Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Şimdi görünce hatırladım. Ben de okurken böyle yerle temas etmez vagonvari bir şey hayal etmiştim.

1 Beğeni

Açıkçası jilet izi meselesini hatırlayamadım hangi kitapta nasıldı. Bunu hatırlayamamam bende bir miktar kitapları yeniden okuma isteği uyandırdı :grinning_face_with_smiling_eyes: Hazır unutmuşken bu fırsatı değerlendireyim ve Azil’den bir başlangıç yapayım yakında :grinning:

Siz de çok hızlı bir şekilde kitapları dinlediniz overload olmanız çok normal bence de. Siz en iyisi şöyle bir ara verin. Zaten bir süre sonra canınız Günday çekecektir o zaman okursunuz. Bu hızla tüm kitapları bitireceksiniz sonra boşluğa düşersiniz benden söylemesi :grinning:

2 Beğeni

Gabriel García Márquez - Şer Saati

Gabriel Garcia Marquez, 1955 Yaprak Fırtınası ve 1961 Albay’a Mektup Yok eserlerinden sonra 1962 yılında iki eser daha verdi. Ben bu iki eseri her zaman birlikte düşünüyorum. Tek kitap gibi. Öyle aşırı bağlantıları olmasa da anlattıkları dönem ve olaylar açısından büyük paralellik bulunuyor. Daha önceki iki kitabı da yine yapbozun başka parçaları.

Şer Saati benim için puanı bir tık düşük bir kitap. Hanım Ana’nın Cenaze Töreni bu kitaptan daha iyi bana göre. Öyküler şeklinde bölünmüş yapısına rağmen Şer Saati’nden daha derli toplu çünkü. Şer Saati Macondo kasabasında geçmiyor. O civarda isimsiz bir kasabada geçiyor fakat biz yine aynı evrendeyiz aslında. Yine Albay Aureliano’nun ismini duyuyoruz, hatta Yaprak Fırtınası’ndaki peder Angel’i bu kitapta da görüyoruz. Hem de uzun uzun. Bazı karakterlerden ya da verilmiş detaylardan spoilersız inceleme yazdığım için bahsetmek istemiyorum fakat bu kitapta da Yüzyıllık Yalnızlık’a ufak göndermeler bulacaksınız.

Dönem Kolombiya’sının siyasi ortamından oldukça etkilenmiş, epey de yozlaşmış bir yönetim anlayışına tanık olduğumuz bir eser Şer Saati. Net bir mesajı olmasa da Marquez’in her kitabında olan o lezzetli anlatımı ve zengin yapısıyla okumaya değer. Marquez’i hiç okumadıysanız tavsiye etmem çünkü çok beğenmezsiniz ancak yazarın takipçisiyseniz ya da ne yazarsa okurum diyecek kadar sevdiyseniz bunu da çok seversiniz.

9 Beğeni

Ben de öyle başladım ama seriyi bitirdim. 11.kitaba kadar pişman bile olmuştum ama sırf son 3 kitap özellikle son kitap için okunur tüm seri.

1 Beğeni

Evet böyle olmuş benim de anladığım. Ne olduğu net olarak açıklanmıyormuş.

Teşekkür ederim. Filmdeki gibi tren raylarında giden bir araç olarak düşündüm ama gerçekte olmayan kurgu bir araçmış.

Kaplan! Kaplan! - Alfred Bester

Kısa bir yorum olacak zira yazacak hiçbir şey gelmiyor aklıma. İthaki bilim kurgu klasikleri içinde en çok beğenilen eserlerden biri olmasına rağmen özgün hiçbir şey içermeyip, kurgusunu da zayıf bulmam sebebiyle sevemedim bu kitabı. Sıkılmadım, ama beğenemedim de. Belki vermek istediği mesajları ben de anlamamış olabilirim. Bazen bir kitabı sevmeyip, sonra incelemeleri okuyunca bazı noktaları kaçırdığımı fark ediyorum ve görüşlerim (duygularım) değişiyor. Mesela en son Ziyan kitabında olmuştu bu. Belki bunda da olur (sanmıyorum ama mümkün).

Tahmin edilebilir de olsa fena olmayan bir sonu vardı, sonu da kötü olsa 6 puan verirdim. Şu anki notum 7/10.

Edit: @periyodiknesriyat uyarısı ile fark ettim ki ben kitabın yazıldığı dönemi tamamen göz ardı edip, sadece kendi bk kriterlerime göre yorumlamışım. Onun şu kıymetli uyarılarını buraya da eklemek istiyorum.

Yazıldığı tarihi düşündüğümde daha özgün bir şey bulamıyorum.

Işınlanma yetisini tek bir kişiye değil koca bir topluma bu denli etkin uygulayan ilk eser muhtemelen.

Ortada doğru dürüst Cyberpunk eser yokken bunun tohumlarını eken eser “Kaplan Kaplan”.

Kitabın içindeki tipografik metinleri şimdi bir çok kitapta görebilirsiniz ama o dönem için büyük bir yenilikti.

Daha sayacağım çok şey var. 3. okuyuşum bu etkinlikle olacak ve daha neler göreceğimi merak ediyorum.

Şimdiki bilimkurgu yazarları özgün değil dediğiniz romandan en az 4 farklı roman fikri bulup yazabilirler.

Daha önce başka bir başlık altında yazdığım gibi Bester "Kaplan Kaplan"da onca muhteşem fikri “savurganca” harcamış. Keşke 4-5 tane daha roman yazsaydı o fikirlerden, biz de onun dehasına daha çok eserde tanık olsaydık.

19 Beğeni

Başlıkta paylaşılan kitapların türünden çok farklı iki “kaynak” olarak nitelendirilebilecek kitap okudum. Doktora tezi yazdığımdan bi haftalık roman okumaya ara verip, tez konumla alakalı okumak ve bunu paylaşmak istedim.

Prof. Dr. Mehmet Türkeri’nin çevirisiyle yayınlanmış “etik kuramları” adlı kaynaktan yararlandım. Adından da anlaşılacağı gibi eti- ahlak felsefesinden bahsedilen bu kitapta Platon, Aristo, Epiküros gibi ilk çağ filozoflarının yanında Hristiyan-Yahudi ve İslam etiğinden de bilgiler aktarılıyor. Araştırmam da önemli yeri olan Kant’ın da etik anlayışından bahsedilmiş ve genel olarak akıcı ve anlaşılır bir anlatıma sahip. Bilmediğim bir kaç ayrıntı yakalayıp tezim için gerekli bilgilere ulaştığımdan yararlı bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Konu hakkında merakı olanlar ve etik-ahlak konusunda bilgi edinmek isteyenler için giriş niteliğinde bir eser. Yararlı bir kaynak oldu benim için.

İkinci kaynak ise Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran’ın “Kötülük ve Teodise” adlı kitabı. Yine tezimle alakalı olan "Kötülük Problemi"nin ne olduğunu anlayabilmek için okudum ve çok beğendiğimi söyleyebilirim. Kötülük probleminin doğuşundan, Tanrı’nın kötü mü iyi mi, hatta “iyi” ve “kötü” kavramlarının ne olduğuna kadar derin bir analiz yapılmış. Teodise kavramı da yine aynı oranda ele alınıp değerlendirilmiş, bununla birlikte Teizm, Ateizm gibi görüşlerin kötülük ve teodise hakkındaki fikirlerine yer verilmiş. Ben 19. yüzyıl filozofu olan Schopenhauer üzerine çalıştığım için tek olumsuz söyleyebileceğim şey, kitapta genel olarak yakın çağımızın filozoflarının kötülük problemi üzerine görüşlerinden bahsedilmiş. Kötülük problemi en az felsefe tarihi kadar eski bir görüş olsa da bunun yakın yüzyıla göre ele alınmasının kitapta çok yer tutması biraz yanlış olduğunu düşünüyorum. Ama yine de kaynak olarak yararlı bir eser olarak görüyorum.

10 Beğeni


Vahdettin Engin’in, medyada ve şehir efsanelerinde çokca söz edilen bir konuyu şeffaf ve bol kaynaklı bir şekilde önümüze koyduğu muazzam bir kitap. Konu hakkında merağınız varsa ve doğru dürüst bir şeyler öğrenmek istiyorsanız kesinlikle okumanız gereken bir kitap.

5 Beğeni


Kitabı dün bitirdim ve çok beğendim.
10/10
Kitap Harry Potter serisine benziyordu. Kitabı okurken sanki yine Harry Potter serisini okuyorum gibi hiss ettim. Kitap çok akıcıydı. Kitabın son kısımları çok akıcıydı. Kitabın konusu ilk bölümlerde ilgi çekici değildi. Ama sonra kitap ilginçleşti. İlk okuduğumda, tüm altınların kötü olduğunu düşündüm. Ama tam tersi oldu. Kitabın en sevdiğim kısımları savaş kısımları oldu.
Yazar bu seriyi yazmazdan önce 6 roman yazmış ama hiçbiri başarılı olmamış.
Bu ay serinin diğer kitaplarını okuyacağım.
Herkese keyifli okumalar dilerim. :slightly_smiling_face:

İnsanlar ne yapacaklarının söylenmesinden hoşlanmazlar. Arkadaşlarına hizmetkârların gibi davranırsan seni severler ama onlara hizmetkâr olduklarını söylersen seni öldürürler.

12 Beğeni

Hocam siz herhalde ilk 11 kitaptan nefret edip sadece son 3 kitabı seyiorsunuz sadece. Aslında ilk 6 kitap kötü değil sadece karakterler problemli. İlk 6 kitaptan sadece ilk ve üçüncü kitaba kötü diyebilirim. Onun dışındakiler bence güzeldi :grinning::smiley:


Henüz ortalarındayım; kesinlikle okuru içine alan ve merak duygusunu sonuna kadar hissedebileceğiniz bir kitap. Lovecraft’ın betimlemeleri gerçekten sizi o atmosfere sokuyor. Yer yer bazı teknik anlatımlar vesaire yorabiliyor ama okuduğum kadarıyla keyif aldığım bir kitap oldu.

“Bilinmeyenin dehşeti her yanımızı sardı. Yüce Eskiler uyanıyor…”

12 Beğeni

Ben itiraf edeyim ilk 6 kitabı bayıla bayıla okumadım. Hatta 6.kitaptan sonra 4 5 ay bıraktım. Sonra son 3 kitap çok daha güzel heyecanıyla devam ettim seriye, iyikide etmişim diyorum.

2 Beğeni

Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali

Türk yazarlara daha fazla şans verme kapsamında, uzun zamandır aklımda olan bu kitabı yine Storytel’de dinledim. Ezel Akay seslendirmesi kötü değildi ama tonlamaları bana göre biraz zayıf kalıyordu.

Annesi ve babası gözlerinin önünde öldürülen, onları savunayım derken bir parmağından olan, olay yerine gelen kaymakam tarafından evlat edinilen, evde şirret bir üvey anne ve naif bir kız kardeş ile karşılaşan ve ruhundaki boşluk asla dolmayan Yusuf’un hikayesini anlatıyor kitap. Sabahattin Ali’nin ilk romanıymış. Her ne kadar Kürk Mantolu Madonna kadar meşhur olmasa da onun kadar başarılı bulduğumu ifade edeyim.

Yusuf’un hikayesi adeta bir film gibi. Hem rahatsız edici hem üzücü. Onun yaşadıklarına okur olarak kayıtsız kalmak mümkün değil. Görece klişe bir hikaye olsa da, Ali’nin anlatımı o kadar güzel ki insan hiç sıkılmıyor.

Daha önce paylaştığım bir alıntı var. Eğer ona bakarsanız tüm kitabın ana fikrini görebilirsiniz. Spoiler olacağını da düşünmüyorum (size kalmış), zira konuyu baştan sona bilmek bile kitaptan alınacak zevki azaltmayacaktır diye düşünüyorum.

Kitaba notum 9/10. Tavsiye ediyorum.

15 Beğeni

BİTTİ. :facepunch:t2::skull:


Haz peşinde olan Frank’ın tatminsizliği hem kendisini hem de yakın çevresini tekinsiz, sınırları olmayan bir yolculuğa sürükler. Kontrolden çıkan olaylar tahmin edileceği gibi tüyler ürpertici…
Tasvirlerin, dehşeti soluduğunu düşünmemeniz için hiçbir sebep yok ayrıca; fazla güçlü.
Bastıramadığım bir heyecanla okuduğum bu ilk Clive Barker kitabını bulabildiğim en sağlam kutuya yerleştirip el altında olmayan bir çekmeceye usulca bıraktım ve evet ne olur ne olmaz…! :upside_down_face:

22 Beğeni

Sabahattin Ali’nin ilk romanı olması vesilesiyle ve yazılış dönemini ele alırsak güzel bir roman. En son okuyup da bitirdiğim roman.
Hikayesi dediğiniz gibi film gibi. Okurken Fatma Girik, Cüneyt Arkın kötü karakter rolüyle meşhur Erol Taş’ın oynadıkları Anadolu hikayelerini barındıran Yeşilçam filmlerini aklıma getirdi hep.

1 Beğeni

Kesip dökme, doğrama gibi şeyler mi var kitapta?

0001906704001-1

Daniel Polansky - Kurucular

Klişelerle dolu bir intikam hikayesi.

Kabul ediyorum hayvanlar üzerinden gitmesi farklı bir tarza sahip olmasını sağlamış ancak bundan başka elle tutulur fazla şey bulamadım. Genel aksiyon düzeyi fena değildi. Kitabın türü de modern fabl olur, fantastik olur, her yere girebilecek bir şey.

Barda beş yıl sonra ufak ve benzersiz bir ekibin buluşması olayı doğrudan “ejderha mızrağı” ndan alınmışçasına benziyor. Yine Bonsoir isimli arkadaşımızın kitabın başlarında kendinden bahsettiği kısım da fantastik okurlarına elbette Kralkatili güncesi “benim adım Kvothe” tiradını hatırlatacaktır.

Bu yöntem doğrudan alındığı kaynağın alıntılanmasıyla modern edebiyatta kendine yer etmiş bir yöntem aslında. İntihal olarak görülmez yani ama bu eserdeki kullanımına esinlenmek de diyebilirsiniz, daha ağır şeyler de söyleyebilirsiniz.

Her neyse. İthaki Yayınları bu tarz kısa romanları Kapsül serisinde yayınlıyor. Baskıları da çok şirin ancak mutlaka okunmalı diyebileceğim bir kitap yok ilk iki kitap arasında maalesef. Seriye bir şans daha vereceğim ben.

21 Beğeni

image

Aylak Adam - Yusuf Atılgan

Çalışmamıza gerek kalmadan bir yerlerden sürekli para gelse, bu parayla geçinsek, kitap okusak, sinemaya gitsek, müzik dinlesek. İşsiz olsak ama entelektüel yaşasak(hayalim)… Acaba bu durumda mutlu olur muyduk (ben mutlu olurdum) yoksa bir şeylerin eksikliğini hisseder miydik (sanmam)?

Bay C. yukarıda hayalini kurduğum şekilde yaşıyor ancak mutlu değil. Kenarları olmayan ve sallanan bir köprüye benzetiyor dünyayı. Ona göre insanın düşmemesi için tutunacak bir yere ihtiyacı var ve o da bu ihtiyaç duyduğu desteği arayış içinde. Tabi bu tutunacak yer herkes için aynı değil, bazen iş oluyor bazen de bir çocuk. Bay C. ise kendisini tamlayacak, gerçek sevgiyi bulabileceği kişiyi. Acaba bulabilecek mi yoksa olmayan bir şeyin mi arayışında? Belki de buldu ama fark edemedi…

1950 yıllarında İstanbul’da yaşayan Bay C.'nin hayatını, tıpkı Vivaldi’nin 4 Mevsim konçertosu gibi 4 başlık altında anlatmış Yusuf Atılgan. Bay C., kendini toplumdan soyutlayan, yalnız bir karakter. Hiçbir şeye bağlanmıyor, rutine döner korkusundan alışkanlıklardan kaçıyor. Tabi bütün bunların bir sebebi var ve bu sebepleri kitabın sonuna doğru kendisinden öğreniyoruz.

Bireyin buhranlarının anlatıldığı psikolojik bir roman Aylak Adam. Yazım dili farklı, herkese hitap edeceğini sanmıyorum. Storytel’de dinledim ancak pek sevdiğim söylenemez, seslendirmesinin de bunda etkisi olabilir.

Kitaba notum 6/10. İleride kitabını tekrar okumayı planlıyorum, belki o zaman notum değişir.

16 Beğeni

Çeviriyi nasıl buldunuz?

Anayurt Oteli daha güzel bir kitap. Varsa onu da dinlemenizi tavsiye ederim.

2 Beğeni