektörde olduğu gibi bu sektörde de bir kişinin her işi yapması bekleniyor. Galiba bu biraz bizim kültür olmuş gibi. Eskiden işe alımlarda kişiye sorarlardı ya ne işi yaparsın diye kişi ne iş olursa derdi ya, artık bir çalışanın her işi yapması bekleniyor. Yapamazsa veya yapmazsa kişinin durumu yaparsa ise yaptığı işin durumu kötü oluyor. Genel olarak nicelik her zaman niteliğin önüne geçiyor.
Ne yazıkki bu durum hep böyle.
Ben yayınevlerine duygusal bağı olanları anlamıyorum. Bunlar diğer her şirket gibi KÂR AMACI GÜDEN basit işletmeler. Kimse “sizi sevdigi için” kitap yayınlamıyor. Bu bahsi geçen İthaki icin daha da geçerli. Okurlarına verdikleri sözlerin yüzde doksanını tutmayan, tuttuklarını da yıllar sonrasına sarkıtan bir yayınevinin çevirilerini eleştirdim diye taşlandığımı da biliyorum.
Burada bana Dost Körpe çevirileri kötü değil diyenleri de gördüm, hatta aynı kişinin 3 farklı hesabıyla yazdığı bir tartışmaydı bir tanesi. Yayınevinin kendinden bile daha çok sahipleniyor arkadaşlar.
Icine hayvan çiftliği konulmuş bir bilimkurgu klasikleri serisini bile eleştirdik diye laflar yedik.
Hep söyledim hep söylüyorum, bu adamların böyle kör destekcileri olduğu sürece bu kaliteden ileri gidemeyecekler. Arada iyi işler yapmaları başka şeyleri mahvettiklerini değiştirmiyor.
Açıkcası burada bana laf sokmaya çalışıp kendini kanıtlamaya çabalayan insanlar da olacak/oldu. Umrumda değil yeminle artık. Başlarda önemseyip bak bu böyle olmalıydı, böyle bir çeviriyle bunu ifade edemezsiniz diye açık açık anlatıyordum. Artık kendimi açıklama geregi bile hissetmiyorum.
Adamlar bu çeviriyle 30. Baskı yapıyorlar Fahrenayt’ta. Ben kimim laf ediyorum.
Ben Goblin Kral okurken şunu fark ettim. İthaki’nin seri olmayan hiç bir kitabı bana hitap etmiyor, beğenmiyorum.Özellikle devam kitabı satmak derdinde olmayınca İthaki çok saçmalıyor. Seri olmayan ve serisi tamamlanmayan kitap almam ben İthaki’den. Bu tür siteleri takip etmeyen konudan habersiz alan çok kişi var ne yazıkki.
Ithakiden çıkanların tamamı sorunlu. Karşılaştırması var sitede.
@Agape bence hiçbir şey çevirmemeli. Klasiklerde de aynı sorunları var. Benim adamla derdim bu kadar büyük kült eserlerin bu adama verilmesi. Dune, Bilimkurgunun Yüzüklerin Efendisi sayılıyor, iki kitabın çevirilerine bakınca Dune gözlerimi kanatıyor.
Aslında güzel iş sektörü bu yayıncılık. Lisede ingilizcesi iyi olan yeğenime telifsiz kitapların çevirisini yaptırıp, kapakları da grafik okuyan arkadaşa verdim mi tamamdır bu iş. 4-5 booktuber a reklam için biraz para gider ama olsun onun da acısını kağıt kalitesinden çıkarırım.
Google translate kendi kendisini kontrol eder. Önce İngilizce-Türkçe çeviri yaptırıp sonra da Türkçe çevirinin İngilizce haline bakar. Masraf çıkartıyorsunuz.
Okuyucunun her zaman bir tercih hakkı vardır çünkü almamak da bir tercihtir. Özellikle “Ben basarım parayı alırım telifini sonra istersem google translate’de çevirirm, istersem ms word’de auto correct ile düzeltirim, istersem gazete kağıdına basarım. Nolcak? Napcan? ” kafasında iş yapan yayınevlerinin karşısında durmak istiyorsanız daha doğru bir tercihtir.
Okuyucular “Napalım abi seçeneğimiz yok ki?” deseydi ve 6.45 yayınevi Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? veya Yüksek Şatodaki Adam gibi PKD kitaplarının her iki üç ayda bir yeni baskısını yapacak kadar satış adedine ulaşsaydı, bu kitapları Alfa’dan kısmen daha düzgün bir çeviri ve editörlük ile okuyabilecekmiydik? Tabiki hayır…
F451 burada sadece bir örnek. Güzel de bir örnek çünkü daha önce aynı yayınevi tarafından 22 yıldır 5 farklı kapakla basılmış, bilimkurgu serisine 6. kapağıyla dahil olmuş, geçen ay 7. kapağıyla çıkmış bir eser. Filmi ile popüler olmuş bir eser değil ki film popülerliğine girersek Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? F451’den bin kat daha popüler olup çok satması gerekir.
Buradaki problem çevirilerin kötülüğünü bilmeyen insanların alması değildir. Bilmeden alıp bir tane okur, iki tane okur, üçüncüde artık biliyordur. Benim gibi süreç içinde yayınevinin yayın politikasını ve okuyucuya karşı tutumunu öğrenir. “Her TC vatandaşı İthaki’den sadece bir kitap alabilir.” diye bir kanun maddesi olmadığına göre yayınevinden kitap alan birçok okuyucu çevirilerin özensiz yapıldığını, kitapların elinde dağıldığını, kağıt kalitesinin düştüğünü, devam kitaplarının gelmediğini ve buna rağmen habire zam yapıldığını bilerek alıyor demektir ve önemli olan buna bağlı olarak yayınevine karşı olan tutumunun ne olacağıdır. Yayınevinin serinin 55. kitabında dahi rezalet çevirilere imza atabilmeye cüret edebilmesi, kitabın 30. baskısında bile tek bir anlamsız cümleyi dahi düzeltmeye tenezzül etmemesinin altında yatan sebeplere bakmak gerekir. Bu sebepler de bahsettiğim gibi okuyucunun bilmem ne serisinin kapak görselini metinin çevirisinden daha önemli görmesi, “Çevirileride iyi değil gibi ama napalım el mahkum alcaz.” diye düşünmesi, sanki Dune’u İthaki basmasa basacak yayınevi çıkmayacakmış gibi bir düşünce yapısına girip İthakiyi en iyi yayınevi seçmesi vs. vs. vs. dir. Okuyucu kaynaklıdır kısacası.
Okuyucunun yayınevine karşı böyle bir tutumu olursa yayınevi de gazete kağıdına bastığı, okurken elinizde dağılan rezalet çevirili kitaplara her ay zam yapıp devam kitaplarını basmaya tenezzül etmez. Gayet normal bir durum. Okuyucular İthakiye olan tutumun aynısını 6.45 için gösterip anketlerde en iyi yayınevi seçselerdi, dediğim gibi hala düzgün PKD çevirisi bekliyor olacaktık.
Çok şükür sonunda biri fark etmiş ya. Burada amatörce çeviri eleştirdiğimizde “sizin ne haddinize, çeviri eleştirmek kolay mı?” deyip bize laf sokanlar umarım olayı anlamıştır. İthaki çevirileri o kadar rezil ki hataları anlamanız için üst düzey bir İngilizceye bile gerek yok. O kadar basit ve saçma hata yapıyorlar. İngilizceniz olmasa bile burada bir saçmalık var deyip durumu anlayabilirsiniz.
İthaki bu eleştirileri dikkate alıp tabii ki düzeltme yapmaz. Instagram b*k çukuru olmuş, okuduğu her kitabı öven hatta okumadan öven insanlarla dolu. Her yer yayınevi reklamı kaynıyor. Böyle niteliksiz okuyucuya niteliksiz bir yayınevi düşüyor. Burada aynı zamanda özeleştiri de yapıyorum. Her seferinde İthaki’yi eleştirmeme rağmen kitaplığımın %70-80’i İthaki kitaplarıyla dolu.
Zaten ben bu yayınevi savunma olayını asla anlamıyorum. En ufak eleştiride yav bunlar hayır kurumu değil ticari kurum damgasıyla savunmaya geçiyorlar. Mantığa bakar mısınız? Yani o zaman internet sağlayıcılarını, GSM işletmelerini, marketler zincirlerini falan da hiç eleştirmeyelim. Onlar da sonuçta hayır kurumu değil haha. Biz bir şeye para verip (hem de ne paralar) satın alıyorsak, bu ürün ile ilgili en üst kaliteyi talep etme hakkımız var diye düşünüyorum. Yani mesela 32 mbps internet satın alıp bunun yarısı kadar hizmet alınca ne diyorsunuz? yav gardeşim bunlarda uğraşıyor hayır kurumu değil sonuçta mı diyorsunuz…
Bunu söylemek savunma değil ki. Durumu sizden farklı algılamak, farklı bir pencereden bakmak sadece. Zaten bunu söyleyene yayınevini savunuyor şekilde algılıyorsanız otomatik olarak kutuplaşmış oluyorsunuz. İki zıt cepheye ayrışılmış olunuyor yayınevini savunanlar ve eleştirenler, bu bence son derece çocuksu bir görüntü.
Bu ikili siyah-beyaz, 0-1, doğru-yanlış şeklinde bakış açısı düşmanlaşmaya sürüklüyor insanları. Hayatta neredeyse hiçbir şey salt doğru veya salt yanlış değil. Herkesin doğrusu veya öne çıkarmak istediği nokta farklı olabiliyor.
Karşı argüman öne sürenleri düşman olarak görmemek lazım, bizden farklı düşünen insanlara ne kadar tahammül eder ve hoşgörü gösterebilirsek o kadar medeni olabiliriz diye düşünüyorum.
Neden yayınevini savunsun insanlar ne çıkarları var ki? Farklı bir bakış açısından bakmak isteyenlerin yayınevini savunuyor şeklinde algılanmasını doğru bulmuyorum açıkcası. Birbirimizi anlama ihtimalimizi daraltıyor bu tür söylemler.
Zaten bu tür söylemlerle başlayan tartışmaların 2-3 adımda hakaretleşmeye yaklaşmasından, “siz” şeklinde başlayan konuşmanın “sen” şeklinde devam edip atmosferin gerilmesinden de belli aslında bu tür söylemlerin sağlıklı bir iletişim ortamı sağlanmasına hizmet etmediği.
Söylediklerinin çoğuna katılıyorum. Ancak şu savunma değil dediğin şey hariç. Yani ben fiyatlardan, kitapların basım kalitesinden veya çevirisinden şikayet ederken adam bana bu karşı argüman dediğin (Hayır kurumu değil vs.) ucuz söylem ile geliyorsa asla ciddiye alamam ben bunu. Mantıklı bir karşı görüş olursa, bizim bilmediğimiz şeyler varsa ve yeni öğrendiysek tamam sonuna kadar hoşgörelim saygı duyalım sorun değil. Ayrıca niye savunduklarını bilmiyorum başta dediğim gibi anlamıyorum. Ama yayınevleri bu forumları takip ediyor. Ve biz eleştirirken bu karşı kitleyi gördüklerinde, yayınevi olarak kendilerini düzelteceklerini hiç sanmıyorum. Bir üstte arkadaş güzel anlatmış zaten. Aslında bizim çaba boşuna. Adam Fahrenheit’i sadece bir siteden 120 bin satıyorsa burada eleştirsek ne eleştirmesek ne.