Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Geceye Uyananlar - Cahide Birgül

Geceye Uyananlar; tıpkı dünya üzerinde olduğu gibi yatakta da kendi sınırını aşamayan “hakkı yenmiş” bir annenin, ağzına kadar dolu hayata son damla olarak gelmiş bir kızın, görev gibi yaşamaya zincirlenmiş bir garip "ağabey"in, beden kılıfına hapsolmuş “deli” bir kardeşin ve hiçbir zaman orada olmasa da hatıralarının gölgesiyle karanlık kırbacını eksik etmeyen bir babanın hikâyesini anlatır bize uzak bir karanlıktan, bir haykırıp bir fısıldayarak. Cahide Birgül’ün elli üç yıllık kısa, dopdolu ve bilinmez hayatından bizlere bıraktığı bu “kirli” cevher; 90’ların “faili meçhul” Türkiye’sinde sıcacık yorganlarına sarılı, sabaha unutulacak rüyalar görerek kendilerini bir sessizlik örtüsüyle kandırıp duran “sıradan” insanların hayatlarının orta yerine saplanan bir kör bıçağın kabzasındaki simsiyah parıltının korkularla çevrili kaynağıdır âdeta.

Çağdaş edebiyatımızın kıymeti bilinmeyen hayat koleksiyoncusu olarak Cahide Birgül, toplumsal olanın özündeki o en kokuşmuş çürük kutsallık olarak aileyi, kendine özgü bir “İstanbul-noir” evreninde kevgire çevirir Geceye Uyananlar’da. Bir yara açar o tekleyen korkak kalbi taşıyan göğüste, dışarıya kan ve irin saçılır sonra. Ve ardından kaleminin suyuyla yıkayıp olan biteni, kayda geçirir tek tek. Kanatları koparılmış kadınlıklar, acizliğini şiddetle gizleyen erkeklikler, ölü doğmuş bir yaratık olarak aile kurumu, bireylerinin toplamıyla kıyamet yerine dönmüş bir toplum sırılsıklam dikilir karşımızda, yerle bir olmadan hemen önce. Cahide Birgül; metaforlar, sayıklamalar, takıntılı tekrarlamalar, gidip gelişler ve kayboluşlarla sosyolojik bir polisiye yaratıp; o sarı buyurgan sorgu ışığını okurunun kaçırmaya çalıştığı gözlerine acımasızca tutmaktan asla vazgeçmeyen bir vakanüvistir nihayetinde.

Kişişel olanın kansız, pembemsi çizgilerle kendini belli edip, sonradan belli belirsiz ince kabuklarla iyileşen ikiyüzlü politikliğini tramvayın önüne itiverir Cahide Birgül. Çağdaş edebiyatımızın bu adı anılmaya layık görülmemiş efsanesi, elimizi beyazlaşana dek sıkar Geceye Uyananlar’ıyla.

Sonra açarız avucumuzu.

Uyuşan avuçlarımızda hiç edilen çocukluk, çocukluğumuz bakar bize.

IMG_20220209_232745_196

10 Beğeni

Kelimenin tam anlamıyla müthiş bir ciltti. Arka planda dönen üç farklı hikaye vardı. Ve özellikle bir hikayenin düğümü sürprizlerle dolu bir şekilde çözüldü. Müthiş.

Yazarın kalemi çok sağlam. Az sayfaya fazlasıyla öz bir iş sığdırmış. Hayvanlar üzerinden verilen ırkçılık teması güzeldi. En iyi tarafı ise bunun aptalca ve gerzekçe olduğunu bir kez bile söylemeden yansıtması oldu. Sınır denilen yer öyle güzel anlatılmış ki The Pianist izlediğimi sandım.

Dinlerin çarptırılması sonucunda cahil, kötü niyetli ve makam sevdalısı insanların nelere evrildiği güzel sunulmuş. At gözlüğü takıp, inandığı kitabın bir sayfasını bile okumayan, fakat dinini başkalarından dinlemeyi seven insanların ne denli bedbaht şeyler yapabileceğini anlattı.

Hikayede ince ve güzel bir detay var. Yazar bunu iyi yedirmiş. Yazar, Hristiyanlığı kötülemedi. Bazı sahneler öyle hissettirdi ama kesinlikle öyle bir amacı yok. Hristiyanlığın iyi öğretilerinin doğru kullanıldığında insanlık üzerindeki olumlu etkilerini gösterdi. Ve bunu ideoloji karmaşası yaşayan biri üzerinden yansıttı. Güzel ve hoş bir detaydı. Okuyup bitirdikten sonra fark ettim.

Romancılıkta Robin Hobb’ın kalemine bayılırım. Fevkalade ölçülü bir kaleme sahiptir. Çizgi roman kısmında ise Guarnido bu konuda favori olmuş olabilir.

16 Beğeni

Haşhaş Savaşı incelemesi yapılmışsa kaçırmış olabilirim. Kitabı değerlendirebilir misiniz?

1 Beğeni

Anna Burns - Sütçü

Video inceleme.

13 Beğeni

909991234884471

Kültür serisi kitapları ile bildiğimiz bilimkurgu yazarı Iain Banks’in zamanında hiçbir bilimkurgu romanını yayınevlerine kabul ettiremeyince farklı türde bir roman yazarak şansını denemesi ile ortaya çıkan ve büyük bir başarı elde ettiği ilk romanı Eşekarısı Fabrikası’nı sonunda okuma fırsatı bulabildim.

Kitap İskoçya’da anakaraya bağlantısı olan küçük bir adada izole bir şekilde yaşanayan Frank isminde bir çocuğun 1.ağızdan anlatımıyla yaşadıklarını anlatıyor.Frank oldukça değişik ve psikolojik sorunları olan bir karakter.Ancak yaşadığı bu izole dünyada tamamen kendisine özgü geliştirdiği ahlak yargıları ve mantığıyla kitapta yaptığı tüm bu vahşet ve cinayetleri bir temele oturtuyor ve bunları oldukça farkında bir şekilde yaptığını bize gösteriyor.

Kitabın ilk yarısı anlattıkları itibariyle insanı rahatsız edebilecek ve okurken insanı gerebilecek olaylar içeriyor.Daha önce benzer bir rahatsızlığı Boris Vian’ın Mezarlarınıza Tüküreceğim ve Anthony Burgess’in Otomatik Portakal romanında da hissetmiştim.Bu sefer başrolde bir çocuğun yer alması ise olayları daha da etkileyici kılıyor.Kitabın ikinci yarısı ise daha çok karakterin içsel çatışmaları ve psikolojik ruh hali üzerine yoğunlaşırken bize geçmişte yaşanan olayları göstererek durumları daha iyi bir şekilde anlamamızı sağlıyor.

Kitabın sonu ise oldukça şaşırtıcı ve etkileyici bir şekilde bitti.Okumam boyunca sonunda nereye bağlanacak acaba diye düşündüm ancak böyle bir sonu tahmin edemezdim .Aslında kitap boyunca okuyucuya ufak ipuçları verilmiş ancak okurken gene de bunu tahmin etmek oldukça güç.

Genel olarak bakıldığında oldukça ilginç ve akıcı bir kitap olmasına karşın yer yer sıkıldığımı da söylemeliyim.Beklentiyi çok yüksek tutmadan okumaya başlamakta fayda var.Kapakta yazdığı gibi yüzyılın en iyi 100 kitabından biri midir bilemiyorum ama okumaya değer olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

15 Beğeni

2017’de ʻOumuamua adlı, bu zaman kadar tespit edilen ilk yıldızlararası obje, Güneş Sistemi’nin içinden geçiyor. Hawaii’deki Pan-STARRS teleskopu bu objeyi tamamen tesadüfen fotoğraflıyor. ʻOumuamua, şimdiye kadar gözlenen tüm asteoridlerden farklı davrandığı için astronomi camiasında büyük heyecan yaratıyor.

Harvard Üniversitesi Astronomi Bölümü Başkanı Avi Loeb, Extraterrestrial’da bu objenin dünya dışı bir medeniyete ait olmasının bu tuhaflıkların tek olası açıklaması olduğunu savunuyor. Bu hipotezini detaylıca açıklamış. Bilim camiasını ikna etmek kolay değil elbette. Hatta öyle ki, Avi Loeb çoğunluğu karşısına alan bir duruş sergilemiş. Hipotezi doğrudur yanlıştır, önemli değil. Nato mermer nato kafa diye tabir ettiği bilim adamlarını, bunların bilimsel bağnazlıklarını, kısıtlı hayal güçlerini öyle güzel analiz etmiş ve eleştirmiş ki, keyifle okunuyor. Bilim felsefesine yönelttiği pratik bakış açısıyla öğretici bir eserdi.

Dr. Gavin Francis bu kitabında organlarımızın bazı tuhaflıklarını ve hastalıklarını, kendi kariyeri boyunca tecrübe ettiği ilginç vakalarla zenginleştirerek izah etmiş. Beyinden giriyor ayak parmaklarından çıkıyor. Mesela, hastanın bilinci açıkken, hastayla sohbet ederek yaptığı beyin ameliyatı ilginçti. Özellikle hastadan geri bildirim alarak “Şurası acıyor mu? Ya şurası?” diye kadının beynine elektrik veriyorladı; kadının konuşması ne zaman bozulsa, kadın ne zaman kekelemeye ve saçmalamaya başlasa, “Hah, bu bölgeden uzak duralım, kesmeyelim burayı hocam” diye işaretliyorlardı. :slight_smile:

Omuzları ve köprücük kemiğini anlattığı bölüm de ilginçti ama onun dışında pek de bir olayı yoktu.

The Descent adlı muhteşem korku filminin uzayda geçen ve bilim kurguyla harmanlanmış hoş bir türevi. Esrarengiz bir işveren, dolgun bir ücret karşılığında kahramanımız olan mağaracı kadını, daha önce yeterince tetkik edilmemiş, çok tehlikeli bir mağara sistemini keşfe çıkmakla görevlendiriyor. The Descent’ten farklı olarak mağaracımızın son model, bateriyle çalışan, lidar teçhizatlı, exoskeleton’lu, sana yemek yediren, su içiren, içine işeyebildiğin, çok sağlam bir tırmanış elbisesi var. Bir diğer farksa, kahramanımız işvereniyle radyo iletişimi dışında tek başına olmasıydı; klostrofobi, yalnızlık hissi, bir süre sonra baş gösteren halüsinasyonlar ve korku öğelerinin de konuya eklenmeye başlamasıyla iyi inşa edilmiş, dehşetengiz bir atmosfer yaratılmış. Bayağı güzeldi.

Lem bu bilim kurgu novellasında Golem XIV adlı, ABD menşeli bir askeri bir yapay zekânın bilinçlenmesi ve bir süper güce dönüşmesini anlatıyor. Golem XIV aslında bir filozof; kitap boyunca karşısına bilim adamlarını toplayıp toplayıp nutuk söylüyor, ders veriyor. Birçok alana giriyor, ama üzerinde en uzun süre durduğu konu insanlığın evrimsel tarihi. Bilincin evrim sırasında bir hata sonucu oluşması gerektiği hipotezi gibi ilginç konuları "süper zekâlı bir bilgisayar"ın gözünden dinliyorsunuz. Lem sanki önce bilimsel bir makale yazmış, aklına son anda bilim kurgu yazarı olduğu gelmiş. Yer yer çok zorlandım, boyumu aşan kısımlarla karşılaştım.

Stanisław bu arada Stanisvaf diye telaffuz ediliyormus yav. :slight_smile: Şuradan telaffuzu dinlenebilir.

Bu da içinde kozmik korku öğeleri barındıran bir bilim kurgu romanı. Kitap sanırım 2800’lerde falan geçiyor. Bundan uzun bir zaman önce insanlarla gerçek yapay zekâlı makineler arasında bir savaş yaşanıyor. Makineler kazanıyorlar ancak insanları yok etmiyorlar, sadece onlara gelişmiş teknolojiler geliştirmeyi ve kullanmayı yasaklıyorlar. Bu yasağın ihlalinin cezası ölüm. Zamanla bu AI’lar teknolojik olarak hayvanı bir düzeye erişiyorlar, warp drive ve worm hole gibi teknolojileri icat ediyorlar, başka gezegenlere portallar falan açabiliyorlar. İnsanlar bu arada nispeten yerinde sayıyorlar. Tanrısal teknolojilere erişimleri yasak olduğunu için zamanla Aİ’ları tanrılar olarak görmeye ve onlara tapmaya başlıyorlar. AI’lar insanların onlara tapınmalarına ve öldüklerinde de “ruhlarına” ihtiyaç duyuyorlar. Seçtikleri bazı elit insanları kendi geliştirdikleri cybernetic implantlarla donatıp insan ötesi varlıklara dönüştürebiliyorlar. İnsanlar bunlara “Angel” diye hitap ediyorlar. Kitabın ana karakteri hanfendi, o zamana kadar yaratılmış en modern nükleer/kuantum güç reaktörünü tasarlıyor; ne var ki reaktör çalıştırılmaya başlanınca “The Outside” denen bir öteevren, bu evrenden haberdar oluyor. Sonrası insanlık adına pek olumlu gelişmiyor. :slight_smile:

Geçen ay @Pyrewrath ve @isos81’la etkinlik kapsamında okudum. Sevgili isos hâlâ okuyor gerçi (biz kitabı unutmaya başladık.). :slight_smile:

Kitap gereğinden fazla teknik ve uzundu. Bir 200 sayfasını atsan, bazı karakter klişelerini görmezden gelsen aslında şaheser oalrak nitelendirebileceğim bir eser. İnsanlığın apokaliptik bir felaket sonrasında hayatta kalma mücadelesini, problem çözme yeteneğini, dehasını ve azmini yücelten, insan odaklı bir eser. Neal Stephenson adam gibi adam.

34 Beğeni

Seviyoruz Neal reyizi. Keşke azıcık o da bizi sevseydi de bilimsel kısımları IQ ortalamasını da düşünerek yazsaydı. :smiley: Neyse, tekrar döndüm kitaba, araya Malazan girdi :angel:, bu ay bitireceğim umarım. :metal:

2 Beğeni

Yine aşırı ilgimi çeken kitaplar okumuşsunuz. Ozellikle The Luminous Dead çok ilgimi çekti. Umarım bir yayınevi el atar.

3 Beğeni

Diskdünya 4 / ÖLÜM serisi 1

Diskdünya’da kol gezmekle nam salmış olan ÖLÜM bilinmeyen sebeplerden dolayı kendisine bir çırak ediniyor ve olaylar gelişiyor. Naçizane, ÖLÜM’ün kimlik bunalımının tam da bu noktada, yani çırak almaya karar verdiğinde başladığını düşünüyorum.

Büyünün Rengi’nde ortaya çıkmasından itibaren en eğlendiğim sahneler ÖLÜM’e aitti. Kitaba hevesle başladım, eğlenerek okudum, biraz hayal kırıklığı ile bitirdim. Detaylı bir inceleme yapamam ama son otuz sayfayı saymazsak müthiş bir hikaye akışı vardı. Bayılarak okudum. Seriden beklediğim her şeyi veren bir kitap oldu. Puanım 10 üzerinden 11😁

20 Beğeni

Hocam çok güzel kitaplar ve daha da güzel yorumlar. Darısı Türkçe baskıyla bizim başımıza diyelim. Seveneves, nasıl çevriliyor tam olarak? 7 Havvalar gibi bir şey mi?
En çok The Outside merak uyandırıcı.

2 Beğeni

Teşekkürler. Evet, 7 Havvalar. :slight_smile:

2 Beğeni

Kings of the Wyld - Nicholas Eames

Öncelikle kitabı bana tavsiye eden @isos81’a teşekkür ediyorum, çok keyif alarak okuduğum bir kitap oldu. :slight_smile:

Canavarların ve onları avlayan kahraman/paralı asker gruplarının yaygın ve becerisine göre ünlü olduğu bir dünyada bu mesleği yıllar önce bırakmış olan Clay Cooper evli ve çocuklu, sakin bir yaşam sürmektedir. Bir gün eski grubunun lideri olan Gabe kapısında belirir ve yardımını ister…

Bundan sonrası yaşlanmış kahramanlarımızın ağrıyan sırtlarına rağmen literatüre geçmiş her türlü canavar ile dövüşmesinin (ve zaman zaman da yoldaş edinmesinin) esprili bir dil ile anlatılmasından ibaret. Her ne kadar fantastik kurguda komediden pek hoşlanmasam da kitap genelde esprilerin dozunu iyi ayarlamış ve rahatsız etmedi. Yazar tüm kitabı kısa kısa chapterlar hâlinde yazmış, oldukça sürükleyici bir tarzı var ve aksiyon neredeyse hiç kesilmiyor. Fantastik kurgu seven herkesin bir şans vermesi gerektiğini düşünüyorum. Umarım dilimize kazandırılır.

20 Beğeni

Vauv, mizahi fantezi olduğunu bilmiyordum. Canavar kese kese ilerleyen, sohbet eden yaşlı savaşçılar mı dedin? :black_heart: Derhal okuma listemde ön sıralara çekiyorum.

“Terry Pratchett, George R.R. Martin’le buluşuyor” gibi bir yorum okudum. Daha ne olsun.

4 Beğeni

Yetmezse bir doz Orconomics de önerebilirim, ama mizahı daha fazla ve kesme olayı çok daha az. :smiley:

2 Beğeni

Türkçe olmayanları önerip moral bozmayalım lütfen :slight_smile: Kings of the Wyld çok ilgimi çekti, umarım çevirisinin yapılıp, yayınlandığını görürüz.

1 Beğeni

resim

Okuduğum Tarih: 01-02 Akman 2022
[Okuduğum 280.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 7.betik
[Akman ayının ilk betiği]

Betikteki öykülerin sadece bilimkurgu, fantastik ve korku alanı gibi Türk edebiyatında şimdiye kadar öksüz kalmış bu türe katkı sağlamakla kalmayıp genel olarak yazın dünyamızda kurmacanın ve hayal gücünün sınırlarını zenginleştirmek adına dikkate alınmaları gerektiğini söylemek hiç abartılı olmaz. Spekülatif kurgu öykü seçkilerini okurken çok zevk alıyorum çünkü bazen bir türden sıkılırken işte o anlarda bir kurtarıcı gibi geliyor. O dönem keşke birincilik, ikincilik ve üçüncülük gibi ödüllerin yanında başarı ödülü de verilseydi. GİO Ödülleri, Spekülatif Kurgu Ödülleri olarak da lans edilir.

Doğum (Ali ASLANKAN): Nutkum tutuklanmış bir şekilde öyküyü okurken baya baya ürperdim. Kurmaca olmasaydı gerçekten bir olay sanacaktım. Fantastik ve gerilim türlerinden ötesinde bir uzaylı öyküsüdür. İnsansı görünen uzaylılar içimizde yaşıyorlar. Anladığım kadarıyla Okan’ın aile soyunda uzaylı kanı vardır. Dondurucu özelliğinin peşine düşmediler. Keşke bu öykünün roman versiyonu olursa bu sırrın ifşasına tanık olsaydık. Denenmemiş bir kurgudur. Ağzım açık kaldı.

Almila (Kurt RAM): Aşk, korku-gerilim öykülerinde umut ışığı olduğunda o öyküleri okuyanların nutku tutulur çünkü kalplerinde kavuşamadığı aşkın sarmaşığı taşıyorlar yada hazin bir sonla biten aşkları vardır. Almila, kırmızı elma anlamına gelen Türkçe addır. Kurgudaki ağacın asıl adı Ulu Kayın’dır. Bütün dileklerin gerçekleştiği ağaçtır. Oysa dileği Tanrı’ya dilemektir. Tanrı da senin hayrına olan en doğru olanı verir. Akın gibi bu maceraya düşmek isterim çünkü kalbimde kavuşamadığım aşkın sarmaşığını taşıyorum. Ona kavuşmayı çok istiyorum. Mutlu sonla biten bir öykü olsaydı bu seçkide en beğendiğim öykü olurdu. Aşk temalı kurgu-gerilim öykülerini çok seviyorum.

Balanka Olmak (Gülbike BERKKAM - 2013 Birincisi); Fuck New Year, İstanhul Büyücüsü ve Aşkın Karanlık Yüzü adlı seçkideki öyküsünü okudum. Türkiye’de Korku-Gerilim Edebiyatı’nın yeni ve başarılı yüzlerinden biri olan Berkkam, 2013 yılındaki GIO Ödülü ile o günlerden gelecek vaat ettiğini haykırmış. Ülkemizdeki okuma oranı yüksek olsaydı böyle güçlü kalemler, ülke çapında tanınmış olurdu. Amatörce yazsam da hayran olduğum yeni yazarlar vardır. 300 sayfanın üstünde eserler yazan kalemin romanlarındaki sevişme sahnelerine bayılıyorum. O kadar etkileyici yazıyor ki sanki kalem benimle öpüşüyor gibi bana sıcaklık basıyor ve nutkum tutuluyor. Gerçek böyle bir durum yaşasam hayır demeyi bırak ve o anki güçlü ambianstan dolayı ya bayılırdım yada kalpten giderdim. Aslında yazma dilini kullanan kalemler etkileyici olur. Bu öyküden sonra kalemlerle ve fanlarıyla tenha bir yerde kalmak istemem çünkü birazcık korktum vallaha.

Kumarcı Bahattin (Mehmet Berk YALTIRIK - 2013 Başarı Ödülü): Durağan başlayan kurgudan dolayı belki dönemin gerisinde kalmış olabilir. Galiba korku-gerilimin sevilen yüzü olmadan önceki ilk eserlerinden biri olduğu için mi teknik olarak zayıf kalmış. Korku güldürüsünde Türk’ün zekasını ve İslam dinini yanlış yorumuyla harmanlaşarak oluşan bağnazlığını gözler önüne serilmiş. Belki de paralı Türk ve Türkopol askerlerinin yaşadığı zorluklarını az da olsa yüreklerimizde his ettik. Klişeleşmiş korku-gerilim finallerinde farklı bir final okuduk. Keşke bu final, bütün korku-gerilim öykülerinde görseydik. Yaltırık’ın Anadolu korku-gerilim öykülerini çok seviyorum çünkü halk bazında olduğu için kültürümüzün doğal halini görüyoruz.

Telef ve Telafi (Nermin KORKMAZ): Bir hortlak temalı paranormal öyküdeki akıcılık, heyecan ve merakın üst düzeyde olması, okurları kendine çeker. Öykünün eksik yanı; amcanın neden hortladığına dair makul bir açıklamaya değinmemiş. Kuraklığın asıl nedeni hiç belirtilmemiş. Öykünün birazcık daha genişletilse eksik yanlarıyla birlikte böylece ayakları sağlam bir şekilde yere basan bir paranormal öykü olur. Korku-gerilim demek ki öyküde korku ve gerilime dair bir şeyler bulmalıyız. Amcanın geceleri hortlayıp köyü korkutması ve onun öküzünü kıskananların hayvanlarını öldürtebilirdi. Öykünün sonunda dinsel metafora yer verilmesi öykünün geneline tezat düşmüş bir durum olmuş. Sanki alelacele öyküyü bitirmiş gibi bir hava veriyor.

Rüya Evrenin Tanrısı (Hakan BALCI - 2013 Başarı Ödülü): Bu öyküye öncelik adı Düşyeri’nin Sahte Tanrısı olmalıdır çünkü Tanrı’ya şirk koşmak günahtır. Kurgu açısında baktığın zamanda merak, heyecan ve akıcılık olduğu için öykü sarmalına giriyor. Metafizik düşler insanı yorar ve daha fazla kurcalanmamalıdır. Öyküdeki cinlerinin rahmani olduğuna kanaat getiriyorum çünkü manevi dünya kendilerinin bilinmesini istemez. Tanrı, her şeyin bir zamanı yaratmış. Uykunun vakitinden fazla yatılması insan sağlığına zarardır. Uyku sadece dinleme ve rahatlama zamanıdır.

İntihar Odası (Ümid QURBANOV): Hemyerlisi olan Toğrul Sultanzadə gibi sanat yapayım diye laf ebeliği yaparak insanları okumaktan aciz etmeyen Qurbanov, sıradışı kurgusuyla gelecek vaat ettiğini haykırmıştı dokuz yıl önce. Tarihi bir evin gizemliği ve ölümsüzlük her zaman insanları cezbetmiştir. Kimi insanlar cesaret edip tekinsiz eve girip oranın gizemini öğrenmeye çalışır. İntihar odasına girseydim en korkunç ölüm, sevdiğim kızın gözlerimin önünde ölmesiydi. Onun olmadığı yıllara alışmak bana çok zor gelirdi. Kıyamet koptuğunda hiçbir insan ayakta kalmaz. İntihar Odası niçin vardır sorusuna yönelseydi kalem, belki öyküde akıcılık, merak ve heyecanın üst düzeyde olmasını sağlardı. Hatta bu öykü, o dönemin ödül töreninde birinci olurdu.

Duygudaşlık Terörü (Belma FIRAT): Psikolojik Gerilim türünde bir bilimkurgu öyküsünde duygudaşlık iğnesinin sırrını öğrenmeden artan duygudaşlık terörizmi eleştiren bir güldürü olarak kabul ederiz. Oysa önce duygudaşlık iğnenin buluşu ve ülkemize gelişini anlatsaydı ayakları sağlam bir şekilde yere basan öykü olacaktı. Dilenci kılığındaki PKK teröristi, zengin kıza o duygudaşlık iğnesini vurmasıyla kızın Kürtçe konuşması ve kılık kıyafetini değiştirmesi yerine PKK sempatik besleyen tavır sergilemesi daha mantıklıdır çünkü burada Kürt kökenli vatandaşlarımıza hakaret ediliyor dolaylı yoldan. Terörizmin dili, dini ve ırkı yoktur. Kürt kökenli vatandaşlarımızın içinde iyi insanlar da vardır. Onların günahına girmeyelim. İnsanı insan olduğu için seven bir ulusuz Türk ulusu olarak. Önyargılardan uzak durmalıyız. Akıllı ve düşünen bir varlık olduğumuz için bir grubu ve bir halkı dışlamadan gündelik sıkıntılardan yararlanarak güçlü kurgular kurmalıyız.

Asul’karen Büyücüsü (Altuğ Can ONAT): Normal şartlarda özgün fantastik roman kisvesinde altında değerlendirilen uyduruk fantastik romanları pek sevmiyorum çünkü Türk Mitolojisi ve Türkçe’nin geniş bir lehçe yelpazesi olmasına rağmen uyduruk kişi ve mekan adlarında ısrarcı davranmaları bana anormal geliyor. Bu öyküyü kısmen beğenmemin nedeni fantastik ve korku-gerilim türleri uyum içinde kurgulanması ve öykünün finaline nutkunun tutulması, bu öykünün cezbedici özellikleridir. Keşke öykünün yaratıcısı bana imkan verseydi de bu öyküdeki karakterler ve mekan adlarının Türk Mitolojisi’nden seçerdim. Böylece savunduğum şeyi başarıyla savunduğumu gösterseydim.

Bebek (Sevgi SAYGI - 2013 Başarı Ödülü): Öykü baştan sona kadar başarı ödülü almayacak düzeydedir. Heyecan, merak ve akıcılık yoksunudur. Hamile kadınlar, karnında taşıdığı çocuğun sağlığı hakkında bir bilgi sahip olmuyor. Öyküdeki kabus yoluyla uyarılıyorsa hemen akıl edip doktora giderdi. Gerekli tetkitler yapılır. Selçuk gibi babalar neden engelli evlatlarından tiksiniyorlar. O insanların ne suçu var. Tanrı yazgıları böyle yazmışsa tiksinmeyi bırakıp onları benimsemelidir babalar. Her engelli sağlıklı olmak ister. Onlarda kendi durumlarını sevmiyorlar. Hayata eksik olarak başlıyorlar. Sağlam insanlar gibi hayattan zevk alamıyorlar. Tanrı, hiçkimseyi evladıyla sınamasın. Her insan sağlıklı olarak bu sınama yerine gelsinler. Bir engelli olarak insanlığa en büyük duam budur. Kurguda net bir karar olursa güçlü öyküler ortaya çıkar.

Galaktik Tiyatro (Tevfik UYAR): Daha önce Tevfik Uyar’ın Tek Kişilik Firar adlı öykü seçkisinde yüzeysel olarak okudum çünkü günümüzün dizileri gibi kasvetli bir havası vardır. Kalem, karakter adları vermeden olay örgüsünü kurduğu için sıkıcılık bir atmosferi vardır. Karakter adlarının olması ne denli önemli olduğunu bir kez anlıyoruz. Okurlar; olay örgüsüne çeken karakterlerin adlarıdır. Bu adlar sayesinde karakter gözümün önünde başarılı bir şekilde canlanıyor ve böylece olay örgüsünü net bir şekilde anlıyoruz.

Okurlar jüri olursa hak eden öyküler layığını buluyor çünkü okurun geniş bir hayal dünyası olduğu için öyküleri değerlendirme yetisine sahip oluyorlar. GİO Ödülleri 2023 yılında 10.yılının şerefine birincilerden oluşan bir öykü seçkisini bekliyorun çünkü All Author konseptinde olur. On yılın en sevilen birincisi okurların seçmesini öneriyorum. Ondan sonraki yıllarda ise beş yılda bir öykü seçki gelmelidir çünkü GİO Ödülleri, Yerli Bilimkurgu Yükseliyor ve TBD Öykü Ödülleri gibi değerli bir yarışmadır. FABİSAD’ın "fantastik eylemleri"ne şapka çıkarıyor, onları destekleyerek eylemlerinin devamlılığını diliyorum.

5 Beğeni

Motivasyon diyelim biz buna. :slight_smile: Pegasus sever aslında bu tip kitapları, radarlarına alırlar belki. :+1:

1 Beğeni

Kings of the Wyld İthaki’de olması lazım.

1 Beğeni

Sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim :smiley: Onlardaysa basarlar ama ne zaman kim bilir. Elleri fazlasıyla dolu zaten.

1 Beğeni

Gelen cevapta belli değil olmuş.

1 Beğeni