İzlediğiniz ve izlemekte olduğunuz diziler? Görüşleriniz ve eleştirilerinizi bu başlık altında konuşup tartışabilirsiniz.
Hem bu konu hem de Fargo (Ve Sonra Cinayetler Başladı) konusu Televizyon kategorisine daha uygun sanki.
Taboo’nun ilk bölümünü izledim geçen hafta. İyi bir başlangıçtı. İzlemeye değer gibi.
Arkadaşlar şu başlık altına ne izlediğinizi yada tavsiyelerinizi yazın da biraz kültürümüz artsın
The End Of The F***ing World çok başarılı, tadında, güzel bir mini dizi. Başarılı bir kara mizah. İzleyin
Şu an Bitten izliyorum. Üçüncü sezondayım, bayağı başarılı buldum ben. Doğaüstü varlıkların bireyler tarafından farklı yorumlanmasına bayılıyorum. Burada da kurtadamlar, yaşayışları vesaire daha önce görmediğim bir şekilde işlenmiş.
Dizinin konusu: Bir kurtadam sürüsünün hayatta kalma ve karşılaştıkları zorluklarla mücadelelerini anlatıyor diyebilirim kısaca. Bu tür şeylere ilgi duyan herkese tavsiye ederim.
House M. D. ikinci kere. Söylemeye gerek yok namını.
Ve Friends. (galp😘) Hayatımda bu kadar eğlenerek izlediğim bir dizi yok sanırım. Espriler müthiş, karakterler o kadar gerçekçi ve kaliteli ki… . Sanki kendi arkadaşlarımmış gibi hissediyorum. Kısa olması da (22 dk. ortalama bir bölümü) izleyiciyi yormuyor. Fakat son sezonlara doğru (toplamda 10 sezon) her gün bir bölüme kadar düştüm çünkü bitmesini hiç istemiyorum. Yakın hissettiğim, sohbet etmek istediğim bu insanlara veda etmek oldukça zor olacak. Belli ki ileride bir daha izleyeceğim.
Big Bang Theory
Sanırım bunun in çok da açıklama yapmama gerek yok. Stresli ve yoğun bir iş gününden sonra bazen sizi düşündüren bir film izlemek ya da kitap okumak istemezsiniz. Sadece biraz rahatlamak istersiniz. Bu dizi benim öyle anlarımda kullandığım bir kaçış yolu. Beni kahkahalarla güldürebilen nadir dizilerden.
Cheers
Yİne beni güldüren dizilerden, 80’li yılların her şeyi ayrı güzel… Sanırım 3. Tekrarım oluyor
Orange Is The New Black
Bir arkadaş tavsiyesiyle başladım ve garip bir şekilde devam ettim. Başlangıçta konusu ve işledikleri güzel olsa da sezonlar ilerledikçe çok fazla mantık dışı şeyler olmaya başladı. Sanki hapishane değil kız yurdu. Bir noktadan sonra orda yaşamak bile istiyorsunuz. Toplumsal mesajlara çok takılmam çünkü her yapıt mesaj taşımak zorunda değildir. Ama bu dizi nerdeyse insanları hapishaneye özendirebilir.
Walking Dead
İlk 6 sezonu izledikten sonra ikinci bir supernatural vakası olarak görmeye başladım. Çünkü her sezon aynı şey. Sürekli tam kendilerine bir habitat kurmuşken başa dönüyorlar ve yaşanan acılar her defasında daha da artıyor. Zombi temasını çok sevmeme rağmen diziyi izlemeyi bıraktım.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar
Son zamanlarda izlediğim en sağlam dizi 1985 yapımı Das Boot oldu. 3 bölümlük bir mini seri olan dizi, aslen 1981 yapımı filmin dizi olarak yeniden montajlanmış verisyonuymuş. Dolayısıyla bende eseri dizi formatında izlemiş oldum
Her neyse konuyu fazla dağıtmadan dizinin konusuna gelelim. Dizi, 2. Dünya Savaşı’nın en civcivli zamanlarında bir U-bot müretabatının başından geçenleri konu alıyor. Malum 2. Dünya Savaşı genellikle Amerikalıların gözünden anlatılır. Bu bağlamda savaşın Almanların bakış açısından anlatılması çok hoşuma gitti. Kaldı ki dizi birçok popüler yapıma taş çıkartır.
Seksenler. Tek kelimeyle ‘verem’. Ne komik, ne duygusal ne de gerçekçi. Sorguya çeken polisin hitabeti, “Örgütün adı ne söyle kardeşim,” şeklinde dizininkine paralel giden şebeklik kumkuması. Hayır, ya Yılmaz Güney dönemini yansıtamamış filmlerinde ya da Seksenler’in senaristi beynindeki sadece birkaç nöronla yazmaya çabalıyor.
Defendant
Uzun bir ara vermiştim. Kalan 3 4 bölümü izlemeye devam ediyorum. Başrol oyuncusu Ji Sung’ un oyunculuğunu çok beğeniyorum. Sırf o yüzden bile izlememe değiyor. Konuya gelecek olursam ana karakterimiz bir savcı. Bir gün hapisanede uyanıyor. Karısını ve kızını öldürmekten suçlanıyor ve idamı isteniyor. Savcı geçmişe dair bir şey hatırlamıyor, tüm deliller de aleyhine. Savcının işi zordur. Hem hafızasını kazanmalı hem de eğer gerçekten katilse bunla başamak çıkmak zorunda. Bazı mantık hataları göze çarpsa da sevdim diziyi. Hapisteki suçluların samimi yanı ve kendi aralarında adeta sıcak ev ortamı oluşturması, kötü adamımızın insanı çileden çıkaran davranışları diziyi ilgi çekici hale getiriyor.
Altered Carbon
Netflix dizilerini seven biri değilim. Atmosfer cyberpunk ve konu fütüristik olunca ilgimi çekti. Dizinin bölümlerini güzel ayarlamışlar. Devamlı bir sonraki bölümde ne olacağını merak ediyorsun. Aşırı şiddet ve küfürlü bir dil kullanılması dizinin kalitesini biraz düşürmüş bence. Bazen konunun önüne geçiyor bu detaylar. Yine de boş zamanlarda iyi gider. 2 Şubatta 10 bölümü toplu olarak yayınladılar. 2. sezonun olup olmayacağı belli değil.
Bunun orjinali kitap değil mi yahu ?
Benim de Twitter’da İthaki’nin Değiştirilmiş Karbon kitabını görünce ilgimi çekmişti bu dizi.
Aslında 2002 yılında İngiltere’de yayımlanan bu kitap üçlemenin ilkiymiş. Broken Angels ve Woken Furies kitapları da Takeshi Kovacs’ın hikayesini anlatıyor.
Ben de başladım Altered Carbon’a. 4 bölümü bitirdim dün ve özellikle 4.bölümde seviye atladı benim için dizi. Tek problemim Ortega, onun dışında dizinin atmosferi, diyalogların boş olmaması gibi detaylar epey hoşuma gitti.
Ben şu an Bored to Death’i izliyorum. Kahkahalar attıran bir dizi olduğunu söyleyemem, ama ara ara beklemediğim kadar sıradışı ve komik sahnelerine denk geliyorum. Alışıldık komedi dizilerinden biraz daha farklı bir şey izlemek isteyenler için ideal, özellikle de türün daha sakin ve durgun örneklerini tercih edenler için. Ama oturup da hepsi bitirilecek bir dizi de değil tabii.
@KendinceOkur çıktığı günden beri izliyorum Brooklyn Nine-Nine. aynı tadında, hiç bozmadan devam ediyor.
Altered Carbon bitirdim ve çok pişmanım hemen bitirdiğime.
Counterpart henüz 3. bölüm ve bir efsanenin doğuşuna eşlik ediyormuşum hissi var içimde.
Ve tabii End of F***ing World. Kesinlikle bi ergen dizisi değil, dışarıdan bakıp aldanmayın
Bojack Horseman’in 4. sezonunu yeni bitirdim. Diğer sezonların biraz altında kalsa bile, belli bir kalitesi var ve onu korumaya devam ediyor. Bu sezon özellikle 2. (The Old Sugarman Place), 11 (Time’s Arrow) ve 12. (What Time Is It Right Now) bölümlerini çok beğendim. 2 ve 11’in yazarı aynı kişi, Kate Purdy. İkisinde de harikalar yaratmış.
Bölüm isimlerinden de anlaşılacağı üzere “Zaman” kavramı üzerine gidiliyor. Değişen zamanın, geçmişin insan üzerindeki etkilerini özellikle yukarıda saydığım bölümlerde etkileyici bir şekilde görüyoruz, ancak sezon genelinde bu tema kendini hissettiriyor.
Bojack Horseman psikoloji 101 seviyesinde bir yapım. Kişiler arası ilişkiler sorgulamaları, karakter tahlilleri, içe-dönük bakış açısıyla çok başarılı. Bu sezonunun diğerlerinin altında kalmasındaki en önemli neden bu sorgulayıcı halin daha zayıf kalması. Özellikle Bojack, Diane ve Peanutbutter’ın karakter yolculuğu diğer sezonlardaki etkileyiciliğinin altında, yer yer tekrara binmiş.
McMafia’ya başladım. Çok güzel bir ilk bölümdü umarım devamı da güzel olur.