Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

1Q84’ün 3. kitabınıda okuyarak romanı bitiriyorum. Biraz son kitaptan birazda genel bir değerlendirme yapıp 1Q84 defterini -çok şükür- kapatıyorum.

Son kitapta diğer kitaplar gibi malum paralel temayı takip ediyor. Ek olarak hikayeye iki ana karakterin yanı sıra bir önceki kitapta tanıştığımız kısmen daha olay odaklı bir karakterin bakış açısı daha ekleniyor (İyi ki de ekleniyor yoksa cidden cinnet geçirecektim) Sonunda cevaplanmayan yerler kalmasına karşın iyi kötü bir yere bağlanıyor.

Genel duruma bakarsak ilk kitaptan bahsettiğim yazıda belirttiğim gibi oldukça ilginç karakterleri ve merak uyandırıcı unsurları ile ilginç şekilde başlayıp ağda gibi sündürülen bir hikayeyle karşılaşmak beni oldukça bunalttı. Kitabın sonlarına doğru artık “O kadar 1000 sayfayı okudum bari 250 sayfasını daha okuyayım da bitsin” diye okuyup bitirdim. Tüm bu durum odaklı karakter psikolojisi ilk 200-300 sayfa rahatsız etmese de bunun macun gibi 1250 sayfaya kadar sündürülmesi bir noktadan sonra hikayenin geri kalına olan merakınızı dahi yitirmenize neden oluyor.

Hikayede baştan sona süregiden bir “Nedir bu?, Acaba ne olacak?” durumu var ve haliyle okuyan kişi hikayenin anlamlı şekilde ilerlemesi için bu soruların bir cevap bulmasını beklerken, bahsettiğim gibi kitabın %90’ının oldukça temposuz, ağır ve ağda gibi sündürüle sündürüle ilerlemesi, okurken insanın sinirlerini oldukça geriyor.

Bunlar yetmezmiş gibi hepi topu kitapta 2 sayfa yer eden bir karakterin kıyafetinin kokusundan tutun meme ucunun sert mi yumuşak mı olduğuna kadar bunaltıcı derecede fazla detaya girmesi ve kitap boyunca çok rahat 10 defadan fazla tekrar eden kısımların çokluğu eklenince malesef Murakami’ye özel bir ilginiz yoksa okumak eziyete dönüşebiliyor.

Çok farazi bir örnek verirsem bir bölüm 20 sayfadan meydana geliyor ise bunun 16-17 sayfasında karakterin çocukluk anılarını, ilişkilerini, düşündüklerini, endişelerini, hislerini, japon toplumunun çarpıklıklarını vs. okurken kalan son 3-4 sayfada lütfedip bir yere gidip bir şeyler yapıp hikayeyi devam ettirebiliyorlar ki bazı bölümlerde bu bile olmuyor. Kendi açımdan oldukça sinir bozucu bir durum. Sanki 1000 küsür sayfa hiç bunları okumamışız gibi 1100’üncü sayfada dahi 50. defa aynı karakterin aynı çocukluk anılarına dönmek veya pencereden bakarken birşey hissetti mi hissetmedi mi? Ailesini affetti mi affetmedi mi? Karşısındakine cinsel istek duydu mu duymadı mı? muhabbetine maruz kalmak “Yeter artık yaa…” dedirtiyor. Öyle ki ana karakterin babasının kablolu tv tahsildarı olduğu, çocukken matematiğe çok yatkın olduğu, judoyu çok iyi yaptığı vs. kitap boyunda ben diyim 20 siz diyin 30 defa tekrar ediyor, 1000 küsürüncü sayfada dahi buna maruz kalmak bıkkınlık veriyor.

Kim ne düşünür bilmiyorum ama kesinlikle rafine bir iş değil. 300 taş çatlasın 400 sayfada okuyucuya rahatlıkla aktarılabilecek unsurlar don lasitği gibi 1250 sayfaya sündürülmüş. Özellikle yarısından sonra oldukça bunaltıcı bir okuma oldu.

İyi ki okumuşum dediğim bir kitap kesinlikle olmadı, okumasaymışım da kendi adıma hiç bir şey kaybetmezmişim.

24 Beğeni