Savaşkıran (Kitap Yorumu -Taze Taze- )
Bu benim ikinci Sanderson kitabım ve biraz hayal kırıklığı yaşamış olabilirim. Sanderson kitabın son çeyreğinde geriye kalan kısmın beş katı daha fazla şey anlatmış. Gerçekten yükselen finalleri benden fazla seven yoktur ama tuğla gibi kitap kısa sürede okunan bir şey değil, bazı şeyler sona bırakılmasa da olur, hatta bırakılmasaymış bizim için daha da iyi olurmuş dediğim yerler vardı. Merak unsuru olmasına gerek olmayan şeylerin kitabın sonuna bırakmak beni polisiyeden soğutan bir etmendir ayrıca.
Kötüyle girdim, iyiyle devam edeyim zira o büyük kitap kendini okutturuyor bir şekilde. Öncelikle diyaloglar çok akıcı, bazıları olmasa da olur diyeceğimiz ama okurken keyif aldığımız, kıkırdamamıza sebep olan keyifli diyaloglar çokça yer alıyor kitapta.
Büyü sisteminden ya da büyü diye adlandırabileceğimiz ‘Nefes’ adını alan garip ruhani enerji ve kullanımlarından gram etkilenmedim. Elantris bu konuda kesinlikle bin basar. Yalnız burada Nefes denen şey, varlığı gereği bir çok açıdan etkiliyor ortamı. Olayların geçtiği ülkenin dinlerinden tutun, kıyafetlerinin rengine kadar etki eden bir unsur bu. Bu da tasvirlerin bol, sıkıcı olmaktan uzak ve gizemli bir yanı olmasına sebep oluyor.
Kitap da dönen entrikalar sanki birbirini andırıyordu sürekli. Bir noktadan sonra ortaya çıkan bir gerçek beni şaşırtamıyordu.
Tüm karakterlerden bahsetmek isterim -spoiler içeren kısımda bir kaçından bahsettim- ama Sanderson bir işi iyi yapıyorsa bu, kesinlikle karakter yaratmaktır. Karakteri derinleştirirken yer yer boşa kürek sallıyor bence ama gerçekten bu işte iyi.
Özetle bu kitabın üçte biri kadar kısaltılırsa kendisinden hiç bir şey eksilmeyeceğini düşünüyorum. Elantris de bunu çok az yaşamıştım ki orada da olmasa da olur dediğim bölümler vardı. İkisini de kıyaslamam gerekirse Elantris daha iyiydi.
Spoiler’lı devam ediyorum.
Tıklarsan spoiler yiyeceğin buton
Gecekanı hakkında konuşmak istiyorum. Öncelikle inanılmaz gizemli gösterilen bu alet sonda nasıl çalıştığını ve ne olduğunu öğrendiğimde bana hiç bir şaşkınlık, heyecan yaşatmadı. Hatta bu kadar gizem boşuna bile diyebilirim. Konu Gecekanı’na gelince Vasher’ın tavırları, onun hakkında konuşmaması Yine de kitap da en sevdiğim şey bu kılıç.
Tanrı Kral… Bu karakter çoook iyi işlenmiş bana kalırsa. Diyeceklerim bu kadar.
Yukarıda bahsettiğim birbirini tekrarlayan entrikalar: İki kız kardeşin de kitabın başından beri güvendiği kişilerden sırayla kazık yemeleri tabii. Yani ilki gerçekten güzeldi ama Siri’ninki gerçekten aynı numarayı daha karnımız tokken bize yedirmekti.
Işıktını ve Aldokur. Bu ikisinin diyalogları yüzde yetmiş boştu. Hiç bir şey anlatmak istemeyen diyaloglar. Sonları güzel oldu biri ölmesi gerekiyordu, Işıktını yerine Siri’yi tercih ederdim ama bu da fena olmadı. “Sen çok boş yaptın, al bakalım baş kahramanlardan ölmeyi sen hakettin,” dedim kitabı bitirdikten sonra.
Sürekli tekrarlanan Siri’nin Vivenna ile arasındaki farklar. Bunu yapmasının sebebi iki kız kardeşin nasıl evrildiğini gözümüze sokmak ama bu kadar olunca harbiden göze sokmak olmuş. Siri bir kez daha Vivenna öyle oturaklı, şöyle harika diye düşünse kendimi bir okur olarak aptal yerine konuyormuş hissederdim. Vivenna sürekli kendi hakkında ve ne kadar değiştiği hakkında iç sesiyle düşünüyor. Bu da çok sıktı bence, kendi açımdan ben onun ne kadar fazlaca şey yaşadığını ve değiştiğini gördüm. Bunu hem gösterip hem açıklamak, ne bileyim…
Okumak istediğim fakat işlenmeyen sahne: Susebron’un elinde Gecekanı ve daha önceden belirttiğim Siri’nin ölümü. Mmmm, hayal ettikçe içim kıpraşıyor.
-Kitabı bitireli daha iki saat olmadı sıcağı sıcağına yazdım. Sanderson çok seviliyor diye ayrıntıları kaybetmek istemedim. Yazım hataları olabilir, çok aşırı bir özen gösteremedim. Sonrasında tekrar kontrol edeceğim. Ayrıca bu kitap Eşit Haklar’dan aylar sonra okuduğum ilk fantastik eser. Derinlemesine bir fantazya özlemiyle okuduğum için biraz sert yargılamış da olabilirim.