Edebi Metinlerde Hoşlanmadığınız Unsurlar?

Hepimiz roman, öykü, deneme okurken bazı şeylerden rahatsız oluruz. Yazarın kalemi olur, anlatıcının yazardan bağımsız hikayeye çok dahil oluşu olabilir ya da birinci şahıs anlatımın kendisi, konu ya da işlenme biçimi olur, diyaloglar olur, yazarın taraf tutması… Böyle yarım sayfa daha gider bunlar.
Adettendir önce kendim sayacağım bir iki tane.

  • Okurun kandırılması: Birinci şahısla bir roman okursunuz sonda karakter zeki gösterilmek için aslında kafasında her şeyi iki yüz sayfa önce çözdüğünü gösterir bize. Yazarken bile mideme ağrılar girdi. Okurdan kanıt saklamak da denebilir buna.

  • Bağlan(a)mayan hikayeler dizisi: Ben bazı serilerin bu yüzden tamamlanamadığını, bazıların da bundan dolayı vasat olduğu fikrindeyim. (GoT, Kaiken, Gece Kanatları…)

  • Hikayeye derinlik katmak değil şov yapmak amacıyla süregelen betimlemeler. (Locke Lamora’nın Yalanları için sofra betimlemeleri :slight_smile: )

  • Kötü başlıklar: Başlık eğreti durmamalı. (Burada ‘Savaşkıran’ demek istiyorum çünkü gerçekten metnin çeyreğini bile kucaklamayı başaramamış bir başlık bence.)

Aklıma bir iki şey daha geliyor tabii ama niyetim hır çıkarmak değil. (Şimdilik :smiling_imp: ) Bunlar benim kesinkes olmamalı dediğim şeyler değil sadece daha az olsaymış ya da farklı olsa daha çok hoşuma giderdi dediğim unsurlar. (Bu başlığın zıttı da güzel bir tartışma konusu olur ama bu daha kanlı sanki.)

10 Beğeni

Yeni nesil yerli yazarlarımızda rast geldiğim olayları fazlası ile açıklama isteği. Böylece okuyucunun zekâsını hiçe sayan metinler türüyor.

Bırakın çıkarımları biz yapalım, olayları bir birleştirelim, detayları biz hatırlayalım, kafamızı zorlayalım. Bunu yapmalarının nedeninin 7 yaşından 77 yaşına bir okur kitlesine hitap etmek istemeleri olduğunu düşünüyorum. Ucuz dizi/filmlerdeki çok önemli anlarda giren anlık flashbacklere benzetiyorum bu durumu.

7 Beğeni

Bunu nasıl unuttum diye dövünüyorum şu an. :smiley: Özellikle alt türlerde görüyoruz. Tür özelinde bence sebebi yaşa hitap etmekten çok gerçekten anlaşılmadıklarına inanmış olmaları. Türkiye’de geleneksel okur peri, büyü, vampir, uzay mekiği (biraz aştık bunu GORA sağ olsun) görünce feleği şaşıyor. Burası açıklayıcı olmamış deyince de ilk okuttuğunuz kişi, başlıyorsun açıklamaya.

Aklıma bir tane daha geldi, onu da eklemiş olayım:

- Aksiyon sahnelerinin karmaşık aktarılması: İri adam sağ kolunun dirseğe kadar olan kısmıyla kendini korurken sağ ayağının sol köşesi ile üzerine saldıran bir diğer adamı itti ve tam bu sırada biri saçından tutup onu kendi etrafında otuz derece evirdi sonra çevirdi, kafa derisine geçirdiği sağ azı dişini kaybedeceğinden habersizken birden kulağına giren serçe parmağıyla ayakları yerden kesildi…

Görsel düşünüp yazılı anlatamamaktan doğan bir sıkıntı.

6 Beğeni

Daha çok amatör yazarlarımızda karşılaştığım bir unsur olarak “Amerikanvari Diyalog”. “Adamım”, “lanet olsun” vs. bana biraz suni geliyor.

Diyalog; karakterlerimize renk katan, onları sürüden ayıran yegane özelliklerden biri. Dikkatli olmakta yarar var.

4 Beğeni

Şimdiki Zaman: Bu kiple bir yazı okurken kendimi bir film okuyormuşum gibi hissediyorum. Film izlemek bile diyemiyorum, o tadı da veremiyor bana. Ya da sanki maç yorumu metni okuyormuşum gibi oluyor. Böyle bir yazıyı gördüğüm gibi kapatıyorum.

Gereksiz cinsellik: Bunu en çok Stephen King’de görüyorum. Örnek verelim: Adamın peşinde bir seri katil vardır, karısı ve çocukları da tehlikededir. Sırf bu sebepten koskoca FBI, kahramanın yanına iki tane elit ajan vermiştir ve onu korumaktadır. Fakat adamımız iki tane şortlu kadın gördüğünde (karısına da aşıktır bu arada, o konuda da bir sıkıntı yok) seri katilin tüm korkusu içinden çıkar ve yüreği bu görüntüyle atmaya başlar. Ve ardından ajanlara dönüp şöyle der: “Ben yukarı çıkıyorum, bu arada siz de manzaranın tadını çıkarın.”

Yani… ne alaka oldu şimdi? Neden King (ya da benzer yazarlar) sürekli ve sürekli bu tarz "Amerikan Coollukları"nı yapmak zorunda? Bir insan hayatı tehlikedeyken böyle bir şey düşünebilir mi? Hadi düşündü diyelim, her kitabında böyle bir karakter olması gerçekçi mi? Bana çok gereksiz geliyor, kitabın ürperticiliğini ve etkileyiciliği de baltaladığını düşünüyorum. Son zamanlarda “Seks satar” mantığı çoğu yazarın kafasına yerleşmiş durumda. Halbuki ben iyi bir hikâye okumak istiyorum, bir adamın en ufak bir uyarıda bile hoplayan yüreğini ya da fantezilerini değil. Nasıl ki eğer kurguyla ilgisi yoksa “Kahramanımızın çişi geldi ve tuvalete gitti” yazılmıyorsa, böyle her hayal ve fantezisini de bilmek zorunda değiliz.

Aynı şekilde güzel bir kurgunun içine gereksiz bir aşk hikâyesi konması da (Bunu da Tess Gerritsen yapıyor sanırım) beni itiyor.

Çok ve ağdalı betimlemeler: Bazı öyküler yalnızca betimlemeden ibaret gibi duruyor, bu da bana çok yapay geliyor. Gerektiği kadar betimleme yapılmalı diye düşünüyorum. Fazlası göz kanatıyor.

Karakterin betimleme yapması: Bunu da King’de çok görüyorum ama Alexandre Dumas’da da gördüm. Karakter bir konuyu anlatırken “O sırada rüzgâr şöyle esti, yapraklar sanki korkmuş gibi titredi” diyor. İnsanlar konuşurken genelde betimleme yapmaz, o yüzden bu da bana yapay geliyor.

Karakterin iç dünyasının aşırılığı: Bunun da fazlası hoşuma gitmiyor. Karakterin ne düşündüğü, neyi hangi motivasyonla yaptığını bilmek, psikolojisinin farkında olmak güzel. Ama bazı öyküler sanki günlük okuyormuşum izlenimi veriyor bana. Olaydan kopuyorum, karakterin bitmeyen sorunlarının ve gelgitli iç dünyasının içinde buluyorum kendimi.

Sürprizbozan: Akıllıca yapıldığında güzel, ama “Jack kola içerken yarım saat sonra öleceğinden habersizdi.” yazılmasında hiç hoşlanmıyorum.

Aynı tarz, aynı kurgu: Bu tip yazarların yalnızca bir kitabını okuyabilirsiniz, o kitap gayet güzeldir. Ama sonrakiler hep birbirine benzer olur; öyle ki artık kimin iyi kimin kötü olduğunu, olayların nasıl bir gidişata sürükleneceğini çok rahat tahmin etmeye başlarsınız. Cümleler bile aynılaşır. Bunun da örneği Dan Brown.

Daha bir sürü vardır, ama şimdilik aklıma gelenler bunlar.

7 Beğeni

Bir Kral Katili Güncesi gördüm yakınlarda.

1 Beğeni

Savunmak istedim ama olmuyor. :sweat_smile: Bağlanamayan hikayeler konusunda gerçek bir örnek teşkil ederken diğerlerinde öne çıkacağını düşünmüyorum yine de.

1 Beğeni

[quote=“milenya, post:1, topic:11388”]
Hikayeye derinlik katmak değil şov yapmak amacıyla süregelen betimlemeler.

Yaşar Kemal’in okufuğum çoğu kitabı böyle. Ustanın tarzı böyle ama bir yerden sonra da illallah ettiriyor. Bakın Demirciler Çarşısı Cinayetine be kadar muhteşem roman. Ama ilk 50 sayfa korkunç derecede ağır betimleme içeriyor. Ben iki defa bırakıp en sonunda o kısımları atlayarak okumayı başardım. Kitabın kalanına lafım, sonraki sayfalar roman destan destan!

1 Beğeni

Romandaki tek özelliği ilerde ölecek olmak olan bir yan karakteri içselleştirebilelim, öldüğünde üzülelim diye kırk saat karekterin en ince ayrıntısına kadar anlatılıp okurun meşgul edilmesi hadisesine uyuz olurum.

3 Beğeni

Cıvık ilişkiler: Sanırım açıklamama gerek yok. Bir de içten içe yaşanan aşk hikayeleri de beni bayıyor. Gerçi aşk hikayeleri beni her türlü bayıyor sanırım. Az aşk veya kaliteli aşk hikayeleri daha iyi. Böyle fazla göze sokulmayan, arka planda işleyen hikayeleri olmalı.

Şimdiki zaman anlatımı: Yapıyordum, ediyordum, geldim, baktım, gördüm… Hiç haz etmem. İstisnaları var ama adı üstünde “istisna”

Mantık hataları: Bir dediği, öteki dediğini tutmayan kitapları sevmem. Adamın uyumaya gidip -yazar tarafından uyuyacağının unutulması nedeniyle- savaşa hazırlanması sinir bozucu.

Saçma sapan son: Ben ne okudum şimdi? Neden okudum? Bu ne? gibi vaktimi boşa harcadığımı düşündüren kitaplardan nefret ediyorum. Son dediğin biraz şaşırtmalı.

3 Beğeni

-Özellikle de çoğu genç-yetişkin seride gördüğüm saçma sapan cinsel sahneler. Şöyle ki cinsel sahneler olur. Olmaz demiyorum. Ama bazı serilerde sayfalarca okuyoruz ve bu artık ‘yetti be’ dedirtecek bir noktaya getiriyor beni.
-Cool karakter yazmaya çalışırken ortaya soğuk nevaleler çıkaran yazarlar. Buna örnek verirdim ama vermeyeceğim. Şu an tartışma modumda değilim :joy: .
-Sırf öldürmek için karakter öldüren yazarlar. Bu en çok canımı yakan şey sanırım. Acı-tatlı sonları çok severim ama bazen ‘ya şimdi buna da gerek var mıydı’ dediğim ölümler oluyor.

4 Beğeni

Gereksiz cinsellik dediğiniz kısma fazlasıyla katılıyorum. Tür, konu fark etmeksizin neredeyse her kitapta var olmasına bir açıklama bulamıyorum. Sanki bu detaylar olmasa kitap, film vs. kötü olacak, okunmayacak. İyice bıktığımdan eğer karşılaşırsam o yazarı okumayı bırakıyorum, isterse dünyanın en iyi yazarı olsun.

Bunların dışında ben de yazarın okuru şaşırtmak için bilerek her şeyi saptırmasını, farklı çıkarımlar yaptırıp sonra da güya asıl gerçeği ortaya dökmesini sevmiyorum. Bunu zekice değil kandırmaca olarak görüyorum.

2 Beğeni

Yazarların sırf okuyucuyu cezbetsin, hemen heyecanlansın da hikayenin içine girsin diye hareketli ama anlamsız ve içi bomboş bir aksiyon sahnesiyle başlamasından ve çoğu önemli karakterin iç dünyasını, geçmişini, kişiliğini, olayların geçtiği mekanın tarihini bu ,düşmanları, dostları bu saçma sahnelere sıkıştırmasını hiç sevmiyorum.

Ben neredeyse okuduğum her kitapta “Ağırlığını diğer ayağına verdi” vb. türevlerinde metinler görüyorum. Bunun bir anlamı var mı? Yani ne bileyim ben ayakta dururken hiç ağırlığımı diğer ayağıma veriyim de biraz da öyle ayakta durayım diye düşünüp birşey yapmıyorum. Ben mi yanlış anlıyorum diye düşünüyorum sonrasında.

Bulaşık yıkarken çok yapıyorum ben. :rofl: Ayakta, dik ve sabit şekilde bir süre kalmak belimi zorladığı için yapıyorum ama başkası neden yapıyor bilmiyorum. :slight_smile:

Ben bunu genelde dövüş sahnelerinde görüyorum. Karakter hamle yaparken momentum sağlasa gerek.

Kralkatilinde Kvothe bunu çok yapıyor. Genelde birinin karşısında ayakta dikilirken.

Hayal gücünün hafife alındığı dönemlerde yazılmış fantastik-korku eserlerinde hep giriş bölümü okuyucuyu anlatılacak hikayenin gerçek olduğunu inandırmak için uzun uzadıya yazılmış.

“Artık dayanamıyorum. Deliliğin sınırlarında geçmişin korkunç tortusu beynimi çekiç gibi eziyor. Belki yazarak kendimi rahatlatabilirim. Her şeye başlamadan ve o korkunç, kopkorkunç gece Picklehouse’ların evinde gördüğüm iğrenç, tiksindirici ve habis ucubeyi anlatmadan önce sizi temin ederim yaşananlar gerçek, bu yüzden yaşananlar diyorum. Belki bana inanmayacak, yazdıklarımı uydurma, deli saçması, bir lunatiğin sayıklamaları diye nitelendirerek, beni bir koğuşa tıkıp arkamdan konuşacak, itin götüne sokacaksınız ama yemin ederim, ölmüşlerinin ölüsünü öpeyim, nekrofiliden hapse gireyim ki doğru söylüyorum.”
diye uzaar gider. Ve beni kitabı kapatıp kütüphaneye geri koymama sebep olur.

3 Beğeni

Ben bunu çok yapıyorum ama düztaban olduğum için yapıyorum,diğer insanlar yapmıyor diye düşünüyordum :smiley: Bu sayede bir ayağım diğeri yorulmadan önce dinlenmiş oluyor,aynı işlemi tekrarlıyorum ve ta daaa dinlenmiş iki ayak :smiley:

1 Beğeni

Bazen kitapların sonunda “Her şey bir rüyaydı” ve ya “Annesi onu çağırdığında uykudan uyandı” gibi yazıları sevmiyorum.Yani kitabı bitiriyorusunuz ama her şeyin bir rüya- bir hiç olduğunu görüyorsunuz.

1 Beğeni