Ben de öyle düşünüyorum, eğlenceli bir yüz yıl olacağa benziyor. Kim bilir ölümsüz insanlar arasında ne gibi tartışmalar ortaya çıkar.
Ben çocukluktan beri gerçekçi bir insanım. Ebeveynlerim de dahil kimseyi gözümde büyüttüğümü, özel olarak rol model aldığımı hatırlamıyorum. Bu nedenle anne-babamın bir şey bilmediğini fark etmek bende bir farkındalık şokuna sebep olmadı, olduysa bile hatırlamıyorum.
Şu an bilgiye bakış açım ise “Bilgiyi ve bilgiliye saygı duy, cahili hor gör ; bildiğin şeyler için kendini yücelt, bilmediklerin için kendine acı şeklinde.” Bu hayatımın merkezinde büyük bir amaç olmadığı için şu anda sadece yüzeysel bir bakış açısı.
Mesele ölmek değil, var olamamak ve bunu değiştirememek. Önceliğim hatırlanmak veya umursanmak değil, amacım kendim hakkımdaki farkındalığımı (varlığımı) sürekli sürdürmek.
Ölümden ne nefret ediyorum ne de korkuyorum (En azından felsefi düzeyde.)
Söylediğinizin aksine varoluş(öznel varoluş) tamamen kişinin kendisinde başlar ve kişinin kendisinde biter. Çünkü bu varoluşun anlamlandırıcısı doğrudan kişinin kendisinin farkında olan zihnidir. Düşünme yani varoluşa anlam kazandırma işi isteyerek yapılır, öyleyse kişi isteyerek var olur.
Düşünmeden öncesi yok, sonrası da yok. En azından kişinin kendisi için.
Çünkü ortada düşünmeme ve hissetmeme işini yapacak bir bile zihin olmayacak.
Var oluş 1 saniye sürdürülebiliyorsa 10 saniye de sürdürülebilir 1000 sene de. Çünkü artık bir kere var olanın var olduğunu anlaması için şartlar oluşmuştur. Bundan sonra var olanın görevi yok oluşunu kabullenmek değil, varoluşunu sürekli kılmaktır.
Benim tepkim ise bunadır: Temel amacım varoluşumu sürdürmek ama elimde yok oluşumu kabullenmekten başka seçenek yok.