Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Sadece bu ay insancıklar
Beyaz geceler
Suç ve ceza sini okudum yazarın .
Cok seviyorum dostoyevskiyi
Sarsıcı sorunsallari o kadar güzel işliyor ki . Eserlerindeki dram ve karanlığı seviyorum.
"Dostoyevski okumak erdemli bir huzursuzluktur . "…

1 Beğeni
1 Beğeni

Selamlar,
Kitaplarını okurken çokta üzerinde durmadığınız bir şeyden bahsetmek istiyorum şimdi sizlere. Dosteyevski’nin 19 yy.'ın dehası olduğu tartışılmaz, romanlarının ve teorilerinin yanı sıra karakterine bakıldığında objektif olmak gereken özelliklerini inceleyeceğiz…

Şehvet Düşkünlüğü : Dosteyevski şehvete o kadar düşkündü ki, Sibirya’daki mecburi askerliği sırasında evli kadınları ayartmaya çalışmış ve bir tanesinde de başarılı olmuştur. Daha da kötüsü, hastalığı sebebiyle bir süre kaldığı kaplıcalarda çocuk yaştaki bir kızla birlikte olmuştur.

Dostoyevski’nin şehveti sevmesi üzerine Stefan Zwieg - Üç Büyük Usta kitabında şöyle bahsetmiştir;

"Karamazov’u, Delikanlı’daki öğrenciyi, Ecinniler’deki Stavrogin’i, Suç ve Ceza’daki Svidrigaylov’u, etin bu fanatiklerini, bu büyük şehvet tutkunlarını, bu bilgili fuhuş ustalarını yaratan kişi kendi hayatında da şehvetin en alçak biçimlerini şahsen biliyordur, çünkü bu kişiliklere o korkunç gerçekliklerini verebilmek için sefahate karşı zihinsel bir sevgi duymak şarttır. "

Aşırı Milliyetçi ve Fanatik Ortodokstur : Ruslar dışındaki tüm milletlerden nefret eder ve sürekli, çekinmeden dile getirir. O kadar uç iddiaları vardır ki, İsa’nın rus olduğu ve Avrupa’yı sadece rusların kurtarabileceğini savunur.

Türk ve İslam Karşıtlığı : Bu konu üzerinde biraz fazla araştırma yapmıştım. Yazarın buradaki karşıtlığı psikolojik bir bağlamda değil, tarihin getirdiğil anlayışıyla, kişisel ve toplumsal ilişki anlayışıyla ve hâkim olan Hıristiyan idealiyle alakalı genel bir tarihsel-sosyolojik korkudur.
Karamozov Kardeşler 'in “Tartışma” bölümünde (3. Kitap 7. Bölüm) Uzakdoğu’da sınırda askerlik yaparken Asyalılara esir düşen bir Rus askerin hikâyesinden bahsedilir. Bu hikâye o günün gazetelerinde yayımlandıında Rus halkının dikkatini çekmiştir. Asyalılar, esir düşen Rus askere Hıristiyanlığı bırakıp Müslüman olması için çeşitli işkenceler yaparlar hatta derisini yüzerler fakat bu asker yine de dininden dönmez, Hz. İsa’yı överek ve onun adını mırıldanarak can verir. Aynı bölümde Hz. Muhammed’in dinine geçmenin büyük günah olduğu, fakat böyle yapıldığı zaman Müslümanların işkencesinden kurtulacağı söylenir.*

  • Dostoyevski, romanda ismi verilmeyen bu Rus askerin macerasını Bir Yazarın Günlüğü’nde daha ayrıntılı olarak verir. Türkistan 2. Avcı Taburunda üstemen olan Foma Danilov, 1875’te Margelan’da Kıpçaklara esir düşer, Müslüman olmadığı için Kıpçak Hanı tarafından çeşitli işkencelerle öldürülür, geride 27 yaşında bir karısı 6 yaşında bir kızı kalır. Zor durumda olan Foma Danilov’un ailesine Samara (Kuybiev) Valisi el uzatır ve aileye maaş bağlanır. Dostoyevski, Foma Danilov’un kahramanlığının, Ruskiy İnvalid’de ve diğer gazetelerde haber olmasına rağmen Rus aydınları ve Rus kamuoyu tarafından çok ciddiye alınmadığını söyler.
  • *Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, s.153 , Dostoyevski, Bir Yazarın Günlüğü-II, s.651-652.
  • ** Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, s.157.

Dostoyevski, Panslavist düşüncenin şekillenmesinde ismi ön plana çıkan diğer düşünürlerle bazen anlaşmazlığa da düşmektedir. Örneğin Nikolay Yakovleviç Danilevskiy’in geniş ölçekli bir Slav ittifakının kurulması ve bu ittifakın ortak yönetimli, eşitlikçi başkentinin de İstanbul olması düşüncesine şu sözlerle karşı çıkar:

“… N.Y Danilevskiy İstanbul’un zamanla bütün Doğu halklarının ortak kenti olması gerektiği sonucuna varıyor. Bu topluluklar Ruslarla birlikte İstanbul’a eşit hak temeline dayanarak sahip olacaklarmış. Böyle bir yaklaşım bence şaşırtıcı. Ruslar ve Slavlar arasında nasıl bir eşitlik söz konusu olabilir? Aralarında eşitliği kim kılacak peki? Rusya’yı onlarla her bakımdan eşit tutamayacağımıza göre, İstanbul’a sahip olmaya nasıl olur da onlarla eşitlik temeline dayalı katılabilir. Bu ayrı topluluklar hep birlikte mi İstanbul’u ele geçirmiş sayılacak? (…) İstanbul bizim olmalıdır, evet, İstanbul Ruslar tarafından fethedilecektir, Türklerden bizesonsuza dek geçecektir. Kısacası, sadece bize ait olmalıdır, sahip olduktan sonra biz bu kente Slavları ve sonra kimi istiyorsak onları sokacağız, ayrıca geniş temeller üzerinde, ama bu kent Slavlarla beraber federatif bir sahiplenme olmayacaktır. (…) İstanbul’a, Boğazlar ve körfezlere sadece Rusya sahip olacaktır” (Dostoyevski 2009: 1029-1030) .

Kumar Sevdası: Dostoyevski kumar oynamayı o kadar çok seviyormuş ki, belli bir süre sonra para kazanmaktan çok kumar oynamak için kumar oynar hale gelmiştir. Avrupa seyahatlerinde bile gördüğü onca sanat eseri onu rulet masası kadar heyecanladırmamıştır.

Hırsızlık : Kumar tutkusu yüzünden karısının bir çok kez, eşyalarını, hatta elbiselerini bile çalmıştır.

Yalakalık : Moskova ve Petersburg’a girmesi yasaklandığında Çar’a övgü dolu onlarca mektup gönderiri, amacı Moskova ve Petersburg’a tekrar girebilmektir.

Gurur ve Onur : Yine kumar sevgisiyle ilintili olarak borç batağında olması nedeniyle her daim borç içerisindedir. Beş ruble için bir mektubunda 10 kez İsa’nın adını kullanabilir. Para için tüm onurun ayaklar altına alabilir.

0’dan Gelmeyen : Sanılanın aksini Dotoyevski dar gelirli bir aileden gelmez. Babası emrinde köleler bulunan askeri bir doktordur.

Van Gogh Benzerliği: Dostoyevski’nin kızıl bir ten rengi mevcut imiş. Fiziksel olarak Van Gogh ile benzedikleri yönünde rivayetlerde mevcut. Yaşam felsefeleri de birbirine benziyor. Alkol, uyuşturucu, dibi görme konulurunda bir çok ortak noktaları var.

Asıl Mesleği Mühendislik : Dostoyevski bu mesleği 1 yıl bile yapmaya dayanamamış ve ilk eseri İnsancıklar’ı yazar.

Ecinniler : Bu eserin yazımı sırasında epilepsi nöbetlerinden birine yakalanır, olduğu yerde titreyerek devrilir. Kendisine geldiğinde romana dair herhangi bir şey hatırlamaz, bu neden bir de ruhsal bunalıma girer ve romanı en baştan yazmak zorunda kalır.

Kumarbaz : Bu romanı yetiştirmeseydi tüm eserlerinin telif hakları yayıncaya geçecektir. Neyse ki Dostoyevski, Kumarbaz’ı tam tamına 25! günde tamamlayabilmiştir.

Dostoyevski ve Psikoloji : (Bu konu üzerinde daha detaylı bir içerik oluşturacağım, fakat bunu eklemeden geçemeyeceğim. )
Ülkesinde, karanlık sulardan ışığa çıktığı dönemde, dünyadaki itibari psikoloji bilimiyle aynı meridyen üzerinde ilerlemektedir. Bu konu özellikle Nietzsche ve Freud gibi övgülerinden ele alınabilir.

5 Beğeni

İş Kültür’den aldığım, başlayıp, betimlemelerden dolayı okumayı ileri bir zamana ertelediğim Karamazov Kardeşler kitabını okuyanlar cesaret verici yorumlar yaparsa işe yarayabilir( :wink:). Bir de çok fazla karakter vardı yanlış hatırlamıyorsam,kafam allak bullak olmuştu.

Suç ve Ceza’sını da 2 farklı yayınevinden okumuştum ancak hangi yayınevleri hatırlamıyorum (ikinci okuduğum 400-600 arası bir sayfa sayısına sahipti)

1 Beğeni

Dostoyevski eşyaları rehindeyken bile Rusya ‘da ki kardeşinin karısına ve çocuklarına bakmıştır.
Dostoyevski kendisi hakkında kötü düşünen yakınlarına bile her zaman destek olmuştur.
Dostoyevski merhametinde çok az insan vardır.
Üzerine atılan çoğu çirkin yakıştırma’ nın ya aslı yoktur ya belirsizdir. Elbette hepimiz gibi yanlışları olmuştur.

Ayrıca onun yaşadığını yaşamıyorsanız bir insanı nasıl yargılayabilirsiniz?

Üst mesajda geçen yalaka ve hırsız gibi sözleri yakıştıramadım.

Geçen sürede okudunuz mu bilmiyorum. Ben de bu eseri İş bankası kültür yayınlarından alıp uzun bir süre önce okumuştum. Suç ve ceza yazarın en sevdiğim eseri olsada edebi yönden bu eser daha ağır ve yoğundur. Karakter konusunda haklısınız baya baya bir karakter var kitapta. Zaten en başta baba ve oğullar başlı başına karakter zenginliği😀. Şu varki sıkmayan, akıcı bir kitap. Bence herkes okumalı. Sağlıklı günler dilerim.

1 Beğeni

Mesajınızdaki zaten ile başlayan cümleyi blurlar mısınız? Kitabı okumayanlar için büyük bir spoiler bulunuyor.

1 Beğeni

Dostum kitabin adı Karamazov Kardeşler yani karamazov değil. Bunun neresi spoiler. Eğer bu spoiler ise korkarım ki kitabın isminide değiştirtmen gerekecek. (Şaka yaptıysan da anlayamadım)

6 Beğeni
3 Beğeni

Var bir hazırlık gibi… Acaba beklediğimiz Toplu Eserler çalışması mı?

1 Beğeni


https://fedordostoevsky.ru/
Rusça ama az çok okuyup - anlamaya Google translate çok yardımcı oluyor. :slight_smile:

Bu bölüm , F.M.Dostoevsky’nin ömür boyu yayınlarının (basımlarının) eksiksiz bir bibliyografik koleksiyonunu sunar . Basılı ve diğer yayınlarda daha önce yapılan hatalar ortadan kaldırıldı. Koleksiyon, diğerlerinin yanı sıra, yetkisiz yayınları içerir. Federal öneme sahip kitap anıtları KP kısaltmasıyla işaretlenmiştir.

https://fedordostoevsky.ru/works/lifetime/bibliography/

3 Beğeni

Dostoyevski’nin koyduğu asıl isme en yakın biçimi veren “Zavallı İnsanlar”, “Yoksul İnsanlar” gibi isimler kullanmak yerine, 1954 yılında ya çevirmen Nihal Yalaza Taluy’un ya da yayımcı Yaşar Nabi Nayır’ın bulmuş olduğu İnsancıklar ismini, yoksulluk vurgusunu hafifletsede seçkin bir buluş olan bu ismi korumayı uygun gördük. Bu isim, Nihal Hanım’ın romantikleştirici çeviri üslubunun bir yankısı olsa da, hem benimsenmiş hem de zarif bir buluş olarak korunmayı hak ediyor.

SABRİ GÜRSES

Dostoyevski İnsancıklar 4 farklı çevirinin ilk sayfaları.

8 Nisan

Biricik Varvara Alekseyevna’m!

Dün mutluydum, çok çok mutluydum! İnadınızdan vazgeçtiniz sonunda, dinlediniz sözümü Akşam saat sekizde uyandım (bildiğiniz gibi, iş dönüşü bir iki saat kestiririm, canım), kandili yaktım, kağıtlarımı hazırladım, kalemimin ucunu açıyordum ki, şöyle bir başımı kaldırınca yüreğim hop etti! Ne istediğimi, yüreğimin neyi özlediğini anlamıştınız! Baktım, perdenizi aralamış, tıpkı o zaman size çıtlattığım gibi kına çiçeği saksısının kenarına kıstırmıştınız. O anda camın arkasında yüzünüzü gördüm sanki, siz de bana bakıyorsunuz, beni düşünüyorsunuz sandım. O tatlı yüzünüzü iyice seçemiyorum diye canım ne sıkıldı bilemezsiniz, bir tanem! Bir zamanlar bizim gözlerimiz de görürdü uzağı, anacığım! İhtiyarlık hiç iyi bir şey değil, canımın içi! Ara sıra gözlerim bulanır gibi olmaya başladı bile. Akşam biraz çalışacak, bir şeyler yazacak olsam sabah gözlerim kıpkırmızı kalkıyorum yataktan. Durmadan yaşarıyorlar. Öyle ki el içine çıkmaya utanıyorum.

Ergin Altay - İletişim

8 Nisan

Eşsiz Varvara Alekseyevna,

Dün mutlu oldum, aşırı mutlu oldum, akıl almaz derecede mutlu oldum! İnatçısınızdır, ama hayatta bir kez olsun beni dinlediniz. Dün akşam, saat sekizde, uyandım (biliyorsunuz canım, işten geldikten sonra bir saat kadar uyumayı severim), mumu aldım, kağıtları hazırladım, kalemi çıkardım, sonra birden, tesadüfen bakışlarımı yukarı çevirdim… Yemin ederim, yüreğim hop etti! Benim içimden ne geçtiğini, küçük kalbimin neyi arzu ettiğini anlamışsınız! Pencerenizdeki perdenin ucunun tam da benim size söylediğim gibi kıvrılıp kınaçiçeği saksısına iliştirildiğini gördüm; o sırada pencerede zarif yüzünüzü görür gibi oldum, sanki odanızdan bana bakıyor, beni düşünüyordunuz. Ama o sevimli zarif yüzünüzü doğru dürüst göremediğim için canım çok sıkıldı güvercinim!

Bir zamanlar billur gibi görürdük canım. Yaşlılık mutluluk getirmiyor bir tanem! Daha şimdiden yaşardı gözlerim; geceleyin çalışıyorum, bir şeyler yazıyorum, sabahleyin bir bakıyorum gözlerim kıpkırmızı, sanki başkalarından utanmışım gibi gözyaşlarım akıyor.

Sabri Gürses – Can Yayınları

8 Nisan

Pek Kıymetlim Varvara Alekseyevna,

Dün mutluydum, aşırı mutluydum, oldukça mutluydum! Hep ayak direyen siz hayatta bir kez olsun lafımı dinlediniz Akşamleyin saat sekiz gibi uyandım (mesaiden sonra bir saat kadar kestirmeyi sevdiğimi biliyorsunuz, biriciğim), mumu yaktım, evrakı hazırladım, kalemimi sivrilttim ve ardından bakışlarımı gayriihtiyari kaldırmamla yüreğimin teklemesi bir oldu! İçimden ne geçtiğini, yüreciğimin neyi arzuladığını gerçekten anlamışsınız! Pencerenizdeki perdenin kenarının tam da geçenlerde size çıtlattığım şekilde kıvrıldığını ve kına çiçeği saksısının arkasına iliştirildiğini gördüm; aynı anda yüzcüğünüzün pencereden görünüp kaybolduğu, odacığınızdan benim tarafı seyrettiğiniz ve sizin de beni düşündüğünüz hissine kapıldım. Kumrucuğum, o güzel yüzünüzü iyi göremedim diye ne kadar üzüldüğümü anlatamam! Eh, bir zamanlar biz de her şeyi berrak şekilde görürdük, biriciğim. Yaşlılık başa dert, canımın içi! Artık ne yaparsam yapayım gözlerim net görmüyor: Akşam vakti biraz çalıştım mı, bir iki satır bir şeyler mi yazdım, bakıyorum sabaha gözlerim kanlanmış, üstelik gözlerim öyle sulanıyor ki başkalarının karşısında da mahcup oluyorum.

Furkan Özkan – Koridor Yayıncılık

8 Nisan

Değerli Varvara Alekseyevna,

Dün çok mutluydum, inanılmaz derecede mutluydum! Demek hayatınızda bir kerecik olsun benim istediğim şeyi yaptınız, inatçı kızım. Akşam sekiz civarında uyandım -bilirsiniz işten dönünce bir-iki saat kestirmeyi severim- bir mum yaktım, bir kâğıt buldum, tam kalemimi açarken birden kafamı kaldırdım, kalbim hop etti! Demek zavallı kalbimin ne istediğini anladınız! Penceredeki perdenin bir ucunu kıvırıp kınaçiçeği saksısına sıkıştırmışsınız, tıpkı o gün yapmanızı istediğim biçimde. Bir an için küçük yüzünüzü pencerede gördüğümü hayal ettim. Küçük odanızdan bana bakıyor, beni düşünüyordunuz. Ah benim güvercinim, sizin güzel yüzünüzü seçemediğime nasıl üzüldüm. Ben de bir zamanlar iyi görürdüm! Yaşlılık şaka değil yavrucuğum! Şimdi bile gözlerim bulanık görüyor. Akşam çalışınca ertesi sabah gözlerim kan çanağı gibi oluyor, yaşarıyor. İnsan içine çıkamıyorum.

Serpil Demirci – Öteki yayınları (Bu çeviri emin değilim ama çevirmen nedeniyle İngilizceden olabilir)

8 Nisan
Değerli Varvara Alekseyevna;

Dün mutluydum; fazlasıyla, tarifsiz denecek kadar mutluydum! Demek ki bir kez olsun, sözümü dinlediniz benim inatçı kızım. Sanıyorum uyandığımda akşamın sekiziydi; (daireden her dönüşümde bir iki saat kestirmeyi sevdiğimi bilirsiniz anacığım). Mum aldım, kâğıt hazırladım ve kalemi yontarken birdenbire gözlerimi kaldırıverdim. Yemin ediyorum, o anda yüreğim küt küt atmaya başladı! Şu zavallı yüreğimin dileğini anladınız demek. Gördüm ki pencere perdesinin ucu, geçenlerde basitçe belirttiğim şekilde kıvrılmış ve kına çiçeğinin saksısına iliştirilmişti. Yüzünüzün pencereden gelip geçtiğini de görür gibi oldum. Siz de odanızdan bana bakarak beni düşünüyor muşsunuz gibi geldi. Sevimli yüzünüzü iyice seçemediğim için ne kadar çok üzüldüğümü bir bilseniz! Biz de çok iyi görüyorduk bir zamanlar, ihtiyarlık tam bir maskaralıktır yavrum! Gözlerim şimdi bile buğulanıyor. Geceleri azıcık fazla yazı yazsam sabahleyin gözlerim kızarıp sulanıyor ve çevremden âdeta utaniyorum.

Meleğim, hayalimde, birdenbire gülümseyişiniz parladı şu anda; içten ve iyiliklerle dolu gülümseyişiniz… Tıpkı sizi öptüğüm zaman ki gibi bir duygu uyandı içimde. Varenka, meleğim, sizi öpüşümü anımsar mısınız? Hatta bilmiyorum ama -belki de bana öyle geldi……

Vedat Gültek - Ötüken Neşriyat

4 Beğeni

Bence ALFA Dostoyevski külliyatı yaparsa ve Sabri Gürses de görevli olursa ‘‘Бесы’’ ‘‘Şeytanlar’’ olarak aslına yakın bir adla çevrilir.

1 Beğeni

Sabri bey bu çeviriyi yayınevine teslim ettim demiş. Geçmiş yıllarda Dostoyevski için Alfa külliyat hazırlığı yapılacak denilmişti o nedenle ben de merakla bekliyorum. Umarım külliyat çalışmasıdır ama bu çeviri Can’dan da çıkabilir.

Sabri Gürses‘in çevirisindeki son iki üç cümle diğer çevirilerden oldukça farklı olmuş. “Yaşlılık mutluluk getirmiyor” ve “sanki başkalarından utanmışım gibi gözyaşlarım akıyor”. Bu son cümleden bambaşka bir anlam çıkıyor. :thinking:

Aralarından en çok Ergin Altay’ın çevirisini beğendim. Seviyorum onun anacığım gibi laflarını. Alışkanlıktan da olabilir.

2 Beğeni

Çevirmenlerin yaşları hedef dildeki kelime tercihlerini de etkiliyor galiba.

1 Beğeni

Kesinlikle. Bende kulak aşinalığı olmuş, o eski sözcükleri arıyor gözüm. Sanki Dostoyevski vs. böyle konuşup yazmışlardır gibi geliyor, tamamen yanlış da olabilir. Anacığım yerine tabii canım veya yavrucuğum demiş de olabilir Rusçada. :slight_smile:

1 Beğeni

Kapak farklı ve güzel olmuş gbi.

resim_2021-09-01_161546