Dizi Replikleri

Kötülük diye bir şey yoktur. İyilik ve kötülük masallardan ibarettir. Özünde bir sürü hayvanının hayatta kalma stratejisinden fazlası olmayan bir şeye duygusal önem atfedecek şekilde evrildik. Faydayı ilahilikle donatmaya programlandık. İyilik gerçekten iyi değil, kötülük gerçekten yanlış değil ve dipler o kadar da güzel değil.

― Eurus Holmes, Sherlock

2 Beğeni

Muhteşem Kraliçe- Mishil

Yeterince güçlüysen savaşırsın, savaşamazsan savunmaya geçersin, savunamazsan teslim olursun, teslim olamazsan da yürüyerek ölüme gidersin.

4 Beğeni

The Man From Earth - Harry

Ben Tevrat’la büyüdüm. Karım Kur’an’la. En büyük oğlum Ateist.Kızım ise hinduizm öğreniyor. Oturma odamda neredeyse dinler savaşı yapılacak kadar yer var ama hepimiz "Yaşa ve Yaşat"ı uyguluyoruz.

5 Beğeni

Alıntılara geçmeden evvel biraz ön bilgi vermeliyim:

Alıntıların hepsi, Star Trek The Next Generation’ın 4. Sezon 21. Bölümü The Drumhead’den. Bir kaza sonrası soruşturma açılır. Soruşturmanın başındaki Amiral Satie, süreci yavaş yavaş cadı avına dönüştürür. Durum öyle bir raddeye gelir ki, Kaptan Jean luc Picard’ı ifade adı altında sanık kürsüsüne çıkartır ve Kaptanın pişmanlık duyduğu konuların üstüne giderek sıkıştırmaya başlar. Kaptansa, Amiralin babasından bir sözü alıntılayarak cevap verir:

Öğrenciliğimden beri bildiğim bir söz vardır, “Zincir, ilk halkayla dövülür. İlk konuşma kınanır… ilk düşünce yasaklanır… ilk özgürlük alıkonulur -ve hepimiz geri dönülemeyecek biçimde zincirleniriz.” Bu sözler, Yargıç Aaron Satie’ye ait, bilge ve ikaz edici sözlerdi. İlk ne zaman birinin özgürlüğü tehdit altına girse, bundan hepimiz zararlı çıkarız. Korkarım ki-

Amiral araya girip öfkeyle Kaptan’ın sözünü keser.

Worf, Amiral’e yardım ettiği için utanç içerisindedir. Kaptana bilgi verirken bu utancını açıklar. Kaptan, Worf’u şu sözlerle teselli eder ve uyarır:

İlerlediğimizi düşünüyorduk. Kafirlere işkence etmek, cadıları yakmak, hepsi, tarihin tozlu sayfaları arasında kalmıştı… sonra bir anda hepsi yeniden başlarmış gibi oldu.

Bay Worf, gözler üzerindeyken, bıyıklarını buran kötü adamları tanımak kolaydır. Üzerlerine yüce amaç kisvesini geçirenlerse iyi gizlenirler.

O veya onun gibi birisi daima dürüstlük adı altında aramızda dolanacak ve korku yaymak için uygun ortamın gelmesini bekleyecek.

İhtiyat, Bay Worf, sürekli ödememiz gereken bir bedel.

Aşırı severim filmini :kalp:

1 Beğeni

Ara ara izlerim mutlaka. O diyaloglar tekrar tekrar izlenesi :heart_eyes:

1 Beğeni

1 adet gönderi şu konuya taşındı: Film Replikleri

21 adet gönderi şu konuya taşındı: Film Replikleri

In eternity, where there is no time, nothing can grow, nothing can become. Nothing changes. So death created time, to grow the things that it would kill… and you are reborn, but into the same life, that you’ve always been born into. I mean, how many times have we had this conversation, detectives? Well, who knows? When you can’t remember your lives, you can’t change your lives, and that is the terrible and the secret fate of all life.

– TD Sezon 1, The Secret Fate of All Life

3 Beğeni

c2e2bd5c239a774daa4eb92f6f25c135_1
c2e2bd5c239a774daa4eb92f6f25c135_2

-O zaman adın ne?
-Ben bu yüze ve gözlerdeki bakışa sahip olan Cha Do Hyun’ um.

(Bu sözlerin derin bir anlamı vardı aslında ve Oh Ri Jin onun neyi kastettiğini anlamıştı.)

Kill Me Heal Me

1 Beğeni

-İnanamıyorum!
-Ne?
-Hillary’nin [kucağındaki gine domuzunun adı] bunu duymak isteyeceğini sanmıyorum.
-Söylesene.
-Hayır, olmaz.
-Söyle hadi.
-Tamam, 11 yaşındaki bir çocuk silgili kurşun kalemi okuldaki evcil hamstera soktuğu için çocuk cezaevine gönderilmiş.
-Ne?
-Ya.
-Niye böyle bir şey yapmışlar ki?
-Anlaşılan, gözlerinin dışarıya fırlarmasını izlemekten hoşlanıyormuş.
-Hayır, neden çocuğu okuldan uzaklaştırmışlar ki? Tedaviye ihtiyacı varmış. Öylece bir yere kapatmamaları gerekirmiş.
-Hamstera kurşun kalem sokmuş.
-Evet, ama demek ki mutlu değilmiş, mutlu insanlar böyle şeyler yapmaz.
-Haklısın.
-Her halükarda, kurşun kalemlerde silgi bulunmasının sebebi de bu zaten.
-Hamsterın bir yerine sokmak için mi?!
-Hayır, insanlar hata yaptığından.

Fleabag, Sezon 1, Bölüm 6

4 Beğeni

“If you lose a spouse, you’re called a widow or a widower. If you’re a child and you lose your parents then you’re an orphan but what’s the word to describe a parent who loses a child? I guess that’s just too fucking awful to even have a name.”

Six Feet Under

Ek Villain

images%20(11)
images%20(10)

images%20(9)

“Beni akıl almaz kurşunlarla vurdular doktor.”
-Luke Cage

1 Beğeni

“You don’t get to decides who deserves to die”
“I’m not the one who decides”

Robbie Reyes - Agents of S.H.I.E.L.D.

unnamed%20(5)

1 Beğeni

Fleabag Sezon 2

Bölüm 3

[Sahip olduğumuz tek şey nedir?]

-Bir oda dolusu insandan daha heyecanlı bir şey daha yoktur.
-Evet ama bu insanların çoğu…
-Ne?
-Boktan…
-Bak bana ve iyi dinle: İnsanlar elimizdeki tek şey.

Bölüm 6

[Sahi aşk nedir ve neler hissettirir?]

Görünüşe bakılırsa aşk hakkında bir iki şey söylemek sanıldığından daha zormuş. Yine de bir şeyler söylemeyi deneyeceğim. Aşk- berbattır! Berbat. Acı verir. İnsanı kendi kendinden şüphelendirir ve yargılatır. Seni hayatındaki diğer insanlardan uzaklaştırır. [Başkalarına sevgi konusunda] Cimrileştirir. Sapkınlaştırır. Saçına, kılığına takıverirsin. Asla ve asla yapmayacağını düşündüğün şeyleri sana yaptırıp söyletir. Hepimiz onu [aşkı] isteriz ve bulduğumuzda bize cehennem azabı yaşatır. Bu yüzden, asla yalnız başımıza yapmak istemediğimiz bir şey olması çok normal. Bana öğretilen, insanların aşkla doğdukları ve hayatın da o aşkı doğru yere koymayı bulmak demek olduğuydu. İnsanlar bu hususta çokça konuşur. “[Aşk] Doğru hissettirendir.” Doğru hissettiriyorsa tamamdır. Bunun çok da doğru olduğundan emin değilim. Neyin doğru olduğunu bilmek güç gerektirir. Ve aşk, güçsüz insanların yapabileceği bir şey değil. Romantiklik bolca umut gerektirir. Bence -doğru hissettirendir ile- demeye çalıştıkları şey, sevdiğin birini bulduğunda umut gibi hissettirmesidir.

4 Beğeni

Star Trek Deep Space Nine, Sezon 3, Bölüm 14, Heart of Stone

(Biz ne zaman biz oluruz?)

Star%20Trek%20Deep%20Space%20Nine%20season%203%20episode%2014%20heart%20of%20stone


Şekil değiştiren Odo ve Bajoranlı* Binbaşı Kira, bir kaçağın peşinden derin mağara ağlarına sahip bir gezegene inerler. Kaçağı aramak için ayrılırlar. Ancak çok geçmeden Kira yardım ister; ayağını tuhaf bir kristale kaptırmıştır. Üstelik yavaş yavaş ayağından bedenine doğru çapını genişletmektedir. Odo önce fazerleri dener, ama başarılı olamaz. İkili durumu çözmeye çalışırken Binbaşıyı kurtarabilmek için kristali ultrasonik jeneratörle parçalamayı dener.


Odo: Keşke yapabileceğim bir şey olsaydı.
Kira: Sadece benimle konuşmaya devam et.
Odo: Ne anlatmamı istiyorsun.
Kira: Bana bir hikaye anlat.
Odo: Hikaye mi?
Kira: İsmini bana nasıl aldığını anlat bana.
Odo: İsmimi mi? Madem ki değindin, ea, bu oldukça eğlenceli bir hikaye.
Kira: Anlat hadi.
Odo: Senin de bildiğin gibi Dr. Mora** beni laboratuvara ilk getirdiğinde Cardassianların*** gözetimi altındaydım. O yüzden tüm örneklerin açık biçimde Cardassian dilinde etiketlenmesi gerekiyordu. Böylelikle yöneticiler bilim insanlarının ne üzerinde çalıştıklarını hep bileceklerdi. Hah, kimsenin tam olarak ne olduğum hakkında bir fikri olmadığı için Mora beni “bilinmeyen örnek” diye etiketlenmişti. Yöneticiler bunu Cardassian dilinde odo’ital olarak çevirmiştiler.
Kira: Yani senin adın “bilinmeyen örnek” mi?
Odo: Yoğ, hayır… Odo’ital’in Cardassian dilindeki karşılığı “hiçbir şey”. Ve, ve, bilinç sahibi duyarlı bir varlık olduğum anlaşıldığında bile Bajoran bilim insanları beni öyle çağırmaya devam ettiler. Ve, ve, işi espriye dönüştürüp sözcüğü Bajoran ismiymiş gibi “Odo Ital” diye iki kelimelik ayırdılar. Sonra adım kaçınılmaz olarak kısaldı.
Kira: “Odo” şeklinde.

[Sarsıntı olur. İkili panikler.]

Odo: Ancak, sorun şuydu ki, ne zaman biri ismimi kullansa o an aklıma gelen ilk şey hep kelime anlamıydı. Hiçbir şey! Hiçbir şey! Beni daha iyi tanımlayabilecek daha iyi bir şey yoktu ki? Ne ailem, ne arkadaşlarım, ne de ait olduğum bir yer vardı. Bana verilebilecek en uygun isim bu diye düşünüyordum… Sonra seninle tanıştım… [Bakışırlar] ve, ve, ve, diğerleriyle Sisko, Dax, ve hatta Quark… Şimdi, birinizin bana “Odo” ismiyle seslendiğini işitince artık kendimi “hiçbir şey” olarak düşünmüyorum. Kendimi ben olarak düşünüyorum… [Üzgünce bakar.] Çok üzgünüm, Binbaşı. Anlattıklarım umduğum kadar eğlenceli çıkamadı sanırım.
Kira: Hayır, çok hoşuma gitti… Ultrasonik jeneratör işe yaramayacak değil mi, Odo?
Odo: Hayır, sanırım yaramayacak.
Kira: Ve sanırım başka fikrin de yok?
Odo: Keşke olsaydı.
Kira: Keşke benimde olsaydı.


Bajoran: Uzun yıllar Cardassian işgali altında kalmış insanımsı ırk.
Dr. Mora: Odo’yu şekil değiştirmeyi bilmezken bulup üzerinde araştırmalar yaparak bilinç sahibi bir varlık olduğunu kanıtlamış Bajoran bilim insanı. Bir bakıma Odo’nun üvey babası sayılır.
Cardassian: Uzun yıllar Bajoran’ı işgal etmiş ve katı askeri düzenle yönetime sahip insanımsı ırk.


3 Beğeni

Star Trek: Deep Space Nine, Sezon 7, Bölüm 10

(Hayallerin güvenli kucağında ömrü tüketmek mi, yoksa hayatla yüzleşerek yaşamak mı?)



Nog cephede bacağını kaybetmiştir. Kaybettiği bacağının yerine takılan protez yüklenince acı hisseder. Ancak, sorun protezde değil, Nog’ın atlatamadığı travmasındadır. Nog, çareyi Dr. Bashir’in özel holosuit (fiziksel illüzyonlar yaratabilen sanal oda) programı Vic’in şarkılarında bulur. O da yetmeyince Vic’in dünyasında yaşamak için holosuite taşınır. Her şey bir yere kadar Nog için iyi gider. Fakat hologram Vic, Nog’ın gerçek hayata dönmesinin vakti geldiğini anlar. Vic, çareyi sanal programı kapatmakta bulur. Sonunda Nog, asıl korkusunu, Vic’se son öğüdünü verir:


Nog: Korkuyorum, anladın mı? Korkuyorum.

Savaş başladığında sevinmedim, ama heyecanlandım. Kendimi ispatlamak istedim. Bir askerde olması gereken her ne varsa bende de olduğunu ispatlamak istedim. Pek çok çatışmaya girdim. Birçok insanın yaralandığına şahit oldum. Birçok insanın öldüğüne tanıklık ettim. Ama bana hiçbir şey olmayacağını sanıyordum. Sonra bir gün geldi ve Dr. Bashir bacağımı kesmek zorunda olduğunu söyledi. İnanamadım. Hala da inanamıyorum. Vurulabiliyorsam, bacağımı kaybedebiliyorsam, başıma her şey gelebilir, Vic. Yarın ölebilirim. Bununla yüzleşmeye hazır mıyım, emin değilim. Burada [holosuit] kalırsam en azından geleceğin nasıl olacağını bileceğim.

Vic: Burada kalırsan bir anda değil, yavaş yavaş öleceksin. Eninde sonunda, benim kadar değersiz olacaksın.

Nog: Bana değersiz gelmiyorsun.

Vic: Sana kıyasla, benim pul kadar bile değerim yok.

Bak evlat, orada [gerçek hayatta] sana ne olacağını bilmiyorum. Söyleyebileceğim tek şey, mücadele etmekten asla vazgeçmemek gerektiği. Bazen kazanırsın, bazen kaybedersin, ama en azından oyunda [yaşamın içinde] olursun.

4 Beğeni

Dark ~ S03E01

If we knew how things would end, where our journey would take us, would we still make the same decisions?
Or would we choose a different path?
Could we even escape our fate?
Or would what is deep within us lead us to the same end, like an invisible hand?
Does it matter which path we choose if we end up facing ourselves again and again?

Her şeyin nasıl sona ereceğini, yolculuğun bizi nereye götüreceğini bilseydik; yine aynı kararları mı verirdik?
Yoksa farklı bir yoldan mı yürürdük?
Bizi bekleyen kaderden kaçmanın bir yolu var mı?
Yoksa içimizdeki bir şey, görünmez bir el gibi bizi hep aynı sona mı çekip götürür?
En sonunda kendimizle tekrar tekrar yüzleşeceksek hangi yoldan gitmeyi seçtiğimizin bir önemi var mı?

(Çeviri benim, çok iyi olmamış olabilir ama idare edin :))

2 Beğeni

From 3x6