O kadar çok kitap ve yazar var ki, aralarından bazıları sistemin çarkları altında ezilip kendini gösteremiyor. Bazıları da köklü yayınevlerinden çıksalar da hak ettiği değeri bir türlü göremiyor. Bu durum bazı okuyucuları, kitapların onu anlamayan ellerde sürünmüyor olduğu gerekçesiyle memnun ederken bazılarını da ziyadesiyle üzüyor. Ben hangi tarafa ait olduğumu bilemesem de Ejderha Elfleri serisini örnek verebilirim buna. Serinin devam kitapları bile çevrilmedi. Bir de Jamrach’ın Canavarları’nın yeterince okura ulaşamadığını düşünüyorum. Bir de son bitirdiğim Morel’in Buluşu’nu bu başlığa örnek verebilirim.
Mihail Bulgakov’un Köpek Kâlbi ve Ölümcül Yumurtalar’ı geldi aklıma direkt. Tamam, en sevdiğim yazarlardan, bu yüzden biraz fazla duygusal ve taraflı davranıyorum lâkin böyle bir yazarın sadece Usta ile Margarita eseriyle bilinmesi (özellikle batıda) biraz can sıkıcı, zira iki kitapta da bilime, devlet otoritesine, sosyal hayata son derece rafine göndermeler var.
Ernst Jünger’nin Alaaddin’in Problemi’ni de söyleyebilirim bu başlık altında. Gerek içeriği, gerekse üslûbuyla son derece güzide bir eser, yalnızlık ve nihilizm üzerine çarpıcı bir hikâye.
Nedense Yaban Diyarlardaki Yabancı hak ettiği değeri göremiyor gibi, çünkü kitabın baskısı bile yok ortada! Benim gibi kütüphaneden denk getirip de 750 sayfayı göze alıp okuyanların kurgu aşkları damarlarına sığmayacaktır da, baskısı yok işte—15 senedir. Sağlam bilimkurgu sevenlerin bile gözünden kaçan, türünün Afrika’nın Yıldızı gibi, Kaşıkçı Elması gibi, Spaced gibi.
Robert Silverberg’ün tüm kitapları. Bu adam neden okunmaz, neden ismi duyulmaz böyle ağlayasım geliyor düşünürken
Dünyalı İstilacılar’la tanıştım, fena değil yorumunda bulundum. Cam Kule ve İçeriden Ölmek’i okuyunca, karşısından saygıyla eğildim Daha fazla Silverberg!
Prenses Gelin - William Goldman
Tedavülden kalkmış romantizm ve serüven hikayelerini bir yandan tiye alırken diğer yandan enfes bir romantizm ve serüven hikayesi çıkarmasıyla gönlümde taht kurdu. Film uyarlaması, romanın yanında özet kalır. Kitabın alaycı mizahı, anlatılmaz okunur cinsten. Bizde film uyarlaması uyarlandığı kitaptan daha popüler. Bunu, romanın ülkemize geç gelmesine bağlıyorum. İlgi ve takdiri, filminden daha fazla hak ediyor.
Epsilon’a, bu kendini ciddi almasını da bilen eğlenceli serüveni çıkarttığı için ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir tek, tanıtım konusunda biraz yanlış taktik uyguladıklarını düşünüyorum. Kapak görseli sebebiyle, sıradan bir romantizm romanı sanıp okuyan çok. O yüzden, romanı harika yapan özellikleri kusur gibi yansıtan yorumlar yapılmış. Bir tür, yanlış tüketiciye giden yanlış ürün durumu söz konusu. İlginçtir, kitap bekledikleri tarzda olmadığı halde amacını anlayıp eğlenmesini bilen de olmuş.
İçeriğiyle daha uyuşan bir kapak ve kitabın ne olup ne olmadığını özetleyen bir tanıtımla çıkmış olmasını isterdim.
En son bitirdiğim Leibowitz İçin Bir İlahi kitabını kesinlikle söyleyebilirim. Kıyamet sonrası hayatta kalma konulu bir şey beklerken aslında çok özgün bir kitaba denk gelmişim. Tavsiye ederim.
Yazar olarak da Sait Faik Abasıyanık’ı söyleyebilirim. Birçok öyküsü umutsuzluk veya karamsarlık üzerine yazılmış gibi gözüksede aslında yaşama arzusunu, insan sevgisini anlatır.
Son dönemlerde Yüz Kitap’tan okuduğum Miroslav Penkov’un yazdığı Batının Doğusu: Öykülerde Bir Ülke adlı kitabı söyleyebilirim. Aynı şekilde bu harika işler yapan yayınevi de daha çok değer görmeyi hak ediyor. Balkan insanının acısını, hüznünü ve sevincini çok içten bir anlatımla cesurca anlatmış, her öyküsü ayrı güzeldi kitabın.
Ben Yaban Diyarlardaki Yabancı’yı hiç sevemedim. Hadi kitaptaki aşırı cinsiyetçiliği geçtim; içi doluymuş gibi görünen ancak bana göre Scientology’den, hatta bir Adnan Oktarcılıktan farkı olmayan dini felsefesiyle bilimkurgudan ziyade bilimkurgu parodisine benzettim. Bütün karakterlerinden nefret ettiğim bir başka kitap da hatırlamıyorum doğrusu. Öyle ki bu kitabı okuduktan sonra çok merak etmeme rağmen diğer Heinlein kitaplarına elim gitmiyor bir türlü. Aslında Yaban Diyarlardaki Yabancı’yı Abartıldığını düşündüğünüz kitaplar? başlığına yazacaktım ama içimi döktüm, rahatladım.
Robert Silverberg ve Leibowitz İçin Bir İlahi 'ye ben de katılıyorum. Zaten böyle bir konu görünce aklıma gelen ilk kitap Leibowitz İçin Bir İlahi oluyor. Bu kadar şahane bir kitabın bu kadar az ilgi görmesi üzücü.
Benim ekleyeceğim ilk kitap Watership Tepesi. Bir dolu ödül almış, onlarca popüler kültür ögesine ilham vermiş bir romanın yıllardır Türkçe baskısının olmaması utanç verici. İleride çocuk sahibi okursam mutlaka okutacağım kitaplardan biri olacak.
Louis de Bernières’in Latin Amerika Üçlemesi de (Don Emmanuel’in Alt Tarafları, Bay Vivo ve Kokain Kralı, Kardinal Guzman’ın Belalı Çocukları) hak ettiği ilginin yüzde birini dahi görmüyor. Kitaplardan birini şans eseri bir yarışmada kazanıp okumasaydım böyle şahane bir yazardan haberim olmayacaktı.
Yerli yazarlardan da Saygın Ersin’in Yedi Kartal Üçlemesi (Zülfikar’ın Hükmü, Erbain Fırtınası, ?) ile Özgür Özol’un Ilgana’sı nedense ilgi göremedi. Oysa ki iki yazar da Türk kültürünü kullanarak harika fantastik hikayeler yazmışlardı. Neyse ki Saygın Ersin’in romanlarını bu sene APRİL tekrar yayınlayacak, muhtemelen daha geniş bir okur kitlesine ulaşacaktır. Ancak Ilgana konusunda maalesef umutlu değilim, bir devam kitabı gelse ne şahane olurdu.
Zülfükarın Hükmü ve Erbain Fırtınasını okumuştum. Yıllar önce tesadüfen okul kütüphanesinde görüp almıştım. O zamana kadar okuduğum pek yerli fantastik kitap yoktu ve bu iki kitap oldukça ilgimi çekmişti.
Kaliteli bir eser olacağını tahmin edebiliyorum; fakat o topraklarda doğmuş ve 5 yaşına kadar orada kalmış biri olarak aile büyüklerimden dinlediklerim sonucunda ne yazık ki önyargılarım var Bir kac ornek sıralayım; Ülke de turkce konuşmak yasaklanmış, herhangi bir memurun türkçe konuşan biri gördüğünde ceza yazabilir olmuş, türk köylerinde Bulgarca bilmeyip sadece türkçe konuşabilen o kadar çok insan varmış ki anlatamam, yaşlı bir teyze merkeze inmiş. Türkçe yasak, Bulgarca bilmiyor. Ekmek almasi lazım e eli mahkum markete demiş ki “Bana bulgarca bir ekmek” ve yıllar yıllar sonra doğdum topraklara geri döndüğümde yer tarifi sorduğumda ki şehrin nüfusu yüzde 90 türk ve herkes turkce konuşurken bir Bulgar vatandaşa denk gelmem ayrı ironi adamın inatla turkce cevap vermemesi ayrı ironiydi… Dedemin de Bulgar polislerden işkence gördüğü zaman diliminde intihar etmesi de cabası! Gel gör ki bu esere önyargılı bakma
Ülkemiz özelinde konuşacak olursam kesinlikle Dresden Dosyaları.
Seri satılmıyor diye ortasında kesildi yarım kaldı. Halbuki şehir fantastiğine aç bünyelere ilaç gibi gelen süper bir seriydi. Eğlenceli karakterler ve maceralar, büyüler, seksi vampirler(vuuu) falan çok seviyordum ben bunu. Keşke İthaki bu seriye devam etse.
Temeraire Serisi
Oldukça güçlü tarihi yapısı ve onu bozmadan içinde cirit atan ejderhaların olduğu bir eser nasıl bu kadar sevilmez anlamıyorum. Okuduğum bir kaç yerli eleştiri ya olumsuz ya da nötr. Tarihi fantastik bir romandan ne beklerseniz var açıkçası. Sabırsız, aksiyon odaklı okuyucular ve az karakter, basit olay döngüsü isteyenler sevmemiştir ama zaten bu okuyucu kitlesinin bu seriden haberdar olduğunu dahi düşünmüyorum.
Hadi en azından Dresden basılmayacak dendi, ama bunun ne olacağı da belirsiz. Kaç kere soruldu ki en son ben sormuştum eski forumda, (günlerce cevap alınamadı) böyle böyle yitip gitti seri. Başka mecralardan da sorulduğunda geçiştirdiklerini biliyorum. Neyse diğer Naomi Novik kitaplarına yazık olmasın, başka bir şey istemiyorum.
-Alfred Bester - Yıkım’a Giden Adam (polisiye içerikli yazılmış en iyi bilimkurgulardan. Başyapıt.)
-Robert A. Heinlein - Yaban Diyarlardaki Yabancı (belki bulunması zor olması bunda etken olabilir ama Yıldız Gemisi Askeri kitabını beğenip bunu beğenmemek bana çok tuhaf geliyor. Groklamayı hala bilmeyenler çok şey kaçırıyor.)
-Mervyn Peake - Gormenghast (zamanının ötesinde bir akıl, gerçek bir dünya sanatçısı ve ince düşünülmüş çağdaş bir kurgu.)
-Mihail Bulgakov - Usta ile Margarita (hem rus klasiği hem fantastik, daha ne olsun.)
Usta ile Margarita ne yazık ki bizim ülkemizde pek değer görmüyor, o da Türk Milleti’nin politik altyapılı eserlere mesafesinden ötürü. Aslında bir şey daha var da, tartışmalara yol açabilir diye dillendirmiyorum. Yoksa Rusya ve Avrupa’da desturla anılıyor ismi, o derece sevilen ve bilinen bir eser.
İlk okuduğumda büyülenmiştim.
Köpek Kalbi ve Ölümcül Yumurtalar kesinlikle bu klasmana aitler. Usta ile Margarita bitmemiş bi kitap olmasına rağmen daha çok biliniyor. Rusya’dan söz açılmışken Strugatsky kardeşleri de anmamak olmaz. İthaki olmasaydı daha senelerce gün yüzü görmezlerdi herhalde. Zira öncesinde birçok yayınevi Strugatsky Kardeşlerin çeşitli kitaplarını basmış ama tutturamamıştı…
Bunlardan başka ilk aklıma gelen Neal Stephenson’nın Elmas Çağı. 6.45 bastığı için kimsecikler okumuyor. Halbuki ne kadar güzel bir kitap. Ya tamam eskiden bayağı kötüydüler ama Yaylı Bacak Jack ve Elmas Çağı gibi yeni bastıkları kitaplar öyle değil.
Vénus Khoury-Ghata’nın Tenes Burnu Nişanlıları adlı romanı. Siz sever misiniz bilmem ama ben bu kitaptan aldığım tadı çok az kitaptan alabildim.
1802’de bir Fransız gemisi Cezayir kıyılarında batar. Denizcilerin çoğu ölür, kalanlar da dağdan inen Bani Havvalar kabilesi tarafından öldürülür. Sadece beş kadın hayatta kalır ve bu kadınlar da farklı kişiler tarafından köle olarak alınır ama onların hikâyeleri kölelikle sınırlı olmayacaktır. Her birisi daha önce hiç hayal bile etmediği bir hayatı tadacaktır. (Hem olumlu hem de olumsuz anlamda)
Hikâyenin öylesine otantik bir havası vardı ki Cezayir çöllerinde yaşamayı hayal etmiştim. Böyle bir kitabın çok az biliniyor olması üzücü. Lise yıllarımda okumuştum. Bulsam bir daha okurum.
Roger zelazny’nin Amber Yıllıkları’nı bu konuda tek geçerim. Ilk kitap cok kolay bitiyor. Şanssızlığı bence maalesef ilk üç kitabın birlikte basılmadıydı.
Meşa Selimoviç’in Derviş ve Ölüm’ü. Başucu kitabım, vazgeçilmezimdir. Biri kitap önerisi isterse, okuyabilecek de bir insansa direk öneririm. Okuması kolay değildir, ağır ve boğucudur ama dokuz yıl önce ilk okuduğumda aldığım tadı hala alırım, üstüne yüzlerce kitap okudum, hiçbiri yerini tutmaz.
Conor Kostick - Avatar tarihi serisi
Conor Kostick, ideolojisini bu seriye (özellikle ilk kitaba) gizlice yansıtmış olup okuyucularına şiddetsiz bir dünyayı ve böyle bir dünyanın düzenini anlatmış, bu dünyada nelerin yanlış gidebileceğini göstermiştir. Tabii ki bunu güzel bir kurgu altına saklayabilmiş ve ortaya bir an bile sıkılmadan okunabilinecek mükemmel bir seri çıkarmış.
Düşünce dünyamın temellerinin oluşmasına katkıda bulunmuş ve kitap okumayı bir kez daha sevdirmiş bir seri benim için. İsmimin kaynağı da Epic’in fatihi Sindella
Türkiye’de bu serinin adı bile geçmiyor ne yazık ki. Rıhtımda da henüz @doyoulikepie haricinde bu seriyi okumuş biriyle tanışamadım