Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

51YN6tjUuML

Dan Simmons - Ilium’u okuyorum. İlk olarak belirtmeliyim ki İlyada’yı okumamış kişiler de bu kitabı okuyup pekala beğenebilir fakat İlyada’yı okumamış, okuyup beğenmemiş yada Yunan Mitolojisine ilgi duymayan insanların bu kitaptan pek bir tat alacağını sanmıyorum. Öte yandan aşağıda açıklayacağım sebeplerden ötürü buraya yazacağım tek bir kelime bile kitabın 500. 600. sayfasından spoiler teşkil edebilir. O yüzden ne kadar çok istesem de hemen hiç bir detaya giremeyeceğim.

Ilium tür olarak Bilimkurgu ve Yunan Mitolojisi anlatılarının karşımı olan bir roman. Genel bir Yunan Mitolojisinden ziyade özellikle İlyada’ya odaklanıyor. Hikaye ilk başta alakasız gibi gözüken fakat aslında biribiri ile paralellik gösteren üç ayrı koldan sıralı şekilde ilerliyor.

Bunlardan ilki, çok uzak bir gelecekte Mars üzerinde yapılan Troya savaşının anlatıldığı ve savaşın Homeros’un İlyada’sı ile parelel şekilde ilerlediği, dolayısı ile aynı zamanda İlyada’nın bir Retelling’i olma özelliğini taşıyan, kitabın omurgasını oluşturan ana bölüm. Bu bölüm görevi Marsta yapılan Troya savaşını gözlemleyerek, olayların Homeros’un İlyada’sı ile ne ölçüde paralellik gösterdiğini kayıt altına alıp tanrılara iletmek olan, aslında günümüzde yaşamış fakat bu iş için özel olarak diriltilmiş bir Mitoloji Profesörü olan Thomas Hockenberry’nin gözünden anlatılıyor.

İkincisi Mars’ta olan bu olayları araştırmak için Jüpiterin uydularından yola çıkan androidlerin hikayesinin anlatıldığı bölüm. Bu bölümün ana karakteri Mahnmut isimli bir Moravec, yani sibernetik ve organik bileşenleri olan Shakespeare hayranı zeki bir robot. Yanında ona eşlik eden Proust hayranı Orphu isimli bir dostu var.

Diğeri ise dünya üzerinde yaşayan çok az sayıdaki insandan birkaçının, kendilerinden saklanmış gerçeklere ve insanlığın geçmişine ulaşmak için çıktığı yolculuğun hikayesi anlatılıyor. Bu bölümde başı çeken kişi Daeman isimli kendini beğenmiş, seks düşkünü, züppe bir insan. Onun yanında da Ada, Harman gibi hikayede önemli yeri olan insan karakterler bulunuyor.

Arthur C. Clarke’ın “Yeteri kadar gelişmiş bir teknoloji sihirden ayırt edilemez” sözü, hikayede Bilimkurgu ve Mitoloji arasında kurulan köprüyü oluşturuyor diyebilirim. Dan Simmons, İlyada’da Yunan Tanrılarının sahip olduğu olağanüstü güçleri ve gerçekleştirdikleri ilahi müdehaleleri çok orijinal bir şekilde yüksek bir teknoloji ve bilimkurgu altyapısına dayandırıyor. Çoğu yerde benim yüzünde bir tebessüm oluşturdu. Özellikle Moraveclerin bölümlerinde Hard Sci-Fi okuyucularının da ucundan gönlünü okşayacak gerçek bilim tarafı daha ağır basan anlatımlar da mevcut.

Kitaba başladıktan bir süre sonra okuyucunun aklına bundan bilmem kaç bin yıl sonra Marsta Troya savaşı, Achilles, Hector, Zeus, Apollo falan ne alaka? Nasıl oluyorda binlerce yıl önce yaşanmış savaşın birebir aynısı yaşanıyor? Tanrılar kim? Savaşanlar kim? Dünyadaki insanlara ne olmuş? Niye Jüpiterde androidler var? gibi onlarca soru geliyor. İşte bu ve bunun gibi birçok soru yüzlerce sayfa boyunca tam olarak açıklığa kavuşmadan sizi takip ediyor çünkü yazarın anlatımı oldukça kriptik ve dolambaçlı. Kitaptaki hemen her öğenin tam olarak neye benzediği, aslında kim olduğu, ne yapmakta oldukları, başlarına ne geldiği, geçmişte ne yaşadığı vs. gibi detayları, yazarın bize kitap boyunca damla damla verdiği bilgi kırıntılarını bir araya getirerek anlayabiliyor, büyük resmi oluşturabiliyoruz. Malesef bazı durumlarda ise hiç oluşturamıyoruz.

Anlatımın kriptik ve dolambaçlı olmasının üstüne, yazarının dilinin oldukça ağdalı olması da ekleniyor. Çoğu cümle 5-6 satırlık paragraflardan oluşuyor. İçinde bolca yazarın kendi ürettiği terimler de var. Bu yüzden hem diliyle hem anlatımı ile kolay okunan bir roman değil.

Baktığım kadarıyla ikinci kitabı olan Olympos’da hikaye kaldığı yerden devam ediyor. Bu yüzden tam anlamıyla tek başına okunabilen ve bir sonuca bağlanan bir kitap değil.

30 Beğeni