BARUT BÜYÜCÜSÜ ÜÇLEMESİ
BOL BOL SPOILER İÇERİR
Güz Cumhuriyeti’ni taze bitirdim. Kızıl Sefer’den sonra bir hışımla başlayıp çok nüfuz edemediğimi hissettiğim bir kitap oldu. Çok parça pinçik okuduğum için kendimde de hata var. Ama sonlara doğru tempoyu yakaladım ve önceki kitaplarında aldığım hazzı aldım. Forumda çok kez belirtmişimdir ki; insan suretinde tanrılar olgusu pek mantığıma yatmaz, bu nedenle bir eksi olarak kalmıştır bu konsept bende. Yine de çok güzel bir şekilde bittiğini söyleyebilirim kitabın. Özellikle kitabın sonunda Vlora’nın eve dönüşü ve anıların canlanması nedenle boğazımın az biraz düğümlenmesine neden oldu. Çok da güzel bir şekilde tatlıya bağlandı. Tamas’ın ölümü, bu serinin sıradan veya çöp bir seri olmadığını düşünmemi güçlendirdi.
Şimdi gelelim serinin incelemesine. Kitabın genel olarak reklam edilişi; Monarşinin hakim olduğu topraklarda bir subayın Cumhuriyet gibi oldukça ütopik bir arayış içinde olması. Ancak ilerledikçe asıl olayın bu olmadığını kanısına kapılıyoruz. Çünkü çok öne çıkarılan bir söylem yok. Hatta asıl olay diye bir şey olmadığını düşünmeye başlamıştım. “Adamlar belini bi’ doğrultamadı ki kardeşim!” diyebilirsiniz belki, bir ihtimal mantıklı geliyor bana da. Tamas, Cumhuriyet ve demokrasi getirmek için saltanata darbe yapıp yok ediyor ve ardından (aynı Napoleon döneminde olduğu gibi) komşu monarşiler bu "Cumhuriyet"e hücuma geçiyor. Üstüne bir de tanrılar çağrılıyor bu cumhuriyete karşı. Adrolular yine yılmıyor, her cephede savunuyor, içindeki ihanetten çok kayıp veriyor, orduları parçalanıyor, az daha "false flag"a maruz kalıp bir ülke daha savaş açması engelleniyor, bütün ordu cephedeyken ticaret şirketi başkenti ele geçiriyor. E haliyle Tamas ve saz arkadaşları bir türlü belini doğrultamadığından demokrasiymiş, cumhuriyetmiş ilgilenemiyorlar. Evet, şimdi mantıklı geldi.
Kitap 3 kulvarda ilerliyor. Feldmareşal Tamas; darbeyi planlayan ve uygulayan adam. Başroldekiler başrolü benim için. Oğlu Çift Atar Taniel; babasının izinden ilerleyen barut büyücümüz. Ve Müfettiş Adamat; eski polis şefimiz. Ben en çok Adamat’ın olduğu kısımları beğenerek ve haz alarak okudum. Çünkü gizemli ve asıl olayların döndüğü yer burasıydı benim için. Taniel ve Tamas’ın kısımları daha çok aksiyon ve cephede, orada, burada çatışma şeklinde geçiyordu. Aksine böyle kısımları daha çok severim ama yazarın yazış tarzı nedeniyle beğenmedim. Yazar bir şeyleri saklayıp birden ortaya çıkararak okuru dumura uğratmak yerine sürekli sakince bize ne olduğunu gösterip diğer karakter öğrendiğinde şaşırmamızı bekliyor(?) Malesef kitaplarda okuru şoke edecek çok malzeme olmasına rağmen %95’ini kullanmamış sayın McClellan bey. Üstüne askeri diyaloglar çok zayıf, hiç gerçekçi değil. Tamas’ı bazen savaş oyununda mikrofondan çıkan 12 yaşındaki çocuk gibi hissediyordum. Adamat’ın kısımları gerçekten harikaydı. Yani, eğer bir Adamat olsaydım aynı bu kitaptaki Adamat gibi tepki verirdim bütün olaylara.
Kitabın girişini çok beğenmiştim. Adamat evinden saraya çağrılıyor. Çok gergin bir giriş. Saraya çıkan yolda ışıklar söndürülmüş ve her yer karanlık. Sarayın da ışıkları kapalı. Saray kapısında olmaması gerektiği şekilde Adro piyadeleri var. Adamat saraya alınıyor. Tamas’ın yanına gidiyor ve görüyor ki darbe olmuş. Tamas en yakın dostu Sabon’un öldüğünü söylüyor. Çok sayıda barut büyücüsü zayiat vermiş. Üstüne bir de İmtiyazlı kaçmayı başarmış. Bu atmosfer çok başarılıydı. Hikayenin şehirde ve şehirlerde, karanlık atmosferde geçmesini daha çok beklerdim. Gizem dolu olaylar beklerdim. Ama şehirdeki isyan dalgası bile çok kısa bir şekilde bastırılıp üstünden geçiliyor. 3 kitap boyunca da karakterlerimiz cepheden cepheye koşuyor. Bu biraz hayal kırıklığı oldu bende.
Yan karakterlerimize gelelim. Vlora karakteri çok özümsenip suyu çıkarılmamış, tadında bırakılmış bir karakter. İlerledikçe daha iyi anlıyorsunuz ve yazara teşekkür ediyorsunuz bu konuda. Taniel ile ilişkisi iyi ve sade bir şekilde ele alınmış. Ka-Poel de ilk kitapta Taniel ile çok çocuksu iken ikinci ve üçüncü kitaplarda daha ciddi ve olgun görüyoruz. Ve iddia ediyorum, her şeye rağmen Ka-Poel’in dilsiz olması çok özgün olmuş. Kendine has bir sempatikliğe kavuşturmuş karakteri. Mimiklerini ve hareketlerini çok başarılı buldum. Dizisinde de en çok merak edeceğim karakterlerin başında geliyor. Olem’e gelirsek Tamas ile diyalogların beni baydı. Bunun haricinde iyi adamdır kendisi, zorbalık görmedim, beyefendi kıvamında bir delikanlı. Leydi Winceslaw da dizide kimin oynayacğaını çok merak ettiğim bir karakter. Bana oldukça zarif birisi olarak göründü. Dishonored’daki Lady Boyle’a benzettim hep.
Ya da buna
Darbeden sonraki Adro yönetim konseyi var (adını tam hatırlayamadım). Bu gruptakilerin karakterlerini başarılı buldum. Biraz kalabalık olmaları nedeniyle çok zaman unuttuğum ve karıştırdıklarım oldu. Bazılarının kirli işlerle bağlantılı olması ve hatta çift kişiliklere sahip olmaları çok güzel düşünülmüş. Adom’un Kanatlarındaki hainin bulunması gibi olaylar da yan görev misali orta şekerli olaylar olmuş.
Serinin sonuna geliyorum tekrar. Bence başladığı tonda bitti. Adamat’ın saraya çıkışıyla Vlora’nın anılarının canlandırdığı sahneler birbirine çok benzeyen bir tona sahip. Tamas’ın ölümü, ulus ve hatta Dokuz çapında dikkate değer bir olay olarak görülmeli. Tamas büyük bir lider olarak anılacak bir kişi oldu. Taniel’in kaybolmasını ve sebebini çok mantıklı buldum, çok beğendim.
Bu seri benim bitirdiğim ilk fantastik seri oldu diyebilirim. Ona göre önerimi dikkate alabilirsiniz. Ben seriyi tavsiye ediyorum. Okurken beğenmediğim ve sıkıldığım çok zaman oldu ama sonu da çok tatmin edici bir şekilde bitti.