Şimdiki Zaman: Bu kiple bir yazı okurken kendimi bir film okuyormuşum gibi hissediyorum. Film izlemek bile diyemiyorum, o tadı da veremiyor bana. Ya da sanki maç yorumu metni okuyormuşum gibi oluyor. Böyle bir yazıyı gördüğüm gibi kapatıyorum.
Gereksiz cinsellik: Bunu en çok Stephen King’de görüyorum. Örnek verelim: Adamın peşinde bir seri katil vardır, karısı ve çocukları da tehlikededir. Sırf bu sebepten koskoca FBI, kahramanın yanına iki tane elit ajan vermiştir ve onu korumaktadır. Fakat adamımız iki tane şortlu kadın gördüğünde (karısına da aşıktır bu arada, o konuda da bir sıkıntı yok) seri katilin tüm korkusu içinden çıkar ve yüreği bu görüntüyle atmaya başlar. Ve ardından ajanlara dönüp şöyle der: “Ben yukarı çıkıyorum, bu arada siz de manzaranın tadını çıkarın.”
Yani… ne alaka oldu şimdi? Neden King (ya da benzer yazarlar) sürekli ve sürekli bu tarz "Amerikan Coollukları"nı yapmak zorunda? Bir insan hayatı tehlikedeyken böyle bir şey düşünebilir mi? Hadi düşündü diyelim, her kitabında böyle bir karakter olması gerçekçi mi? Bana çok gereksiz geliyor, kitabın ürperticiliğini ve etkileyiciliği de baltaladığını düşünüyorum. Son zamanlarda “Seks satar” mantığı çoğu yazarın kafasına yerleşmiş durumda. Halbuki ben iyi bir hikâye okumak istiyorum, bir adamın en ufak bir uyarıda bile hoplayan yüreğini ya da fantezilerini değil. Nasıl ki eğer kurguyla ilgisi yoksa “Kahramanımızın çişi geldi ve tuvalete gitti” yazılmıyorsa, böyle her hayal ve fantezisini de bilmek zorunda değiliz.
Aynı şekilde güzel bir kurgunun içine gereksiz bir aşk hikâyesi konması da (Bunu da Tess Gerritsen yapıyor sanırım) beni itiyor.
Çok ve ağdalı betimlemeler: Bazı öyküler yalnızca betimlemeden ibaret gibi duruyor, bu da bana çok yapay geliyor. Gerektiği kadar betimleme yapılmalı diye düşünüyorum. Fazlası göz kanatıyor.
Karakterin betimleme yapması: Bunu da King’de çok görüyorum ama Alexandre Dumas’da da gördüm. Karakter bir konuyu anlatırken “O sırada rüzgâr şöyle esti, yapraklar sanki korkmuş gibi titredi” diyor. İnsanlar konuşurken genelde betimleme yapmaz, o yüzden bu da bana yapay geliyor.
Karakterin iç dünyasının aşırılığı: Bunun da fazlası hoşuma gitmiyor. Karakterin ne düşündüğü, neyi hangi motivasyonla yaptığını bilmek, psikolojisinin farkında olmak güzel. Ama bazı öyküler sanki günlük okuyormuşum izlenimi veriyor bana. Olaydan kopuyorum, karakterin bitmeyen sorunlarının ve gelgitli iç dünyasının içinde buluyorum kendimi.
Sürprizbozan: Akıllıca yapıldığında güzel, ama “Jack kola içerken yarım saat sonra öleceğinden habersizdi.” yazılmasında hiç hoşlanmıyorum.
Aynı tarz, aynı kurgu: Bu tip yazarların yalnızca bir kitabını okuyabilirsiniz, o kitap gayet güzeldir. Ama sonrakiler hep birbirine benzer olur; öyle ki artık kimin iyi kimin kötü olduğunu, olayların nasıl bir gidişata sürükleneceğini çok rahat tahmin etmeye başlarsınız. Cümleler bile aynılaşır. Bunun da örneği Dan Brown.
Daha bir sürü vardır, ama şimdilik aklıma gelenler bunlar.