Ameliyathane tam bir kaos ortamı. Bu sene tıp 4. sınıf olmamla beraber stajlara başladım. Çok girişken biri değilim, önceden gideyim göreyim dememiştim. Malum bu da ilk girişim görüşüm oldu.
Sizi şöyle böyle vaka gördüm, şöyle sütur attım gibi şeylerle sıkmayacağım. Oradaki insanları inceleme fırsatım oldu. En sevdiğim aktivite. Bence komik bir ortamdı.
Kadın doğum bölümüne ismini vermeyeceğim bir hastanede staja başladım. Öncelikle herkes çok genç. Aşırı genç. Uff öyle bi zaman için ne büyük sorumluluk. Servisinden tutun polikliniğine, ameliyathanesine kadar. Birkaç hocayı saymazsak yaş ortalaması 26 27 ydi.
İlk gün servise gittiğimde asistanlar “Sen buralarda dolanma, kalabalık yapıyosun. En iyisi çık sen.” diyerek beni tatlı dille şutladılar. Sağ olsun dersimize giren bir hoca “Sabah gel, seni ameliyata sokayım.” dedi.
Sabah erkenden kalktım, geldim hastaneye. Asistan ablalardan birisinin peşine takıldım. Öyle umurlarında değilim ki özel muhabbetlere girdiler. Bir sürü şey anlattı ama şuna çok güldüm (içimden). “Murat hocayla konuşmuyorum. O da benimle konuşmuyo zaten. Anlayacak ama hatasını.” Allah’tan maske vardı da suratımda, sırıtışım belli olmadı. İşte be, işte hocasıyla küs asistan be. İşte bana hastane ortamında olduğumu hissettirecek yegane element. Tam bir dizi materyali.
Diğer bir detay ise bizim dönemden beraber staj yaptığımız bir kız arkadaşım hakkında. Kız o kadar girişken ki ağzım açık kaldı. Biz girdik ameliyata put gibi duruyoruz köşede. İş bitti, hocalar çıktı. Biz de çıktık. Bahsettiğim bu kızı gördüm. Çıkmış bir sandalyeye, çıkarmış terliklerini, almış ayaklarını dizlerinin altına oturuyor. Sohbet ediyor. Herkesle tanışmış. “Betül abla diğer ameliyat ne zaman?” Buna çay pasta kurabiye ikram ediyorlar. Ya arkadaş ne ara bu kadar içli dışlı oldunuz. Kadının yeğeninin düğünü konuşuyorlar. Hocalar geçiyor “Ooo sen de mi buradaydın. Benim ameliyatıma da gel.” Tabii ben çıldırıyorum, elim ayağım titriyor. Sonra tanışma imkanım oldu. Çok tatlı bir insanmış kendisi. İmrendim. Dışardan nasıl duruyor, biliyorum ama kimin ne düşündüğüne takılmamak ve girişken olmak gerek aslında. Deneyebilirim, çok fıtratımda da yok ama deneriz işte. Olur belki, birden girişken biri oluveririm.
Yine dolanıyordum ameliyathanede, hasta başında kimi zaman iki üç kimi zaman on onbeş kişi oluyor. Tam kaos dediğim yer oralar işte. O kalabalık ameliyatta hocasına
küs asistan ve hocası da vardı. Kızın yüzü düşmüş belli. Nefret ettiğin birinin yanında zorla durursun ve ölüp ölüp dirilirsin ya, ha işte aynı o pozisyondaydı. Tek fark herkesin genç bir kızın rahminden kanserli doku ayıklamakla uğraşıyor oluşuydu. Derken birden ameliyathane sorumlu hemşiresi belirdi yanımda. Bir süre önce ameliyat başındaki bir doktorla kavga ediyordu. Oradan tanıyorum kendisini. (Annem de hemşire. Hatta bir dönem ameliyathane sorumlu hemşiresiydi o da. Anlattığımda dedi ki “O işin raconu o. Kavga ediceksin. Orası kavgasız olmaz.” ) “Aç mısınız?” dedi. Bende de akıl yok ya yemek söyleyecek falan sandım. Birden “Açsanız çıkın dışarı. Arkadaşlarınız sürekli bayılıyo. Az önce de biri daha bayıldı. Düştü, kafasını vurdu. İş kazası tutanağı tutulacak.” dedi. Kimin bayıldığını sorduk. “Kürşat” dedi. Lan bizim dönemde bir Kürşat var o da benim en yakın arkadaşım. Yan odalardan birindeymiş. Gittim hemen oraya, cam kapıdan şöyle yaptım Beni görünce gülmeye başladı. Beti benzi atmıştı. Sezeryan ameliyatına girmiş. Çocuk doğana kadar iyiymiş ama çocuk çıkıp hocalar organları geri içeri doldurmaya başlayınca Kürşat uçmuş. Oturdum muhabbet ettik. Sonra tutanak işleri için ona refakat ettim. İlk günümüze küçük bir macera sıkıştırmış olduk.
Evet, net bir bilgi değil ama yine de bir şeyler öğrendim. Okurken keyif almış olmanız dileğiyle…