Paralel evrene mi geçtim nedir?
Evet…
Tamamen Google arama sorunuçları ve Google News de yukarıda olmak için yapılıyor bu haberler.
Bu tarz içerikler ne haberci (gazeteci) ne de uzman görüş içerikleri tamamen laf salatası
Gerçek Akit bu… Sapkın zihniyet. 3-5 yaşındaki çocukların fotoğraflarını sansürlemek.
Iyi o zaman farkında olmadan zararlı cemiyetlerde takılmış olmayalım.
Bir kimliği olmayan, ulus bilincine erişmemiş, kendini padişah kullugu dışında bir tanım yapamayan bir toplumu bugünden bakıp, 90 yıl önceki duruşunu eleştirmek pek dogru değil. 1930’ların dünyasnı bugünün anlayışı ile algılamak doğru olmaz Bizim gibi yokoluştan ulus olarak kendini yaratan bir millete de ırkçılık pek uymaz.
Ona bakarsanız Mahmut Esat Bozkurt sözleri çok daha kötü. Türk tarihte hiç bir dönem bir ırkın adı olmadı. Türk ırkçılığı çok yapaydır. Türk her dönem bir çok ırkı bir arada ifade eden kavram.
Neden bu kadar takıldın ki ? @alper in dediği gibi 1930lu yıllar. 1.dünya harbi biteli 12 13 sene olmuş. O harp ki milliyetçilik uğruna çıktığını düşünürsek, o yıllara göre gayet olası bir marş.
Elbette yanlışa yanlış demeye engel olmaz. Marş ajitatif ve tabir yerindeyse “gaz verici” olmak için yazılmış.
Yoksa ne sınıfsız ne de kaynaşmıştık. Ama buradan bakıp, ırkçı demek doğru gelmiyor bana. Tarihsel Türk sosyoloji ve siyasal kimliğine ırkçılık uyan bir kavram değil.
Turancılık için ben Atatürk gibi düşünüyorum, Alman emperyalizmin orta asya politikasıydı. Bunun için Osmanlıdaki ortaklarına bir ideoloji lazımdı, o da Turancılık oldu.
Kemalist milliyetçilik dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti milliyetçiliği ırk esaslı değil ulus esaslıdır. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini kuranlara Türk denir tanımı da bir ırkı değil Ulus’u işaret ediyor.
Konu biraz uzun kitap forumu için de pek lüzumlu değil ama bu tarz durumlarda referans kaynagı olarak ben kendime hep Atatürk’ü alıyorum. Onun yazdıklarına, dediklerine bakıyorum.
Bu konuda aynı düşünüyoruz, özellikle Turancılık ve Atatürk Milliyetçiliği konusunda. Benim karşı çıktığım ırkçılık bu Cumhuriyet döneminin düşünceleri değildi. Ben alıntı yaptığım dizedeki düşünceye karşı çıkıyorum.
Burada hangi toplumsal kesimden bahsedilmiş olursa olsun “diğer başlardan üstün olan başlar” fikri korkutucu sadece. Dediğiniz gibi gaz verici fakat yanlış.
Dizeyi tek başına ele alınca kötü bir anlam çıkıyor evet.
Örneğin Mahmut Esat’ı kısa bir dönem söyledikleri ile alınca kötü bir adam çıkıyor ama Atatürk döneminin en önemli ideologu ve Adalet bakanıydı.
Ben biraz dize üzerinden genel bir eleştiri yapıldığını düşündüğüm için itiraz ettim.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Türklere yönetimde pek yer verilmiyordu. Türk sözcüğü ‘kaba, cahil, dağlı’ anlamında kullanılıyordu. Bunu o dönemde yazılmış bazı şiirlerde görebiliriz. İnsanlar neredeyse Türk’üm bile diyemiyordu, müslümanım diyordu. Milliyetçi değil, bir nevi ümmetçi bakış açısı hakimdi. Atatürk, sürekli olarak Türk kültürünü, tarihini ve dilini ön plana çıkardı. Bu konularda araştırmalar yapıldı. Avrupa’da da Türklere cahil, barbar yakıştırmaları yapılıyor, göçebe bir kavim olduğu vurgulanıyordu. Atatürk, Türklük bilincini ön plana çıkarmaya çalışıyor, Türklerin kadim bir tarihe ve kültüre sahip olduğunu vurguluyordu. Öncelikle Türk milletinin, Türklük bilincine sahip olmasını sağlamak için bu tür marşlar, şiirler yazılmış, araştırmalar yapılmıştır
İç dökmek değil de daha çok içimden geçen bir mevzu var. Onu buraya kendime kontrol notu olarak bırakmak istiyorum.
Silmarillion siyah baskı gelince bence etiket fiyatı 61-62 bandında olacak. Yılan hikayesine dönen malum kitap da eğer gelebilirse ve yayın evi tek basmayı başarabilirse (Oathbringer) etiket fiyatı bana kalırsa 110 tl gibi bir miktar olacak. Bu nereden çıktı derseniz eğer hiç işte rivayette bulunuyorum.
Şimdi Oathbringer konusunda italyanlarda bizim kadar çok çile çekmişler ve italyan versiyonu daha yeni yayınlandı. 26€ gibi bir fiyat ile. Ben ülkemizde 100₺ bandında çıkar diyordum ama bence 100₺ altında bir fiyat ile çıkacaktır.
İndirimli mutlaka öyle olacak ama indirim oranları değişiyor ben etiket fiyatına göre yazdım.
Devlet dairelerindeki iş yürütme mantıksızlığını anlamak çok güç. Sanki birileri sizinle aleni dalga geçiyormuş gibi bir his var ortada ama herkes çok ciddi. Soyadı değişikliği yapmak için önce garip bir sıraya giriyorsunuz. Bir kadın size ne yapmak istediğinizi soruyor ki dilekçede açık ve net yazıyor. Sonra bunu düşünüyor ve tamam diyor yapabilirsin. Zaten tüm devlet sistemlerinde farklı olan bir şeyi yapabilmek için izin alıyorum ve sıraya girebilmem için bana numara veriyor. Sıraya geçiyorum ve bir memur oradan on tane tuşa basıyor ve mesaj geldiğinde resimlerle birlikte gelin evrağınızı alın diyor. Mesaj gelmiyor… Mesaj için odasında ne yaptığını anlamadığımız müdürün keyfini bekliyoruz. Ancak bu yeterli değil mesaj geldikten sonra kaymakamlıktan çıkıp fizandaki belediyeye gitmemiz gerekiyormuş. Neden? Çünkü belediyeye gidip sabır taşı bileme işlemlerinden sonra “Efendim, ben şunu şunu yeniledim, haberiniz olsun.” demeliymişim. Oradaki memur da “İyi ettiniz, şimdi eve gidip mümkünse bu akıl dışı uygulamayı düşünmemeye çalışın.” diyecek. Mantık yok sistem var diye boşuna dememişler. Daha mesaj beklediğimi, bütün bir günümün akıl almaz bu sisteme heba edeceğimin verdiği zihinsel çöküşle geçireceğimi de belirtmek isterim. Birileri bana devlet dairesi dedi mi hasta oluyorum. Ciddi anlamda hasta oluyorum. Şu an acıdan soğuk terler döküyorum. Bünyem bu mantıksızlığı kaldıramıyor…
Ek olarak üzerine herhangi bir taşınmaz kaydı var ise onun içinde soyadı değişikliği talebinde bulunman gerekir. Ama zaruri değil sadece ileride satarken yapman zorunlu olacaktır. Bizde işler böyle işte.
Ya ben 8 senedir ehliyeti değiştirememişim. Kimliği mecburiyetten değiştirdım zamanında ama şu an tam da taşınmaz mal ile uğraşıyorum. 8 yıldır çok mutluydum halbuki. Bugüne kadar. İşin kötüsü bu da değil aslında. Beni sıkıntıya sokan asıl mevzu bunun daha ilk adım olması. Bundan sonra tapuya maalesef ki kardeşimin de bir-iki gün ayarlamasından sonra iki veya belki üç kez daha gidecek olmam… Ve bunlar da aslında tam olarak mesele değil. Daha yeni kimliğe geçemedim bu ikincisi. Üçüncüsü daha bunlardan ayrı dört-beş işimin daha olması ve bunların hepsinin aşağı yukarı Haziran’ın ilk on günü içinde yapmak zorunda olmam. Beni boğan bu.
Beni boğan bir şey daha var… Babamın işleri. Bir de İzmir’e gidip yapmam gereken zebilyon tane iş var. Düşündükçe geriliyorum, gerildikçe düşünüyorum. Döngüye girdim.
Düzenleme: Annemlerin aşırı akıllı olduklarını düşünüyorum. Tapuları ver çocuklara oh… Bir şey oldu mu Agape sinir topuna dönsün devlet dairelerinde… Bir ara kardeşimin vasi haklarını da bana vermeye çalıştılar ama mahkeme emri gerektiği için vaz geçtiler. O da olsaymış harika olurmuş.
Tapu hakkında yardım gerekirse çekinme. İzmir bölgesi eski çalıştığım bölge idi.
Zeka enjekte edebiliyor muyuz?
Hele bir o günlere sağ sağlim çıkayım da… Teşekkür ederim.
Acaba Gaziantep’te işsizlik sebebiyle kendini yakan Eyüp Dal’ı da haber yaptılar mı? Onun yanan bedenini de sansürlediler mi? Ana akım medyada hiç bahsi geçmedi olay dün yaşandı simdi Fox Tv Anahaber bültenini bekliyorum, Portakal bu olayı haber yapmazsa ona da yazıklar olsun.
İnsanlığın ilk öğrenmesi gereken erdeminin alçakgönüllülük olduğunu düşünüyorum. Herkes her şeyi bildiğini sanıyor. Sesi daha yüksek çıkan ortada bir kavga olmasa bile galip geldiğini düşünüyor. Boş boş beyinler car car konuşup içlerinde sadece kendileri olan balonlarının kralı/kraliçesi olduğunu sanıyor. Çok yorucu. Gün içinde maruz kaldığım insanların 2/3’si böyle. Sorunun kimden kaynaklandığı ya da ortada bir sorun olup olmaması önemli değil. Herkes patlamaya hazır bir barut ve kimse de bir şey bilmediğini itiraf edemeyecek kadar gururlu egoist. Ben kendi yaşıma göre oranlayınca yıllarımı verdiğim bir alanda bile ‘Tam bilemiyorum. Başka birine de danışalım, başka bir yerden de bakalım.’ diyip doğru bilgi vermeye çalışırken, karşı taraf bunu hep fırsat bilip üstüme atlamaya hazırlanıyor. Ne diyim ya? Bunun çözümü yok. Keşke bu ve bunun kadar basit olmayan tonlarca haksızlığın, saçmalığın farkında olmadığım çocukluk yıllarıma dönsem de ‘hımınistim bin’ diye takılsam. İmkansız.
Gecenin bir vakti ne olduğu belirsiz kanalara çikan b tipi korku filimlerini izlemeye bayılıyorum.