Esperanto ve genel olarak yapay diller, yıllardan beri hep ilgimi çekmiştir. Hatta daha önce bilimkurgu ve fantastik kurgu eserler için bir yazı yayınlamıştık:
Esperantonun, tüm dünyanın ortak dili olması hedefiyle kurallarının basit tutulduğu, kuralların istisnalarının olmadığı ve kelime dağarcının bir sürü dilden türetildiği söylenir.
Fakat ne yazık ki Esperanto, bütün dillere aynı mesafede olmayan bir dil. Bu nedenle bu dili öğrenmek herkes için aynı zorlukta değil. Bu bakımdan da eleştirilmiş ve hatta türevleri ortaya çıkmış bir dil. Öğrenirken ana dili Çince olan biri farklı, ana dili Almanca olan biri farklı seviyede zorluk yaşıyor. Peki neden?
- Esperanto, Latin Alfabesini kullanan bir dil. Bu, zaten Latin Alfabesi kullanan bir dili bilen insanlar için öğrenmeyi hızlandırıyor. Latin Alfabesini öğrenmek zor olmasa da Çince, Japonca, Korece, Arapça, Farsça, Rusça, Hintçe, Yunanca vb. Latin Alfabesi kullanmayan dilleri konuşan insanlar ayrıca yeni bir alfabe öğrenmek zorunda. (eğer daha önce öğrenmedilerse)
- Esperanto, kelime dağarcığını farklı dillerden edinse de özellikle Avrupa dillerinden almıştır. Avrupa dilleri konuşanlar bu dili öğrenirken diğerlerine göre öğrenme avantajına sahiptir.
- Esperanto, gramer kurallarını da çoğunlukla Hint-Avrupa dil ailesinden almıştır. Türkçe gibi farklı dil ailelerinden bir dili konuşan insanlar, alışık olduklarından çok farklı gramer kurallarını öğrenmek zorundayken Avrupalılar bu kadar büyük bir sıkıntı yaşamıyorlar.
Bunlar sadece Esperantonun tarafsızlığı hakkındaki eleştirilerdir. Esperanto bu hâliyle dünyanın değil de olsa Avrupa’nın ortak dili olabilirdi ki o da olmadı ne yazık ki.
Esperanto başka konularda da eleştirilmiştir ama şu an o konulara girip içinden çıkamamayı istemiyorum. Eleştirilerin olması normal bir şey aslında. Çünkü kusursuz bir dil yaratmak çok zor, hatta imkânsız bile diyebiliriz. Esperantodan önce Volapük icat edilmişti ama o, öğrenmesi çok daha zor olduğundan daha az popüler oldu. Her dilin en iyi özelliklerini bir araya getirecek bir dil ortaya çıkarmak hiç kolay bir iş değil.
Hakkında bazı eleştiriler olsa da Esperantonun en önemli özelliği kural sayısını az tutması ve kuralların istisnasının olmaması. Bunlar dili öğrenmeyi kolaylaştırıyor. Özellikle kuralların istisnasının olmaması çok önemli. Yeni bir dil öğrenirken bir kuralı öğrenmek zaten yeterince uğraştırıcı bir şeyken bir de istisnaların ortaya çıkması insanın tadını kaçırıyor. Az buçuk da olsa yabancı bir dil bilenler veya Türkçeyi sonradan öğrenmiş olanlar neden bahsettiğimi bilirler.
Esperantonun Dünya dili olması için çok çaba sarf edildi. Dil, Birleşmiş Milletler tarafından desteklendi. 20. yüzyılın ilk yarısında da Milletler Cemiyeti tarafından desteklendi, hatta Milletler Cemiyeti’nin çalışma dili olması da önerildi. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise UNESCO tarafından desteklendi. 70’lerde İran’da bu dil çok desteklendi, hatta Humeyni de Esperantoyu destekleyen bir açıklama yapmış. 1968’de Esperanto, Rose Adası adlı küçük bir devlet tarafından resmî dil ilan edilse de bu devlet zaten hiç resmen tanınmadı. Zaten Esperanto topluluğunda bu dilin resmî dil olmasına karşı olanlar da var.
Peki bütün dünya Esperanto öğrense nasıl olurdu? Bence çok güzel olurdu. Küreselleşmenin iyice ilerlediği çağımızda insanlar yabancı dil öğrenmek zorundalar ama artık bir yabancı dil öğrenmekle yetinemiyorlar. Tüm dünya nüfusu Esperanto öğrense, tüm ülkelerin okullarında müfredata dâhil edilse başka bir yabancı dil bilmemize gerek kalmazdı. Gezegendeki 8 milyar insan birbiriyle rahatlıkla anlaşabilirdi.
Fakat bunun olmamasının teknik nedenlerinin yanı sıra siyasi nedenleri de var. Dil, ulusal kimliğin ve kültürün bir parçasıdır. Bu nedenle her ülke farklı düzeylerde de olsa kendi dilini korumaya öncelik verir. Hatta mümkün olduğu ölçüde tüm dünyaya kendi dilini ve kültürünü yaymaya çalışır. Esperanto, sadece uluslararası bir dil yaratma girişimi değil, dil ve kültür arasındaki ilişki üzerinden uluslararası bir kültür de yaratabilirdi. Bu da ulusal temelli düşünce yapısına ters. Tüm dünyanın birbirini dil engeli olmadan anlaması herkesin işine gelmiyor.
Adolf Hitler’in Esperantoyu yasaklaması ve bu dili konuşanları öldürtmesinin tek nedeni Esperantonun yaratıcısı Zamenhof’un bir Yahudi olması değildi. Esperanto, bir dünya kardeşliği projesi olarak milliyetçilikle tamamen zıt kabul edilmiş ve Naziler tarafından zararlı bulunmuştu.
Esperantonun istenen düzeyde yayılamamasının bir değil nedeni ise ben de dâhil olmak üzere pek çok insan dil öğrenmede pragmatist davranması. Çünkü kısıtlı zamanımızı iş, eğitim ve gündelik hayatımızda daha çok işimize yarayacak yabancı dillere yönlendiriyoruz. Bu nedenle pek çok insan ne yazık ki vaktini Esperanto öğrenmeye ayırmak yerine İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Almanca, Rusça, Arapça, Çince, Türkçe vb. dilleri öğrenmeye ayırıyor.
Aslında dünyada Volapük ve Esperantodan önce uluslararası bir dil geliştirme fikrinin doğduğu ilk yer Osmanlı Devletidir. Bir sufi şairi olan Muhyî-i Gülşenî’nin 16. yüzyılda geliştirdiği Bâleybelen dünyanın ilk yapay dilidir. (Çünkü ondan daha eski olan Lingua Ignota’nın tam anlamıyla bir dil olduğu tartışmalıdır) İlk başta sufi öğretilerini gizlemek için geliştirilse de Muhyî, bu dilin, tüm Osmanlının ortak dili olmasının hayalini kurmaya başlamıştı. Devlet kademelerinde de bir süreliğine ilgi görmüştü. Çünkü Osmanlı çok geniş bir alana yayılmış, sayısız farklı dil konuşan sayısız milletten oluşan bir imparatorluk olmuştu. Belli ki ortak bir dil ihtiyacı hissedilmiş. Ama Bâleybelen hedefine ulaşamadığı gibi yüzyıllarca unutulup giden bir dil oldu.
Bugün yabancı dil öğrenmek için yaygın olarak tavsiye edilen Duolingo, Memrise, Drops gibi uygulamalarda Esperanto dersi veriliyor ama çoğunluğunda bu dersler İngilizce üzerinden veriliyor. @acimatriyarka’nın verdiği kaynakların arasında ise gördüğüm kadarıyla Türkçe kaynaklar da var. Bu nedenle başlamak için iyi bir yer.