Forum Arkadaşlarınla Bir Maceraya Çık

Ben çok eğlendim okurken. Ellerine sağlık. Özellikle yan hikayeler çok ilginç geliyor ve beni düşündürüyor. Benim düşündüklerim ve kafamdakiler çok başka olmasına rağmen okuyucunun başka yorumları çok hoş bir ayrıntı. Ve bence bu konuda yaratıcı bir yanın var. Eh, ne de olsa sen de bensin ya da ben benim. :buyucu:

6 Beğeni

Ya bu MünzeviSultan size ne etti kardeşim. Münzevi’nin yüzü gülür mü hiç. :smile:

2 Beğeni

Bu şekilde zor ama sen bilirsin tabii. :buyucu:

Öteki taraftan egoist insanlara takılmak çok keyifli oluyor ya. Benim için en azından. :sweat_smile:

1 Beğeni

Biraz Diskdünya tadı aldığımı söyleyebilirim ve eğlenceliydi de ancak nedense ben bu tür hikayeler okurken olayları tam olarak anlayamıyormuşum gibi geliyor. Geçişler biraz hızlı hissettirdi mesela. Ama ben yine her zamanki ben, işi gücü yok kayıt tutuyor. :joy:

1 Beğeni

İyi de bana egoist diyen bir sensin bir de benim hanım :smile: Başka kimseden duymuyorum.

Ben de madem egoist diyor öyle davranayım oldum biraz. Sıkıntı yok kendimle barışığım. Sonuçta kim benle barışık olmaz ki. :smile:

Gülür mü videosunu izle bence komik :frowning:

1 Beğeni

Senin hanım haklı. Egoistliğin de çeşitleri var. :sweat_smile:

1 Beğeni

Tüm çeşitleri bende yoksa başlarım öyle egoizme.

1 Beğeni

Hemen eksikleri bulup tamamla. :buyucu:

1 Beğeni

tenor

1 Beğeni

Yazım yanlışları varsa vardır, çok da şey yapmayın.

@isos81 @BiblofilYouTube @Arqonquin sanırım yeni eklenenler.

HİÇLİĞİN BEKÇİSİ

-BÖLÜM 4-

Bazı hikâyeler yaşar, bazı hikâyeler solar. Zaman ilmek ilmek örer yaşanmışlıkları…

Yol kalabalıktı. Yol, hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Öyle ki diğer tüm evrenler tam o gün, o zamanda, yolda bir düğüm oluşturmuştu sanki. Usta bir örümcek sanki tüm zamanları birbirine bağlamıştı. Kader ağlarını işte tam da böyle örerdi fakat Alınyazısı da küçük sinsi bir sıçandı. Ne zaman Kader tüm zamanları aynı zamanda birleştirse Alınyazısı o karanlık dehlizinden çıkar ve o düğümü dişlerdi.

BayKötümser nereye baksa renkler sanki soluyormuş gibi geldi. Aklına melankolik cümleler dolmaya başladı. Yapamıyordu sanki, her şey onu terk ediyor gibiydi. Sesi gittikçe kendisinden uzaklaştı. Gözleri yavaş yavaş kapanıyor, benliği sarsılıyordu. Yol yavaş yavaş silinmeye başladı ve yatağında aniden gözlerini açıp ne biçim bir rüya gördüğünü düşünmeye başladı.

Üfük o kadar çok üfürmüştü ki üfürükçü amcalara dönüşmeye başladı. İçi çömeldi fakat zihni direniyordu. Uzaklardan bir ses ona sesleniyordu. Kalk, diyordu. Oturuyor muydu ki? Sis gittikçe çoğalıyorken birden idrak kapıyı çaldı. Gözlerini fal taşı gibi açtı ve başucunda çalan alarmın sıkıntısını hissetti.

Rüzgar şiddetli şiddetli eserken yoldaki herkesi dalgalandırıyordu. Yer zangır zangır titriyordu. Kimse doğru dürüst düşünemezken bir tek Cadı keyfine bakıyordu. Dişinin arasına bir şey kaçmış gibi bir otu ağzında evirip çeviriyordu.

Şiddetli rüzgar yolun ötesinden berisinden ne bulursa yolda savurup duruyordu. Koca bir dal Sektör’ü tutunmaya çalıştığı kayadan söküp aldı ve çok uzaklara götürdü. Bir rakun çığlıklar ata ata Merdo’nun suratına yapıştı. İkisi de çılgınlar gibi bağırırken Merdo koşmaya başladı. Ve her ikisi de çarpıntı eşliğinde bu kâbustan uyandı.

Son.ok.Kona yolda son kez göründü ve kayboldu. Bu kayboluş bir varoluş getirdi. Tozlu sivri çizmeler yola düşe kalka kondu. Yamuk, yeşil, sivri bir şapka yere düştü. Dudaklar özlemle aralandı ve yolda “Hazretler!” sözcüğü yankılandı.

MünzeviSultan şaşkın şaşkın, ağzı bir karış açık oturduğu yerde dururken kafasına dikdörtgen, sert bir şey tok diye vurdu. Yere düşen cismi eline aldı ve parlak bir ışık gözlerini acıttı. Bu Cadı’nın hiç sevmediği başka evrenlerden sızan teknolojik bir şeydi ve MünzeviSultan’ın aklı bir anda aydınlandı. Cismi havaya kaldırıp bağırdı.

“IŞIKLARIN GÜCÜ ADINA! BEN, BİLİBİLİYOTÜP!” dedi. Bunu duyan Cadı gözlerini devirdi.

Tüm bu keşmekeşin ortasında ebleh ebleh bakınan Öksürce’nin bozağına bir böcek vız diye saplandı kaldı. Öksürükleri daha da beter hale gelen Öksürce küfür ederek yatağında doğruldu.

Tüm bu esinti Gezek’in boğazını kurutmuş olacak ki o da başucundaki bardağa uzanmak içini elini atar atmaz bardağı devirdi. Bu eylemle birlikte pürtelaş yataktan kalktı ama pişman oldu. Sanki ayaklarına kara sular inmişti. Çok yorgundu.

Olacak olan olurken olmuş olan olmuştur. Zamanın eski iplikleri tozlanmış ve kopmuştur. Kimileri garip kimileri de korkunç rüyalarından uyanmıştır. Vakit uyanmayanların vakti olup çıkmıştır. Bazıları da henüz rüyalara dalmıştır ve yol onları çağırmaktadır.

Yolun en başında…

Kuş uçmaz, kervan geçmez yollar ondan sorulurdu. Daha doğrusu yandan çarklı eşeğinden. Ama bu çok da önemli değildi. İsot bu sefer kendinden çok emindi. Şeytanın bacağını kıracaktı, tabii Seksenbir daha önce onu tepip bacağını kırmazsa ya da şeytan bir yerlerde pusup çelme takmazsa veya Seksenbir tökezleyip de bacağını kırmazsa… Nitekim İsot bir şeyden çok emindi; kırılacak bir bacak kesinlikle vardı ve bu kendisinin bacağı olmasa iyi olurdu. Yol tekinsiz ve engebeliydi. Yük ağırdı ve satılacak bir sürü malı vardı.

Cadı’nın evinde…

MagicalKronze mıh gibi çakılıp kalmıştı. Dimdik bakarken kulübenin duvarları gözüne ilişti. Şuraları fayans kaplasak ne güzel olur, diye içinden geçirdi. Yavaşça doğruldu ve öteberi odasına girdi. Ortalığı talan ettikten sonra bir leğen bulup masaya geri döndü ve bir mektup yazmaya başladı.

Yolun hak getirdiği yerde…

Pijama aynı pijamaydı. Elbette yıkanıp paklanmış ve dolaptan birbirinin aynısı olan onlarca pijamadan başkası giyilmişti. Bu bile çok zahmetliydi ama tanrılar da tatilde pijama giymeyi severdi. Sit zarfı evirip çevirdi ama açmadan edemedi. Mektup pek tabii MagicalKronz’dan geliyordu. Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Şaşılacak şey içeriğiydi. Üç çuval çimento, iki çuval kum, üç çuval derz, mala, eldiven, gönye şeklinde uzayıp gidiyordu. Sit, Sit olalı beri böyle çakılıp kalmamıştı. Amacı neydi? Duvar mı örecekti yoksa fayans mı döşeyecekti? Sit’in kafası öyle çok karıştı ki siparişleri evrensel ulaştırma ağına ilettiğinden haberi bile olmadı.

Yolun kendisi…

Cankutnoter dört elle sarılmış yazıyordu. Aynı anda çok şey olup bitiyor zaman bir karışıp bir ayrılıyordu. Hepsine yetişmek usta işiydi ve o işinde en ustasıydı. Tüy kalemi fıkır fıkır sallanıyor arada sırada burnunu gıdıklıyordu. Rüzgar bir tek ona değmiyordu fakat yine de sanki şeytan yoklamış gibi irkildi. Sonuçta rüzgar şeytan değildi ve yoklamak isterse yoklardı. Bu hissi biliyordu ve burnuna çok uzaklardan bir isot kokusu geliyordu. Gözleri yaşarır gibi oldu ve şüpheleri bir satır sonra son buldu.

Alpler kurbağa olmamasına rağmen çömelmeden yapamıyordu. Rüzgar da çıkınca kıyın kıyın çimenliğe yöneldi. Çimlerin köklerini elleriyle sıkı sıkı tutup fırtınanın dinmesini beklemeye başladı.

Cadı’nın keyfi yerine gelir gibiydi. Bu keşmekeşte benlikleri 72 tane olup çıkmıştı ama çok da şey yapacak biri değildi. Böyle şeyler olurdu. Bir anda içinde biri anırdı. Hayır, içinde değil. Anıran şey yoldaydı. Yolda kokan şey anırmıştı ve birinin bacağı mı kırılmıştı yoksa çil çil altın sesi uçup şapkasına mı konmuştu? Her şey bir anda çok muğlaklaştı. Keyfi kaçtı. Kuş uçmaz yerde kuşlar uçuyor, kervan geçmez yerde kervan yola koyuluyor.

Bu sırada çimlerdeki kıpırtıyı gören Bilibiliyotüp “Evet arkadaşşar şimdi yaban tavuklarını doğal yaşam alanlarında gözlemleyeceğiz. Geh bili bili.” diyerek Alpler’in olduğu tarafa seğirtti.

Rüzgar dindi ve Sishamael çoktan gitmişti. Zaman, yaşlı bir cadının mutfağında tekrar yoğruldu ve mayalanmaya bırakıldı. Hiçbir şey olup bitti ve Cadı Agabe ağzındakini sonunda çıkartıp dikkatli dikkatli baktı…

8 Beğeni