Bu başlığa (Amacına uygun olarak) ilk defa yazıyorum, o da bu kitaba nasipmiş.
Heroes Die bundan neredeyse 22 sene önce çıkmış, ama değeri ancak hala anlaşılamamış bir kitap. Konusundan, kapak görselinden Conan veya Elric gibi ‘’ Kılıç ve Büyü’’ türünde, daha çok B-sınıfı olarak nitelenen fantastiklerden olduğu düşünülebilir ancak özünde fantastik hatta aksiyon filmi kahramanlarının deconstruction’ı olarak nitelenebilir. Lakin kitabın bu denli zamanının ötesinde olması WoT’tan özenmeyi abartmış, basbayağı aparılmış kitapların piyasayı domine ettiği o dönemde inanılmaz derecede göz ardı edilmesine neden olmuştur.
Forumun şu son günlerdeki gergin havasını pek de yumuşatmayacak ama kitap hakkındaki görüşlerimi daha iyi anlatmamı sağlayacak bir konuya değinmek istiyorum izin verirseniz:
Kitap hakkındaki görüşlerimi yazmadan önce sevgili forumdaşlardan daha önce kitabı okuyan var mıdır diye arama kutusuna sihirli sözcükleri girdim. Sonunda görüşlerimi yazmama sebep olacak derecede beni dumur eden yorumla karşılaştım.
Tabiki de yorumu yazan kişinin görüşüne şiddetle karşı çıkıyorum ve kitabın ‘‘Bunlara sıra gelene kadar’’ denip geçiştirilebilecek bir kitap olmadığını birkaç maddeyle anlatmak istiyorum:
-
Kitabın ana karakteri Harry\Caine (Neden iki isminin olduğuna ileride değineceğim) ‘‘noble barbarian’’ dediğimiz modelin hem çok başarılı bir örneği hem de bir nevi antisi. Conan gibi biri ne kadar bir barbar olsa da dosta güven düşmana korku veren bir karakterdi. Caine ise düşmana, dosta hatta okuyucuya ikinci duyguyu aşılıyor. Yazar şiddetin, öfkenin tek taraflı bir his olmadığının farkında ve okuyucuya da bunu geçirmek için elinden geleni yapmış. Bu yazarın vahşi diliyle de birleşince Caine’in her karşılaşmasında adrenalin patlamasının getirdiği zevkin yanında tedirginlik de duydum.
-
M. Stover dövüş sanatları konusunda iyi eğitimli biri, bu yazımına da yansımış. Kitap belki de gördüğüm en iyi aksiyon sahnelerine sahip.
-
Daha önce de bahsettiğim gibi grimdark türünün öncüsü. Caine alıştığımız kahramanlardan ne kadar farklı, ama bir o kadar da gerçekçi ise baş kötümüz Mael’Koth da alıştığımız kötü adamlardan o kadar farklı. Yüzüklerin Efendisi’nde Sauron’la güç yüzüğü arasında hiçbir engel olmadığını düşünün. Ortaya pek iyimser bir tablo çıkmayabilir ancak burada bir farklılık var: yöntemleri her ne kadar tartışılabilir olsa da Mael’Koth davasında sonunua kadar haklı. Ortada net bir iyi-kötü ayrımı yok yani.
Bu kadar paragraftan sonra kitabın içeriğine ancak geçebiliyorum,alıntıladığım kişinin yaptığı gibi görmezden gelinebilecek bir kitaptan o kadar uzak yani.
Kast sisteminin sınıfları betondan duvarlar misali ayırdığı distopilk gelecekte dünyamıza paralel fantastiik bir evren bulunur. Eğlence sektörü hemen işe el atarak aktörleri çeşitli maceralara çıkmaları için bu evrene adeta ışınlar. Ana karakterimiz hafif kısa, yarı Hintli Harry Michaelson da bu evrende Dünyanın en ünlü aktörü Caine olarak maceralarını sürdürmektedir. Yine kendisi gibi aktör olan karısı son macerasında kaybolunca onu kurtarmak için son bir maceraya çıkar.
Konusu, kapağıyla birleşince ağızda kekremsi bir tat bırakıyor, hatta anime izleyicileri isekai türünü ne kadar hor görüyorsa bu kitaba da aynı muameleyi uygulamışlardır benzer konudan doalayı. Ama yazarın amaçlarından biri de budur zaten. Deconstruction’ı Kadim Kanunlar gibi kafaya kürekle vururcasına yapmak yerine daha çok hissettirerek yapmak istemektedir. Yani kitabın tüm aksiyon filmi klişelerine, fantezinin basmakalıplarına söyleceklerini görmezden gelip keyifli bir okuma yapılabilir yine. Gerçek dünya, benzer yapıtlardan alıştığımız gibi karakterin öteki dünyaya geçmesi için zemin hazırlayıp daha sonra unutulmak yerine hikaye üzerinde paralel evren kadar önemli bir etkiye sahip olsa da yazar için bir araç aynı zamanda. Biz nasıl aksiyon filmlerini izliyor, fantastik kitapları tüketiyorsak kitaptaki izleyiciler de aktörleri izliyor. Yani bir ölçüde izleyiciler biz okuyucuları temsil ediyor, kendimizi üçüncü bir gözden görüyoruz. Kahramanın sevdiğini kurtarmak için her şeyi yapabilecek olması, kötü olma pahasına kötü olan antagonistler ve benzeri pek çok basmakalıbın özünde ne kadar ahmakça olduğunu daha iyi anlıyoruz. ‘‘Affedilmeyen’’ filmini izlemiş olanlar neden bahsettiğimi daha iyi anlayacaktır. Ardından kitap boyunca ağzı açık bırakacak gelişmeler, bu basmakalıpları neden bu kadar sevdiğimizi bize bir kez daha hatırlatıyor.
Kitapta B sınıfı bir aksiyon filminde olan her şey var. Havalı ana karakter, öldürülmesi gereken kötü adam, kurtarılması gereken prenses… İlk ikisinden zaten bahsetmiştim, geriye kaldı ‘‘Damsel in Distress’’, Mario’nun prensesi, Superman’in Lois Lane’i, Caine’in Pallas’ı.
Tabiki de saydığım karakterlerden çok farklı bir konumda olan Pallas sadece bu klişeye gerçekçi bir pencereden bakmak için kullanılmamış, aynı zamanda Caine’e çok benzeyen bir karkater arkına sahip.Pallas; idealist, bir kahramandan yapması beklenen her şeyi yapacak, ahlak pusulası hiç şaşmayan ‘geleneksel bir kahraman’. Caine ise ‘‘Amaç, amaca ulaşmak için kullanılan yolları mübah kılar.’’ ilkesini benimsemiş, işine geldiği müddetçe ahlaki sınırlamalara uyan, artık medyada görmeye alıştığımız daha gri bir kahraman. Kitap boyunca iki karakterin yöntemleri, ideolojileri adeta çarpışma içinde. Yazar bu uyuşmazlığı bir ölçüde somutlaştırmış: Harry ve Shanna (Pallas’ın gerçek adı) evliliklerinin boşanma aşamasındalar! Başta ergence gelen kitabın başlığı işte burada anlam kazanıyor. Kahramanlar ölüyor: gerek idealistik gerek Makyevalist olsun hem gerçek anlamıyla hem de mecazi olarak kahramanlar ölüyor.
Bize de temposu hiç düşmeyen bir öykünün yanında tüm bunlara gerçekçi bir açıdan bakma imkanı veren Matthew Stover’a takdir ve teşekkür etmek düşüyor.
Son bir not: Heroes Die dört kitaplık bir serinin ilk parçası ama açık kapısız bir sonu var. Bu satırları yazarken ikinci kitaba başlamış bulunmaktayım ve ilk kitabın basit yapısının altındaki kompleks yönü çok daha ön planda. Otorite, şiddet, zenginliğin getirdiği ayrıcalıklar vb. konularda söyleyecek çok daha fazla şeyi var. Bu ilk kitaptaki meta anlatımı görmezden gelen okuyucuyu kötü anlamda şaşırtabilir.