Favori Manganız

Bu başlık altında favori mangalarımızı topluyor, yeni mangalar keşfediyor ve mangaları eleştiriyoruz.
Berserk
Berserk’i tanımlamam gerekirse bunları yazmam yeterli: karanlık bir dünya, şeytan ulakları, çaresizlik, dehşet ve ölüm.
Guts’ın hayat hikayesini ele alan manga, Guts’ın paralı askerden intikam için yaşayan bir canavara dönüşümünü anlatmakta. Yer yer dostluk, eğlence ve sevgi dolu bölümler de olsa bu mangada korku ve gerilim çok daha ön planda.
Berserk, hayatımda aldığım kararları etkiledi ve bana farklı bir bakış açısı kazandırdı.

11 Beğeni

Benim de aklıma ilk Berserk geliyor. Sonrasında 20th Century Boys, Pluto. Ama az sayıda manga okudum.

1 Beğeni

Berserk’e başlayıp epey ilerlemiştim, sonra da kalmıştı. Fakat dehşetengiz atmosferinin akımına hemen kapılmıştım.

Ayrıca Sunken Rock ve The Breaker da okuması keyifli serilerdir. Shounen ilgilisi varsa çekinmeden tavsiye ederim.

6 Beğeni

Berserk benim de favorilerimden. Şu aralar da Vinland Saga’ ya devam ediyorum, Vinland destanı 11. yy da Danimarka kontrolündeki İngiltere’ de geçiyor ve özellikle İngiltere’de Viking olarak bilinen Danimarkalı istilacıları konu alıyor. Bir göz atın derim.

5 Beğeni

Orta Çağ İngilteresi’ni anlatan manga mı varmış :hushed:

1 Beğeni

Rurouni Kenshin Japon tarihini anlatan mangalardan biridir.Gerek dövüş teknikleri gerekse tadında bırakılmış duygusallığıyla,her türdeki okuyucuya hitap edebilen bir seridir zannımca .

3 Beğeni

Eveeet :smiley: Epey hastasıyım hatta ben. Vinland Saga bizim sevimli zeka küpü Vicky’ nin aksine Viking’ lere ve onların yaşayışlarına, yaşadıkları döneme oldukça gerçekçi bir bakış açısı ile yaklaşmış, adeta tarihsel bir destan olarak karşımıza çıkıyor. Tarih konulu yapımları sevenlerin, özellikle Viking’ lere ilgi duyanların okuması gereken bir seri bence :krs: :beers:

Bu da mangadan bir kesit :smiley:

3 Beğeni

Yalnız bu İstanbul’un Fethi galiba, yanlış attınız bence :Dd

4 Beğeni

Benimde Berserk bir süre bayağı ciddi şekilde okuyordum animesinin çıldırtan finalinden sonra fakat bayağıdır okumadım o Griffith ölene kadar bana rahat yok, acı çektim baya ben onu izlerken okurken bana iyi gelmiyo o seri ama seviyorumda 5 bin paket sigara içmekle aynı zararı alıyorum onun atmosferinde

2 Beğeni

Avrupa uzak geldiyse, size Hazar Denizi yakınlarından bir manga önereyim :smiley:

Otoyomegatari

Otoyomegatari_Brides_Story

4 Beğeni

Ya abi neden ahahahahah
Bunu görünce aklıma direkt ezan sesi olan Noragami OST’si geldi :smiley:

1 Beğeni

Hımm, ilginçmiş. Bu bilgi vesilesiyle, 2000 sonrası animelere ne kadar uzak kaldığımı hatırlamış oldum :slight_smile:

1 Beğeni

İlk fırsatta başlıyorum bu seriye. Mekan tasvirleri, detaylı giyecek ve yiyecek çizimleri, kısaca kültürün yansıtılması müthiş görünüyor. Hikayeyi de beğendiğim takdirde ayıla bayıla okuyacak gibiyim.:heart:

2 Beğeni

Şu ana kadar okuduğum en iyi manga serisi açık ara farkla Lone Wolf & Cub (Kozure Okami) olsa gerek. Bunun haricinde gerçekten iyi olduğunu düşündüğüm ve ilk aklıma gelenler Vagabond, Berserk, Battle Angle Alita, Uzumaki, Slam Dunk, Pluto, Monster(Nedense bunu yarıda bıraktım ve yeniden başlamaya acayip üşeniyorum), 20th Century Boys, Blade of The Immortal, Dragon Ball…

5 Beğeni

Bitiremediğim için söyleyemesem de muhtemelen bitirdiğim vakit Lone Wolf and Cub favorim olacak. Onu saymazsak favorim Berserk. Dark Fantasy elementlerini kendi güçlü söyleminin bir parçası yapan, şiddeti şiddet pornocu olarak değil de rahatsız edici bir şekilde sunmayı başaran çok güçlü bir iş. Onun dışında bir mangadaki en iyi çizim ve tasarımlara sahip olan Blame, psikolojinin nasıl bir korku unsuru haline getirebileceğinin rehberi olan Uzumaki ve melankolik ve kocaman bir dünyada küçük olmanın hissiyatını veren atmosferi, her bölümle girilen tartışmalarla basit ama ilgi çekici olan gerçekleriyle, basitliği etkileyici bir şekilde kullanışıyla Girl’s Last Tour’un favorilerimden.

1 Beğeni

Çok manga okumadım. Bu yüzden ismini anacaklarım, kendimce sebeplerle hoşuma gitmiş işler olacak:

F. Compo

Konu:

Yanagiba Masahiko, annesini dört yaşında, babasınıysa üniversiteye gitmeden önce kaybetmiştir. Annesinin erken kaybı ve babasının da hep işiyle meşgul olmasından dolayı, Masahiko aile ortamına yabancı büyümüştür.

Babasının vefatından sonra annesinin erkek kardeşi ve eşi Masahiko’yu onlarla birlikte yaşamaya davet edince genç adamın hayatı değişir. Ama sandığı gibi normal bir aile yaşamıyla karşılaşmayacaktır. Aile büyüklerinin amcası ve teyzesiyle bağlarını koparmalarına sebep olan bazı şeyler vardır. Taşınır taşınmaz Masahiko bunu öğrenecektir.

Neden Beğendim:

Masahiko’nun öğrendiği aile sırrını açıklıyorum: Aslında annesinin erkek kardeşi bildiği yengesi, yengesi bildiği eniştesi. Serinin ana karakteri Masahiko; hikâyenin merkezindeyse cinsiyet değiştirip heteroseksüel aile düzeninde yaşayan bu çift var. Manga, biraz farklı yoldan yürüyerek, klasik bir sevgi dolu ve ideale yakın aile hikayesi sunuyor.

Kadınken erkek, erkekken kadın olup hayatlarını birleştiren ikiliden dolayı, mangada, cinsiyetlilik konusunda alışık olunmayan sınırlarda gezinildiği düşünülebilir. Aslında tam aksine, ikilimiz gayet geleneksel ve idealize kadınlık ve erkeklik rollerini temsil ediyorlar. Temsil ettikleri stereotipleri o kadar iyi temsil ediyorlar ki, yaşadıkları cinsiyetle karşı cinsi etkileri altına alıyorlar. Varlıklarıyla, doğmuş olduğun cinsiyet önemli değil, önemli olan o cinsiyetin kalıplarına ve efsanelerine yaraşır hareket edebiliyor musun, edemiyor musun, mesajı yayıyorlar.

Benim özellikle hoşuma gidense, bu göstermelik tersyüzden çıkarttığım başka imalar oldu. Aile kavramının, anne, baba ve çocuklardan oluşan ve kendi kendine işleyen bir mekanizma olmadığını; aile olmak için çaba gerektiği; doğuştan gelen biyolojik kimliklerin bunun için tek başına yeterli olmayacağı imaları taşıyordu. Şey. En azından kendi payı çıkardığım mesajlar bunlardı. Mangayı bu tahlilde değerlendirdim.

Kirihito Sanka

Konu:

Kariyerinin başlarında umut vadetmeye başlamış Doktor Kirihito Osanai, esrarengiz bir hastalığı araştırmak için Japonya’nın ıssız dağ köylerinden birine ziyaret eder. Hastalık, kurbanlarının bedenlerinde deformasyonlara yol açarak, köpeği andıran görünüm kazandırmaktadır; ileri safhalarındaysa kurban hayati tehlikeye girmektedir.

Neden Beğendim:

Efsanevi manga sanatçısı TEZUKA Osamu’nun çalışması. Aynı kaderi paylaşıp farklı yolları seçen iki karakterin paralel giden hikâyeleri ilgimi çekmişti. Birisi, kaderine boyun eğmeyerek mücadele etmeyi seçerken; diğeri, kaderine razı gelerek pasif mücadeleyi seçiyordu. Başlarına gelen felakete karşı geliştirdikleri mücadele biçimlerini, kendi hayat görüşleri açısından mantıklı buluyorum. Manganın sonunda bir tanesi öne çıkıyor olsa da, benim için iki mücadele biçimi de birbirlerinin eksik yanlarını tamamlıyor gibiydi.

Bu mangayı benim için özel yapan bir şey daha var. Tezuka’yı Astro Boy ya da televizyonda izlediğim Kimba the White Lion’dan biliyordum. Çizim tarzı da oldukça sevimli geliyordu. Bu mangada, cinselliğin kullanımı, psikolojik ve ahlaki sorunsallar içermesiyle yetişkin temalarla karşılaşmak, beni biraz şaşırtmıştı. Daha sonra inceleme fırsatı bulduğum Tezuka çalışmaları, _MW? ve Apollo’s Song’da da benzer temaları bulunca, kendisi ve çalışmalarına karşı ne kadar ezberci ve bilgisizce yaklaştığımı anladım. Neymiş? Sadec Kimba izleyerek, koca manga ustasını değerlendirmemek gerekmiş.

Oyaji

Konu:

Yüzündeki yaralarla daha da ürkünçleşen yüzü ve dev cüssesiyle etrafına korku salan Kumada, 15 yıllık mahkûmiyetini doldurduktan sonra salı verilir. Çıkar çıkmaz Osaka’nın fakir mahallelerinde yaşayan ailesine geri döner. Ne yazık ki ailesinin durumu pekte iç açıcı değildir. Oğlu, sahte kabadayılıklarla kendini kandıran ipsiz sapsız birine dönüşmüştür. Kızıysa, pekte sağlam pabuç sayılmayacak erkek arkadaşıyla takılmaktadır. Karısı ne yapacağını bilemez halde, kendi kabuğuna çekilmiştir. Kumada ilk iş olarak, yokluğu esnasında dağılmaya yüz tutmuş ailesini toparlamaya başlar.

Neden Beğendim:

Konu özetindeki gibi orta yaşını geçmiş, kaba saba bir adam, yokluğuyla parçalanan ailesini toparlama çabası olmasıyla ilgimi çekmişti. Bu “Baba evin direğidir.” hikayesi oldukça aklı başında ilerliyordu. Kumada’nın ailesini toparlamak için yapmış olduğu fedakarlıklar hem akla yatkındı, hem de hapis yattıktan sonraki değişimi hakkında fikir veriyordu. Sıradan -ya da eski- bir kabadayının hayata ve gerçeklerine boyun eğerek, ailesinin kahramanı olmasını okumak ilginç gelmişti.

The Legend of Mother Sarah

Konu:

Savaşlar ve felaketlerle tahribata uğramış Dünya’nın yörüngesindeki uydu kolonisinde mutlu, mesut ailesiyle yaşayan Sarah’ın hayatı, yerküreden yapılan saldırıyla allak bullak olur. Saldırı sonrası çocuklarından ayrılan Sarah, evlatlarının akıbetini öğrenebilmek umuduyla, şiddet ve çatışmayla yoğrulmuş yeryüzünü karış karış dolaşmaya başlar.

Neden Beğendim:

Senaryosu, Akira’yla nam salmış Katsuhiro Otomo’ya ait. Öncelikle, bir kahramanlık hikâyesi olmamasıyla hoşuma gitmişti. Ortada bir kahraman, arayış ve serüven vardı; amaçsa büyük işler başarmak değildi; bir annenin yollara düşüp çocuklarının akıbetini öğrenme çabasıydı. Sonlara doğru birazcık, çoğunluğun hayatı da etkilenmiyor değildi hani. Bir bölümünde yaşanan mucize, hadi oradan dedirtmişti. Yine de başlangıç çizgisinden fazla sapmayan, kendi halinde bir serüven olarak bitiyordu. Dramatikliği de macerası da dozajındaydı.

Aruku Hito

Konu:

Sıradan bir adam günlük yürüyüşleri esnasında hayata dair, o zamana kadar fark edemediği hoş ayrıntıları keşfeder.

Neden Beğendim:

Konu özetiyle aynı; sakin ve tantanasız ruh haliyle, hayattaki küçük ve sıradan ayrıntıları keşfetme süreci hoşuma gitti.

8 Beğeni
  • Liste öğesi

Lone Wolf & Cub favorim anlattığı dönem, anlatış biçimi -gerçekten mangadan daha çok film gibi, baba-oğulun arasındaki bağ ve bir sürü güzel şey daha. Bir solukta okuyorum her seferinde. (Marmara Çizgi’ye teşekkürler.)

Vagabond’u çeviri grubu sayesinde tanıdım ve çok sevdim. Hikayesi yavaş ilerliyor ama o çizimleri nasıl anlatmalı🤷🏻‍♂️
bookdepository’den ilk iki cildini edindim ve devamını mutlaka satın alacam. Cilt sırtları yan yana gelince aşağıdaki gibi duracak.
image

5 Beğeni

Manga denince aklıma ilk gelen Takehiko İnoue oluyor nedense. Gerek Vagabond gibi bir şaheseri çizmesi olsun, gerek Slam Dunk gibi müthiş bir eserle Japon gençlerine basketbolu sevdirişi olsun, müthiş bir yazar, çizer kendisi. Ardından elbette Berserk geliyor. Berserk kadar fantastik ve bir o kadar haaytın içinden olan başka bir manga var mı, benzerini düşünmesi zor.

5 Beğeni

Basketbolu cok sevdiğim için olacak, slam dunk benimde favorimdir. Vegabond ne yazık ki uzun zamandir mangaka tarafindan ikinci plana atildi. Ama sanatsal dokunuşlar görmek isteyen okuyucu için birebir.

2 Beğeni

Kesinlikle Berserk. Çizimleri, karanlık dünyası falan harika bence.

2 Beğeni