Dök İçini Rahatla

Aaah aah. Yaredir içimde çeyrek kalanın Ender’s Game çevirisi. O kadar ki direkt yok sayıyorum.

Başka bir yayıneviyle ilgili konuşmak benim için ne kadar doğrudur bilmiyorum ama üstünden yıllar geçmiş, anlatmakta beis olmaz heralde: 2002 yılında on kere okuduğum ve delisi olduğum Ender’s Game’in (gerçekten artık birçok yerini ezbere biliyordum) çeyrek kaladan çıkacağını duydum ve heyecandan titremeye başladım. O hafta içinde hemen Kızıltoprak’taki ofislerine gittim ve “Lütfen, ne olur ben çevirmek istiyorum bu seriyi. Ne yapmam gerekir acaba?” diye sordum. Adamlar bana, sen kim köpeksin, çektiler ve kuyruğumu sıkıştırıp geri döndüm. İçimden de diyorum, Lan sen de ne safsın. Koskoca yayınevi bu kadar önemli bir kitabı senin gibi birine mi verecek? Çevirmenleri yok mudur onların sanıyorsun?
Yıllarca süren bir bekleyişin ardından (yanılmıyorsam 2006-2007 civarı olması lazım) bir gece kitapçıda raflarda gördüm, "Ender’in Oyunu"nu. Anam! dedim, çıkmış. Hemen aldım kitabı ve ortasından bir sayfa açtım. Kitabı ezberlediğim için İngilizcesini çok iyi biliyorum:
“Sir, do we attack now?”
“I think so.”
“Sir, it has to be an order. Armies don’t move when a commander thinks so.”
Bunu,
“Efendim saldıralım mı”?
“Galiba,”
“Efendim, bir düzen olmalı…” şeklinde çevirmişler. (Emir anlamındaki order sözcüğünü, düzen olarak çevirmişler)
Doğal olarak yıkıldım ve o andan itibaren, “Ben anlamıyorsam benim salaklığım. Yayınevinden/yazardan/çevirmenden daha iyi mi bileceğim?” düşüncesini kafamdan attım.

Bir yıl sonra öğrendim ki kitabın çevirmeni ile yayınevi sahibi bir gönül ilişkisi içindeymiş ve kitapların ona çevirtilmesinin sebebi buymuş. Hatta hanımefendi o kadar güzelmiş ki kim olsa çevirmesi için kitabı ona verirmiş. Benim yine ağzım açık, Lan sen de ne safsın, diyorum kendime içimden. :slight_smile:

30 Beğeni