Evet ‘Canavar’ diye Goliath diyorlardı yanlış hatırlamıyorsam. Gayet de iyi filmdi.
Lucy diye bi film izledim. Scarlett Johanson olduğu için izlemek istemiştim. Film güzel ama bana olaylar çok hızlı oldu gibi geldi. Biraz daha ağırdan alsa daha da güzel olurdu bence.
Ceset Yiyicilerin İstilası - Invasion of the Body Snatchers
Öncelikle herkese yeniden merhaba. Foruma yazmayalı uzun zaman oldu.
Filmimiz aslında 1950lerde bilimkurgunun altın çağında yazılmış kitaptan uyarlanan 1956 yapımı filmin 1979 yılındaki yeniden çekimi.
Filmin adı ve kapağı falan vasat duruyor ama film bence çok güzel bir film.
Özellikle finali çok vurucuydu.
Farklı bir şey denemek isteyenlere tavsiye ederim.
Thundersucks!
36 poster arasından bunu seçtim. Layığı bu. WWE’de geçen (Cena-The Rock) bir diyalog vardı: “Seyirci konuşmanı dinlemeye gelmedi, bizim kapışmamızı izlemek için para verdi. Kulak ver!”
Yahu bu kadar ikinci sınıf karakterle bu kadar lise dramı yaratıp antagonisti ağlat babam ağlat zaten X-Menlerde, The Cell, Identity gibi filmlerde çokça gördüğümüz "çoklu karakterler içindeki masum çocuğu kurtarma operasyonu"na mı bel bağladınız? Zaten baştan harala gürele tüm akış bir gündeymiş gibi (kurgudan anladıkları) kalitesiz bir ilerleyiş var. Olga’nın Taskmaster komedisine girmiyorum bile.
Şu mantalite ile FF de Doom de X-Men de gelse, kaynaşacakları elmacıklı zenci (Sam vsvs), ağlak Rhode (2. filmde değişen, burun kanatları simsiyah açılan, dönülmez akşamın ufkundaki zenci), Kurt Russell’ın nepo, tipsiz oğlu (Cap yerine Sam sonrası ikinci ezik), bolca stereotip Rus aksanlı Hollywood yıldızı (kulaklarım yandı, sanırsın Trevor Noah şovundayım), Deadpool parodisi tipleme Bob vb. ile, mevcut senaryo ve gevşek mizah anlayışıyla yiye yiye tükettikleri sermayenin yanına bir daha yaklaşamazlar.
Marvel için son kez yineliyorum: Şı-ma-rık-lık arkadaş. 60 senedir zilyon macerayla süregelen serileri, karakterleri “ana fazı tamamladık, bench’e alalım dinlersinler” deyip, zaten teliflerle geriden başladığın havuza kimsenin ilgisini çekmeyecek tipleri, karakterleri atamazsın. Bak tip dedim. Şu filmdeki en sinematik yüz, Dreyfus’un asistanı olmuş. Şaka gibisiniz. Şu filmin yaş grubu için 10-12 bile diyemiyorum, biz o zaman Terminator 2 izliyorduk. 1/10 deyip geçiyorum, Pugh’tan da iyice soğudum. Ota köke duyar kasıyorsunuz madem, 2 Rus oyuncu koy onlara oynat karakteri. Yeminle midem bulandı. Suicide Squadlardan daha kötü. Neydi o Alman terim, hah, fremdschaemen. Başkası adına utanmak. Eminim Rusların çektiği ayılı Avengers çakması bundan kötü değildir. Sonuçta ikisi de çakmaya döndü nihayetinde. *
@Srbs Snatchers 1978. 79 Alien yılı. Superman yılını takiben.
Marvel’a aşığım ama bu film evet biraz saçma olmuş. Karakterleri acayip severim karakterler ve oyuncular çok iyi ama senaryo kötü olunca yapacak bir şey yok. Avengers’lar olamazlar ama kendi çaplarında yeni kahramanlar olabilirler. Biraz fazla iyimserim çünkü Marvel’in çökmesini istemiyorum. Çok severek takip ediyorum ve böyle devam etmesini istiyorum. Izlerken biraz kötü hissettim çünkü bu kadar iyi oyuncuları bu kadar kötü oynatmak. Yorum yapmak bile zor.
Sadece Marvel değil. Bond tarafına bakıyorsun, Tom Holland ve Zendaya konuşuluyor. Hollywood dediğin yer Hüsmen Ağa’nın 10 kişilik köyüne döndü. Biz “çevirmene para ver” diyoruz ya, orada da senariste para ver arkadaş. Temel sağlam olmadan üstüne neyi inşa ediyorsun ki?
Ben sadece çocukluk döneminde izlerdim F1 yarışlarını pek bir alakam yoktur yani bu spor dalına. Bu yüzden pek beğenmeyeceğimi düşünerek gittim filme ama film çok iyiydi çünkü yönetmeni daha önce Maverick’i yapmıştı. Ben epey keyifle izledim yine gayet iyi filme imza atmış.
28 Yıl Sonra filmine gelirsek yeni bir şeyler denemeleri hoşuma gitti açıkçası ve sıkılmadan izledim. Belki 1 puan fazla vermiş olabilirim. Sanki hakkı 3/5 gibi…
Kötü, dağınık, ne yaptığına karar verememiş bir yapım. Zamanım değerli diyorsanız hiç bulaşmayın.
5/10
%75’i belgesel niteliğinde bir film. Sessiz ve sakin bir zamanda sizi pamuk gibi eder. Arada bir de hüzünlendirebilir.
7/10
Bence de çok haklısın.
Film çok güzel olmakla beraber, Jaws’ın aksi yönde, izleyeni “ayıyla karşılaşırsam” durumunda pamuk gibi olup sevmeye bile kalkışmak hususunda çok zararlı bir yöne çekerek illüzyon yaratıyor. Aman diyeyim.
Yavru ayının sevimliliği yapıyor zaten. Ama tabii bir ayıyla karşılaşırsanız ölü taklidi dahi yapmayıp tabanları yağlayarak kaçın.
Ballerina
John Wick 4 balonundan sonra seriye eski tadını veren bir DLC eklemişler, pek güzel olmuş. Bu sefer motivasyonda anaçlık da var -ki Baba Yaga yerine Slav mitolojisinden Lilith ve Succubus benzeri Kikimora’yı anlatıma eklemişler. Altın sikkenin iki yönlü kullanım alanı önceki filmlerde gösterilmiş ancak açıklanmamıştı (yanlış hatırlıyor olsam yinelemezlerdi sanıyorum). Yine adım adım yukarı doğru çıkıyoruz - Bu sefer karanlıkta saklanan, bilinmezliklerde yaşayan, Wick değil, rakip örgüt aslında. Wick’in entegre olduğu kısımlar mantıklı, hiçbir şey yama olsun diye eklenmişçesine sırıtmıyor. 2 saatlik süre de sünmüyor, sadece son üçte bir sonrası tek hedef, tek mekan akış hızını değiştirdiği için, odağınızı daraltmanız bir geçiş süreci istiyor, hepsi bu. MI4’te Renner’le yapılamayan “geçiş” bu filmle yapılabilir, rolü belki biraz daha artırılarak, John Wick’in son filmi olarak çok daha verimli bir sonuç elde edilebilirdi. Zamanlama yönünden ivme kaybetmiş, ama Mad Max Furiosa’nın kendi serisine kattığı dinamizm ve var oluş anlamıyla kıyaslar ve “zamansız” bir yerden bakarsak, serinin ilk ve son filminden daha başarılı, bana göre 2. ve 3. filmden sonraki en iyi yapım olmuş Ballerina. Beklenti bile “cash grab” iken, bunu iyi bir işle taçlandırmalarını tebrik etmek lazım. Belki öncesinde dizi dahi çıkmamalıydı, kendi ayaklarına sıktılar.
Oyuncu tercihlerine gelmek istiyorum. E.S.'ye Ana de Armas’ın başlığını atalı 12 sene olmuş. 37 yaş Hollywood’da bir aktris için geç kariyer. Gerek kendisi gerek Monica Barbaro bu yaşlarda atılım yaptıkları için çok takdir ediyorum. Avrupai ve melez kandan yüzlere ihtiyacımız var, stereotiplerin yerine. Umarım neşter yemeden daha uzun süre kendisini de izleriz. *
Anjelica Huston o kemikli yüzünü zehirle şişirttiği için kendisinden iğrendim. Tüm botokslular gibi.
Death Stranding ve Boondock zombisi Norman’ın dudaklarını yıllardır arıyorum. Yaşlanmadan içeri nasıl göçürdüğü benim için tüm perde büyüsünden daha büyük bir muamma.
Keanu ve karakteri doğru yerde girdi, torpili ateşledi ve filmi iki gömlek yukarı çektikten sonra mütavazılıkla çıkmasını bildi.
Postere iliştirdiğim Catalina Sandino Moreno. Queen of South’ta bahsetmiştim, onun filmini andıran bir konudan uyarlanmıştı dizi, yazık ki kendisi epeydir duyulup izlenmiyor. Bu filmde görmekle kalınmayıp ayrı bir spin-off’a konu olabilirdi. Vizyon burada tıkanmış.
Gelelim esas bölüme: Gabriel Byrne ve kadrodaki adına rağmen sahneleri kesilmiş ya da cameosunu bulamadığım (eğer öyleyse Armas’ın Yesterday tecrübesi sonrası ironik olmuş) Anne Parillaud. Bir Nikita nerelere meyve verdi, o kadar “çiğ” bir filmken. Besson’un filminde Parillaud oynuyordu. Hollywood çevriminde rolü Bridget Fonda devraldı, bu sefer başında Gabriel Byrne vardı. Sonrasında iki de dizisi çekildi. Lakin biz bu yüzleri unutmadık ve başka filmleriyle seyre devam ettik. Bağlantıyı somutlaştırmak adına kadroya dahil edilmeleri sinefiller için hoş bir sürpriz olmuş.
Bir taş da Rus düşmanlığı için atayım. Alanında kendi bestecileri yoksun kaldığı için (tek eseri varmışçasına) Swan Lake’le bile olsa Çaykovski’ye mecbur kalmaları içimin yağlarını eritiyor (hatırlayın, Ukrayna savaşında Rus yazar ve bestecileri külliyatlarında yasaklamışlardı). Daha geri gitmek isteyenler için The Shop Around the Corner’de uzun uzun Ochi Chyornye dinlenebilir, hatta erkek jartiyeri denilen menem Stewart’ın sıyırdığı ayak bileklerinde görülebilir (ne menem menemen dersek de palindrom yaratmış oluyoruz). Köpek gibi saygı duyacaksınız sanata pis silah tüccarları diyerek, yazımı noktalıyorum.
Şuraya güzel 3 afiş tasarımı bırakayım.
Kaçamayız, bizden daha hızlılar. Keanu’nun Destination Wedding’de pumaya yaptığını denemek NPC olarak serbest (Free Guy’a geçiş).
Unutmuşum, yattığı yerden kalkıp seyre koyulan İrmik de filmi beğendi.
** Vurdurmadığı kalmamış. https://youtu.be/ujVChadhck4?si=nZw95t0BnDJzRqtw
İlk yayınlandığı dönem izlediğim bir filmdi. Pandemi zamanında da çok popüler olduğunu hatırlıyorum. Dün Prime’da denk gelince tekrar izledim. Oyuncu kadrosu yıldızlar geçidi gibi. Posterdeki oyunculara ek olarak Bryan Cranston, Jennifer Ehle, John Hawkes gibi oyuncuları da izliyoruz. Bu kadar yüksek profilli oyuncuların bol olduğu filmler ekseriyetle saçma sapan, gereksiz, anlamsız filmler olur. Bu film eksikleri bol olmasına rağmen gayet güzel bir filmdi.
Eksikleri bol diyorum çünkü öldürücülük oranı çok yüksek olan bir pandemi sırasında yaşanan olaylar, hükümet, asker, sağlık çalışanları, ilaç firmaları, toplum, influencerlar ve bunların birbirbiri ile olan ilişkileri gibi birçok katmanda ele alınıyor. Haliyle bunu 2 saat içine sığdırmaya çalışınca da hemen hepsi çok yüzeysel kalıyor. Hikayenin hakkı kesinlikle 8-10 bölümlük bir mini diziymiş. Yine de filmin yayınlanmasından 9 yıl sonra yaşadığımız Covid salgınından gördüğümüz üzere birçok toplumsal ve siyasi olaya nokta atışı yapmış.