Esrarengiz Kasaba:
Ebeveynleri, yaz tatilini geçirmeleri için ikiz kardeşler Dipper ve Mabel Pines’ı babalarının erkek kardeşi olan Harika Amca Stan’in yanına Esrarengiz Kasaba (Gravity Falls), Oregon’a gönderir. Dipper bir gün ormanda Gizemli Kulübe’nin tabelalarını asarken Esrarengiz Kasaba’daki gariplik ve gizemleri anlatan 30 yıllık bir günlük bulur. Çizgi dizi, Dipper ve Mabel’ın yaşadıkları maceralarla devam eder. Bu sırada Harika Amcaları Stan onlara bunların yalan olduğunu söyleyerek esrarengiz olayları çocuklardan saklamaya çalışır ama bu işin içindedir ve bu olayların hayal güçlerinin eseri olduklarını savunur. Ama Dipper ve Mabel Pines bunların gerçek olduklarını savunurlar ve en sonunda Harika Amca Stan’in de bu işin içinde olduğunu öğrenirler. Harry Potter:
Harry Potter, serideki ana karakterdir. Surrey’de kurgusal Little Whinging kasabasında teyzesi, amcası ve kuzeni Dursley’lerle birlikte yaşayan ve on bir yaşında bir büyücü olduğunu keşfetmiştir. Mugglelar olarak bilinen sihirli olmayan insanların sıradan dünyasında yaşar. Harry Potter’ın büyü yeteneği doğuştandır ve bu tür yeteneklere sahip çocuklar, büyücülük dünyasında başarılı olmak için gerekli becerileri öğreten özel büyü okullarına katılmaya davet edilirler. Harry, anne ve babasının bir trafik kazasında öldüğünü biliyorken, Hogwarts’ta anahtarların ve okul arazisinin bekçisi Rubeus Hagrid’in verdiği mektupla başlayan olaylarla durumun aslında böyle olmadığını anlayacaktır. Harry’nin Muggle (büyücü kanı taşımayan) doğumlu cadı annesi Lily Potter ve büyücü babası James Potter, Harry daha bir yaşındayken Voldemort tarafından öldürme laneti ile öldürülmüşlerdir. Harry bu öldürme lanetinden kurtulmuş ve büyücü dünyasında ‘‘Sağ Kalan Çocuk’’ olarak ünlenmiştir. Altı sene boyunca okuyacağı bu gizemli ve devasa okulda onu bekleyen birbirinden tehlikeli ve heyecanlı serüvenlerle daha ilk senesinde becerikli bir büyücü olma yolunda ilerlemeye başlar. Aynı zamanda Harry ergenliği boyunca gelişirken, karşılaştığı sorunların üstesinden gelmeyi öğrenir: arkadaşlıklar, aşık olma, romantik ilişkiler, okul çalışmaları ve sınavlar, kaygı, depresyon, stres ve daha fazlası gibi sıradan gençlik zorlukları ile yüzleşmeye çalışır. Büyücülük hayatını öğrenmeye başladığı gibi olaylar heyecanlı bir şekilde Harry’yi kaderine sürükler.
Her roman, 1991’den 1998’e kadar olan dönemde, Harry’nin hayatından bir yılını anlatır.
Yukarıda gördüğümüz gibi konuları benzer. Siz şimdi diyeceksiniz ki “Belki J.K Rowling, Esrarengiz Kasaba’dan kopya çekiyordur?” ama bunun imkansız olduğunu bilmenizi isterim. Neden mi? Çünkü Esrarengiz Kasaba 2012 yılında yayınlanmaya başlamış, Harry Potter ise 2000-2011 yıllarında ilk kez yayınlanmaya başlamıştır. Bu nedenle Esrarengiz Kasaba’nın Harry Potter’dan kopya çektiğini düşünüyoruz. Peki ya Esrarengiz Kasaba, Harry Potter’dan hangi konularda kopya çekti?
Biliyorsunuz ki Harry Potter ve Azkaban Tutsağı filminde ilk kez görmüş olduğumuz Ruh Emiciler’i J.K. Rowling, depresyonda olduğu zamanlarında güçlükle bulmuştu. “Esrarengiz Kasaba Günlük 3” kitabında da görmüş olduğumuz üzere Esrarengiz Kasaba filminde de Ruh Emiciler dediğimiz yaratıklar (şekilleri pek benzemese de) bulunuyor.
Ayrıca Esrarengiz Kasaba’da “Çağırma Büyüleri” de bulunuyor. Harry Potter’da da “Accio …!” diye bildiğimiz çağırma büyüleri bulunuyor.
Şimdilik benden bu kadar. Eğer inanmıyorsanız, “Şekilleri, kullanılış tarzları farklı ama!” diyorsanız gidin gözlerinizle görün! “Esrarengiz Kasaba Günlük 3” kitabında da bunlar bulunuyor. Ben yalnızca bu kadarını biliyorum. Gerisine (eğer evde veya yakınlarınızda varsa) “Esrarengiz Kasaba Günlük 3” kitabınızdan bakabilirsiniz. İyi okumalar sevgili Potterhead’ler
Ama yani bu bir de telif hakkına giriyor. Yani nasıl desem, sonuçta J.K. Rowling o kitabı bastırmak için yıllarını verdi ve O muhteşem hayal gücünün ürünü olan Ruh Emiciler başka bir yazar tarafından kullanılıyor! J.K. Rowling’e bunu yapamazlar! (tabii bu mrs. Rowling’in pek de umurunda değildir, şimdi zenginliğin içinde yüzüyor) ama biz Potterhead’ler, buna izin veremeyiz!!!
Sen nasıl J.K Rowling’e bunu demeye cürret edersin! Kadının “Harry Potter’ı” yazarken ne zorluklar çektiğini biliyor musun? Ya onun başına gelenler kimsenin başına gelmedi. Bak şuna:
“1990 yılında, erkek arkadaşım ve ben, Manchester’da bir daire tutup oraya yerleşmeye karar verdik. Bir süre olabilecek her daireyi inceledik ve bir hafta sonra trenle Londra’ya tek başıma geri dönerken, Harry Potter fikri aklıma geldi” dedi Rowling Urbannette dergisine verdiği bir röportajda. “ Tesadüf, yanımda kalem yoktu ve birilerinden isteyemeyecek kadar da utangaçtım, o zaman buna çok sinirlenmiştim ama şimdi dönüp baktığımda belki de başıma gelen iyi şeydi bu. Kalemim olmadığı için, kitap ve fikirler hakkında düşünecek tamı tamına dört saatim olmuştu.”
O akşam Rowling, Harry’nin hikayesini yazmaya başlasa bile, hayatın onun karşısına çıkardığı zorluklar sebebiyle kitabın tamamlanması çok uzun zaman aldı.
1990 yılında Rowling’in annesi, damar sertliği hastalığından vefat edince, taze yazar İngiltere’den Portekiz’e gitmek zorunda kaldı. Portekiz’de gazeteci Jorge Arantes ile olan kısa evliliğinde işler istediği gibi gitmedi ve birliktelikleri çok kısa sürdü. Yeni doğmuş kızı Jessica ile Edinburgh, İskoçya’ya taşındılar ve anne kız kendilerini çok büyük sıkıntıların ortasında buldu. Harvard diploma töreninde yaptığı bir konuşmada Rowling o günleri şöyle özetliyordu: “Modern İngiltere’de evsiz kalmak haricinde olabilecek en kötü durumdaydık.”
Ancak bu zor günlerinde bile kitabı üzerinde çalışacak enerjiyi kendinde bulmuştu.
Nihayet 1995’te, Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın el yazma metnini tamamladı ve yayın evlerine göndermeye başladı. Aldığı ilk geri bildirimler yeni bir yazar olan Rowling için pek de iç açıcı değildi. “İlk üç bölümü gönderdiğim yayın evi, tüm yazdıklarımı bana o kadar hızlı geri gönderdi ki sanırım ellerine geçtiği gün bana iade etmişlerdi,” diye açıkladı Rowling Urbanette dergisine. Fakat 1996’nın Ağustos ayında, Bloomsbury Yayınevi Rowling’in hikayesindeki potansiyeli fark etti ve ona birkaç görüşme yapma şansını verdi. “Ofisimde oturmuş, Quidditch’in kurallarını anlamaya çalışıyordum ve Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın garip bir isim olduğunu düşündüm,” şeklinde anlatıyor Barry Cunningham The Scotsman dergisine o günleri . Kendisi o sıralar Bloomsbury’de çalışıyordu.
“Hikayeyi, içerdiği kahramanlık öğesini, üç karakterin arasındaki arkadaşlığı sevmiştim. Baykuşlar ve büyü ise harikaydı.”*
Cunningham’ın iç güdüleri onu yanıltmadı. Harry Potter ve Felsefe Taşı 1997’de İngiltere’de raflarda görünmeye başlaması ve Harry Potter çağının başlangıcı için ona katkılarından dolayı teşekkür etmek lazım. Kitap önce İngiltere’de sonra Amerika’da inanılmaz bir başarı yakaladı. Sosyal yardım fonu ile geçinmek durumunda olan bir anne çok kısa bir zaman içerisinde kendini İngiltere Kraliçesi’nden zengin bir halde buluyordu. Kendisi üzerinde odaklanan medyanın aşırı ilgisine rağmen, zarif duruşunu ve tevazusunu hiç bozmadı. 2007 yılında, Rowling Telegraph gazetisine şöyle diyordu:
“Bazen kendime tüm bunlar gerçekten oluyor mu diye soruyorum.”
Hayatı tamamen değişen Rowling ve tüm hayranları için, olan her şey büyüden çok bir illüzyon gibi.
Siz ne dersiniz? J.K. Rowling tüm bunları ve daha fazlasını, zaten hak etmedi mi?
Görüyor musun şunları? Bir de Rowling’e laf ediyorsun. Eğer doğru düzgün Potterhead olamayacaksanız girmeyin şu siteye ya. Hem o filmlerin nesinden kopya çekiyormuş “Rowling”? Açıklyabiliyorsan açıkla haydi!!!
Sen nasıl J.K Rowling’e bunu demeye cürret edersin! Kadının “Harry Potter’ı” yazarken ne zorluklar çektiğini biliyor musun? Ya onun başına gelenler kimsenin başına gelmedi. Bak şuna:
“1990 yılında, erkek arkadaşım ve ben, Manchester’da bir daire tutup oraya yerleşmeye karar verdik. Bir süre olabilecek her daireyi inceledik ve bir hafta sonra trenle Londra’ya tek başıma geri dönerken, Harry Potter fikri aklıma geldi” dedi Rowling Urbannette dergisine verdiği bir röportajda. “ Tesadüf, yanımda kalem yoktu ve birilerinden isteyemeyecek kadar da utangaçtım, o zaman buna çok sinirlenmiştim ama şimdi dönüp baktığımda belki de başıma gelen iyi şeydi bu. Kalemim olmadığı için, kitap ve fikirler hakkında düşünecek tamı tamına dört saatim olmuştu.”
O akşam Rowling, Harry’nin hikayesini yazmaya başlasa bile, hayatın onun karşısına çıkardığı zorluklar sebebiyle kitabın tamamlanması çok uzun zaman aldı.
1990 yılında Rowling’in annesi, damar sertliği hastalığından vefat edince, taze yazar İngiltere’den Portekiz’e gitmek zorunda kaldı. Portekiz’de gazeteci Jorge Arantes ile olan kısa evliliğinde işler istediği gibi gitmedi ve birliktelikleri çok kısa sürdü. Yeni doğmuş kızı Jessica ile Edinburgh, İskoçya’ya taşındılar ve anne kız kendilerini çok büyük sıkıntıların ortasında buldu. Harvard diploma töreninde yaptığı bir konuşmada Rowling o günleri şöyle özetliyordu: “Modern İngiltere’de evsiz kalmak haricinde olabilecek en kötü durumdaydık.”
Ancak bu zor günlerinde bile kitabı üzerinde çalışacak enerjiyi kendinde bulmuştu.
Nihayet 1995’te, Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın el yazma metnini tamamladı ve yayın evlerine göndermeye başladı. Aldığı ilk geri bildirimler yeni bir yazar olan Rowling için pek de iç açıcı değildi. “İlk üç bölümü gönderdiğim yayın evi, tüm yazdıklarımı bana o kadar hızlı geri gönderdi ki sanırım ellerine geçtiği gün bana iade etmişlerdi,” diye açıkladı Rowling Urbanette dergisine. Fakat 1996’nın Ağustos ayında, Bloomsbury Yayınevi Rowling’in hikayesindeki potansiyeli fark etti ve ona birkaç görüşme yapma şansını verdi. “Ofisimde oturmuş, Quidditch’in kurallarını anlamaya çalışıyordum ve Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın garip bir isim olduğunu düşündüm,” şeklinde anlatıyor Barry Cunningham The Scotsman dergisine o günleri . Kendisi o sıralar Bloomsbury’de çalışıyordu.
“Hikayeyi, içerdiği kahramanlık öğesini, üç karakterin arasındaki arkadaşlığı sevmiştim. Baykuşlar ve büyü ise harikaydı.”*
Cunningham’ın iç güdüleri onu yanıltmadı. Harry Potter ve Felsefe Taşı 1997’de İngiltere’de raflarda görünmeye başlaması ve Harry Potter çağının başlangıcı için ona katkılarından dolayı teşekkür etmek lazım. Kitap önce İngiltere’de sonra Amerika’da inanılmaz bir başarı yakaladı. Sosyal yardım fonu ile geçinmek durumunda olan bir anne çok kısa bir zaman içerisinde kendini İngiltere Kraliçesi’nden zengin bir halde buluyordu. Kendisi üzerinde odaklanan medyanın aşırı ilgisine rağmen, zarif duruşunu ve tevazusunu hiç bozmadı. 2007 yılında, Rowling Telegraph gazetisine şöyle diyordu:
“Bazen kendime tüm bunlar gerçekten oluyor mu diye soruyorum.”
Hayatı tamamen değişen Rowling ve tüm hayranları için, olan her şey büyüden çok bir illüzyon gibi.
Siz ne dersiniz? J.K. Rowling tüm bunları ve daha fazlasını, zaten hak etmedi mi?
Görüyor musun şunları? Bir de Rowling’e laf ediyorsun. Eğer doğru düzgün Potterhead olamayacaksanız girmeyin şu siteye ya. Hem o filmlerin nesinden kopya çekiyormuş “Rowling”? Açıklyabiliyorsan açıkla haydi!!!
ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM! Hiç bazıları gibi gönderime laf etmemişsiniz. Aksine iltifat ediyorsunuz. İşte “Potterhead” diye ben bun derim! Bunu unutmayacağım ve ben de sizin gönderilerinize böyle saygılı cevaplar vereceğim. Bazıları gibi saygısız cevaplar vermeyeceğim.