Ben biraz başlığın dışına çıkacağım. Kurallar, çiğnenmek için vardır öyle değil mi?
1- Half-Life 2 Aslında ilk oyunu söyleyecektim ancak 2. oyunun bendeki yeri ayrı. İlk oyunu oynarken küçüktüm, İngilizce hiç bilmiyordum, vur, kır, parçala şeklinde oynuyordum. İkinci oyun ile birlikte İngilizce seviyem yazılanı anlayabilir düzeyde olduğu için oyunlardan çok daha fazla keyif almaya başlamıştım. Half-Life serisinin bendeki yeri çok ayrı. Kaç kere bitirdim hatırlamıyorum, her seferinde yeni easter egg buluyordum. Tatmin olma seviyemi anlatamam. Umarım bir gün 3. oyuna da kavuşacağız.
2- Dark Souls Trilogy
Kimine göre ömür törpüsü, kimine göre de oyunu bitirmek imkansız. Bana göre ise hayatımda oynadığım en iyi oyunlardan birisi. Gönül ister ki listemde 1. sırada olsun ama, half-life’ın yerine şu an için koyabileceğim bir oyun yok. Belki ileride bu durum değişir, göreceğiz.
Dark Souls sayesinde sabır etmeyi, yön bulmayı ve başarı hissinin ne kadar tatmin edici bir duygu olduğunu öğrendim. Beni bu kadar tatmin eden bir başka oyun hatırlamıyorum. Vereceğiniz her bir yetenek puanının, koca oyunun dengesini değiştirdiğini daha önce başka bir oyunda görmedim ve hatırlamıyorum. Girdiğiniz her yeni alanda sizi büyüler, aynı zamanda korkmanıza neden olur. Tüm oyun boyunca diken üstünde ilerlersiniz. Sanki birileri boğazınıza sıkıyor da sizin nefes almanızı zorlaştırıyormuş gibi hissedersiniz.
3- Diablo 2
Hack&Slash türünün en iyi oyu, koyu Diablo hayranıydım, ta ki Diablo 3 garabeti çıkana kadar. Tüm hayallerim suya düşmüştü. İlk günden gidip CE versiyonunu sıraya girerek almıştım. Blizzard son zamanlarda beni çok üzdü, umarım Diablo 4 beklediğimiz kadar iyi bir oyun olur. Hiç ümidim yok ama insan bekliyor işte.
4- Bloodborne
Vitorian dönemi grafik tasarımı, gotik havası. Soulsborne türünün en iyi ve korkutucu yaratık tasarımları ve bosslarına sahip olması. Kullandığımız her silahın, alternatif vuruş animasyonlarının olması. Öldüğümüz zaman, topladığınız tüm eko’nun en yakında ki yaratığa geçiyor olması, sizi çok geriyordu. Çünkü serinin diğer oyunlarında ruhlarınız yerde kalıyordu. Koşarak alabiliyordunuz. Bu oyunda ise birkiminizi kurtarmak için o düşmanı alt etmeniz gerekiyordu. Bu da ekstra acı demek.
5- Prince of Persia: Warrior Within TPS kamera açılı oyunları sanırım bu oyun ile sevmeye başladım. Dönemine göre inanılmaz atmosfere sahipti, zamanı kontrol edebilme yeteneğimiz sayesinde asla gidilmemesi gereken yerlere giderdim, her seferinde de beni şaşırtırdı çünkü yepyeni silahlar bulurdum. Dahaka kovalarken nasıl kaçacağımı bilemezdim. Avuç içim terler heyecan yapardım. Suyun arkasına geçince de artistik yapardım.
6- God of War Konsollarda oynadığım en iyi oyun olabilir. İlk 3 oyun sayesinde yunan mitolojisini öğrendim ve sevdim diyebilirim. Kratos’un hiddetini, öfkesini iliklerinize kadar hissettirebilen bir oyun. Ben en son çıkan oyunu daha çok sevdim, önceki üçlemede de en çok 2. oyunu sevmiştim. Çünkü Cory Barlog bence efsane bir insan. Serinin son oyununda yunan mitolojisini bırakıp, İskandinav Mitolojisine geçiş yapıyoruz. İskandinav mitolojisi sanırım bana daha çok hitap ediyor. Oyunda izometrik kamera açısından, TPS olunca ben bayıldım. Tüm oyunları oynadım, beğenmediğim oyunu yok.
https://www.konsolumdigital.com/wp-content/uploads/2019/06/e34b4189894110990510f1334151555bd1c0ed45926c5c8cbc7e9b80aa6744d1_product_card_v2_mobile_slider_639.jpg
7- The Witcher 3: Wild Hunt Buradan CD Projekt RED’e selamlarımı gönderiyorum. Olağan üstü bir firmasınız, kitabın yazarını hiç sevmiyorum. Bunun bir takım nedenleri var ancak buradan yazmak istemiyorum. Bu ekip 3 oyun ile Avrupa’nın en değerli oyun şirketi oldular. Başarılarının devamını diliyorum.
Oyunları anlatmama gerek yok sanırım, müthiş bir senaryosu var. Karakterleri çok seviyorsunuz, oyun mekanikleri şahane. Müziklerini hâlâ dinliyorum.
8- Resident Evil 4 Döneminin en iyi oyunuydu, sanırım serinin de en iyi oyunlarından birisi. O kadar çok sevildi ki, yeni nesle çıkacak oyun 4. oyunun izinden gidiyor. Benim o zamanda oynadığım en iyi oyunlardan birisiydi. Grafiklerine bakıp, tamam artık bundan daha ileriye gidemezler diyordum. Ne kadar naifim değil mi?
https://www.mevzusanat.com/wp-content/uploads/2019/11/silent-hill-mevzusanat-e1580809390687.jpg
9- Silent Hill Korkudan oynayamazdım. İngilizce hiç bilmiyorum, ne yapılması gerektiğini anlamıyorum. Atmosfer beni boğacak gibi olunca da, oyunu kapatıyordum. Efsane piyano puzzle bu oyundaydı. Günlerce yapamamıştım, internette yok o dönem. Artık kağıda yaza yaza kombinasyonları bir şekilde doğru olanını bulmuştum. Zor olan şeyleri başarmayı seviyorum, Dark Souls sevdam da buradan geliyor galiba.
10- Yoshi’s Island Bu oyunu ne oynardım çocukken, sanırım 2. kez bitirdiğim sırada altın çiçekleri, kırmızı altınları ve kırmızı yumurtaları keşfettim. Doğal olarak ben daha hiçbir şey bilmediğime karar verdim. Her bir bölümü didik didik arıyordum, adamlar oyuna görünmeyen duvarlar eklemişler. Oraları kırmızı yumurta ile vuruyordunuz size çiçek atıyordu. Yeteri kadar çiçek toplarsanız da ekstra bölümler açılıyordu. Bu nasıl bir vizyondur, Japonlara bayılıyorum.
Not: Sıralama işini pek beceremedim. Bir saat sonra yapsam bu listeyi tamamen farklı olurdu. Belki düzenlerim sonra.