Dök İçini Rahatla

Ben de öyle düşünüyorum, eğlenceli bir yüz yıl olacağa benziyor. Kim bilir ölümsüz insanlar arasında ne gibi tartışmalar ortaya çıkar.

Ben çocukluktan beri gerçekçi bir insanım. Ebeveynlerim de dahil kimseyi gözümde büyüttüğümü, özel olarak rol model aldığımı hatırlamıyorum. Bu nedenle anne-babamın bir şey bilmediğini fark etmek bende bir farkındalık şokuna sebep olmadı, olduysa bile hatırlamıyorum.

Şu an bilgiye bakış açım ise “Bilgiyi ve bilgiliye saygı duy, cahili hor gör ; bildiğin şeyler için kendini yücelt, bilmediklerin için kendine acı şeklinde.” Bu hayatımın merkezinde büyük bir amaç olmadığı için şu anda sadece yüzeysel bir bakış açısı.

Mesele ölmek değil, var olamamak ve bunu değiştirememek. Önceliğim hatırlanmak veya umursanmak değil, amacım kendim hakkımdaki farkındalığımı (varlığımı) sürekli sürdürmek.

Ölümden ne nefret ediyorum ne de korkuyorum (En azından felsefi düzeyde.)

Söylediğinizin aksine varoluş(öznel varoluş) tamamen kişinin kendisinde başlar ve kişinin kendisinde biter. Çünkü bu varoluşun anlamlandırıcısı doğrudan kişinin kendisinin farkında olan zihnidir. Düşünme yani varoluşa anlam kazandırma işi isteyerek yapılır, öyleyse kişi isteyerek var olur.

Düşünmeden öncesi yok, sonrası da yok. En azından kişinin kendisi için.

Çünkü ortada düşünmeme ve hissetmeme işini yapacak bir bile zihin olmayacak.

Var oluş 1 saniye sürdürülebiliyorsa 10 saniye de sürdürülebilir 1000 sene de. Çünkü artık bir kere var olanın var olduğunu anlaması için şartlar oluşmuştur. Bundan sonra var olanın görevi yok oluşunu kabullenmek değil, varoluşunu sürekli kılmaktır.

Benim tepkim ise bunadır: Temel amacım varoluşumu sürdürmek ama elimde yok oluşumu kabullenmekten başka seçenek yok.

Hocam burayı theseus problemine bağlamak istiyorum.

Organ naklinden sonra ben artık başka bir insanım denmiyor, bedende farklılık hissi olsa da. Ölümü de bir bilinç aktarımı, varolma şeklinin değişimi olarak ele alalım.

Beden bize aynı varolma formunda olan varlıklarla bir iletişim kanalı açıyor. Beden ölümü bu iletişimin sonu. Geride kalanlar için artık o bedene ait bilinçle temas olanaksız. Yakılan bir odunun küllerini eski formuna geri çeviremeyiz ama yanarken içindeki enerjinin ısıya dönüşüp hala evrenin bir parçası olduğunu biliyoruz. Enerji kaybolmaz dönüşür malum. Velhasıl o odun farklı biçimlerde hâlâ vardır, algımıza kazınmış cismiyle olmasa da.

Beden ölümünden sonra benliği içinde barındıran bilinç de bedenden azade bir şekilde varolmayı sürdürüyor olabilir, insan formunun algıları ötesinde. Bir iletişim kanalı olmadan. Ölüm eşiğinden sonra da sınırları olmayan bir evrene doğru genişliyordur.

Şu an evrenin içinde ne varsa büyük patlamada da onlar olmalı. Yoktan bir enerji ortaya çıkamaz ya da var olan enerji ortadan kaybolmaz. Evrenin ilk anları başka bir varlolma biçiminde sonrası başka bir biçimde. Bilinçimiz için de ölüm büyük patlama gibi. Farklı bir forma geçiyor ama ölüme addettiğimiz yokoluş şeklinde değil. Anılarımız işlenebilir olmaktan çıkıyor ama yok olmuyorlar.

Bu noktada insan olarak farklı bir iletişim kanalıyla temas edilebilecek düzeyde var oluyoruz. Yani o ilk baştaki gemi değiliz. Bedeni geride bıraktık, bilinç evren hacminde büyüdü, ilk halimizi bilen son halimize fatiha okuyor. Ama hâlâ varız.

O şekilde var olmak anlamsız geliyor şimdi ama. Dünyaya bakıp sadece dönen bir kayasın var olmak zevkli mi de demeyiz. Varolma şeklimiz hapishanemiz zaten. Düşünecek çok zaman olduğu için ona da bir anlam uydurur, döneriz bir çekime kapılıp.

Yani hocam benim anlayışıma göre büyük patlamanın bir parçası olma talihsizliğini yaşadığımız için ölüm bu evrendeki herkes için imkansız. Diriltilip farklı algılar ve lisanlar içinde işkence ediliyoruz.

Bazen bir taşa bakıp taş lisanında milyarlarca yıl susarak var olması gereken bir diktatör hayal edip kahkaha atıyorum evet.

4 Beğeni

image

7 Beğeni

Yalnız burada söyledikleriniz biraz da dualizme kaçıyor hocam. Yani şöyle ki, bilinci maddenizden ayırmazsanız dediğiniz şeyler doğru olmaz; misal eğer bilinç milyarlarca nöronun bağlantılarının ve ilişkilerinin ortaya çıkardığı emergent bir olay ise (ki bence öyle), o spesifik dizilim ortadan kaybolduğunda bilinç de ortadan kayboluyor demektir. Enerji korunuyor olabilir (ki evren ölçeğinde o da korunmuyor diyorlar), ama siz enerji değilsiniz ki, atom konfigürasyonusunuz. Atom konfigürasyonu korunmuyor :roll_eyes:

BasaltUSGOV
(Şekil 1a: Bazalt kolektifinin tanrı imparatoru birinci ve sonuncu Bazaltbey Volkanoğlu)

4 Beğeni

Demek istediğim zaten form degişince varlığın da değiştiği başka bir şey olduğu ama eskisinden de bağımsız olmadığı. Metamorfoz gibi. Aynı kalmıyor parçalar değişiyor. O yüzden theseus ile ilintilerdim. Atom konfigürasyonlu dümeni söktük yerine ışık formunda bi dümen taktık. Gemimiz değişiyor. Bilincimiz bu haliyle pikachu, sonra raichu olcak,
Bazaltbey volkanoğlunun bizden daha gelişmiş bir varlık formu olduğunu ima etmiyorum xd

Zaten zamanı lineer ilerliyor diye düşününce bile bu çıkarımlar muallaklı. Zamanın akmadığı veya doğrusal olmadı gerçeklikler de gemi formu sabittir ya da çok değiştiği için var olma imkanı bile bulmayacak kadar meşguldür.

Kısaca var olma reaksiyonunda girenle çıkan farklı sembol farklı isim farklı şekillerde olacak ama o tüpün içine bi giren bi daha çıkamaz demek istemiştim. Ölürüm kurtulurum yok yani xd

2 Beğeni

Bre zındık! Tiz tövbe edesin.

Blokları yaktıktan sonra çıkan alevin gölgesine jenga kulesi demezdik gibi geliyor, etsek de ne kadar anlamı olurdu bilemedim :thinking: Ama evet bu kadar geniş tanım yaparsan doğru hahah.

2 Beğeni

O şekilde var olmak anlamsız geliyor şimdi ama. Dünyaya bakıp sadece dönen bir kayasın var olmak zevkli mi de demeyiz. Varolma şeklimiz hapishanemiz zaten. Düşünecek çok zaman olduğu için ona da bir anlam uydurur, döneriz bir çekime kapılıp.

Bunu işin pirinden öğrendim. İsim versem ortalık jarışır xd

1 Beğeni

Here we go again…

3 Beğeni

Eskiden çok kitap okuyan biriydim. Sık sık öyküler de yazardım. Fakat son yıllarda her geçen hafta daha az kitap okuyordum ve yazmayı da iyiden iyiye bırakmıştım.

Bunun başlıca nedeni oyun bağımlısı olmamdı. Oyunlar dışında pek fazla bir şeyden keyif almıyordum. Kitap okumak ya da başka bir şey okumak sıkıcı geliyor, öykü yazmak ise angarya gibi geliyordu. Son üç yılda Kayıp Rıhtım’dan da bu yüzden uzak kaldım.

Ağırlıklı olarak strateji oyunlarını oynuyordum. Civilization, Total War gibi oyunları oynuyordum. Ne zaman “bir saat oynayıp işime döneyim” diye oyuna başlasam saatlerce oynuyordum, iş güç yalan oluyordu. Oynamadığım zamanlarda da oyunlar sürekli düşüncelerimde yer buluyordu.

Oyunların bağımlısı olduğumun farkındaydım. Bırakmayı defalarca denedim. Hatta bir keresinde para verip satın aldığım oyunlara acımadan Steam ve benzeri dijital platformlardaki hesabımı sildim. Ama bir süre sonra dayanamayıp yeniden oyun oynamaya başlayınca aynı oyunları yeniden satın aldım.

Oyun bağımlılığım beni artık daha çok rahatsız eder olmuştu. Kitap okumuyor, işlerime odaklanmıyor, dışarı çıkıp sosyalleşemiyordum. Ne zaman oyun oynamayı bırakmaya karar versem kendime bir bahane uydurup yeniden başlıyordum.

Fakat en sonunda geçtiğimiz Mayıs ayında son bir kez daha bu bağımlılıktan kurtulmayı denedim. Steam, Epic Games ve Ubisoft Connect hesaplarımı içindeki oyunlara acımadan sildim. Bu kez başarılı da oldum. Telefonumdaki sayaç uygulaması 80. günde olduğumu söylüyor. Beni 3. aya (90. güne) gitmeye motive ediyor. Ardından da önüme 6 ay, 1 yıl ve 5 yıl hedeflerini koyuyor. Ben de o günleri ve daha fazlasını görmeye istekliyim.

Bu 80 gün kolay olmadı. İlk başta gerçekten çok zordu. Çok fena canım sıkılıyordu. Oyuna harcadığım zamanı yararlı bir şeylere harcamaya çalışıyor, kitap okumaya, öykü yazmaya, İngilizce öğrenmeye, kodlama öğrenmeye, işlerimi yapmaya ayırmaya çalışıyordum ama pek olmuyordu. TV dizileri beni daha çok oyalıyordu.

Çevremdeki bazı insanların “oyun oynamayı tamamen bırakman gerekmez, her gün kısa bir süre oynamanda sakınca yok, bu kadar abartmaya gerek yok” diye vazgeçirmeye çalıştıkları da oldu. Hâlbuki bu, sigarayı bırakmaya çalışan bir insana “sigarayı bırakmana gerek yok, azaltman yeterli” demek gibi bir şey. Normal bir insan için abartıya kaçmadan oyun oynamak mümkün olabilir ama bağımlı olan bir insanda işler bu şekilde yürümüyor. Bağımlıysanız, azıcık oynayayım dediğinizde kendinizi saatlerce ve günlerce oynarken bulabilirsiniz. Oyun bağımlılığından kurtulma sürecimde, bir sigara bağımlısının sigarayı bırakma sürecinde hissettiklerini hissettim. Zor gibi görünse de imkânsız olmadığını da gördüm.

Haftalar geçtikçe hem can sıkıntısı azaldı hem de dikkat dağınıklığım. Son zamanlarda yeniden kitap okurken, öykü yazarken ve diğer şeyleri yaparken sıkılmamaya başladım, hatta keyif almaya başladım.

Artık yeniden yaşadığımı hissediyorum, öte yandan oyunlara harcadığım zamana da üzülüyorum. Bir daha hiçbir zaman oyun oynamak istemiyorum, zamanımı daha anlamlı şeylere harcamak istiyorum.

24 Beğeni

Tebrik ediyorum, umarım sonuna kadar gidersiniz.

2 Beğeni

Teşekkür ederim @azizhayri

1 Beğeni

Oyunlar bir süredir yüzeysel olarak üzerinde düşündüğüm bir konu.
Bu zamana kadar yaptığım değerlendirmeler dijital oyunların başarma ihtiyacını kolay yönden tatmin eden bir araç olduğu yönünde.
Benzer şekilde pornonun cinsel ihtiyacı, Instagram’ın sosyalleşme ihtiyacını, tweetlerin düşünceyi açıklama ihtiyacını oldukça sığ ama kıa sürede ve uğraşsız şekilde tatmin eden araçlar olduğu kanısındayım.

Uzun lafın kısası adınıza sevindim. Sizi mutlu edecek anlamlı uğraşlar içerisinde olmak daha kaliteli yaşamanızı sağlayacaktır.

2 Beğeni

Teşekkür ederim.

Söylediklerinize katılıyorum. İhtiyaçların kolay yoldan karşılanması ve bunun sık sık yapılması mutluluk veren hormonların sürekli ve gereğinden fazla salgılanmasına neden oluyor. Bu da günün sonunda bir bağımlılık demek.

2 Beğeni

Emeklilik…
Gençken pek umursanmayan ama yaş ilerledikçe yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlayan bir kavram. Diğer taraftan belli bir yaştan sonra iş bulmanın zorluğu nedeniyle işten çıkarılma / işyerinin kapanması gibi akla gelen olumsuz düşünceler. Acaba emekli olabilecek miyim kaygısı…
Dile kolay bilmem kaç bin gün prim ödenecek, en az 25 yıl çalışılacak, yetmezmiş gibi bir de şu yaşa kadar beklenecek. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen uzun bir süre.
Bugün itibariyle emeklilik şartlarımın hepsini sağlamış durumdayım. 5675 gün prim (9300 küsur gün primim var), 25 yıl hizmet süresi (sigorta başlangıcına göre 28 sene) ve eyt yüzünden 54 yaş şartlarından sonra artık emekliliğe hak kazandım.
Birkaç sene önce, emekli olunca şöyle yapacağım, böyle olacak falan deyip plan yapardım. Emeklilik tazminatını alınca Ege köylerinden birinde bahçeli bir ev alacağım, sabahtan akşama kadar hep kitap okuyacağım demiştim. Emekli oldum ama hayatımda değişen bir şey olmadı. Durmak yok çalışmaya devam :slight_smile:

24 Beğeni

Twitch yayıncılarının Youtube’da yayınlanan videoları bana hayatı yeniden sorgulatıyor.

  1. Youtube’da bir kanalda komik bir video yayınlanıyor. Bu tamam.

  2. Twitch de yayıncılık yapan bir kişi herkes gibi bu videoyu izleyebilir. Bu da tamam.

  3. Fakat bu Twitch yayıncısı Youtube’da video izleyişini ve o videoya gülüşünü canlı yayın yapıyor.

  4. Bir sürü insan bunu izliyor, bazıları da bu kişiye bağış yapıyor.

  5. Yetmiyor, birileri Twitch yayıncısının bir Youtube videosu izleyişini alıp Youtube’da yayınlıyor.

  6. Orada da bir sürü insan bunu izliyor. İzlenme sayısına bağlı olarak iyi de bir reklam geliri dönüyor.

Bir sürü insan Jahrein’in Röportaj Adam’ı izleyişini, Elraen’in Murat Soner’i izleyişini izliyor. Böyle söyleyince Inception gibi bir şey oldu. İnternet âlemi her geçen gün daha da garip bir yer oluyor.

İnsanlar üç kuruş para için her gün saatlerce çalışıyor, kendisine ve ailesine ayıracak zaman bulamıyor. Bazı insanlar ise Youtube’dan bir video açıp ona kıkır kıkır gülerek geçimini sağlıyor. Bazı insanlar da bunu izleyecek zaman bulabiliyor, buna bağış yapacak para ayırabiliyor.

Hayat her geçen gün biraz daha garip oluyor.

9 Beğeni

Bu tip videolara Reaction yani Tepki videoları deniyor. Bununla ilgili şurada güzel bir yazı var.

Televizyonda yayınlanan O Ses Türkiye vs. gibi jürili programlarda aynı konsepttedir. Sahnede şarkı söyleyen kişinin bir önemi yoktur. Jürideki insanların verdiği tepkiler odak noktasıdır Program dakika bazında incelendiğinde yarışmacılardan çok juri gösterilir.

5 Beğeni

Boş beleş insanları, bu izleyenler, her videolarına koşanlar ve maddi, manevi hiçbir yatırımdan sakınmayan tipler ünlü yapıyor, zengin ediyor. Gerçekten anlam veremediğim davranışlardan biri. Bu tür videoları çekenlerden, yapanlardan daha çok izleyenler, vaktini bunlara serenler beni sinir ediyor. Ülkede ne çok sinir edecek davranış var :slight_smile: Görmezden de gelinmiyor bazen. Sosyal medya gözümüze sokuyor. Ne kadar uzak kalsam da boş işlerle uğraşan arkadaşlardan duyuyoruz. Gözümü kapatsam kulağım duyuyor.

7 Beğeni

İşin daha vahim kısmı ise bu tip yayıncı kitlelerinin, izledikleri yayıncıyı adeta bir mentor, bir akıl hocası hatta peygamber gibi görmesi. Bu tipler takip ettikleri yayıncının ağzından ne çıktıysa onu kutsal kelam görüp ona göre düşüncelerini şekillendiriyor. Kimseyi küçümsemek gibi bir niyetim yok ama bahsettiğimiz tipteki yayıncılar bu hayatta neyi başarmış ki arkalarından bu kadar insanı sürükleyebiliyor, oturdukları yerden haksız yere binlerce lira para kazanabiliyor anlayamıyorum. Hatta bazı Twitch yayıncıları kitlelerini sömürmekle doymadığından kara para aklama suçu bile işledi, bu sene başında foyaları ortaya çıktı. Fakat ilginçtir ki o tipler şu an eskisinden bile daha çok izleniyor. Bütün yayıncılar böyledir demiyorum. İşini iyi yapan kişiler mutlaka var ama sığır kitle var oldukça yayıncılar da onları gütmeye ve haksız kazanç elde etmeye devam edecek.

9 Beğeni

Bu yayıncı arkadaşlara modern köşe yazarları denebilir aslında. İnternet böyle pratikleşmediği zamanlarda köşe yazarları da gündelik olaylara kendi yorumlarını getirip köşelerinde yer verirdi. Şimdi bu arkadaşlar videonun bir köşesinden sesli yorum yapıyorlar ve kanaat önderi haline geliyorlar. Gazete köşeleri de, az buz herbokolog olan kanaat önderleri üretmedi zamanında.

Beni daha çok tedirgin eden şey dünyada katma değeri olmayan işlerle gelir sağlama furyasının coşması. Hiçbir şey üretmeden kazanmak aslında gelecekten çalmaktır. Katma değeri olan bir meslek grubu içinde bir birey, gelirini elde ederken ortaya onun ederinde de bir değer koyuyor. Doktorsa toplumun sağlığını tahsis ediyor, mühendisse hayat konforunu teknik açıdan iyileştiriyor, tesisatçısı, ustası hepsi ortaya bir şey koyuyor velhasıl. Bu katma değerler de toplumun gelir kapısı aslında. Toplum da bu değerlerin birikimiyle varlığını sürdürüyor. Yani karşılıklı bir alışveriş mevcut.

Ama işte bence dünyada genel olarak bu alişveriş sadece alışa döndü. İnsanlığa geleceği için sermaye edeceği bir değer katmayan insanlar gelir sahibi oluyor. Katma değer üreten bir iş kolu daha fazla efor istediği için o insanları “ben de açarım bi kanal, milletin ağız kokusunu mu çekicem” diye çalışmaktan da soğutuyor. Buna sebep olan tek oluşum sosyal medya da değil. Parayla para kazanma fırsatı veren yerler de aynı şekilde bir sonuç yaratıyor. (Bu şekilde para kazanan insanları suçlamıyorum; alınganlığa, kompleks yapmaya gerek yok)

Ben dünya genelinde enflasyonun artmasını biraz buna bağlıyorum. Para sürekli üretiliyor, artıyor ama toplumun sermayesi dediğim o katma değerli üretim ise geri sarıyor. İş o kızılderili atasözüne gelecek en sonunda. Ortada alacak bir şey kalmayınca paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacaz.

Ekleme: Biraz genelleme gibi olmuş. Bu platformlarda da topluma değer katacak işler çıkaran insanlar var. Hepsini bir kefede görmüyorum. Zaten neresi olursa olsun, toplumun cebine bir şey koymadan onun cebinden alanların geleceğe etkisine değinmek istedim.

8 Beğeni

Ben aslında reaction videosu izlemeyi seviyorum. Türkiyede bu işi düzgün yapan görmedim ama yabancılar arasında yorumlarıyla izlediği içeriğin üstüne anlamlı bir katkı yapan kanallar var. Tabi bunlar genelde daha küçük kanallar, arayıp bulmak gerekiyor.

1 Beğeni