Kuduz olanların ve yaşamasını engelleyen ölümcül hastalığı olanlara ötenazi uygulunması gerektiğini düşünüyorum. Diğerleri için kısırlaştırma ve sahiplendirme elbette. Devletin barınakları iyileştirmesi ve o barınaklarda çalışacak kişileri çok iyi seçmesi gerekiyor.
Kimse sokak köpeğini sahiplenmez. Yüzbinlerce hayvanı da kısırlaştıramazsın. İnsan sağlığını tehdit etmeyecek şekilde orta yol bulunmalı ama zıt kutuplarda yaşadığımız için orta yol bile zıt kutuplardakiler için kabul edilemez olacaktır.
Çocukluğum köpeklerden korkup sokak değiştirerek geçti. Çocuğumunda aynı sorunu yaşamasını istemiyorum.
Ayrıca Avrupada bu işi nasıl çözdüler çok merak ediyorum. Bu sene yaklaşık 15 gün Hırvatistan ve İtalyada kaldım. Sokakta hiç kedi köpek görmedim hatta güvercinler bile 1 metreden fazla yukarı uçmuyor habire ayak altında yürüyorlardı.
Geçtiğimiz ay Almanya’nın küçük bir bölgesindeki “güvercinlerin itlafı” için referandum yapılmış ve ezici çoğunlukla evet çıkmıştı. Hayvan hakları aktivistleri tepki gösterdiği için haber olmuştu. Güvercin sayısı da 700 civarındaymış bu arada.
Bahsi geçen ülke Almanya gerçi. Fakat genel olarak Avrupa’da insana değer verildiği için bırak sokak köpeğini, insanların yaşam kalitesini düşüren herhangi bir şeye tolerans gösterilmez. Bizim evin 3 balkonuna günlük gelip giden sürekli balkonların bir yerlerine yumurtlayıp bizim kullanımımıza kapatan güvercin sayısı 700’dür belki de. Şu an bile iki tanesinde yavru besleyen güvercin var, diğerinde de artık camları hiç açmıyoruz. Avrupa’da otobanda yol kenarında kazaya sebebiyet verebileceği için başıboş köpek yerinde itlaf ediliyor polis tarafından. Bizim ülkedeki gibi ekstrem boyutlara çıkılmasına asla izin verilmez yani. Hele iktidar kendi suçunu muhalefete yıkacak, muhalefet çözümsüzlük siyaseti yapacak falan… anlatsak fıkra sanarlar muhtemelen.
Şahsi görüşüm insanın her şeyden önce gelmesi. İnsana değer vermeyen bir yapı hayvanın refahını hiç sağlayamaz. Ki bunu hem kendi başarısızlığı yüzünden çözümü itlafa kadar getiren hükümette, hem de hayvansever görünümlü ticaret kuruluşlarında görüyoruz. İki tarafın da derdi hayvanlar değil. Bir tarafın derdi şikayetçi halktan toplayacağı oy, diğer “halkçı” tarafın derdi ise milyon liralarla oynayan hayvan değil de sadece kedi-köpek sever STKlar ile yaptığı iş birliği. Siyasi boyutta konuşup bu kararı verecek kimse içtenlikle insanları veya hayvanları düşünmüyor yani.
Belki de bu yüzden gerçekçi bir çözüm sunamıyor kimse. Çünkü şu popülasyonda (tam sayı belirsiz) ne hepsini toplayıp uyutmak mümkün, ne de büyük-küçük, şehir-belde, imkanı olan-olmayan bütün belediyelerde kısırlaştırma seferberliği çıkararak üreme hızının önüne geçmek mümkün. İkisinde de sadece devlet kaynaklarının yetmeyeceği devasa bir ekonomik kaynak ve insan gücü lazım, yani ikisi de pek gerçekçi ve yeterli çözümler değil. Hükümetin ve hayvansever STKların ekonomik ve gönüllülük esaslı güçlerini birleştirerek işbirliği yapması lazım, belki o zaman ortaya gerçekçi bir istatistik çıkabilir.
Bu arada “kedidir köpektir, ısırır, kuduz aşını olur yoluna devam edersin” cümlesini bir çocuğa, yaşlıya, engelli insana nasıl anlatacağız.
Köpeklerin zibidi kişilikler tarafından kışkırtılarak saldırganlaştırılması üzerine hayvan psikolojini düşünüyoruz. Fakat bu gerçek var diye, havanın aydınlanmadığı saatlerde mahallede yürüyerek okula gönderilen çocuklara oturup “bak şimdi bu köpek içgüdüsel olarak alanını savunuyor ve zibidiler onları kışkırttığı için saldırgan, hayvanın psikolojisi böyle seni korkutsa hatta saldırsa da anlayış gösteriver” diyince eğitim mi vermiş olacağız. Bu pedagojiyi de insan psikolojisini ve değerini de hakkın rahmetine kavuşturmak oluyor.
Sorun temelde yine insan kaynaklı mı? Evet. Bunu söyleyince çocuğun yürüdüğü sokak güvenli hale geliyor mu? Hayır. Çözüm ne? Başıboş köpeği toplamak, suç işlediği görülen insan varsa mahkemeye çıkmasını sağlamak.
İç acıtan şartlarda üretilen migros tavuklarıyla ilgili tek bir açıklaması aksiyonu olmayan “hayvansever” toplulukların köpeklerin oluşturduğu tehditle hukuk önünde yargılanan suçlu insanların kıyasını yapması zaten geliri nereden sağladıklarının en büyük kanıtı niteliğinde. Migros tavuklarını kurtarma işine çabalayıp “veteriner masraflarımız için 27 bin takipçimizin her birinden 100tl bekliyoruz çünkü biz sadece kedi-köpek değil hayvanseveriz” dese kimse 1tl atmaz. Köpekle tavuğu benzer bağlamda değerlendirmek yanlış ama insanla hayvanı benzer bağlamda değerlendirmek doğru, çünkü duygusal sömürü ile kitleleri manipüle edebilir ve gelir sağlayabilirsiniz.
Bu topluluklar mahalledeki köpekleri besleyerek tatmin olmayıp arazideki köpek sürülerine bile tonlarca çiğ et götürerek en başta hayvanlardaki doğal seçilim dengesini bile yerle bir ediyor. 5 yavrudan doğada en güçlünün hayatta kalması gereken doğal sürece hepsini besleyip bu döngünün devamına sebep olacak şekilde müdahale etmek popülasyon artışına bizzat yağ bal sürmek demektir, bunun kısırlaştırılmasına hangi belediye yetişsin. En basidinden, yaşadığım mahallede çokça kedi olmasına rağmen bir ara sürekli sağa sola konulan hazır mamalardan dolayı kediler avlanmayı bıraktığı için bizim mahallede kocaman fareler ortaya çıkmaya başlamıştı. Doğanın dengesini sadece öldürerek değil bu kadar yaşatarak da bozuyoruz aslında.
Belediye hayvanı toplamaya geldiğinde çemkir. Bilinçsizce besle yaşat. Kist hidatik kapan insan ölsün. Sürüleşen köpeklerin saldırdığı kuduz ettiği çocuklar ölsün. Sen köpeğin doğal seleksiyonunu engellediğin için insan doğal seleksiyonla ölsün.
İnsan insanın kurdudur diye boşa dememiş Hobbes.
Tek çözüm iki ayrı ucun ortak noktada birleşmesi. STK’lar biz belediye ekiplerinin yanına bütün gönüllülerimizi yollayacağız, barınak konusunda siz yasal prosedürü sağlayacaksınız biz bunları inşaa edeceğiz, ortak bir şekilde hem insana hem hayvana refah sağlamak için çabalayacağız dese. Hükümet buna he dese. Böyle bir senaryoda iyi niyetli gönüllüler sayesinde uysal ve zaten kısırlaştırılması yapılmış köpeklerin yoktan yere uyutulmasının önüne geçilir. Müdahale edilmesi gereken sayı düşer. Kalanı için gönüllü desteğiyle toplama hızlandırılır, imkanı olan belediye ve özel veterinerler bir elden eş zamanlı kısırlaştırma yapar, rehabilite edilebilecek edilir, sahiplendirilebilecek sahiplendirilir, umutsuz vaka uyutulur. Sokak da güvenli hale gelir canlılar da cani olmayan şekilde popülasyon kontrolü ile yaşar. Şu popülasyonda standart topla-kısırlaştır-bırak ile tüm sorumluluğu belediyelerin almasını beklemek mevcut imkanlarda gerçekçi bir çözüm değil. Çözüm el sıkışmak ve imkanları bu popülasyona acil ve gerçekçi müdahale edebilecek seviyeye çıkartmak.
Cimer’e yasa karşıtı talep yapma seferberliği çıkartmak yerine bu tarz teklifler tasarlansa ve sunulsa birçok kişi zaten gönüllü olur. Hükümet de zaten oy peşinde, çoğunluk ne diyecekse oyu kim verecekse onun dediğini uygulayacak. İtlafa gönlü el vermese de sırf daha uygulanabilir olduğunu düşündüğü için destekleyenler de dahil.
Bunun bir sorun haline geldiğinin farkında ve aklı başında olan kimsenin kafa kafaya verilip gerçekçi istatistikler sunularak üretilecek ortak bir çözüme karşı çıkacağını sanmıyorum. Sorunun çözümü kutuplarda değil ortalarda ılıman iklimlerde. Fakat empati yoksunu uçta bireyler olarak cani veya ittapar ilan ediyor veya ediliyorsanız, o iş zor.
Hayat bayram olsa yani. Olamıyor. Eğitim ve yapıcı tavır şart. Bizde ikisi de yok. Filler tepinirken olan gariban halka ve bilinçsiz hayvana oluyor.
Çok teşekkür ederim, Joe Duplantier fan kılap olarak izleyeyim hemen şimdi.
İnsanın içindeki kendinden olmayan meselesini her yerde öyle güzel körüklüyorlar birçok kişi de alanına o kadar sokuyor ki bu insanları. Köpek/hayvan topluluğunun sorun olduğu yerler var, olmayan yerler var. Sorun olmasına sebebiyet vermiş şeyleri uzmanından bilirkişisinden bas bas bağırmalarına rağmen dinlemezsen bu öfke bugün köpeğe yarın insana yönelir.
Şöyle düşünmekte de bence fayda var. Ben köpekten korkuyorum, evime rahat gidemiyorum o halde başıboş hayvan sorunu var diyerek sorunu ‘‘her seferinde’’ dışsallaştırmak mı bizi çözüme götürebilir yoksa bir oturup düşünüp yahu acaba ben bütün iletişim kaynaklarından, çevremden, büyüme biçimimden, ilişkilerimden etkilenen ve bütün bunların içerisinde de ne yaşadığıma dair anlam üreten bir canlı olarak acaba gerçekte benim zihnimde oluşan bir şey aslen farklı olabilir mi diye sorgulamak mı?
Eve kedi alana kadar apartman önünde kedi görünce çıkamayan annem şu an sokakta kedi kovalıyor. Çok basit bir örnek. Olmayan bir şeyi oluyormuş gibi deneyimliyor olabiliriz, fantazm diyoruz biz buna. Fantazm semptom üretir. Gerçeğin o olur. Bu fantazmdan yararlanan insan yarın senin okula gönderdiğin çocuğunun sınıfındaki engelli çocuğu kolektif şekilde çocuğun etkileniyor diye sınıftan kovdurtur sana. Çocuğunun eğitimden önemli mi? Çocuğun kendinden görmediğini okulda zorbalar da. Çocuğunu da zorbalarlar. Yarın hak iddiasından mütevellit ülkeni bombalarlar, çıkar ulusal/uluslararası kanalda sana ‘‘yaratık’’ derler. Yaptıklarını kendi çocukları güvende hissedebilsinler diye meşrulaştırıyorlardır mesela. Birbirinden ayrı şeyler değiller bunlar. Hayvan üreten, bilinçsizce hayvan satın alan insana yaptırım uygulamadıkça bunlar laf güzaf.
Demek istediğim, bunlar çok sakıncalı düşünme biçimleri. Önüme lütfen ölen, saldırıya uğrayan insan videosu koymayın, rica ediyorum. Bahsettiğim örneklerin de videoları var. Bir siyasi oluşum propaganda yapmadan o kadar da sorunlara çözüm odaklı yaklaşmaya veya aksiyon olmaya hevesli insanlar değiliz biz. O da var, şu da var demek istemiyorum. Her sorunun her riskin, her insan canını tehdit eden unsurun da örneği, videosu var.
Malesef o zihniyet öyle. Örneğin google’a “kaynaştırma öğrencisi skandal” yazın çıkan sonuçlara bakın. O güruhun yine kendi çocuğunun korkmasını bahane ederek kendinden olmayanı çocuk mocuk demeden nasıl ahlaksızca dışladığına dair yüzlerce örnekle karşılaşacaksınız. Yok etmek istedikleri şey sadece köpekler değil, kendileridne farklı gözüken, farklı davranan, farklı olan her şey.
Çocuk korkup yola atlıyor diye katliam çığırtkanlığı yapanlar toplum için inanılmaz büyük bir problem. Aynı çocuk sokaktaki zihinsel engelli bir bireyden de korkup yola atlayabilir, yangında yüzü yanmış veya yüzünde doğum lekesi bulunan bir insanı da görüp korkup yola atlayabilir. Çocuğu düzgün yetiştirmezsen, terbiye etmek için sürekli bir şeylerden korkutarak büyütürsen, çocuk sokakta gördüğü herhangi bir şeyden kokup yola atlayabilir. İşte bu çocukları üstünden sömürü yapan katliam destekçisi güruha yeterince yüz verirseniz “1 çocuğun canı 10.000 engelliden daha değerlidir” diyerek çocuklar korkup yola atlıyor bahanesiyle tüm zihinsel engelli bireylerin sokağa çıkmalarının, okula gitmelerinin, toplum içinde bulunmalarının yasaklanmasını, eğer yapılamıyorsa hepsinin itlaf edilmesini mutlaka isteyecektir. Bu yarın dövmeli piercingli insanalar olur, öbür gün eşcinseller… Sebep hazır, çocuğu korkup yola atlıyor.
O yüzden bu katliam destekçisi zihniyet sokak köpeklerinden çok çok daha büyük tehlike arz ediyor.
Açılış mükemmeldi. İlk kez stadyum dışında yapıldı açılış. Şehrin kalbine yaymışlar resmen. Beğenmeyenler de olmuş ama bence çok iyiydi. Çok uğraşmışlar. Klasik stadyum yerine böylesi daha güzeldi. Tabii ki en güzel yer Gojira’nın şovuydu.
Bu anı hayatım boyunca unutmayacağım; efsane tenisçi Rafael Nadal olimpiyat meşalesini taşıdı. Tam 14 kez Roland Garros’u kazanıp rekora imza atan Rafa’nın meşaleyi taşımasını kimse sorgulamamıştır eminim. Adamın heykelini diktiler ne de olsa.
Ben de ilk gençliğinden beri Nadal’cıyım. Bu son büyük şansı olacak ama işi çok zor. Mesela onun gibi çıkış yapan vatandaşı genç tenisçiyi hiç sevmiyorum
Alcaraz’ı çok seviyorum ben. Nadal’dan sonra bayrağı o devralacak. Çiftlerde birlikte yarışacaklar. En büyük favori onlar. Alcaraz ve Nadal ayrıca teklerde de yarışıyor.
Bazı örnekler:
Ahlak nedir ahlaksızlık nedir, en iyi Nagehan Alçı bilir elbette.
Alcaraz’ın hareketleri, bağırması, toprak zeminde köşelere kayarak şova kaçması bana göre değil. Karakterini sevemedim. Mesela hırsı yüzünden kendini oyun içinde bitiren Rublev bile benim için daha gerçekçi bir tenisçi. Maalesef bütün rekorları kıracaktır ileride Alcaraz büyük sakatlıklar yaşamazsa. Kendi yaş grubunda rakipsiz gözüküyor.
Türkiyede zannedildiği gibi Türk, Kürt ayrımı, yok efendim sağ sol ayrımı veyahut başka bir ayrım yoktur.
Türkiye iki farklı grup var. Zenginler ve namusuyla hayatını idame ettirmeye çalışan fakir halk.
Zenginler siyaseti yönetiyor, medyayı yönetiyor, yönetiyor da yönetiyor.
Sürekli bir cambaza bak oyunu oynanıyor, sürekli bir suni gündem yaratılıyor. Din, Allah, kitap, yok sokaktaki dostlarımız.
Tek dert halk bu hırsızlığa uyanmasın. Bakın iktidar ve muhalefetin milletvekillerine, arada numunelik bir iki dürüst adam vardır, gerisi hep zengin.
Sanırım vergiyi sadece çinko karbon Türk vatandaşı ödemiş bunca sene. Vergiyi tabana yayıyoruz ok.
Sabit gelirliler hariç vergi ödeyen kesim az. Zenginler zaten vergi ödemez “yatırım” yapar ama halk arasında da vergi kaçırma oranı yüksek.
Ben izledim. İlk set biraz tutuktu. Sebebi de hem ilk kez çiftler maçına çıkması hem de Nadal’ın son olimpiyatı olduğu için altın madalya almasını istiyor. Onun stresi vardı ama sonra açıldı. 2-0 kazandılar.
maç bittiğinden beri ikisinin bir arada olduğu fotoğraflara like atmaktan parmağım yoruldu. Yarın Nadal’ın 13:30’da maçı var. Eğer yenerse 2.tur da Novak Djokovic ile karşılaşacak. En son 26 ay önce Roland Garros’ta karşılaşmışlardı.