2,3 cepte zatende diğerleri pc ye gelirse oynarım.
Xbox series S’ ten Star Wars Jedi Fallen Order, Forza Horizon 5, The Long Dark, Hellblade Senua’s Sacrifice oynuyorum.
Elli saatin sonunda Dark Souls Remastered’i bitirmiş bulunmaktayım. Dark Souls 2’ye ne zaman başlarım bilemiyorum. Not: koca oyunu sadece sopayla bitirdim. İyi mi yaptım kötü mü yaptım bilmiyorum.
Toplam 65 kg bagaj hakkıyla taşındığımızdan baya bir süre oyuncaksız kaldım, gittim indirimden switch ve bir iki tane oyun aldım ben de. Bu sıralar şu ikisini oynuyorum:
Devil May Cry 3 (adettendir, kapağını koyayım):
Serinin en sevdiğim oyunu. İlk oynayışımda lisedeyken çarşı izinlerinde internet kafelerde harddiskten oynaya oynaya bitirmiştim; gönlümde yeri ayrıdır. Esasında DMC3 ve 4’ü kusana kadar oynamıştım vaktiyle, ama freestyle dövüş gelmiş diye duramadım yine başladım.
Oyun artık baya eski sayılır, ve açıkçası yaşını baya hissettiriyor. Özellikle de bölüm tasarımları ve puzzle’lardan ps2 dönemi damlıyor, hatta fışkırıyor gerçekten. Ama bossfight’lar hala harika, resmen klasik. Boss dövüşlerinden en çok zevk aldığım oyun olabilir bu (Dark Souls 3 ile beraber). Dante reyis de insanın içindeki 14 yaşındaki ergen oğlanı coşturan birisi zaten. Freestyle dövüş konusuna daha alışamadım açıkçası. Alışacak kadar oynayan arkadaşlarım oyunu aşırı kolaylaştırdığını söylüyor ama ben daha o seviyede değilim .
Hatta baya baya kötüyüm yahu, resmen yaşlanmışım. Bu oyunu tekrar oynamak bana kendimi yaşlı hissettirdi baya . Neyse hayırlısı
Witcher 3 (kapağını koymama lüzum yoktur diye tahmin ediyorum)(kesin burada da fazlasıyla incelenmiştir, o yüzden genel şeylerden ziyade bir iki gözlemimi paylaşayım):
Witcher 3’ü de oynayalı baya oluyor. Ama ilk oynadığımda normal zorlukta Yennefer ile ilerlemiştim. Bu sefer farklı olsun diye zor modda Triss ile ilerliyorum. Ve bu oyun cidden zor modda oynanması gereken bir oyunmuş onu anladım hocamlar. İlk oynayışımda elimde kılıç ordan oraya yardıra yardıra gitmekten oyunun baya bir inceliğini ve nüansını kaçırmışım. Şu an oyun zevkimin ciddi bir kısmı canavar dövüşü öncesi ritüellerimden, oil/potion peşinde koşmaktan falan geliyor.
Ayrıca Yennefer > Triss
MOSNTER HUNTER STORIES 2
Monster Hunter World, konsepti hoşuma giden ama tüm mekaniklerini öğrenmeye vakit ayıramayacağımı bildiğim bir oyundu. Stories ise bu konseptin basitleştirilmiş hali; çok daha az silah var, avlar çok daha kısa sürüyor ve dövüşler sıra tabanlı olduğundan aksiyon oyunu çevikliği beklemiyor.
Dövüş sisteminin hatırına kendini oynatsa da, oyuna bayıldım diyemiyorum. Gözüme çarpan pürüzleri var:
1 - Hikaye trenyolu mantığında ilerliyor. Sürekli “buraya git, bu canavarı avla, tamam onu yendin şimdi şuraya git, şu canavarı avla” döngüsünde.
2 - Canavar sayısı fazla ve özellikleri de farklı ama görüntü olarak çoğu aynı iskelet modelinde. Sıra dışı, ilginç bir canavar gördüğümde 80% yakalanamaz oluyor.
3 - Canavarlar Power, Speed ve Technic olarak taş-makas-kağıt gibi üç türe ayrılıyor. Fakat şu ana kadar açtığım 30 küsur canavarın 20’den fazlası Technic türünde. Speed olarak hala ilk aldığım canavarı kullanıyorum. Büyük bir dengesizlik var.
4 - Oyunda en sık yaptığınız eylem bindiğiniz yaratığı değiştirmek, ama bunu yapmak için buton koymamışlar, menüye girmeniz gerekiyor.
5- Cutsceneler çok uzun, çok sık ve durdurulamıyor. Bir JRPG’de toplam cutscene süresi ne kadar azsa o kadar zevk aldığımı keşfettim.
Lost in Random, Tim Burtonvari dünyası, rastgele ve eğlenceli dövüş sistemiyle öne çıkan ve rpg öğeleri de içeren bir aksiyon-macera-strateji oyunu. Bu oyunda saldırı yapabilmek için öncelikle Dicey -zarımız ve yoldaşımız- için enerji toplamamız gerekiyor. Yeterli enerjiyi toplayıp zarımızı atınca zaman donuyor ve destemizden rastgele çıkan beş kart arasından seçim yaparak saldırı yapabiliyoruz. Tabii her kartın bir numarası var ve seçtiğimiz kartı oynayabilmemiz için attığımız zar bu numaraya eş veya daha yüksek olmalı. Bu durum dövüş kısmını eğlenceli ve beklenmedik yaptığı gibi oyunun tekrar oynanabilirliğini de artırıyor.
Güzel oyun. Özellikle combat olarak oynadıklarım arasında en iyisi(rpg olarak tabi). Ancak 50 tane görev yaptıktan sonra birazcık baymaya başladım. Bu tarz open world rpg oyunlarının en sevmediğim kısımlarından biri adım başı düşman çıkması. Öldür öldür nereye kadar insan sıkılıyor birazcık.
Muhteşem atmosferi, unutulmayan karakterleri, iyi yazılmış diyalogları, ve bol keyifli oynanışıyla; zamanın eskitemediği bir şaheser…
KotOR’un yıllara meydan okuyan başarısını, kuru bir nostalji hissiyle açıklamak çok zor. Defalarca bitirmiş olmama rağmen, hâlâ bir iki senede bir; dönüp tekrar oynuyorum.
Uzun bir süre önce yine oynuyordum ama arkadaşımın oyunu alıp gitmesiyle yarım kalmıştı. Şimdi storedan satın alarak tekrar oynamaya başladım. Şimdi hem eski seriyi hem yeni filmi tekrar izleme iştahı doğdu. Apokaliptik ortamları sevenler için gayet tatmin edici bir oyun.
Benim için en “özel” oyudur kendileri… umarım Remake versiyonundan da aynı keyfi alırız.
Aman efenim bu aralar oyun oynayacak vakit mi kaldı ? 2 Haftalık tatile az kaldı, sınavlar falan derken uyuyacak vakit bile kalmıyor. Ancak tatile oyun sakladım biraz. The Messenger’i bitirmeyi planlıyorum, beelki Dead Cells oynarım ama ondan emin değilim.
Eğer ki sızıntılar doğruysa Silksong’u da oynamayı planlıyorum.
Witcher 2 oynuyorum, yıl sonunda 7 liraya düştü fiyatı aldım. 10 yıllık oyun gibi değil bence iyi. Daha önce gamepass üyeliğimle 3. oyunu oynamıştım. İki oyunda da sürekli politikanın içine gömülüp krallarla ve sevgililerle ikili oynuyoruz. Daha çok canavar avlamamız gerekmez miydi?
Sızıntı mı? Yıllardır Silksong bekliyorum ben, sızıntı mı olmuş hocam?
Xenoblade Chronicles 2
Sevmeyi istediğim bir oyundu ama sanırım devam etmeyeceğim. JRPGlerde genellikle hikaye ve mizah takıldığım noktalar olur, oynanış için oynarım. Bunda ise hikaye iyi, mizahı birkaç yerde güldürdü ama oynanışı hiç beğenmedim.
- Dövüş sistemi şöyle bir 20 saat sonra ilginç bir hal alacak gibi ama şu an 10 saatlik oynayışımda eh işte diyorum.
- Düşmanların fazla HPsi var ama damageleri düşük, ölme riskiniz olmasa bile dövüşler çok uzun sürüyor.
- Haritada gezen yüksek level agresif yaratıklar var, bunları dövüşerek yenme şansınız yok, sadece hazard olarak konulmuş ama yerlerini çok kötü tasarlamışlar. Örneğin yan görev için cutscene sonrası direk bir dövüşe başlıyorsunuz, bu dövüş sırasında haritada gezen sizden 5 level yüksek yaratık aggrolanıyor, o da sonra başka yaratıklar çağırıyor. Bu tasarımın oynanış için değil de oyuncu sinir olsun diye konulduğu nereden mi belli? DLC olarak düşman aggrosunu kapatma seçeneğini satıyorlar.
- Field skill adı altında pokemonun kaldırmasına sevindiğim HMlerin varlığı… Daha kötüsü bu HMleri öğretemiyorsunuz, onlara sahip bir Blade çıkarmanız lazım ve seviyelerini de arttırmanız lazım.
- Legendaryler de dahil Blade dediğiniz yaratıkları gacha oynar gibi rastgele lootboxlardan çıkarmaya uğraşıyorsunuz.
- Yan Görevleri mmo kalitesinde. Git 5 tane tohum topla olmasını geçtim, her görev ayrıca 2-3 aşamalı: Çocuğu yaratıktan kurtar, çocuk senden ot istesin, o ot için şehirdeki adama git o başka bir istekte bulunsun… Ayrıca shoplarda item açmak için belirli sayıda yan görev yapmanız lazım.
- Belki ufak bir detay ama oyunlarda en sinir olduğum şeylerden birini yapıyor. Boss dövüşü var, kazanıyoruz, cutscene giriyor, cutscenede sanki boss bizi yeniyormuş gibi hikaye devam ediyor.
Özetle benim tahammül edeceğimden çok daha fazla grind isteyen bir oyun.
Biliyorsunuzdur belki birkaç ay önce GeForce Now database sızıntısı yaşandı, oradaki tarihler de 1 Şubatı gösteriyor. Ha daha resmi bir duyuru gelmedi, ancak her yılın şubat ayı büyük bir anlam taşıyor (İlk oyun şubat ayında çıktı). Tahminler bu şubatta çıkacağı, tabii kesin olup olmadığını bilemeyiz
PS4’te hatim ettiğim RDR2 isimli şaheseri şimdi de bilgisayarda inciğini boncuğunu bularak oynuyorum %93 ü gördüm ama sanıyorum %100 olamayacak tüm bitkileri bulmamı istiyor ama üç tane bitki ölümüne saklanıyor benden. (Evet oyunda ot toplayacak kadar seviyorum)
Stardew Valley - Stres atmak için mükemmel oyunlardan birisi
Sürekli ölüp de bu kadar zevk aldığım başka oyun yoktur herhalde.
Oyunda Hades’in oğlu Zagreus’uz ve amacımız yeraltı dünyasından kaçmak. Tabi yol boyunca zindanlardan geçip kahrol düşman nidalarıyla envai çeşit yaratıkla (ruh da olabilir) dövüşüyoruz. Oyun zor. Market yok ki can potu alıp içelim. Belli bir canla başlıyoruz ve canımızı toparlamak için az şansımız oluyor. Ölünce de hoop geri Hades’in sarayına. Tekrar baştan. Kaçış denemesi boyunca Olympos’tan gelen yardımlarla ve bulduğumuz hazinelerle (çer çöp) ayakta kalmaya çalışıyoruz.
Sanırım 30. denememde falan son boss’u geçebildim. (Oyunun hikayesini tamamlayabilmek için 10 kere falan geçmek lazım) Gerçi şu anda 13551531 kere oynadığım için genelde tokatlayan taraftayım. Bu arada neredeyse hiç boş diyalog yok. Zekice yazılmış ve mizah seviyesi yüksek. Beklentimin çok üzerinde bir oyun çıktı.