Alaycı Kuş - Walter Tevis
Günümüzden yüzlerce yıl sonrası, insanlık uyuşturucuları düzenli bir şekilde tüketip çocukluklarından beri televizyon ekranlarında aşılanan tekillik felsefesi içerisinde yaşamını robotların yardımı çerçevesinde sürdürüyor. Ancak insanı oluşturan pek çok öğe zamanla bu düzen içerisinde kaybolmuş, okuma unutulmuş, aile kavramı bilinmiyor ve artık genç ya da çocuklar sokaklarda görünmez olmuş. İnsanların kendine hizmet için geliştirdikleri robotların da toplumdaki rolleri değişmiş, artık gerçekten bize yardım mı ediyorlar? Yoksa yönetiyorlar mı?
İşte insanlığın bu soruları bile sorabilecek farkındalıktan uzaklaştığı bu distopik kitapta, ana karakterimiz Paul şans eseri bulduğu bir set ile kendi kendine okumayı öğreniyor. Sonrasında bu yeteneği ile ne yapacağını da bilemediğinden New York Üniversitesi dekanı ve en üst seviye android sınıflarından birine mensup olan Spofforth a gitmesi ile maceramız başlıyor. Paul okuyup izledikleri ile bilgilerini arttırırken, Mary Lou ile tanıştıktan sonra karakter gelişimi inanılmaz bir ivme kazanıyor ve bu üç ana karakter eşliğinde Walter Tevis’in irili ufaklı dokundurduğu toplumsal konulara daldığımız çok güzel bir Distopya çıkıyor ortaya.
Distopya seven biri olarak Alaycı Kuş listeme üst sıralardan girmiş oldu, epey beğendim. Okuyan türün gediklilerinin hemen fark edebileceği gibi bilim kurgu ve distopya denince akla ilk gelen yazarlardan uçup gelen daha modern bir esinti gibi. Ardıllarından bir eksiği yok bence, dolu dolu bir kitap. Okuduktan sonra hem ülkemizde hem de global anlamda pek değerini bulamadığını düşündüm açıkçası.
İsminin bu seviyelerde anılmamasına dair eksik gördüğüm bazı yerler belki ilk olarak bazı olayların aşırı rastlantısal şekilde gerçekleşmesi olabilir, nispeten kısa sayfa sayısı ile ben biraz mazur gördüm bunu. Diğer bir eksi olarak da hikayenin Paul açısından akışı sırasında bir anda farklı yollara girip yepyeni bir alt konu üzerinden işleyişlere girmesi okurlara biraz bütünlüğü bozucu gelebilir. Kendi adıma bu geçişler kitabı sıkıcı olmaktan çıkarıp farklılaştırmış gibi geldi ama New York-hapishane-Maugre geçişleri alt konu olarak biraz keskin oluyor. Ancak Paul’un karakter gelişimine çok şey katıyor bence.
İthaki’yi çeviri ve redakte anlamında pek özenli bulmadım yine, birkaç yerde çeviri ile anlam kaymış gibi geldi ama ana dilde bakmaya da üşendim açıkçası. Empire State kitap içinde sembolik bir anlam taşıdığı için kapak tercihini beğendim ama çizer keşke Spofforth’un tasvirini de bir okusaymış
Okumaya başladığım günde ilk bölümü okuyup hayat yoğunluğu ile bir 10 gün ara verdim. Tekrar başına oturabildiğimde 2 günde kendini bana okuttu, üç ana karakterin gözünden bölüm bölüm anlatılan sade ve akıcı bir anlatıma sahip Alaycı Kuş. Gönül rahatlığı ile türü severlere tavsiye ediyorum.