Uzun zamandır kendimi çöken bir imparatorluk gibi hissediyorum.Dışardan ve içerden parçalanmak bunun yanında ayakta tutabilmek için çözüm arayışları…Eskinin şanlı günlerinin özlemi geleceğin karanlık ve sıkkın günleri.Duraklama değil bir çöküş sadece ömrü uzatılabilir gibi geliyor.İmparatorluğu kurtaracak devrimler yada yenilikler için istek ve vakit yok…İşin kötüsü bu hasta adam için huzur da yok.
Siz siz olun ailenizin, çevrenizin ne düşündüğünü umursamayın. Bunu kendinizi bulduğunuz ya da bulacağınız yaşlar için diyorum. Ve de “Asla, asla demeyin”. Çünkü ne dediyseniz onu yutuyorsunuz. Ben yuttum hâlâ da yutuyorum. Ve düşünüyorum da çok baskılanmışım. O kadar çok baskıyı kırdım ki üstümden, daha bunun nicesi var ve onlarla uğraşıyorum. Hâlâ da yeni yeni kırdığım baskılar var. Özelikle meslek seçiminde ki insan mutlu olduğu yerde olmalı. O kadar zor şartlardan geçtiğimi göz önünde bulunduracak olursak yine de en güzel kombinasyonlardan birini yakaladım galiba. Öğretmen oldum. Peki mutlu muyum bilmiyorum. Haftasonu sınavım var, umudum olmadığı için pek takmadım. Bir de ailemin baskısı ve tutumu yüzünden. İlk senenden kazan, yoksa atanmadan şu şu çok zor vs. Hayatım boyunca mükemmel olmaya zorlandığımı bu yaşımda farkettim. İlkokul üçüncü sınıfta okulumu değiştirdiğim dönemde okulda deneme sınavı yapılmıştı. Okulda ikinci oldum. Şimdi düşünüyorum gerçekten şaşırtıcı. Peki benim hevesim niye söndü diye düşünüyorum. Karnemi getirdigim zaman ailemin tutumu galiba. Bütün yıl çalışmış takdir getirmişim ve söylenen şu; “Hepsi 5 bu neden 4”. Erkek kardeşim sınıfı geçince bile o kadar mutlu olurlardı ki. Benim için neden bu kadar olmadınız dediğim de “E kızım sen çalışkansın ki, o tembel.” Şimdi kişiliğime bakıyorum. Hep yetersiz hissetmişim. Her neyse Gyk olduğu gibi duruyor nasıl bir sonuç gelecek çok merak ediyorum. Belki bir umut o kadar yıl okudum bari sonunu kurtarayım diye sevdiğim dal olan Felsefe tarihine başvurdum YL için. Biliyorum ki hiçbir şey kolay değil ve çarkın çiğnediği veya çiğneyeceği kişilerden biri de olabilirim. Anladığım ve hayatıma geçirdiğim yegane şey ise ‘hayatı kaçırma’ ilkesi oldu. Kaçıyor mu derseniz kaçıyor. Sonra yakalayabilene aşk olsun. Bazen okuduğum bölümü hiç söylemek istemiyorum. Çünkü o kadar çembere alındım ki, gerçi inanamıyor insanlar da. Sizce ne okuyorum diye soruyorum. Gelen yanıtlar çok güzel; Beden Eğitimi Öğretmenliği, Mühendis, Mimar ya da sayısal bir bölüm. Bakıyorum da potansiyelime gerçekten yazık etmişim. Gerçi bu ülkede neyi seçsen iyi ki. Umut ediyorum ki bundan sonraki hayatımı daha güzel yaşarım. Dünü ya da geleceği düşünmeyi bırakalı çok oldu ama insanların etiketlerinden kurtulabilen var mı acaba?
Ölümlü olmak çok kötü bir şey. Hayatta yaptığın her şeyi bir gün yaptıklarının sona ereceğini bilerek yapıyorsun. Daha kötü olan şey ise hiçbir zaman bunun üstesinden gelemeyeceğini biliyorsun.
Eskinden ölümden sonra yaşama inanan insanlar küçümserdim çünkü onların farkına varamadığı şeyin ben farkına varmıştım; onlar mutlu bir hayale inanıyordu ben ise gerçeğe inanıyordum. Şimdi ise ışıltılı rüyamdan uyanmış ve gri gökyüzünü seyrediyor gibiyim: Rüyamdan uyandım ama ne uğruna?
Ölümün üstesinden gelemeyeceğimi fark etmem bana ne kazandırdı?
Bir de şu açıdan yaklaşmanızı tavsiye ederim:
İnsan olmanın ne anlama geldiğini biliyorum; zayıflığını ve gücünü biliyorum. Bu bilgi yüzünden hem acı çekiyor hem de mest oluyorum. Elime Tanrı olma fırsatı geçse reddederim. Yıldız olma fırsatı geçse
reddederim. Hayatın sunduğu en büyük fırsat insan olmaktır. Bütün evreni kucaklar. Ölüm bilgisini kapsar, ki Tanrı’nın bile keyfini süremediği bir şeydir bu.
-Henry Miller
Birazcık kendimizi avutalım
Gerçi yazdığınızdan doğru anladıysam Tanrı’ya inanmıyorsanız biraz saçma cevap oldu ama farklı bakış açısı amacıyla yazdım
Kendimi avutacak olsam gider bir dine inanırdım. Ölümden sonra huri becerme ümidiyle belirli anlamsız eylemlerde bulunurdum.
Elime ölümü yok sayacak bir fırsat geçtiğide ise zihnimdeki tüm ahlaki sınırları anında kaldırır o fırsata ulaşmak için elimden gelen her şeyi yapardım.
Henry Miller’ın bu sözünü ise acınası bir kendini değerli görme çabası olarak yorumluyorum.
Bir dine mensup olup ölümden sonrasını düşünmek bu kadar basit mi? Huri Nuri muhabbeti yani. Hiç aklıma böyle bir şey gelmemişti. Şimdi bunu tamamen cinsiyete mi indirgemek gerek bilemiyorum. Çok değişik bir yorum oldu. Aşağı yukarı Vathek esintili bir düş gibi.
İnancınız olsun veya olmasın Søren Kierkegaard’ın düşüncelerine de bakmanızı tavsiye ederim. Ya da bu kadar varoluşsal şeyler fazla diyorsanız, hayatı dinamik yaşamanızı tavsiye ederim.
Bence çok kötü bir şey değil. Gençken enerji var iyi kötü bir şeyleri tek başına yapabiliyorsun. Şöyle düşününce; 500 yaşına gelip hiçbir şey yapacak gücün olmaması, hala çalışmaktan kurtulamamak ve daha kötüsü ölememek çok daha kötü bir senaryo gibi
Değil, sözüm küçümseme içeriyor. Bununla birlikte gerçeklik payı da var. Üreme dolayısıyla gen aktarımıyla sağlanan “genlerin devamını sağlama” olgusunun bilinç altında ölümsüzlüğe ulaşma yahut hayatı sürdürme arzusuyla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum. Haliyle üreme ile belki aynı anlamda bile sayılabilecek cinsellik kavramının ölümsüzlük düşüncesiyle beraber kullanılması (huriler) ölümden sonra hayatı yorumlamak için yanlış bir nokta değil.
Dikkate alacağım.
İlk basamak ölümsüzlüğe ulaşmak, zaten ondan sonraki dertlerimizi çözmemiz için sonsuza kadar vaktimiz olacak.
Biliyorum küçümseme yaptığınızı sadece bana göresi farklı ama bir iddiam yok tabi ki. Bilinçaltımızda böyle bir mekanizma mı var diye düşünüyorum.
Günü dolu dolu geçirince insan kendini daha iyi hissediyor. Şahsen ben ölümsüz gibi hissediyordum. Umarım iyi gelir. Ya da Kierkegaard iyi gelir belki.
@swarf bundan sonrası varoluş teması adı altında bir iç dökme olarak devam edecek gibi duruyor. İlerleyen günlerde olumlu yönde gelişen ilerlemelerinizi de okumak isterim. Öyle hissetmenize üzüldüm yani rahatsız olmanıza. Bence rahatsız eden unsur hedefsiz bir gemi olmanız. Amaçsızlık daha çok yoruyor insanı çünkü.
Yaşamı -olabildiğince- devam ettirme arzusu adece bilinçaltımızda değil canlı olan her hücremizin kodlarında var. Biyoloji uzmanlık alanım olmadığı için daha fazla yorum yapmaktan kaçınıyorum ancak durumu şöyle yorumluyorum: Bir canlı varlığını sürdürmek için uğraşıyorsa ve varlığının kodu olan genlerini sürdürmek için ürüyorsa onun başlıca amacı olabildiğince var olmaktır.
Ben de aynı şekilde hissediyorum ve bu yanılsama beni rahatsız ediyor.
Saramago’nun Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş kitabı da güzeldir. Bir incelemeni öneririm.
Böyle bir senaryonun vücut bulduğu bir roman var; Bütün İnsanlar Ölümlüdür… Yazarı da Simone de Beauvoir. Bir insan için ölümsüz olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatıyor. Okuduktan sonra ölmenin de bir nimet olduğunu idrak etmek zor olmadı benim için:)
@swarf tavsiye ederim size de eğer okumak isterseniz.
Bakarım bu kitaba da, hatta yakın zamanda alabilirim. Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş da çok iyidir tavsiye ederim.
Açıkçası dediğinizine benzer şekilde düşünmeye çalıştım - ölümsüz olmak - bana daha çok varoluşsal sıkıntı çektirirdi diye umuyorum. Çünkü her şey anlamsızlaşırdı. Kendimi cansız bir eşya gibi hissederdim bir sonu olmadan aynı hayatı sürekli şekilde yaşamak. Sonsuzluk kavramını düşündüğümde sevdiğim şeyler bile beni kendinden uzaklaştırırdı. Yaptığım hiçbir şeyin anlamı olmadığını bilerek boş boş yaşamak. Yaşama isteğimi ölüm kavramı perçinliyor desem kendimi tam anlatmış olurum sanırım.
Burada yaşlanma gibi şeyleri ya da diğer insanların ölümsüz olduğunu hesaba katmadan düşünmeye çalıştım o ayrı bir mesele. Demek istediğim bu hayatın amacı olmadan ölümsüz şekilde sonsuza kadar yaşanması.
Burada üstünde durduğum şey dinsel ya da öbür dünyayla ilgili şeyler değil. Sadece ölümsüzlük ve hayatın sonu olmasıyla ilgili.
Ölümsüz olmak için her şeyi hiçe sayardım diyorsunuz bunu neden bu kadar çok istediğinizi merak ettim açıkçası. (Aklıma direkt kurgu eserlerdeki sadece kendini iksirle vs. ölümsüz yapmaya çalışıp dünyaya hükmetmeye çabalayan kötü karakterler geldi yazdığınızı görünce.)
Yaptığınız davranışların, hayattan aldığınız keyiflerin silinip gitmemesi için mi? Maddi açıdan düşününce herkesin ölümsüz olacağını varsayarsak değişen ne olurdu anlamıyorum. Daha kötü mü olurdu daha iyi mi? (Tam böyle bir kitap var mı acaba diye soracaktım üstte yazmışlar.)
Teşekkür ederim mutlaka bakacağım
Bazı yerlerde benzeşiyoruz özellikle bir şeyleri neredeyse mecbur bırakıldığım tercihlerden kaçırıyormuş olma duygusu çok rahatsız edici .Bunu kendi arkadaşlarıma şu soruyla hep açıklarım ‘‘çocukken şeker yerken aldığın zevkle şuan aldığın zevk aynı mı’’ Cevap az çok belli.Bunu günümüzde sosyal medyada gezerken gördüğün içeriklerden kaynaklı ben bir şeyleri kaçırıyor muyum hissinden farklı olarak kendinizde baş başa kaldığınızda gelen bir duygudan bahsediyorum.Umarım hayattan hayal ettiğiniz zevki alırsınız.
Katılıyorum, ama şahsen ben insanlık olarak bu yüzyılı sağ salim atlatabilirsek “ölümlü olmak” meselesinin çok da uzak olmayan bir gelecekte mazide kalmış olacağını düşünenlerdenim. Öyle ya da böyle ölecek olan son nesillerdeniz yani, ki bence daha kötü hahah. Ama bireysel olarak evet, kaçınılmaz olarak gidiciyiz. Heyhat.
Sizinle benzer aşamalardan ben de geçtim. Benim de bu problemi çözdüğüm pek söylenemez ama ben şöyle yaklaşıyorum belki faydası olur: Bu sorunun cevabı tamamen size (ve bu bilgiyle ne yapacağınıza) bağlı diye düşünüyorum hocam. Mesela ana/babanızın da normal birer insan olduklarını, herşeyi bilmediklerini (hatta belki de pek bir şey bilmediklerini) fark etmek size ne kazandırmıştı? Bu onları sizin gözünüzde küçültmüş müydü, yoksa yüceltmiş miydi? Cevap hangisi olursa olsun, bu durumu nasıl hayatınıza entegre etmiştiniz? Bence buna benziyor bu soru da.
Öleceksiniz, hepimiz öleceğiz. Yaşlanıyoruz, hücrelerimiz yıpranıyor, yavaş yavaş gidiyor bir şeyler. Ölünce gittiğimiz bir yer de -her ne kadar olsun istesek de- yok gibi görünüyor. Nerden geldiysek oraya gidiyoruz orası kesin gibi. 100 yıl sonra muhtemelen hiç birimiz burda olmayacağız, çoluk çocuğumuz yoksa bir kaç kişinin silik hatırası olmaktan öteye de gidemeyeceğiz. 200 yıl sonra o da kalmayacak. Bunu umursayacak halde de olmayacağız açıkçası. O yüzden belki de çok da kafaya takmamak lazımdır.
Neyse özetle diyordum ki, öleceğimiz gerçeği bir kaç baytlık bir parça veri. Bunu anlamlandırmak ve kazanıma çevirmek size düşen bir şey. Ne şekilde anlamlandırdığınız ve/ve ya bu süreçte ne kazanacağınız ise çoğunlukla kişisel bir yolculuk, ve de kişiyi ciddi anlamda şekillendirecek şeylerden biri.
Kolay gelsin hocam
Ölümlü olma gerçeğinden eskiden nefret ederdim ki hala yer yer beni korkutan bir düşünce ama aslında varoluşum benim elimde olmadan başlayan ve kendimi içinde bulduğum bir şey. Ve bir gün de sona erecek bu kendimi içinde bulduğum şey şahsen neden varolduğum hakkında hiçbir fikrim yok, öncesi var mı yok mu onu da bilmiyorum ve de öldükten sonrasını hiç bilmiyorum. Ölüme karşı olan bütün negatif tutumlar korku kaynaklı bence çünkü bilmiyoruz ne olduğunu ve şuankinden ne farkı olduğunu
Anladığım kadarıyla ölümden sonra herhangi bir öbür dünya veya reenkarne gibi bir inancınız yok ve hiçbir şey olmadığına inanıyorsunuz. İnsanın istekleri de düşünceleri de arzuları da hepsi içinde bulunduğu deneyimden kaynaklanıyor (zannımca) ve eğer bir şey deneyim edemiyorsak bunlar da olmayacak ki bu durumda zaten iyi ya da kötü bir şey hissetmiyor ya da düşünmüyor olacağız. Yani bundan memnun olmak veya korkmak anlamsız ki buna da engel olamayız bunu kabul etmekten başka seçeneğimiz yok bence