Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

2017’de ʻOumuamua adlı, bu zaman kadar tespit edilen ilk yıldızlararası obje, Güneş Sistemi’nin içinden geçiyor. Hawaii’deki Pan-STARRS teleskopu bu objeyi tamamen tesadüfen fotoğraflıyor. ʻOumuamua, şimdiye kadar gözlenen tüm asteoridlerden farklı davrandığı için astronomi camiasında büyük heyecan yaratıyor.

Harvard Üniversitesi Astronomi Bölümü Başkanı Avi Loeb, Extraterrestrial’da bu objenin dünya dışı bir medeniyete ait olmasının bu tuhaflıkların tek olası açıklaması olduğunu savunuyor. Bu hipotezini detaylıca açıklamış. Bilim camiasını ikna etmek kolay değil elbette. Hatta öyle ki, Avi Loeb çoğunluğu karşısına alan bir duruş sergilemiş. Hipotezi doğrudur yanlıştır, önemli değil. Nato mermer nato kafa diye tabir ettiği bilim adamlarını, bunların bilimsel bağnazlıklarını, kısıtlı hayal güçlerini öyle güzel analiz etmiş ve eleştirmiş ki, keyifle okunuyor. Bilim felsefesine yönelttiği pratik bakış açısıyla öğretici bir eserdi.

Dr. Gavin Francis bu kitabında organlarımızın bazı tuhaflıklarını ve hastalıklarını, kendi kariyeri boyunca tecrübe ettiği ilginç vakalarla zenginleştirerek izah etmiş. Beyinden giriyor ayak parmaklarından çıkıyor. Mesela, hastanın bilinci açıkken, hastayla sohbet ederek yaptığı beyin ameliyatı ilginçti. Özellikle hastadan geri bildirim alarak “Şurası acıyor mu? Ya şurası?” diye kadının beynine elektrik veriyorladı; kadının konuşması ne zaman bozulsa, kadın ne zaman kekelemeye ve saçmalamaya başlasa, “Hah, bu bölgeden uzak duralım, kesmeyelim burayı hocam” diye işaretliyorlardı. :slight_smile:

Omuzları ve köprücük kemiğini anlattığı bölüm de ilginçti ama onun dışında pek de bir olayı yoktu.

The Descent adlı muhteşem korku filminin uzayda geçen ve bilim kurguyla harmanlanmış hoş bir türevi. Esrarengiz bir işveren, dolgun bir ücret karşılığında kahramanımız olan mağaracı kadını, daha önce yeterince tetkik edilmemiş, çok tehlikeli bir mağara sistemini keşfe çıkmakla görevlendiriyor. The Descent’ten farklı olarak mağaracımızın son model, bateriyle çalışan, lidar teçhizatlı, exoskeleton’lu, sana yemek yediren, su içiren, içine işeyebildiğin, çok sağlam bir tırmanış elbisesi var. Bir diğer farksa, kahramanımız işvereniyle radyo iletişimi dışında tek başına olmasıydı; klostrofobi, yalnızlık hissi, bir süre sonra baş gösteren halüsinasyonlar ve korku öğelerinin de konuya eklenmeye başlamasıyla iyi inşa edilmiş, dehşetengiz bir atmosfer yaratılmış. Bayağı güzeldi.

Lem bu bilim kurgu novellasında Golem XIV adlı, ABD menşeli bir askeri bir yapay zekânın bilinçlenmesi ve bir süper güce dönüşmesini anlatıyor. Golem XIV aslında bir filozof; kitap boyunca karşısına bilim adamlarını toplayıp toplayıp nutuk söylüyor, ders veriyor. Birçok alana giriyor, ama üzerinde en uzun süre durduğu konu insanlığın evrimsel tarihi. Bilincin evrim sırasında bir hata sonucu oluşması gerektiği hipotezi gibi ilginç konuları "süper zekâlı bir bilgisayar"ın gözünden dinliyorsunuz. Lem sanki önce bilimsel bir makale yazmış, aklına son anda bilim kurgu yazarı olduğu gelmiş. Yer yer çok zorlandım, boyumu aşan kısımlarla karşılaştım.

Stanisław bu arada Stanisvaf diye telaffuz ediliyormus yav. :slight_smile: Şuradan telaffuzu dinlenebilir.

Bu da içinde kozmik korku öğeleri barındıran bir bilim kurgu romanı. Kitap sanırım 2800’lerde falan geçiyor. Bundan uzun bir zaman önce insanlarla gerçek yapay zekâlı makineler arasında bir savaş yaşanıyor. Makineler kazanıyorlar ancak insanları yok etmiyorlar, sadece onlara gelişmiş teknolojiler geliştirmeyi ve kullanmayı yasaklıyorlar. Bu yasağın ihlalinin cezası ölüm. Zamanla bu AI’lar teknolojik olarak hayvanı bir düzeye erişiyorlar, warp drive ve worm hole gibi teknolojileri icat ediyorlar, başka gezegenlere portallar falan açabiliyorlar. İnsanlar bu arada nispeten yerinde sayıyorlar. Tanrısal teknolojilere erişimleri yasak olduğunu için zamanla Aİ’ları tanrılar olarak görmeye ve onlara tapmaya başlıyorlar. AI’lar insanların onlara tapınmalarına ve öldüklerinde de “ruhlarına” ihtiyaç duyuyorlar. Seçtikleri bazı elit insanları kendi geliştirdikleri cybernetic implantlarla donatıp insan ötesi varlıklara dönüştürebiliyorlar. İnsanlar bunlara “Angel” diye hitap ediyorlar. Kitabın ana karakteri hanfendi, o zamana kadar yaratılmış en modern nükleer/kuantum güç reaktörünü tasarlıyor; ne var ki reaktör çalıştırılmaya başlanınca “The Outside” denen bir öteevren, bu evrenden haberdar oluyor. Sonrası insanlık adına pek olumlu gelişmiyor. :slight_smile:

Geçen ay @Pyrewrath ve @isos81’la etkinlik kapsamında okudum. Sevgili isos hâlâ okuyor gerçi (biz kitabı unutmaya başladık.). :slight_smile:

Kitap gereğinden fazla teknik ve uzundu. Bir 200 sayfasını atsan, bazı karakter klişelerini görmezden gelsen aslında şaheser oalrak nitelendirebileceğim bir eser. İnsanlığın apokaliptik bir felaket sonrasında hayatta kalma mücadelesini, problem çözme yeteneğini, dehasını ve azmini yücelten, insan odaklı bir eser. Neal Stephenson adam gibi adam.

34 Beğeni