Eğer ki politik altyapılı satirleri seviyorsanız, fantastikle de aranız varsa çok seversiniz. Düşünün, ben fantastikten nefret ederim, ona rağmen ilk on listeme sokarım bu başyapıtı. Bulgakov’un da etkisi çok büyük elbette ama, neyse, konuya döneyim ^^
Buna daha fazla katılamazdım. Aynen belirttiğiniz şekilde ilerleyen birkaç kitap okuma talihsizliğinde bulundum ne yazık ki, çekilir çile değildi. Bu hususta en çok dikkatimi çeken olay bilgi bombardımanı (info dumping) dediğimiz husus. Öyle ki bir noktadan sonra yeter artık diyorsunuz, bunalıyor insan. Ama bu da, hadsizlik etmek istemem fakat; direkt olarak yazarın yeteneği mi dersiniz, zekâsı mı dersiniz, edebî dili mi dersiniz, o şeyle alâkalı. Direkt olarak örnek eser belirtebilirim ama konuyu saptıracağından ötürü başka bir zaman erteliyorum bunu müsaadenizle ^^
Gözlemlerim mevcut bahsettiğiniz konuda, lâkin kendimi ehil görmemem hasebiyle tam olarak koymayayım bunları, zaten “bu bu böyle olmalı, en iyi şu şekilde olur.” tarzı olaylara ziyadesiyle mesafeliyim. Ben genel olarak büyük felâketlerdeki sıradan insanların büyük dertlerini ve çaresizliklerini seviyorum, bunları yaratmayı seviyorum yani. Seçki’nin 100. sayısında Soyuz diye bir öykü yazmıştım meselâ, oradaki Wolfgang karakteri Stalingrad’da bulunan bir Alman askeriydi ve aklında sevdiği kadın vardı. Yani tüm zamanların en büyük muharebesinde bulunan bir asker, ama sadece bedenen orada, ruhen ve zihnen bambaşka yerlerde.
Son yaşadığım aşk meselâ, hayatımın merkeziydi resmen. Ülkede savaş gibi GERÇEK bir felâket yok, hayat bir şekilde yaşanıyor. Sonrasında böyle bir şeyin olduğunu düşündüm, orduya alındığımı, ülkenin muhtelif yerlerinde çatışmalara girdiğimi ve sallıyorum iki veya üç yıl sonra o kadınla karşılaştığımı. Bir yanda kazanmak ve hayatta kalmak zorunda olduğunuz bir savaş, diğer yandaysa unuttuğunuzu sandığınız fakat sadece ve sadece bastırdığınız, geçmişinizden bugününüze gelen bir parça.
İç savaş temalı eserler vardır ya, kitap, film, hiç fark etmez. Kardeşler vardır ve farklı taraflara düşerler. Söylemek istediğimin kısa özeti bu. Benim de çoğunlukla uygulamaya çalıştığım şey bu. Kocaman bir dünyada yaşayan küçük insanlar ve o küçük insanların yaşadıkları dünyadan çok daha kocaman olan sonsuz iç dünyaları. Karşılaştıkları zorluklar, mücadeleler, verdikleri savaşlar, kaybettikleri, feda etmek zorunda kaldıkları ve daha niceleri…
Teşekkür bana ait, mükemmel bir konu açmışsınız. En ölü hâli bile “BİR ÖYKÜ NASIL YAZILIR?” başlıklı kitaplardan ve yazılardan daha gerçek.